Bulgaristan’da yine bildik manzara…
Kasada para yok, yönetimde akıl yok, vicdan zaten hiç yok.
Ve bu boşlukta, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak “büyük satış” başlıyor.
Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in dediği gibi, 90’lı yıllardaki büyük yağmadan sonra en büyük devlet talanı için düğmeye basıldı. Sözde “kamu yararına” değil, 4400 devlet taşınmazının satışıyla bazı cebin dolacağı, bazı kıyıların, bazı sınır arazilerinin el değiştireceği bir süreç başlatılıyor.
Bu satış listesi öyle sıradan değil:
— Kimi Karadeniz kıyısında, halkın denize ulaşabileceği son nefeslik alanlar…
— Kimi devlet sınırında, güvenliğin sembolü olması gereken topraklar…
Soruyorum:
Bir devlet sınırını, sahilini, üretim alanlarını, halkın malını satmaya kalkarsa, o devlete ne ad verilir?
Buna “ekonomi” mi denir, yoksa vatana ihanetin mali versiyonu mu?
Euro’ya Geçiş Bahane, Yağma Şahane
Radev’in tespitine göre, euroya geçişteki acelecilik zaten hazineyi boşalttı. Şimdi “para lazım” bahanesiyle devletin kalan varlıkları elden çıkarılıyor.
Bir yanlışın faturası, yeni yanlışlarla kapatılmaya çalışılıyor. Ama her adımda halk yoksullaşacak, doğa tahrip olacak, kamu mülkiyeti “özel mülk” tabelasına dönüşecek.
Kimin Cebi Dolar?
Radev’in işaret ettiği gibi, bu satıştan kazanç sağlayacak olan “yeni koalisyonun” çevresindeki dar bir zümre. Yani yine tanıdık tablo: Siyaset, birilerinin zenginleşme aparatı.
Geri kalan halk mı? Daha fazla yoksulluk, daha fazla işsizlik, daha az gelecek…
Ordunun Parası Var Ama Halkın Yok
Radev, ordunun modernizasyonu için ciddi bütçeler ayrıldığını söylüyor. Peki halkın yaşam standardı, köylerin altyapısı, eğitim, sağlık? Onlar için de aynı öncelik gösteriliyor mu?
Devlet savunma sanayisini, bilimini güçlendirsin elbette; ama önce halkını korusun!
Toprağını satıp orduya tank almak, evini satıp kapısına bekçi dikmeye benzer.
Bulgaristan: Dün, Bugün, Yarın
Dün…
Bulgaristan, 90’lı yıllarda “özelleştirme” adı altında fabrikalarını, madenlerini, limanlarını bir bir kaybetti.
Halkın alın teriyle kurulan üretim tesisleri, birkaç yıl içinde hurda fiyatına satıldı.
Sonra ne oldu?
— İşsizlik patladı.
— Üretim çöktü.
— Gençler yurtdışına göç etti.
Ülke, kendi ekmeğini bile dışarıdan almaya başladı.
Bugün…
Aynı senaryo yeni bir isimle sahnede:
Bu kez “kamuya ait arazilerin satışı” adıyla.
— 4400 taşınmaz, içinde sahiller, sınır bölgeleri, tarım alanları…
— “Devletin ihtiyacı kalmadı” denilen ama halkın geleceği için stratejik öneme sahip yerler…
Bu, sadece ekonomik bir satış değil; ülkenin coğrafi dokusunun ve güvenliğinin elden çıkarılmasıdır.
Yarın…
Eğer bugün dur denmezse, yarın bu topraklarda halkın yürüyeceği yol bile özel mülk tabelasıyla çevrili olacak.
Kıyılarımız, yabancı otellerin beton duvarlarının ardında kalacak.
Sınır boylarımız, kiralık güvenlik şirketlerine emanet edilecek.
Devlet, kendi toprağında misafir hâline gelecek.
Unutmayalım:
Bir ülkenin haritası sadece coğrafi çizgilerden ibaret değildir; o çizgilerin içinde halkın onuru, bağımsızlığı ve yarını vardır.
Eğer halk sahip çıkmazsa, yarın çocuklarımız “burası bir zamanlar bizim ülkemizdi” demek zorunda kalır.
