Osman BÜLBÜL

Sevgili kızlarım, sayın oğullarım,

Kıymetli misafirler. Sayın dostlar.

Hoş Geldiniz.

Sizlere kızlarım, oğullarım olarak hitap ediyorum. İçimden geliyor. Yaşlılık işte.

Bu toprakların yetiştirdiği, Ardino doğumlu, güller kadar değerli bir şairimiz var. Sabahattin Ali:

O, Sinop hapishanesinde yatarken, tırnaklarıyla duvara şu dörtlüğü kazımış:

“Başın öne eğilmesin,

Aldırma gönül, aldırma!.

Görecek günler var daha,

Aldırma gönül aldırma!”

Ben 1989’da vatanımdan kovulurken, kafamda zonklayan bu “Aldırma gönül, aldırma!” diyordum da, çekildiğim yolda yıllarca, tek başıma yürüyeceğimi hiç düşünmemiştim.  Bu akşam, burada, kendi mekânımızda böyle bir ilgi, hepinizin topluca gelmeniz, beni öyle mutlu etti ki. Gözlerim yaşardı. Yalnız değilim.

Yaşlanınca insan yalnızlıktan kokuyor.

Kısaca tanıtmak istediğim şu “küçürek kitabım” – BULGARİSTAN TÜKLERİNİN DURUMU  – benim yalnızlığa, Bulgar halkı olarak, vatan evlatları olarak, Bulgaristan Türkleri olarak bölünüp parçalanmamıza, ufalmamıza, ezilmemize karşı bir isyandır.  İçimden gelen bir kükreyiştir. Samimiyetimdir.  Düşündüklerimi, bana huzur vermeyen içimdeki kıpırdanışı yazdım. Okuyunca anlarsınız. Her satır, her söz, hayatımın içinden süzülmüş,  beliren kötülüklere – DUR! Deyişimdir.

Viyana’da yazdım. Bulgaristan’ı anlattım. 2015’ten sonra ülkemizde patlayan gerginliği, Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) nin parçalanmasını, Lütfi Mestan olayını, Borisov hükümetinin inişli-çıkışlı gümlerini oradan yakından izliyordum.

Lütfi Mestan, “ DOST partisi kuracağım” dediği gün, yazmaya başladım. Bir defa,  “DOST” partisi diye bir şey olmaz.  Siyasi partiler mücadele aracıdır. Siyasi bilinçlenme ürünüdür. Öyle aklına gelen parti kuramaz…  Hangi politik birikimin partisidir DOST? “Mevlitçiler” partisi mi? “Cenaze hocalarının” partisi mi? Ne işi olur hacı-hocanın, sarıklı mollaların siyasi partide. Türkiye’den – imam hatipli – dönenler bizde parti kuramaz! Din başka, siyaset başka. Bizim davamız, HAK, ÖZGÜRLÜK, ADALET VE DEMOKRASİ DAVASIDIR. Parçalanmak, oyuna gelmek, tuzağa düşmektir bu ve zafer yolunu tıkar.

DOST partisinin bir gevezelik oyunu, halkı oyalama planı olduğunu hemen kavradım ve kurucusu, kurucuları ve mevlit ziyafetlerinde, tavuklu pilav sofrasında  buluşan taraftarlarıyla alay etmeye başladım. Kitabım, bu partiyi daha kurulurken ezmek, ona hayat hakkı tanımamak, Bulgaristan Türklerinin, Müslümanlarımızın hak ve özgürlük davasını parçalamak isteyenlerin yolunu kesmekti. Ben birlik ve beraberliğimizden yanayım.

Bir kişi, bir işi 20 sene yapamamışsa, 21-inci sene de yapamaz. Olay budur. L. Mestan 20 sene Meclis’te köfte yedi ve arabadan düşünce “gelin birlikte koşalım” diyor. 80 yaşındayım, nereye koşuyoruz? Kitabımda gençlerimize “aldanmayın”, “kapılmayın” demek istedim. Eserim bir uyarıdır. Siz gençleri uyardım.

Yardımcı sima olarak, “Viyana’da tanıdığım, orada okuyan, hemşerim Nikolay’ı” yazılarıma işledim. Hedefimde, Bulgaristan’ın geleceğini Avrupa’da okuyan bir genç hemşerimin dünya görüşüyle, gözüyle  görmek vardı. Başarılı oldu gibi. Kitabımdaki Nikolay, dünya cennetinde dostça yaşama davamızda devamlılık sembolüdür.

Kitabıma almadığım, ama onunla paylaştığım büyük bir özlem var içimde. Bir defa yolum düştü İskenderun’a.  Orada bir duvarında Kilise, ötekinde cami, üçüncüsünde bir Haran ve dördüncüsü de denize  bakan bir  açık hava tiyatrosu var. Orada bir konser dinledim: “Sarı Gelin” türküsünü aynı zamanda 6 dilde söylediler.  80 yıldır şu gül bahçelerinin içinde yaşadım, Bulgar ve Türk türkülerini birlikte söyleyen bir koro kuramadık. Üzgünüm.  Dil yasaklayanlara cennete yer olmadığına inanıyor. Dil yasaklamaktan büyük suç olamaz…

“Parçalanmışlık,”  çok kötü bir durumdur. Biz Bulgaristan Türkleri çok parçalandık.  Rus askeri şu Şipka Tepesi’ne çıktığından beri 6 büyük göç oldu. Göç hiç durmadı. Dışarda 1 milyon 150 bin kişi olmuşuz. Hepsinin gözleri Bulgaristan’da. “Ne oluyor acaba?” diyorlar. Benim “Bulgaristan Türklerinin durumu” uğraşım, Ne olduğunu anlatırken, ne olmaması gerekene vurgu yapıyor. Ben parçalanmamızı istemiyorum. Bizi parçalayanları lanetliyorum. Bulgar halkıyla da birlik ve beraberlik, huzur içinde kardeşlik istiyorum. Biz kardeşiz de, Allah öyle yaratmış bizi, kardeşler bile birbiriyle kardeşken, kaynaşamıyorlar, hır zır oluyor. Ben 80 yaşımın tepesinden, “hır zıra boş verelim” diyorum. Problem olabilir, ama Sabahattin Ali gibi “ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA” demeye alışalım. Ne de olsa biz HAK VE HÜRRİYET davamızın zaferini beton duvarlara kazıyacağız. Ben bu akşam, bu buluşmamızda, barış, hoşgörü, adalet, hak ve özgürlük davamın kalemini, ruhunu ve gücünü siz genç kalemlere, kitap sevenlere, ömrünü gül kokulu toprağımda yaşamak ve cenneti burada aramak isteyenlere hediye etmek istiyorum.

Umudum sizsiniz.

Hepinizi çok seviyorum.

“Görecek günler var daha”  – mutlu olun!

Geldiğiniz için teşekkür ederim.

Sağ olun.

Reklamlar