Dr. Nedim BİRİNCİ
Tarih: 18 Mart 2021

İnsanlar bildikleri yoldan yürümeyi, sevdikleri çiçekleri koklamayı sever.

2021 Bulgaristan seçimlerine giden yollardan hepsi bozuk. Yürünecek yol yok. Konuşulacak adam kalmadı. Dertlerimizi yaşatan olaylardan oldukça uzakta kalan Bursa / Bal-göç Soydaşlar Federasyonu kendileri için önem bakımından yılın toplantısını hafta sonunda düzenlemiş. Belenecilerin derneği adına Sabri İskender gibi Bulgaristan’da devlet madalyasına laik görülmüş bazı “siyasi” gözlemcilerin de özel davette toplantıda hazır bulunmuşlar. Burada konuşanlar olsa da sonunda karar HÖH partisi olmuş. Hak ve Özgürlük Partisi’ne, herhangi bir istekte bulunmadan, şart koşmadan, kayıtsız koşulsuz, Sofya 45. Halk Meclisinde milletvekillerinden hiç olmazsa bir ikisinin Türkiye’deki soydaşlardan olmasını istemeden, bir istek listesi hazırlanıp sunmadan bu defa da topluca oy vermeye oybirliği ile karar alınmış. Gelen telefonlardan kişisel isteklerin toplantıda görüşülmediği yemekten sonra düğümlendiği bildirildi. Ayrıca Türkiye Başkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN da HÖH’ü gösterdiğini söyleyenler çıkmış. Peki bu durumda DOST Partisinde olduğu gibi niçin çalışmalara başlanılmıyor bunu cevaplayan olmamış. Bu soydaşlar arasında eskiden beri hep aynı hamam aynı tas devam etmekte. Biri aşağı kahvede bir söz söyler yukarı kahveye geçtiğinde kendisi de inanıverir bu söze.

Sıkıldım, boğuldum ve kararı okuyamadım, fakat genç Türk milletvekili adaylarının listelere alınmış olması gerekçe olarak gösterilmiş olmalı diye düşündüm. Hayırlı olsun demekten başka yapacak bir şey yok.

Bursa’da soydaşların tek gazetecisi olan Mümün Topçu Abimiz de davet edilmemiş. Bulgaristan’da Hapishane ve toplama kamplarında kalan ve sürgün edilen kahramanlarımızın da haberi olmamış. Totalitarizmle mücadele gazilerimiz, 1989 Mayıs Ayaklanması kahramanlarımız, özürlülerimiz, şehitlerimizin yakınlarından bu toplantıya davet edilmemişler. Geçmişimiz ve geleceğimiz totalitarizm ajan ve çömezlerimizin elinde tutuklu kalanlar unutuldu. Burada sadece dernek başkanları katılmışlar.

İnsanlar şuura ulaşmazdan önce koyun gibidir. Sürü nereye giderse onlar da oraya. Çünkü koyunlar yolu ancak iki üç metre görebilir. İstikameti ve yolu gören çobandır. Koyunların dağılmasını engelleyen sürünün etrafında dolaşan köpeklerdir. Koyun yol seçmez, çobanla gider çobanla döner,  susayınca meler, suya sel gibi koşarlar. Yelin gerildiğinde yine meleyerek kuzusunu arar. Melemeleri, bir ihtiyacın habercisidir.

İnsanın bilinçlenmesi istekle başlar. İstekleri olmayan insanlar koyun sürüsü gibidir. İstek sürüde doğmazsa, sürüye dışardan taşınabilir. Bursa’daki toplantıda istek doğmadığına ve dile gelmediğine göre, son 30 yılda soydaş kitlesinde hakim olan durum korunmuş ve seçmenlerimiz susamış koyunlar ya da kuzusunu arayan ana koyunlar gibi 45. Bulgar Halk Meclisi için 4 Nisan günü Hak ve Özgürlük bülteniyle oy vermeye davet edilmiştir. Eski hamam eski tas!

Bilinçlenme ve değişim ifadesi olan, bir istek meselesine dönerek bir fıkramızı hatırlayalım.

Bizim topraklarda son umudunu da yitiren bir hımbıl sırtında boş torba ve elinde değnekle tozlu taşlı bir yolda zar zor yürürken karşıdan lüks bir faytonla gelen veziri durdurur ve hoş beşten sonra vezir: “Bir yardımım olsun, dile benden ne dilersen!” der.

Hımbıl da: “Karısından korkan erkekler bana 1 akçe versin. Sizden bir ferman isterim!” der ve yere yaslanır.

Vezir bu ricayı kabul eder. Ferman yazılır.

Yıllar geçer, vezir şehir merkezindedir. Ortam birden canlanır. İnsanlar telaşlanır, “geliyor, geliyor, zenginlerin asilzadesi geliyor” diyenler yol açar, boyun eğmiş ahali selama durur.

Altın kaplı, üç beyaz atlı, koşumları sırmalı faytonu karşılayan Vezir geleni görünce şaşırır: Karşısındaki, yıllar önce “karısından korkanlar bu adama bir akçe versin fermanını” verdiği kişidir. Eli kendiliğinden kesesine gider, o da 1 akçe verir ve uzaklaşır.

Masal bugünkü acizliğimizi,  anlatır. 30 yıl oy verdiğimiz ve her bir oyumuz için Bulgar devletinden düne kadar her yıl 11 leva bu sene de 8 leva alan Hak ve Özgürlük Partisinden isteyecek bir şeyimiz olmamasıdır. Bir isteği dile getirecek kadar olgunlaşamamış olmamız ağlanacak durumu anlatır. Yoksa “Çok uğraştım sizler için zorla yaptım kendim için!” atasözü seçim önü durumlarımızı mı anlatıyor?

“Türk Türk’ten akıl ve başkasından öğüt almaz” da yine bizim  bir atasözümüzdür, ama bizdeki kölelik ruhu ve korku öyle boyutlara varmıştır ki, yabancıların gözlerimiz önünde yaptıklarından da ders alamaz duruma gelmişiz.

Örneğin, Bulgaristan’ı ziyaret eden Rusya devlet yöneticileri, Bulgar devlet ve hükümetine, ayrıca parti liderlerine “ülkenizdeki Rus ve Sovyet anıtlarını koruyun, üstüne kuş kondurmayın. Rus ruhunu da yaşatırsanız” bizden büyük dostunuz olamaz” diyorlar. 142 yıldan beri Rusçuluğun üstüne toz konmuyor. Başbakan Boyko Borisov’a “bir senede “Balkan gaz boru hattını döşeyeceksin” emri verildi, borular 11 ayda döşendi. Emir kulu insanlar kendi akıllarıyla iş yapamaz. Bu sözler bizim seçmenlerimiz için de yüzde yüz geçerlidir. Bu gerçeği yönetenler saray ve konak sahibi oldular.

Bulgaristan öncü-milliyetçi Türk aydınlarının yıllardan beri yürüttüğü gece gündüz yoğun çalışmalara rağmen, kara kaya kafalar Hak ve Özgürlükler Partisi “elçilerine” bu defa da “oyumuzu veriyoruz Bulgaristan’da Türklüğü koruyunuz!” diyemediler. Bizim oylarımızla ve gönderdiğimiz yardımlarla şimdiye kadar 230 milyon leva aldınız, bir Türk okulu, bir Türk kültür evi, bir fabrika açmadınız. Bir işe yaramayanlar sürüsü oluşturdunuz. Hadi artık sıra düzün diyemiyorlar. Partiyi demokratikleştirin, tercihli oyları tanıyın, tüm yasakları kaldırın, Yurtdışı Bakanlığı kurulmasını destekleyin, Türkiye’deki seçme ve seçilme hakkı olan 960 bin soydaşımızın seçme ve seçilme hakkını, oy verme özgürlüğünü haklarını savunun diyemiyorlar. Bulgaristan’da kalan malımıza mülkümüze sahip çıkın, biz döneceğiz, Türklüğümüzü yaşatın, çocuklarımıza Türkçe öğretin, öncü olun, yol açın ve başka isteklerimizi yine dile getiremediler. Millet öyle korkutulmuş ki, başka partiye oy verirsem sınırda yakalanırım diye korkuyor.

Dünyanın hiçbir pazarında Türklük aşısı, Türk bilinci, Türk yürekliliği satılmıyor. Türkiye’ye kovulunca büyük yaralar aldığınızı biliyoruz, sizi anlıyoruz, fakat halkın ardından yapılan pazarlıkları, çevrilen dolapları, şopar Ahmet Doğan’ın aklına uyarak şerefimize, kimliğimize, hak ve özgürlüklerimize saldıranların yanında yer almanız utanç vericidir. Sokma akıl olmaz! Halkımız sizden bir şey beklememekte belki de haklıdır. Yapacak bir şey yok. Henüz bir hımbıl kadar olamadık. Üzgünüm!

Daha önce başka halklar da bizim gibi ikircimli, akıl ermez, karma karışık durumlara düşmüştür. Örneğin Büyük İskender’in Hindistan ziyaretinden sonra öyle olmuş. Bizim geçen asır Bulgar, Rus, Alman ve Sovyet zulmünü ve esaretini art arda yaşamamızdan çok ezilmişken, 1990’da özgürlüğümüze kavuştuk derken, kölelik devrinin kalkmasıyla hürriyetlerine kavuşan kölelere benzedik. Onlar hürriyetin ne olduğunu anlayamamışlar ve yeniden köle olmaya istemişler. Bize de son dönemde Bulgar ve Amerikan köleliği az geldi ki, Ahmet Doğan oyunları fesimizde püsküldür.

Demek istediğim Büyük İskender’in geri çekilmesinden sonra Hintliler de durum değerlendirmesi yapamamışlar, dank dunk konuşmaya başladıkları gören yerli aksakallar, kendilerine yalnız dilenme hakkı tanımış ve çok sert bir zülüm uygulamıştır. Bu zülüm koşullarından çıkış yolu arayan yerli halkın zihni beyni açılmış ve bir masala şöyle yansımıştır.

Bir yolun kenarına yuva yapmış, kuluçka yatmış bir kuşun üzerine basan fiil kuşu ezer yumurtaları da kırar. Olanı gören ana kuş feryat içinde çırpınırken, soyumu tüketen bu barbardan öz almayı aklına koyar.

Yardım istemek için Ağaç kakana gider.
“Bana yardım edeceksin, kurban olurum” der.
Ben, dev gibi fiile ne yapabilir? Diye tersleyen ağaçkakan sonunda ikna olur.
Öğle sıcağında koyu bir gölgede uyuyan fiili bulurlar. Gözlerinin etrafı sinek kovanı.
Kuş, işte şuracıktan sivri kağanla gözünü oyacaksın katilin, derin uyuyor işitmez, diye işaret eder ve sonra da öteki göz oyulur.

Teşekkür eden ana kuş, hemen kurbağaya uçar. Göbeğini dere suyunda serinleten kurbağaya da başına gelenleri anlattıktan sonra, katil şimdi uyanır ve susamıştır, biz kuru derede hendeğin altına gizlenelim ve sen oradan vakla, sesine gelir. Fiil gelmiş ve hiçbir şey görmediği için suya iniyorum umuduyla hendekten tekerlenmiş ve ölmüş.

İşte bu masal, Hindistan çocuklarına ninni gibi anlatılır. Her çareye derman bulmalarının temelinde olan budur. Bize de ders olsun.

Ve bizde oy verilecek adam yok, sorununu ancak kendimiz adam yetiştirerek çözebiliriz ve çözelim kardeşler. Bunu yapmazsak, oyumuzu verip beklerken hımbılların saraylarına bakıp dudak yalarız.

Okuyanlar paylaşsınlar.

Teşekkürler.

Reklamlar