Abdullah EFENDİ

Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerin çoğu Fırat ile Nil arasında yaşamışken, Yine Kur’an’da anlatılan geçmiş toplumlara ait hadiselerin çoğu Fırat ile Nil arasında cereyan etmişken, gerek Eski Ahit’te (Tevrat) gerekse Yeni Ahit’te (İncil) isimleri zikredilen peygamberlerin ve anlatılan hadiselerin yaşandığı alan Fırat ile Nil arasında iken, bugün Ortadoğu’da yaşanan savaşların ana sebebini petrole ve diğer yeraltı kaynaklarına bağlayan, “Ortadoğu uzmanları”, “Gazeteciler”, “Analistler”, “Siyasetçiler” tamamen yanılgı içindedirler.

Çünkü, Ortadoğu’nun tarihi savaşlarla ve mücadelelerle doludur. Osmanlı döneminde bu savaşların geçici olarak kesintiye uğramış olması, Osmanlı’nın son dönemlerinde petrole bağlı olarak Ortadoğu yani Mezopotamya’nın yeniden dünya gündemine girmiş olması, bu sözde uzmanların algılarında “Ortadoğu = Petrol – Doğalgaz – Enerji” şeklinde yanlış bir algı oluşmasının en büyük nedenidir.
Her kim hala Ortadoğu’da yaşananların ana sebebi olarak petrol ve diğer enerji kaynaklarını gösteriyorsa, bilin ki tarihten, özellikle dinler tarihinden bihaberdir. Ortadoğu’da savaşın sebeplerini öğrenmek isteyenlerin ilk bakması gereken yer dinler tarihidir.

TV’de, radyoda, videolarda v.s. herhangi bir uzman Ortadoğu’daki savaşların nedeninin petrol, doğalgaz ve diğer enerji kaynaklarına bağlamış şekilde bahsediyorsa kapatın gitsin. Vaktinizi boşa harcayıp, kafanızı da yalan yanlış bilgilerle doldurmayın.

Fırat’ın Batısı mı daha önemlidir yoksa Doğusu mu? Fırat’ın batısı doğusundan daha önemlidir. Hatta batısına kıyasla doğusunun hiç bir önemi yoktur bile denebilir. Çünkü, Yahudilerin Tanrı tarafından kendilerine verildiğine inandıkları “Vadedilmiş Topraklar”, Fırat ile Nil arasıdır. Fırat’ın doğusu bu ara‘nın dışında kalır. Bu nedenle öncelik batısındadır. Eski Ahit ve diğer kaynaklarda adı geçen Babil, Nippur, Uruk gibi şehirler konum olarak Fırat’ın kolları üzerinde ya da batısındadır. Devletimiz şimdi Fırat’ın batısına başladığı operasyonla belki bilerek, belki bilmeyerek “Vadedilmiş Topraklar” hayaline büyük bir darbe indirmiş oldu. Türklerin bir huyu var ki, girdikleri yerden bir daha kolay kolay çıkmazlar.

Biz Fırat’ın batısında Afrin’den girdiğimiz ve önce Fırat’a sonra Irak’a kadar gitmeyi planladığımız bu harekatla Yahudilerin asırlar süren hayaline koca bir hançer saplamış olduk. Telaşa kapılmalarının esas sebebi bu. Şimdi beni çok dikkatli dinleyin. Çünkü arnlatacaklarım konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

Her şey İblis’in Adem’e secde etmemesiyle başlıyor. Adem’e secde etmeyen İblis, Allah’a insanı yaratmakla ve yeryüzünde Halife kılmakla yanıldığını
göstermek için (haşa) Kıyamete kadar süre istiyor, Allah’da ona istediğini veriyor. İblis insanlarla tek tek uğraşmak yerine Allah’ın insanlara gönderdiği dinleri bozuyor, çünkü böyle yaparak insanları toptan yoldan çıkarmak istiyor. İblis’in nihai amacı ise bir gün kendini insanlara Tanrı olarak ilan ettirip tüm insanlığı yoldan çıkarmak. İsa peygamber yeryüzüne geliyor ve getirdiği din o zamanın en büyük devleti olan Roma İmparatorluğunun resmi dini olarak kabul görüyor.

Tam o zamanlarda büyük bir göç yaşanıyor. Adına “Kavimler Göçü” diyoruz. O zamana kadar göçebe bir hayat süren, dünyanın en savaşçı bir kaç milletinden biri olan Türkler İslam dinini seçiyor ve gelip Anadolu’ya yerleşmeye başlıyor. Bir süre sonra da Anadolu’ya tamamen sahip oluyor. Anadolu şu nedenle önemli.

Gelecekte bir gün İblis kendini Tanrı ilan etmek için Hıristiyanlık dinini kullanacak. Hıristiyanların Mesih diye bekledikleri kişi aslında Mesih kılığındaki İblis. Evanjelik inancına göre de Mesih’in gelebilmesi için Hıristiyanların Anadolu’da ki 7 kiliseye hükmediyor olması gerekli. Hıristiyanlar Mesih’in geleceği ve krallığını ilan edeceği yerdeki birçok devlete hükmediyor ama en kritik topraklara söz geçiremiyor. Bu 7 kiliseye sahip olamazsa Mesih’de gelemeyecek. 7 kilisenin bulunduğu topraklar ise ölmekten asla korkmayan savaşçı bir milletin elinde. Şimdi İblis’in Tanrılık planına karşı Allah’ın yüzlerce yıl öncesinden Türkleri müslümanlaştırması ve getirip bu topraklara yerleştirmesi, İblis’in hayallerini bozması yüce bir plan değil midir?

Elbette bir şey için ol dediğinde oldurmaya gücü yeten Allah istese. bu planı doğrudan da bozar ve işi baştan bitirirdi. Ama biliyoruz ki Allah bir şey istediği zaman onu bir sebebe bağlayarak yapar. Her şey sebepler dairesinde oluşur ve gelişir. Bir fakire yardım edeceği zaman ona yardım edecek bir zengini sebep olarak gönderir. Veya birine bir konuda bir engel çıkaracağı zaman ona engel olacak bir sebep yaratır. Ben bazen böyle düşünüyorum da, Türklerin binlerce kilometre öteden gelip buraya yerleşmesi, İblis’in yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğinde karşısına Türklerin çıkması… Bunlar büyük bir İlahi planın tecellisinden başka bir şey değildir. Düşünün mesela, bu topraklarda Türkler değil de başka bir İslam toplumu olsaydı. Ya da müslüman olmasa da başka bir halk olsaydı.

Başka hangi millet dünyanın süper güçlerine böyle direnebilirdi? Allah, İlahi planın bir tecellisi olarak bize de böyle bir Allah aşkı, vatan ve devlet aşkı bahşediyor. Bu değerler için ölmeye bu kadar meraklı başka bir millet daha tanımıyorum ben.

Allah dinimizi, devletimizi, ordumuzu ve milletimizi daim kılsın. Amin.

Reklamlar