Tarih: 10 Temmuz 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu:  İsim değiştirme vahşeti neden bir gizem gibi kaldı?

İstesek de istemesek de hep 30 yıl geriye dönüyoruz.  Ve 30 yıl önce tanıdığımız iğrenç yüzlü gerçek, yaşadığı bataklığın içinden dirilip “ben buyum” demedi. Bizim başımıza gelen acı, trajik gerçek 100’den fazla kitapta anlatıldı. Adına “zorla isim ve kimlik” değiştirerek, Bulgaristan’da yaşayan etnikleri 20. Yüzyıl boyunca ezme çabalarına büyük sayıda tanım getirildi.

Biz, Türk, Pomak, Tatarlar ve Çingenelerimiz için her şey gözümüzün önünde oldu. Devlet terörü olarak nitelendirdiğimiz ve kabul etmediğimiz, kınadığımız, lanetlediğimiz asimilasyon siyasetine karşı direndik.

Amacında yok edilmemiz olan bu siyaset 70 yıl sürdü, kimliğimiz uğruna savunurken direndik,  maske taktı, indirdi, kuyruğunu kopardı ama hep üzerimize geldi.

Bulgar milli birliğine, ulusal çıkarlarına darbe üstüne darbe vurdu. Azınlık topluluklarıyla devletin arasını açtı. 30 yılda kapanmayan ve en az 60 yıl derinleşmeye devam eden, edecek bir yara açtı. Şehitlerimizin anısı canlı, vatan özlemimiz sıcak, gönlümüz yanıyor, burnumuzda kokan vatan baharıdır. Onlar katil, biz “suçlu” hikâyesi Amerikan sakızı gibi uzatılıyor…

Bu yazımda asimilasyon siyasetinde yüz yüze geldiğimiz gerçekleri sizlerle birlikte anımsamak istiyorum:

Aydınlık güneşimizin önüne, ilk gölge 1958’de BKP MK’nin “Partinin Türk ahalisi arasında çalışma tezleri” ile Türk okullarımızın kapatılması, çocuklarımızın okul kaydının Bulgar okullarına yapılmasıyla başlamıştı. Okullarımızı yüzde yüz kaydettiğimiz tarihtir 1958-61 yıldan beri bu hakkımızı bir daha geri alamadık bu tümseği aşamadık. Aydınlık lamba-mızın fitili söndükçe söndü.

Çok ilginçtir, 1961’de Bulgaristan Bakanlar Kurulu 82 no’lu kararıyla Türkleri Bulgarca öğrenme kapısını açmış oldu. Açmış oldu da o gün bu gün Bulgarca bilmeyenlere de iş yolunu kapattı, işleri Bulgarca bilenlerle dolduruldu.

1962’de BKP MK Politik Bürosu, elini kolunu sıvadı ve yine Pomak ve Tatar kardeşlerimizle başladı ve Türkler gibi yaşayan Çingeneler mücadele sayfası açtı ve önlemlerini açıkladı. Bu halk, üzerinde devlet politikası ile hep ezildi.

1962’de Romenler, Çingeneler sıkıştırılmıştı ve isimlerini değiştirmeye başladı. Bu işin akıl hocaları (ideologları) konargöçerlerin yolunu kesip pala bıyıklılarını sıkıştırınca ve “cezanız 20 yıldan başlar” dediklerinde iş hep isme getirilmiş palabıyıklıların lakabından başka ismini bilen olmadığından,  dünyaya davul çalmadan ceplerine yeni kimlik sokanlar yoluna devam etmişti.

O yıllarda Bulgar kimliklerinde dini: Müslüman, daimi adresi: Katun, milleti: – boş bırakılıyordu. İsyan eden olmamıştı. Birkaçının birkaç kaburgası kırılmış, sızlayanlar kıvranırken diğerlerine “kabul etmezseniz, başınıza gelecek olan şudur, ya da 20 yıl” denmişti. Çingeneler (Romenler) isyan etsellerde pek sesini duyuramadılar. Eski kimliklerdeki isimleri okuyamadıkları gibi, yenileri de açıp bakmadılar bile.

Yine 1960’lı yıllarda Tatarlara 1856 Kırım Savaşı, İkinci Dünya Savaşında Nazilerin Kırım Yarımadasındaki cinayetlerini, Savaş yıllarında Stalin zulmünü, katliamları, Orta Asya’ya büyük göçü ve halk çektiği işkencelerini anlatan filmler gösteriliyor ve bunların kolektif seyredilmesi sağlanıyordu. Ardından Leonid Brejnev’in Kırım Savaşında Sovyet Ordusu kahramanlığını anlatan “Kurtarılan Topraklar” kitabı dağıtıldı okundu, toplantılar yapıldı ve yine kavgaya, isyana yol vermeden, dine dokunmadan kimliklerdeki bazılarının isimleri değiştirildi.

1956’da Macarlar Ayaklanmış, Kızıl Ordu tanklarıyla bastırılmıştı.

1968’de Çekler isyan etti, Varşava Paktı bastırdı. Bulgaristan da vagonlarla asker gönderdi. Savaştılar. Bulgaristan’da azınlık Halkı korkutulmalıydı. “baş kaldıranlar, kötülüklerden, kötü seçebilirdi.”

Uyanık vatandaşlar,  Todor Jivkov yönetimi yerinde saymaya başlamıştı. “Bulgaristan halkının dikkati derin ekonomik ve mali bunalımdan başka tarafa yöneltilmek istendi” dediler.

Zulmün nedenlerini başka yerde arayanlar, “ülkedeki gerginlik milliyetçi Türklerin işidir” dendi.
Türkleri suçlamak en kolaydı. “Casusluk” suçlamasıyla içeri atılanlar vardı. Türkiye’deki yakınlarına mektup yazanlar, her satırın okunduğunu bildiğinden, “öküz altında buza arayanlardan” devamlı endişeliydi. Her Türk köyünde mimlenmişler vardı ve onlar kimseden habersiz gece gece sürgüne gönderiliyor, döndüklerinden de kimsenin haberi olmuyordu. Onlar, boylu poslu, elinden iş gelen ama bir kökü oynatılmış kişilerdi.
Bir örnek; Razgradın Kubrat ilçesinde bir bulgar Türk bayrağı asar ve tüm çevre köylüler toplanır polise ve hepsi sopadan geçirilir. Ta ki onu gören bir Türk doktor bunu açıklayana kadar. Ondan sonra da herşey bıçak gibi kesilir, dövülen dövüldüğü ile kalır…Fotoğraf: ecovelingrad.com

1964 güzünde ordunun zırhlı birlikleri, merkez Rodoplar’a konuşlandı. Yağışlı bir gece zıhlılar “Avramovo” köyünü kuşattı, köye giremediler, isim değiştirme bir süre planı suya düştü. Pomaklar Bulgar şiddetini 3. Kez (1913 ve 1944’te bazıları 2 defa isimlerini geri alabilmişlerdi) durdurmayı başarabilmişlardi. Bu o dönemde çok büyük bir başarıydı.

17 Temmuz 1970’te BKP MK Pomaklarla çalışmak için yeni bir (strateji) Program kabul etti.

5 maddeden oluşan bu programda, çalışmalar Pomaklar’ın isimlerinin değiştirip Bulgar isimlerini sorun yaratmadan örnek kişiler ve aileler oluşturmaya yöneldi.
Hedefi şöyle belirlenmişti: “Şiddet uygulanmasına ortam yaratmadan, dünyaya yeni gelen çocuklara ana-babanın gönüllü olarak Bulgar ismi seçmesinde ikna etme yöntemine öncelik tanınmalıdır.” Camileriniz serbesttir sadece isimler değişecek denmişti.

Jivkov hükümeti, 1964 yenilgisini ve geri püskürtmelerini yutmak istemedi.  Smolyan’a  (Paşmaklı) bağlı Zabırdo (Çukur Köy) köyünde taktiğini değiştirdi. Köye ve bölgeye folklor araştırmacıları, arkeolojik grupları, etnograflar, dil ve lehçe uzmanları yıllarca aynı yörede sözde araştırma yaparak Pomak soylarının “Bulgar köklerini” sözde buldular. Bu arada madenlerde ve ormanda çalışan erkeklerin maaşlarına belirli aralarla zam yapıldı, gençler yüksek öğrenim için büyük şehirlere gönderildi. İsim değiştirme esnasında olay yaşanmaması büyük bir başarı olarak kaydedildi.

1972-73 döneminde Batı Rodoplar’da, Blogoevgrad (Yukarı Cuma) ili Gotse Delçev (Nevrekop)  Belediyesinde Mesta (Kara Su) nehri boyu köylerinde ve özellikle isim değiştirmeye karşı 3 ay süren ayaklanmada 5 şehit veren ve 80 aile sürgün edilen “Kornitsa” köyü olayları bütün Bulgaristan Pomaklarını uyandırdı. İç savaş cephesi oluştu. O zaman rejim Türklerin Pomaklarla etkin dayanışmasını engellemek için “Türklerin isimlerinin değiştirilmeyeceği” propagandasına başladı ve saldırılarını “karışık” ailelere yöneltti.

1984’e kadar arasız süren bir sorgulama ve kovuşturma genişleyerek sürdü.

1975’te BKP Merkez Komitesi’nde ve ona bağlı isim değiştirme konusunu işleyen dış çalışma grupları oluşturuldu. Bu gruplara, ünlü tarihçiler, halk sanatı, folklor, etnograf, kadostrocu vb. uzmanlar katıldı. Bu grupların çalışma alanı Pomakları asimile etmek amacıyla yeni görüş geliştirmekti.

Bu gruplar özellikle Smolyan (Paşmaklı), Pazarcık (Tatar Pazarcık), Blogoevgrad (Yukarı Cuma)  ve Loveç (Lovça) illerinde çalışmada bulundu.

Bu etkinliklerin derinliğinde Bulgar halkının kendi içinde kaynaşması ve bir milliyet olarak olgunlaşmasında ve millet seviyesinde yükselebilmesinde Müslüman ona aşılanması görüşü geliştirilmiştir.

1944’ten sonra Sovyetlerin baskısı altında enternasyonalizm ve milli nihilizmin etkisi altında kalan Bulgar halkında milli kimliği beslemek için Bulgar milliyetçiliğini uyandırıp kışkırtmak da yer alıyordu. Aslında bu tehlikeli bir serüvendi.

1981 sonunda 1982 yılının başında Bulgaristan Devlet Konseyi bilim ve edebiyat dallarından en seçkin temsilcilerden bir grup oluşturdu.  Bu grup: “Ülke İçinde Birliğin Daha Öte Güçlendirilmesinde Manevi Değerler bir Etkendir” konulu bir tez geliştirdi. Bu görüşler, Devlet Konseyi tarafından onaylanmadı. 1983 yılının başında Todor Jivkov,  yardımcısı Miko Balev, BKP MK İdeolojik Sorunlar Sekreteri Stoyan Mihaylov  ve Prof. İlço Dimitrov’a  “Bulgaristan Türkleri ile ilgili kendi görüşlerini sunarak”, Bulgaristan Türkleri konusunda yeni görüş geliştirilmesini ödev olarak verdi.

O tarihten başlayarak, Todor Jivkov, “Bulgar Etnik Kökü” tezi temelinde kendisi de Bulgaristan Türkleriyle özel olarak ilgilenmeye başladı.  BKP MK Politik Bürosu 1984 yılının Mayıs ayında, “Bulgaristan Türklerinin BKP politikasına ve sosyalizm davasına daha öte kazanmak ve özümsemek için” konulu bir karar aldı.  Bu kararda, Türklerin isimlerinin değiştirilmesinden henüz söz edilmiyor.

1984 yılının 4 Temmuz günü, Sofya’da “Boyana” Sarayında,  Başbakan Georgi Atanasov,  BKP MK Politik bürosunda daha önce görüşülen “Bulgaristan’daki etnik Türklerin bazı sorunlarıyla ilgili Todor Jivkov’un görüşleri”  başlıklı belge, bazı “Tezler” ve “Kararlar” üstüne, çok dar bir çevre önünde konuştu.

Bu konuşmada, birinci sorun olarak, “etnik farklılıkların aşılması”  ve Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde milli birliğin sağlanması, çok önemli bir sorun olarak ele alınırken, ikinci konu olarak, diğer etnik azınlıklarla da bütünleşme konusu ortaya konmuştur.

Üçüncü sorun olarak, ilk kez olmak üzere, “Bulgaristan tek uluslu bir devlettir” görüşü dile getirilmiştir. Dördüncü olarak savunulan görüşte, “Bulgaristan Türkleri gerçekten, Türk esareti esnasında asimile edilmiş olan, Bulgarlar mıdır yoksa gerçek Türkler midir, bu belirleyici olan, değildir. Önemli olan, Bulgaristan Türkleri etnik grubunun, reel olarak var oluşudur.”  Ve asimile edilerek Bulgarlara aşılanmalıdır. “Çünkü… onlar için belirleyici olan Bulgar milli bilinci taşımalarıdır.”

Bu dar çerçeve toplantısında dört göz arasında Bulgaristan Türklerine şiddet uygulama kadarı dile gelmiştir.

Bu adım aslında Bulgaristan’ın milli menfaatlerine en büyük darbe olacaktı. Bu konu üzerinde fikir yürütenler, Bulgarlarla Türkler arasında yakınlaşma ve kaynaşma hattının kesileceğini ve 50-60 yıl sürecek bir buz devrine girileceğini görebilmişlerdi.

Bu kararları, Bulgaristan’da “nüfus sorununu” çözmede başarısızlığın itirafı şeklinde görenler, 2019 yılında nüfusumuzun 5 milyona düşeceğini ve bu rakamın 3 milyonunun da dış ülkelerde barınacağını da öngörememişlerdi. Bulgar suyunun kuruyacağını ve 2100 yılında Bulgaristan nüfusunun ancak 2.400 milyon kişi kalacağını da Birleşmiş Milletler 2019 yılında yayınladığı rapordan önce açıklayabilen de çıkmadı.

Bu raporun yedinci maddesinde Bulgaristan Türkleri hakkında şöyle deniyor:

Türk etnik grubu artık çok büyük oldu, milyonu aştı. Türkiye onlara, Bulgaristan’a karşı girişimlerinde yedek olarak bakıyor. Biz bu isim değiştirme işleriyle Anayasamıza aykırı hareketlerde bulunuyoruz, çünkü Bulgaristan Türklerini diğer Bulgar vatandaşlarıyla eşitleştirmedik. Onları, orduya almadığımız, İnşaat Erlerinde askerlik yaptıkları, miliste (Poliste) görev almadıkları doğrudur. Bulgaristan Türklerinden Bulgar devletinin temel kurumlarında görevli olmadığı doğrudur. Yerel makamlarda görev alanlar da az. Onları ve Çingeneleri kazanmaktan başka çaremiz yoktur.

Sekizinci madde şöyledir: “Biz şimdi kalkıp da Türklerin, Osmanlı döneminde Türkleştirilmiş” Bulgar olduğunu kanıtlamaya kalkarsak, çok büyük bir politik yanlış yapmış oluruz.

Türkleştirilmiş Bulgar olup olmamaları, şu dönem hiç de önemli değil. Önemli olan, Bulgaristan Türklerinin, Bulgar vatandaşı olması, Bulgaristan’da yaşıyor ve çalışıyor olmaları ve Bulgar yurtseveri gibi eğitilmiş olmalarıdır. Onlarla çalışmalarımızda, bizim dayanak noktamız budur ve bu olmalıdır.”

Başbakan Atanasov, “Boyana” saray toplantısından, Türkleri Bulgar halkına yamamak için daha kesin önlemler önermelerini istemiştir.

BKP MK Politik Bürosu’nda kabul edilen kararda 2 grup ödev belirlemiştir.

  • Uzun vadeli ödevler.
  • Ekonomi, siyaset, sosyal alanı, ideolojiyi, eğitim ve kültürü, yönetim ve eğitim sistemini bütünsel kapsayacak olan çok yakın ve kaçınılmaz ödevler.

Burada kullanılan temel fikir şudur: Biz bir ulusuz. En yakın ödev olarak belirlenen ise: “Bulgaristan Türklerinin kazanılması ve Bulgar milliyetiyle karışmasıdır.

Yakın ödevler:

  • Bulgaristan Türklerinin sosyal-ekonomik ve yerleşim özelliği olan,

Beraber yaşadıkları yerleşim merkezlerinden dağıtılması;  kapalı yaşamalarına son verilmeli; Bulgaristan Türker’inin Türk şuuru yeni bir bilinçle, yaşam biçimi ve kültürü de yeni bir yaşam şekli ve kültürel yaşamla değiştirilmelidir.

  • BHC Anayasasına göre Türklere hak eşitliği tanınmalıdır.
  • Çocuklar okul öncesi eğitim için kreşlere toplanmalı ve eğitim ve öğretim yalnız Bulgar dilinde yapılmalıdır. Türkçe öğrenmelerine olanak tanınmamalıdır. Bulgaristan Türklerine Bulgarca öğretilmelidir. Bulgaristan Türkleri yalnız Bulgarca konuşmaya zorlanmalı, evde, işte ve kamu ilişkilerinde bir tek Bulgar dili kullanmalarına özen gösterilmelidir. Bu işte sorumlu ve sert davranılmalıdır.

Bulgaristan Türker’inin isimlerinin devlet şiddeti kullanılarak değiştirilmesine 24 Aralık 1984 tarihinde başlanmış ve 70 yıl süren Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların isimlerinin Bulgar isimleriyle değiştirilmesi ve Bulgarlaştırma süreci son aşamasına girmiştir. Tank ve topların da kullanıldığı bu kampanyada resmi rakamlarla 820 bin Türkün ve 360 bin Müslüman Çingene’nin ismi, baba adı ve soyadı değiştirilmiştir.  Devletin amacı Türklerin isimleriyle birlikte Türk şuurunun da Bulgar bilinciyle değiştirmektir, fakat bu yapılamamış ve Bulgaristan’da Türk kimliği korunmuştur.  517 Türk aydının “Belene” ölüm kampına atıldığı, 12 500 Türkün sürüldü veya tutuklanıp içeri atıldığı, 360 bin kişinin vatanından kovulduğu, resmen 37,  gerçekte ise 200 kişiden fazla Türkün katledildiği bir gerçektir. Resmi belgelerde “isim değiştirme” zorbalığı “sorunsuz” geçmiştir. Bulgar devletinin Türkler başta olmakla azınlıklarla uğraşması ve onları ezmek için elinden geleni yapması 10 Kasım 1989’da diktatör Todor Jivkov rejimini devirmiştir.

BKP ve Bulgar devleti Türk selinin partiyi ve devleti yıkacağını sezmişti ki, 10 Şubat 1988 tarihinde BKP MK “İsim Değiştirmeye İlişkin Yeni Tezler” kabul etti. O zaman gizli tutulan bu tezlerde, Türklerin Bulgar bilinci alması gereğine dikkat çekilirken, Türklerden bazı kadroların parti ve devlet görevlerine, ordu ve polise, diploması ve devletin bilim ve kültür kurumlarına atanmasından söz ediliyordu.

Bulgar makamların o zaman yayınladıkları MİLLET tanımında, İnsanların ortak değerler, kültür gelenekleri ve ruh hali etrafında birleşmesi gereğinden söz edilirken, bunun yapılabilmesinde devletin, insanların yaşadıkları bölgelerin, ekonomik ve sosyal yaşamın, dilin ve tarihsel yazgının önemi vurgulandı.

Şu özellik üzerinde pek yazılıp çizilmedi, toplantı yapılmadı. 10 Kasım 1989’dan önce BKP MK’nin birkaç gizli toplantı yaptığı, 1984-85 yıllarında işlenen yanlışları “düzeltme” adımları atılması önlemleri şöyle tespit edilmişti:

  • Camilerin açılması ve ibadet etmek isteyenlere engel olunmaması
  • Ölüm merasimi, sünnet ve bayramların kullanılmasının serbest bırakılması,
  • Kendi çevresinde Türkçe konuşanlara güçlük çıkarılmaması ve dil cezası kesilmemesi. Ne var ki bu kararlar filen uygulanmadı.

29 Aralık 1989’da BKP MK Politik Bürosu yeni Genel Sekreter Aleksandır Lilov yönetiminde toplanmış ve Bulgaristan Müslümanlarının değiştirilen isimlerini ve din haklarını iade etmiştir.

30 yıl geçmesine rağmen isim değiştirmeye katılan katillerden hiç biri tutuklanmamış ve yargılanmamıştır.
Bulgarlarla birlikte hain Ahmet Doğan ve çetesi de desteklemiş ve desteklenmeye devam etmektedir. İlahi adalet elbet bir gün gelecektir.
Devam edecek.
Konu: İsim değiştirme, Kimlik değiştirme ve “Büyük Göç” neden soykırımdır?
Bizi izleyiniz ve paylaşınız.

Reklamlar