Tarih: 09 Mayıs 2019
Hazırlayan: Ertaş ÇAKIR
Konu: Azerbaycan diplomasisi 100 yaşında.

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN EĞİTİM VE KÜLTÜREL KALKINMASINDA HİZMETLERİ GEÇEN AZERBAYCAN AYDINLARI – Prof. Dr. Hayriye Süleymanoğlu YENİSOY

Bulgaristan sınırları içerisinde bir azınlık olarak yaşamaya mahkûm edilmiş Türklerin
tam 130 yıllık bir azınlık tarihî geçmişleri vardır. Bulgarlardan sonra en büyük nüfus oranını
oluşturan bu topluluk 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından bu yana kendi millî benliğini
koruyabilmek için eğitime canla başla sarılmış ve kültür mirasına sahip çıkmayı, kültürünü
geliştirmeyi bir borç bilmiştir. Bulgaristan’ın prenslik (1879-1908) ve çarlık (1908-1944)
dönemlerinde Bulgaristan Türklerine Türkiye’den az sayıda öğretmen, belirli sayıda da ders
kitabı, gazete ve dergi gönderilmiĢ, bazı gençler Türkiye’de öğrenim görmüş ve ikinci Dünya
Savaşına kadar Bulgaristan Türklerinin Türkiye ile bağları kopmamıştır.
İkinci Dünya Savaşından sonra dünya ikiye bölünür ve Bulgaristan Doğu Blokunda,
Türkiye de Batı Blokunda yer alır. Türk-Bulgar devlet sınırı da iki süper gücün “cephe
hattı”nı oluşturur.
Başlangıçta (NATO’nun 1949’da, Varşova Paktı’nı da 1955 yılında kuruluşlarından
önce) Müttefikler Kontrol Komisyonunun Bulgaristan’da bulunduğu dönemde SSCB’nin
Bulgaristan’a doğrudan diktesi, bu ülkede millî meselenin, yani azınlıklar sorununun Yosif
Visarionoviç Stalin’in Millî Mesele Teorisi doğrultusunda çözümlenmesiyle ilgili olmuştur.
Müttefikler Kontrol Komisyonunda Sovyetler Birliği’nin temsilciliğini yapanlardan
biri de A.D. Noviçev’dir. Leningrat (Petersburg) Üniversitesinde Türkiye tarihi profesörü olan
A. Noviçev’in başlıca görevi, Bulgaristan Türk azınlığının sorunlarını Sovyet modeline uygun
bir Ģekilde halletmekten ibarettir. Y. V. Stalin’in MİLLÎ MESELE ÖĞRETİSİ’nin
uygulanması demek, bu topluluğun Ġslâm dinine bağlılığının aşılmasını, İslâm dininden
uzaklaştırılmasını sağlamak demektir. Bu amaçlara ulaşabilmek için de ilk adım olarak özel
statüde bulunan Türk ilk ve ortaokulları (iptidai ve rüştiye mektepleri) “resmî okul” statüsüne
alınmalıydı. Bulgaristan Ulusal Meclisi 27 Eylül 1946 tarihli toplantısında Türk özel
okullarının devletleştirilmesiyle ilgili yasa tasarısını kabul etti. Bundan sonra da bir-iki yıl
içerisinde tüm Türk okulları devletleştirilerek eğitim ve öğretim Bulgaristan Eğitim
Bakanlığının denetimi altına alınmıştır. Bu tarihe kadar lise veya lise düzeyli Türk okulları
yoktu. 1918/19 eğitim-öğretim yılında ġumnu’da açılan Türk Devlet Öğretmen Okulu (Dar’ul- Muallimin) 1928’de hükümet tarafından kapatılmıĢtı. Dinî içerikte eğitim veren tek bir
“Nüvvab” Okulu kalmıştı, bu okul da 1 947′ de lâik devlet lisesine dönüştürülmüştür.
Türk okulları devletleĢtirilince zorunlu ilk öğretim (ilk ve ortaokul) yasası Türk
çocuklarına da daha titizlikle uygulanmaya baĢlanmıĢtır. Bu yeni durum burjuva, faĢist Bulgar
hükümetlerince kapatılmıĢ Türk okullarının açılmasını gerektirmiĢtir. 1921 – 1922 eğitimöğretim yılında sayıları 1720’lere ulaşan Türk okulları 1943-1944 eğitim-öğretim yılında 4l3’e
düĢürülmüştü. Türk okullarının açılması ve öğrenci sayısının artması öğretmen ve ders
kitapları ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. İşte o zaman Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı
Azerbaycan Eğitim Bakanına (Maarif Nazırına) başvurarak yardım istemiĢtir. Devletin
denetiminde bulunan Türk okullarına öğretmen yetiştirmek için 1947-1948 eğitim-öğretim
yılında Eski Zağra’da (Stara Zagora’da) dört yıllık bir Türk Öğretmen Okulu açılır ve bazı ders
kitaplarının hazırlanmasına baĢlanır. Bundan böyle okul kitapları hazırlatma ve bastırma işini
Bulgaristan Millî Eğitim Bakanlığı üstlenir.
Bulgar komünistleri bir yandan okul açmakla ve bazı baĢka kültürel olanaklar
sağlamakla Türkleri kendilerine ısındırma ve kazanma yoluna giderken, öte yandan da eski
devlet politikalarından vazgeçmeyerek Türkleri göçe zorlamaya devam etmişlerdir. Ağustos
1949 yılında Politbüronun almış olduğu kararı yürürlüğe geçirerek 1950 yılında Türkiye’ye
bir göç başlatıldı. Bu göçü Bulgar hükümeti hazırlamış ve gerçekleştiriyordu. Ülkede zorunlu
olarak toprağın kooperatifleştirilmesine geçilmişti. Yüzde seksen beĢi (%85) köylü ve
toprağına bağlı olan Türk halkından tepki beklenebilir iddiaları ileri sürülerek, kitle hâlinde
bir göç ile hem Türklerin sayısı azaltılacaktı, hem de toprak ve öteki gayrimenkuller
Bulgarlara kalacaktı.
Türkler de Türk okullarının devletleştirilmesi, bu okullarda ateistik eğitime geçilmesi,
dinî âdet ve geleneklerin giderek kısıtlanması, gayrimenkullerin ellerinden alınmasıyla işlerin
nereye varabileceği bilincinde olarak, çocuklarını gelecek karanlık günlerden kurtarmak için
kitle hâlinde göç ediyorlardı. Göç etmeye niyeti olmayan Türk aydınlarını da Bulgar
makamları 15 gün içerisinde Türkiye’ye zorunlu olarak gönderiyordu. Böyle aydınlara onbeş
günlükler adı verilmiĢti. 1950-1951 yıllarında 154.000’in üzerinde Türk Türkiye’ye göç etmiş,
60.000 Türk de Bulgar makamlarından çıkış vizesi almış, daha on binlerce Türkün de elinde
göç pasaportları vardı.
Y. V. Stalin, Bulgaristan Türklerinin Türkiye’ye göçünü durdurmak için Bulgaristan
Devlet Yönetimi Başkanı Vılko Çervenkov’a göçün bir an önce durdurulmasını emreder ve
gelecekte Türkiye’de gerçekleĢtirilecek bir sosyalist devrim için Bulgaristan Türklerinden
devrimci elemanlar yetiştirilmesini ister. O dönemde dışarıda hazırlanarak, stratejik önemi olan ülkelerde sosyalist devrimi yapmak, ihtilâl ihraç etmek Sovyet politikasının başlıca
amacıydı.
Y. V. Stalin’in emri gerçekleşmeliydi. Bir sosyalist ülkeden kitle hâlinde insanların
kaçması, dünyada Doğu Bloku için kötü imaj yaratabilirdi. 1951 ‘de göç durduruldu, evlerini
satmış bazı ailelere devlet yardımıyla evleri iade edildi. Ancak aileler parçalanmış, kalpler
yaralanmıştı. Buna bakmayarak “Giden gitti, kalan kaldı. Bundan böyle Bulgaristan
Türklerinin bir gerici, tutucu Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayacak” dendi. Türkiye ile
Bulgaristan arasındaki ilişkiler de günden güne kötüye gidiyordu.
1951’de göç durdurulunca Moskova’nın direktifiyle Bulgaristan Türklerine okul
kapıları biraz daha geniş açılmaya başladı. Türklerin temel insan haklarından, ana dillerinde
eğitim görmekten faşist Bulgar hükümetlerince mahrum bırakıldıkları, ancak bundan böyle
eğitimlerinin ana dillerinde yapılacağı, “sosyalist” kültürlerini de geliştirebilmeleri için
olanaklar sağlanacağı, Türklerin yaşamında yeni bir dönem başladığı resmen bildirildi. Ancak
gereken hazırlıklı elemanların bulunmadığı bir ülkede Türk dilinde eğitim-öğretim nasıl
yapılırdı? ġekil bakımından millî ve içerik bakımından sosyalist bir kültür nasıl
geliştirilebilirdi? Geleceğin sosyalist Türkiye’ sinde önderlik yapabilecek hazırlıklı elemanlar
Türk kültürü hakkında bilgi sahibi nasıl yapılabilirdi?
– Dil ve kültür bakımından en yakın Azeri lehçesi ve Azeri kültürüydü. Bununla
birlikte Azerbaycan’ın eğitim, bilim ve kültür alanında yüksek düzeyde hazırlıklı elemanları
da vardı. Y. V. Stalin’in emri üzere Bulgaristan ile Azerbaycan arasında yoğun bir kültürel
işbirliği başladı. Azerbaycan Komünist Partisi Birinci Sekreteri akademi üyesi ş.
Mustafayev’in başkanlığında Moskova’dan Sofya’ya en yüksek düzeyde bir heyet geldi.
Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel sorunları en üst düzeyde görüşüldü. Bundan sonra
da Azerbaycan’dan heyetler, komisyonlar sık sık Bulgaristan’ a gelerek, Türklerle yoğun
bölgeler ziyaret edildi. Gerçek durumun çok üzücü olduğu tespit edildi ve Türklerden de
eleman yetiştirilmesi için somut önerilerde bulunuldu. Nereden başlanmalıydı?
– Resmî statüye geçmiş Türk okullarına öğretmen yetiştirilmesi sorunu yapılması
gereken işlerin başında bulunuyordu. 1950-1951 yılları göçü birçok öğretmeni ve Eski Zağra
Türk Öğretmen Okulundan ilk mezunları alıp Türkiye’ye götürmüş, okullar öğretmensiz
kalmıştı. Bakanlar Kurulunun 10 Ağustos 1951 tarihli Kararnamesi doğrultusunda 1 Eylül
1951’de Kırcaali ve Razgrat Ģehirlerinde Türk okullarına öğretmen hazırlayacak üç yıllık birer
Türk öğretmen okulu (Türk pedagoji mektebi) açıldı ve aynı yıl kapatılan Eski Zağra Türk
Öğretmen Okulundan öğrenciler yeni açılmış bu iki okula dağıtıldı. Okulların ikisi de yatılı
okuldu, harçlar devlete aitti.

1952 yılı Bulgaristan Türklerinin eğitiminde önemli bir yıl oldu. 5 Ağustos 1952’de
Bakanlar Kurulunda Türk okullarının durumu konusu görüĢüldü. Türkler arasından da aydın
yetiştirmek için şöyle kararlar alındı:
– Sofya’da bir Türk öğretmen okulu (Türk pedagoji mektebi) açılacak ve bu okul Vılko
Çervenkov’un adını taşıyacaktır. Burası yatılı okul olacak ve yemek, giyim, kitap, araç ve
gereç devletten olacaktır.
– Rusçuk’ta (Ruse’de) bir Türk kız lisesi açılacaktır. Kabul edilecek 100 öğrencinin
yarısına Bulgar Devleti burs sağlayacaktır. Tüm öğrenciler yurtlarda kalacaklardır.
– ġumnu Yarı Yüksek (Önlisans) Öğretmen Enstitüsüne bağlı Türkçe sınıflar açılacak
ve burada Türk ortaokullarına (rüştiyelerine) öğretmen yetiştirilecektir.
– Sofya Üniversitesinin Filoloji, Felsefe-Tarih ve Fizik-Matematik Fakültelerinde
Türkçe eğitim veren Bölümler açılacaktır. Bu bölümlere her yıl otuzar (30) Türk genci
alınacak ve Türk öğretmen okullarına, liselerine ve öğretmen enstitülerine öğretmen
yetiştirilecektir. Türk dili ve edebiyatı, tarih, fizik, matematik vb. dersler Türkçe olarak
okutulacaktır. Üniversiteye kabul edilecek Türk kız ve erkek öğrencilere burs ve yurt
sağlanacaktır. (Burada bir parantez açarak Ģunu belirtmek çok önemlidir: O yıllarda, herkesin
mal varlığı devletleştirilmiĢ bir dönemde üniversitelerde de eğitim devlet hesabına idi, Bulgar,
Ermeni, Yunan, Yahudi, Türk ve öteki azınlıklardan üniversite öğrencilerinin tümü devlet
bursu alıyor, aynı yurtlarda kalıyordu. Yani burs ve yurt sorunu sadece Türk gençlerine bir
imtiyaz değildi).
Bakanlar Kurulunun aldığı kararlar Eylül 1952’de uygulanmaya başladı. Sofya Türk
Öğretmen Okulu (ilkokul öğretmenleri yetiştirecek Türk Pedagoji Mektebi), Rusçuk Kız
Lisesi Eylül ayında törenlerle açıldı. 10 Ekim tarihinde Sofya Üniversitesinde Türk gençlerine
ait sözü geçen üç bölümün açılış töreninde Millî Eğitim Bakanı Demir Yanev bir konuşma
yaparak Türk halkı arasından yetiştirilecek üniversite mezunlarının, bu halkın eğitim ve
kültürel gelişmesinde birer ıĢık olacaklarını vurguladı.
Bu arada Vladimir iliç Lenin’in adını taşıyan Bakü’deki Azerbaycan Pedagoji
Enstitüsü (hâlen H. Tusi adına Azerbaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi) Rektörü ve daha
sonraları Azerbaycan Eğitim Bakanı olan akademi üyesi A. Aleskerov Sofya’ya gelmiş ve
Bulgaristan Millî Eğitim Bakanının Türk halkının eğitim-öğretim ve kültür konularında
danışmanı olarak görevine başlamıştır. Her istediğini Bulgar devlet görevlilerine yaptıran,
Prof. A. Aleskerov’un Bulgaristan Türklerinin eğitim ve kültürel kalkınmasında hizmetleri
çok büyüktür.

1953 yılında bir Azeri bilim adamları ekibi Bulgaristan’a gelerek Türklerin bilim,
eğitim ve kültürel alanda yükselmelerinde önemli rol oynamışlardır. Sofya Üniversitesinin
yeni açılmıĢ Türk Filolojisi Bölümünde Prof. M. ġiraliyev ve Doç. M. Mirzazade ders vermiş,
Bulgaristan’da Türkolojinin geliştirilmesinde büyük katkıda bulunmuşlardır. M. ġiraliyev
Türk diyalektolojisinden ders vermekten başka, Bulgaristan Türk ağızları üzerinde de
araştırmalar yapmıştır. Kuzey Bulgaristan Eski Cuma (Tırgovişte) bölgesinde Opaka köyü
Türk ağzını incelemiş, Güney Bulgaristan’da da Kırcaali ‘ye bağlı Komuniga köyü Türk ağzını
araştırmıştır. Güney Bulgaristan ve özellikle Doğu Rodoplar Türk ağızları üzerinde ilk
araştırmaları Prof. M. ġiraliyev yapmıştır. Doç. M. Mirzazade de çağdaş Türk dili dersleri
vermiştir. Bulgaristan’ da Türk filolojisinin temellerini atan değerli bu iki bilim adamı asistan
yetiştirmekte de yardımcı olmuşlardır. Tarih bölümünde Doç. Gafarlı, Fizik-Matematik
bölümünde fizikçi Doç. Y. Mamedov ve matematikçi Doç. H. Agayev ders vermişlerdir.
Dersler Türk dilinde verilmiş, bilim dallarıyla ilgili terimler öğrencilere Türkçe olarak
öğretilmiştir. Bu üç Azeri bilim adamı da Türk asistanlarının hazırlıklı birer uzman olarak
yetiştirilmeleri için gerekeni yapmış ve onları her alanda desteklemişlerdir. Öğrencileri de
bilim alanında çalışmaya sevk etmeleri, iyi hazırlıklı birer uzman olarak yetiştirilmeleri çok
sevindirici olmuştur. Türk gençlerine ait bölümlerde ilmî dernekler kurarak öğrencilere bilim
araştırmalarında ilk adımların atılmasında yardımcı olmuşlardır.

Azerbaycanlı üniversite hocalarının Sofya Üniversitesinde kaldıkları sürece her türlü
zorlukları aşarak Türk öğrencilerin hazırlıklı birer uzman olarak yetiştirilmesi için canla başla
çalıştıkları, okudukları derslerle, yönettikleri derneklerle sevindirici başarılar elde edildiği,
Sofya Üniversitesi Rektörü akademi üyesi Vl. Georgiev ve Fakülte Dekanları tarafından
kendilerine verilen şükran Belgelerinde de belirtilmiştir.

Doç. Y. Mamedov’a Sofya Üniversitesi Rektörü akademi üyesi Vladimir Georgiev tarafından verilen Şükran Belgesi, Sofya 1954.

Devam edecek

Reklamlar