Tarih: 5 Mayıs 2019
Yazan. Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu: Seçim hazırlıklarında samimiyet ararken.

Papa Fransisk Sofya’ya 35 kişilk bir heyetle indi. 2002’de II. Yoan Pavel de gelmişti. O ziyaret şerefine Başkentte “Banya Başı Camii” ve Sinagog yakınında bir de Katolik Kilise kuruldu.  Papa ayini, Bulgaristan’da yaşayan ve bu vesileyle başkente toplanmaları beklenen 7 bin Katolik vatandaş ve devlet erkanı önünde “I. Al. Batengerg” meydanında yapılacaktır.

3 günlük ziyareti esnasında Papa,  35-30 bin Katolik Bulgarın yaşadığı Rakovski şehrini ziyaret  edip çocukların katolik dinine girmesini kutsayacak. Devlet ve hükümet başkanıyla görüşmesinde Papa’ya, XX. Yüzyıl geleneklerine göre Bansko yöresi ağaç işleme hüneriyle  oyulup gümüş sırmalı “Hz. Kiril ve Metodiy” kardeşleri sembolize eden bir ikon ve  Bulgar yağurdu hediye edilecek.

Başbakan Borisov’un son demecinde belirttiği üzere, bu ziyaret “Bulgaristan’ın demokratikleştiğini sembolize ediyor.

Papanin resmi ziyareti Bulgaristan’da Paskalya yortusuna isabet etti. Bu tatil günlerinde Avrupa Parlamentosu (AP) kampanyası başladı.

Olayla ilgili ankette Bulgarların % 46’sı ziyaretten beklentileri olmadığını, % 60’ı da olaya tarafsız kaldıklarını bildirirken, % 12’si ateist olduklarını paylaştı.

Tören havası alan olay, Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden 20 gün önceye rastladı. Mayıs ayının ilk haftasında Bulgaristan’da aslında birçok bayram üst üstte geldi.  1 Mayıs tatili ile Paskalya yortusu günlerini 06 Mayısta At Koşusu şenlikleri izliyor. Hafta sonunda iktidar partisi yöneticileri ve AB milletvekili adayları Orta Rodoplar’ın bir eski madenci şehri olan, ardıç ve  çam koruları içine gömülmüş Zlatograd (Darı Dere) yaylalarında 100 gayda çalındı, kuzu kızartıldı ve halk giysileriyle eylenenlere nutuk çekildi.

Törensel hava ülkenin dört bir yanında hakimdi. Farklı olan çekilen nutuklardı. 300’den fazla konuşmacı Brüksel’e gidince birşeyler yapacağnı anlatmaya çalışa dursun, lafa karnı tok, boş vaatlere doymuş insanlar, seçim günü kime oy vereceğini değil, hangi tarlayı kazacağını, hangi bağı ilaçlayacağını düşünüyordu.

Fridays for Future” (Gelecek için Özgürlük) araştırma şirketi 27 Avrupa Birliği (AB) ülkesinin hepsinde bşrden araştırma yaptı. Seçmenlerden % 50’sinin oyunu kullanmayacağını açıkladı. Bulgaristan’da sandık başına gitmek isteyenler % 36’ı oranındadır. Oy vermeye kararlı 18-26 yaş arası gençler politikacılardan çevre ve iklim sorunlarına daha fazla önem vermesini istiyorlar.

27 ülkede ankete katılanların % 67’si  AB politik sisteminde karışıklık ve marjinelleşme olduğu görüşünde birleşti ve düzensizliğin aşılmasını istiyorlar. Avrupa Konseyinin (AK)  “faşist” ve “yabancı düşmanı”, “kin, nefret ve öfke kışkırtıcı” olarak nitelediği siyasi partilerin ve inisyatif gruplarının  AP seçimlerine katılmasına izin verilmemesini açıkça konuşuyorlar. Bulgaristan’da ayrı ayrı seçime katılan “Ataka”, “İç Makedon Devrim Hareketi” (VMRO) ve “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) partileri AK tarafından “faşist” parti olarak nitelenmiştir. Bu durumda, seçime katılmamaları, kazansalar bile milletvekillerinin  AP’da tescil edilmesine izin verilmemesi gerekir. Son günlerde seçim propagandasında milli bayrak ve devlet forsu kullanan “İç Makedon Devrim Hareketi” (VMRO) partisine Sofya Yüksek Seçim Kurulu uyarıda bulundu.

Ankete katılan gençlerden ortalama % 58’i demokrasiyi en uygun devlet yönetim düzeni olarak görürken, Fransa’da bu oran % 38. Bulgaristan gençleri ise bizde şimdiki demokrasi sistemediğini işlemediğini ve gerçekten özgür, çok partili, çok dinli, dilli ve farklı dünya görüşlerine hoşgörülü olmayan bir demokrasi biçimine geçilememiş olduğunu ifade ettiler. Bu görüş, yaş olarak Gençler Grubundan olan Baş Müftülük Genel Sekreteri Dr. C. Faik tarafından son AGİT toplantısında da ifade buldu.

Bulgaristan’da Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) 5 Mayısta Sofya’da en yetenekli çocuk yarışmasının kapanış forumunu “eşit star” sloganıyla bitirdi. Yetenekler buluşmasında 15 yaşında dünya birinciliğine yükselen  ustan satrançımız Nurgül Salimova’nın başarıları örnek gösterildi.

Ülkemizde değişiklikler yapacak zeka ve güce sahip genç bir kuşak yetişmesi bekleniyor. Bulgar eğitim sisteminin reforme edilmemiş olması buna engel oluyor. Bizim, Avrupalılar gibi düşünen ve dünyayı yeni bir bakış açısından algılayan genç kuşak eğitebilmemiz için memleketimizdeki her etnik azınlığın resmi dille beraber anadilinde de eğitim almasına olanak sağlanmalıdır. AB ülkelerinde bir dilin zorunlu olarak bilinmesi konusunda anlaşmaya varılmalıdır. Dünyayı bütünsel görebilmesi için gençlerin 27 AB dili bilmesine gerek yoktur. Anadilde eğitim zorunlu hale getirilmelidir. Anadilini konuşmayan, anadilinde yazıp okuyamayan çocuklar ve gençler özgür olamaz, entelektürl olamaz, algı açısını değiştiremez.

Tarih açısından söyleyeceklerimiz ise şimdilik şunlardır. 1944-1990 yılları arasında okutulan tarih diyalektik maddeci açıdan kaleme alınmış ve Bulgaristan-lığı ve insanlığı tek hedefe – komünizme – koşullandırıyordu. Geri kalmış bir toplum ve halk mantalitesiyle komünizme gidilemeyeceğini geç de olsa öğrendik. Ne ki tarih öğretim sistemimiz ve yöntemlerimiz değişmedi. Biz çocukların kafasında TV çağında beliren beliren boşluğa Avrupa’nın ve dünyanın sanki Bulgaristan etrafından döndüğünü, kültür kaynağının Bulgar tarihi olduğunu doldurmaya devam ediyoruz. Bu bizi sistemden atabilir, ortada kalma tehlikesi var. Söylemek istediğim, Avrupa tarihi açısından biz yakınlara kadar çok cahildik. Şimdi bu bilgisizliğin açtığı kuyuya gerçek ve doğru bilgi  doldurmak zorundayız. Şu konular üzerinde görüşlerimizi değiştirmek, yenilemek ve gerçekçilikle zenginleştirmek kaşınılmaz oldu.

  1. Sözüm ona “Türk Esareti” konusu. Bulgar okulunda ders gören, s.o. “Türk esaretinin” bir uydurma olduğunu artık anlamalıdır. Bünyesinde bugün yer almak istediğimiz Avrupa Birliğinin bu güya “esaretle” yakından uzaktan ilişkisi yoktur. Türkler bu topraklara medeniyet getirmişlerdir. Avrupa’da günümüz devlet sistemine kapı açan 100 yıl, 30 yıl, 7 yıl savaşlarının nedenlerini ve getirdiklerini öğretmeliyiz. Medeniyetler çatışması içindeki farkları ve yerimizi görebilmek zorundayız. Bu değişiklik olmadan sis kalkmaz.
  2. Günümüz Birleşik Avrupa planının mayalandığı Napeleon Savaşlarını ve Viyana Kongresi kararlarını öğretmeliyiz. Üyesi olduğumuz AB suyu o zaman tutmuştur. O yıllarda Bulgar devleti olmaması bugün bu gerçekleri öğrenmemize engel olmamalıdır. Bulgarların tarihin başından sonuna kadar yoktular. Belirli bir aşamasında ortaya çıktılar ama hiçbir zaman kader belirleyen olmadılar. Kiril Alfabesi ve Hıristiyanlığı kabul etmeleri kendi başına ne bir devrim, ne bir yeni kültür ne de bir medeniyettir.
  3. Rus-Osmanlı savaşları başka bir konudur. Bu savaşlar “Bulgaristan’ı kurtarmak” için yapılmamıştır. Rus-Türk savaşları bilinmeden günümüz Rusya-T.C. ilişkilerinin özünü ve ruhunu anlayamayız, dolayısıyla Türklere karşı boş boş havlamaya ve düşmanlıkla popomuzu kaşımaya devam ederiz. Bu kitaplar yeniden yazılmalı ve herkes tarafından okunmalıdır. Hiç kimse kendi kafasını kendi elleriyle ameliyat edemez, belleğindeki küfleri kazıyamaz, ama bunu yeni bir bakış açısından öğrenecekleriyle, gözleri ve kulakları ile yapabilir.
  4. Biz okulda okurken Franklar ile Pruslar’ın savaştıklarını işitmedik. Almanya’nın nasıl devlet olduğunu, nasıl oldu da hep yenik düşüp kısa sürede ayağa üzerine nasıl kalktığını da öğrenemedik. Dolayısıyla AB’yi girerken biz Almanya’nın dişleri arasına girdiğimizi fark edemedik. Bunlar çok ciddi konulardır.
  5. Şu Balkan Savaşı’ndaki “Bulgar kahramanlığı” okulda kafamın derinliğine çizildi. Ama II. Balkan Savaşının neden başladığını ve ardından Birinci Dünya Savaşında Bulgar devletinin ne işi olduğunu, neden iflas edip çöktüğünü, dış yardım almadan 300 bin savaş kaçağına ekmek veremediğini, Osmanlı Devletini parçalama planlarını ve işlenen hainlikleri öğrenemedim. Bunları bilmeyen bir milletvekilinin Brüksel’de ne işi olur?
  6. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arasındaki karanlık dönem. Bulgaristan Müslümanlarının 2 700 okulunun kapatıldığı yıllar. Türklerin mutlaka cahil kalması gerektiği fikrinin doğuşu, Birinci Dünya Savaşı’nda Bulgar ırkı kırılmışken, tarlaları sürecek erkek yokken, Türklerin göçe zorlanması, siyah beyaz tablolar, köle ruhu yaratma denemeleri, halkın amansızca korkutulması ve birbirine kırdırılması nedenlerini bilmeyenler, Brüksel’e kime neyi anmlatmaya hazırlanıyor? Göçler tarihini bilmeyen gençler XXI. yüzyıl göç, gurbetçilik, sığınmacı, savaş kaçakları, ekonomik göçler gibi siyasetin kırmızı çizgisini nasıl çizsinler? Bunlar çok ciddi konular…
  7. İki Dünya Savaşı arasında kaç ideoloji olduğunu sorsam cevap verecek durumda olmayan milletvekili adaylarımıza, faşist ve komünist ideolojinin birbirini yok etmesinden kim kazandı?, 3. İdeolojinin adı nedir? Deseniz, bakıyorlar. Ama bakışları boş… bom bom bakıyorlar. Liberalizm diyenler, liberalliğin köklerini ve özünü anlatamıyorlar. Dünyada her şey iki yanlıdır. Demir para bile yazı turadır. Nasıl oldu da XIX. Yüzyılda ideoloji üçüz doğdu?  Takmışlar dillerine bir NATO! NATO’nun bir ideoloji olmadığını, üretmediğini, yaratmadığını yalnız yediğini ve doymak bilmediğini anlatamıyorlar. Bu konuda kitap çıkmıyor. Bilgi kaynağımız duvarlardaki afişler.
  8. Avrupa anti-semitizmi başka bir konu. 30 yıl öncesine kadar Stalin’in de Hitler kadar Yahudi öldürdüğünü işiten ve bilen yoktu.Bugünkü gençler bu konuda bilgi toplamak istemiyorlar. Hiç kimse dedesinin katil olduğunu öğrenmek istemiyor. Bitmeyen bir tartışmadır sürüyor, 20 bine yakın Yahudi ve Çingeneyi ölüm kampına gönderen ve ardından 48 bin Yahudi Bulgaristan’ı terk etmiş olmasına rağmen, tartışma konusu “Bulgaristan Yahudileri korudu mu? Kıydı mı?” olmaya devam ediyor. Her yıl beton duvarlara çelenk ve çiçek taşınıyor.
  9. Bulgaristan Türklerinin varlığı, kimliği, tarihi okutulmuyor. Bulgaristan Türkleri gerçeklerinin bilinmesi istenmiyor. Ülkede “Türk yok” diyenler çoğalıyor. İsim değiştirme zulmünden önce diktatör ve katil T. Jivkov Moskovaya gitmiş ve Bulgaristan’da yaşayan Türkler hakkında “Biz onları asla Türk kabul etmeyeceğiz!” demiştir. Bu sözler bugün yaşıyor, ama çok derin acıları, korku yuvaları ve iğrenç yüklü kökleri var. Bunlar bilinmeden, uzlaşma sağlanmadan bizim aynı yöne bakmamız mümkün olabilir mi? Geleceğimizi düşünenler Brüksel’den önce köklerimize baksınlar. Bulgaristan’da Türk kimliği tanınmadan huzur ve güven ortamı kurulamaz.
  10. Bu konular o kadar çok ki, okul kitaplarının tamamen yeniden yazılması ve ek olarak bugünkü okuma kitaplarının yarısının yakılması ve yenilerinin yazılması gerekiyor. Avrupa Birliği’ne uydurma tarihle girildi ama olmuyor, bize gülenler artıyor.

Bu yazımla seçim mitinglerinde 100 gayda dinleyenlere ve çevirmelerin kızarmasını bekleyenlere, seçim mitinglerinde, toplantılarda anlatılması gereken konulardan sadece bazılarına işaret ediyorum. Bakıyorum da Rodoplarda tur atanlar Darı Dere’de (Zlatograd dedelerinin poturlarını, çarıkları, kalpakları sandıklardan çıkarmışlar, o sandıklarda insanlık, hoşgörü, kültür ve medeniyet olmamasından üzgünüm. Memleketime  bu bahar ekilecek tohumlar bunlardır. Tuna Avrupa’dan Kara Deniz’e akarken Bulgaristan’ın kenarından geçtiği gibi, saklanan gerçekler tüm ayrıntılarıyla su yüzüne çıkmazsa, ülkemiz soyguncu tekelci, kartelci, oligarşı uzantısı haraç kurtları tarafından idare edilmeye devam ettikçe, bize AB’den bundan böyle yatırım fonları, ekolojik fonlar, sosyal fonlar ve ucundan istediğiniz kadar çalın paraları gelmez, gelmeyecektir, gönderilmez. Kapı kapanır.

Milletin zamanını boşa tüketmeyiniz.

Yeni yazımda, HÖH-DPS ve DOST program ve konuşmalarında konuşulanlarda örtüşen ve örtüşmeyen yanları açıklayacağız.

Okuyun ve paylaşınız.

Teşekkür ederim.

Reklamlar