12 Nisan günü seçim kampanyası başladı ve 11 Mayıs 2013’te sona erecek. Politik partiler seçmenle yüzleşme hazırlıklarını tamamladı: Programlar yayınlandı, afişler basıldı, köfte, kebap ve biralar ısmarlandı, sofralar kuruluyor.
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) 42. millet meclisi seçimine 8. Olağan Kurultay esintisiyle gidiyor. Bir yandan parti, Doğandan sonra idesel olarak çözülürken, örgütlerde gevşeme başladı ve seçmen de alternatif aramaya başladı bile. Lütfücü ekip fikirsel bozgunu aşamıyor. HÖH artık seçmene yol gösteremiyor.
Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Ahmet Doğan’ın 19 Ocak’ta Sofya Milli Kültür Sarayı’nda Oktay’ın tabancalı saldırısına hedef olmazdan önce yarısını okuduğu kurultay raporu basılmış ve HÖH’ün ana agitasyon el kitabı olarak dağıtılıyor.

Bilindiği üzere, 8. Olağan Kurultay’da meydana gelen karışıklıkta Doğan’ın ne demek istediğini Doğancılar da pek anlayamadılar. Esaslı bir konuşma yapmak için kürsüye çıkan Kırcali HÖH İl Başkanı Bahri Ömer, “7. ve 8. olağan kurultay arasında yanlışlarımızı gözden geçirmek ve yeni yol açmak için toplandık” dese de, Doğan raporunda HÖH’ten, yaptığı işlerden, başarı ve yanlışlardan söz etmedi. Korman ile K. Dal’ın kovulmasıyla partinin yeni bir bölünme stresi yaşadığına da değinmedi. B. Borisov’un kendisine “cibra” demesinden çok etkilenmiş olsa gerek, Başbakan’a direk olarak şiddetli saldırdı.
Genel kavramlarla ve global nitelikli değerlendirmelerle kaleme alınmış olan rapor, 2 ay sonra değişik yorumlara yol açmaya başladı. Basın ise, hala suskunlukla geçiştiriyor.
HÖH kitlesindeki seçim önü tartışmaları ise kızışıyor. Eski görüş ayrılıkları daha da derinleşiyor. Tartışmalar genelde raporun birinci sayfasına takılıyor.
Raporunun girişinde 3 ana konu var: “Kalacak olan“; “Gidecek olan” ve “Değişmesi zorunlu olan.”
1. Kalacak olanı görebilmek için dünyaya çok yüksekten, genelden (globalden) bakmaya çalışan Doğan özelden geçip somutta bizi bulamamış. Bulgaristan’da yaşayan Müslüman –Türkleri veya orada etnik azınlıkları göremiyor. Biz, bugün artık, nufüsün üçte birine tırmanan Rom vatandaşların yanında, Müslümanlar ve Türk kökenliler, onlardan daha küçük bir azınlık kaldık. 1878’de Bulgaristan nufüsünün % 68’i olan yerli Türklerin bu günlere gelirken azala azala, seyrele seyrele, göçlere zorlana zorlana artık neredeyse, artı eksik % 10 olmak üzere, toplam nufüstan ancak 1.5 milyon kadar az bir grup kaldığımızı, özel olarak söylemek istemedi.
Bu kurultay büyük bir kısmı Türkiye’deki parti ve derneklerle AB ülkelerinden gelen konuklarda farklı bir izlenim bıraktı. Delege, misafir ve gözlemcilerin dış görünümü, Avrupa Birliği üyesi 27 devlet arasında kişi başına geliri en düşük olan Bulgaristan’daki sefil kesimde Romlarla eşit olan Türklerin gerçek durumunu yansıtmıyordu.
Türklerin, Pomakların ve diğer etnik azınlıklardan hiç birinin hiçbir problemini ele almayan, karşılaştırma yapmayan, çözüm aramayan bu raporda, ülkede kokuşmuş ve çözüm bekleyen sorunlar, sınır dışına yani öteki AB devletlerine taşınmıştır. Nasıl mı?
Doğan, çalışmak için AB ülkelerine giden vatandaşlarımızın “gettolarda” yaşadığını yazıyor. Biz “getto” sözüne önce Güney Afrika Cumhuriyeti’nde siyah derilileri toplum dışı tutmak için (sosyal ve kültürel yaşamdan izole etmek için) oluşturulan kent dışı yerleşim yerlerine verilen isim olarak rastladık. Doğan’ın ise, bu sözü AB devletlerine iş bulmaya giden ve hernangi bir kentin dışına, ana yolların kenarına yerleşen Bulgaristan Müslümanları için kullanıyor. Bu kavramın özünde şöyle bir tanım var: “Toplumun dışına itilmiş ve kötü yaşam sürdüren birtakım kişiler.”
Almanya’daki bu tip Bulgaristanklılar artık 125 bin olmuş. Fransa’da ve İngiltere’de sayımız biraz azalmış, çünkü Cumhurbaşkanı Sarkozi geçen yıl bizimkilerden 350 Rom’u uçakla geri gönderdi. Londra’da ise, yine bizim Romlar’dan kalabalık bir hırsız çetesi topluca uçağa bindirilip, Sofya uçak alanında indirildi. Bu vahim durumun “kalıcı” olduğunu yazarken, bu duruma mı düşecektik deyip üzülenler var. Bu modern gerçeklik, üzerinde kitap yazılacak kadar acı bir durumdur. Anlatmakla bitmez. Çok vahim olaylarla sergilenen, “kalıcı olan” aslında AB’deki derin ekonomik ve sosyal bunalımdır. Büyük bir dönüşümle aşılamaması karımsarlığı arttırmaktadır.
Dünya ve Avrupa genelinin içinde, HÖH’ten, Türkten, Pomaktan, Çingenlerden ve öteki azınlıklardan söz etmeyen raporcu, “getto” yaşantısı tanımıyla sıradakilerin ümitlerini zehirlemiştir. Ne yazık ki, “kalıcı olan” ayrıntılı açıklanmasa da, iç ve dış sefilliktir, işsizliktir, fakirliktir, çıkış yolu veya ufakta olsa bir umudun olmamasıdır, topluca aç kalma tehlikesidir. Bu tablonun içinde HÖH nerededir. Doğan konuya bu açıdan değinmiyor.
Düşünceyi paralize eden bu istikbalsizlik, aslında HÖH iktidarı yıllarının bir uzantısıdır. Çok acı olsa da, beceriksizliğin doğurduğu bir gerçektir. “Demokrasi tek ve son seçenektir” derken, ekonomik çıkmazda kilitlenmiş olmamız “kalıcı olan“ı doğurmuş ve yaşantımıza yerleştirmiştir. A. Doğan’ın herkesin anlayacağı bir dille bugünkü bocalamamızın nedenleri ortaya koyması iyi olurdu, ama o en kötü olanın yarın korkusu, güvensizlik, istikrarsızlık olduğuna değinmekle yetindi.
2. Gidecek olan’ın adı yok bu raporda. Gidecek olanlar deyince biz hep göçleri düşünürüz. Bu defa, Türkiye’ye değil, domates toplamaya İspanya’ya, çilek hasatına İsveç’e, lale toplayıp buket derlemeye Hollanda’ya, sebze bahçeleri düzenlemeye Avusturya’ya, inşaat işlerine Almanya’ya v.b. Ülkelere iş için gidişler geliyor akla. Bu ülkelerine her gün otobüsle, uçakla, minibüsle, özel araçlarla uğurladıklarımız var. Onlardan birçoğu HÖH sempatizanı ve üyesidir. Onları oraya gönderen, HÖH ‘ün kendilerini yüreklendirememesi oldu. Bunalımdan çıkışın ideoloji ve politikası olmaması, halkta birlik ve beraberlik ateşinin sönmesi fikirleri çatalladı.
A.Doğan umudunu şimdi de Batı ülkelerinde ekmek parası arayan gurbetçilerimize bağlamamasında oy hesapları var. O, Türkiye’de olduğu gibi, “Batı merkezinde daha fazla seçim sandığı açılmasında” ısrar ediyor. İş için bu yıl Batı ülkelerine gitmeyi düşünenlerin sayısı üstüne bilginiz var mı?
1989’da 500 bini “Kapı Kule“den girince, her yer ısız, gönüller kapkara oldu. İyi oldu da 120 binimiz geri döndü derken yine gittiler. Batı Avrupa ülkelerine gidenlerin toplam sayısı bahar ve yaz aylarında bir milyonu aşıyor. Bağ bahçe, köy kasaba gençsiz kalınca ne kadar kötü biliyor musunuz?
Karşılayan ve uğurlayan sağ ellerinde bastun iki büklüm yaşlılar, dedeler nineler. Onların hali çok zordur, emekli maaşları yetersiz. “İnsan neden yaşar?” diye sorunca:”torunlarını sevebilmek için” diyorlar. Etekte, kucakta, evde yolda, okulda çocuk yok. Beni ürperten Odaları bol, kapanmış okullar insanı ürpertiyor.
Gidecek olanlarda bir özellik var. Evde kırda işe el sürmüyorlar. Bu yıl da bağlar kesilmeden kaldı. “Bırak kurusun” – işitilen genç sesi bu. Bavulu kapan ardına bakmıyor. İş sevdası genç gönüllerden çıkmış…
Bu “gidiş, gidiş değil“.
Taş yerinde ağırır. Yaşamak şakaya gelmez! Raporda toprağı işleyelim çağrısı yok. HÖH insanımızı toprağımızdan soğuttu. Beş para etmeyen politika izliyor. Doğancılar doğuştan engelli gibi hareket ediyorlar. “Demokratikleşme ve özgürleşme” denen siyaseti, AB imkânlarını bilgilendiren ve bize anlatacak bir gazete çıkar(a)madılar. Bir radyo yayınıyla sabah akşam gönlümüzü neşelendir(e)mediler. Hem gidici değiliz, hem gençleri yolcu etmek için varımızı yoğumuzu pazara sürdük. Gide gele akıl tutulması çağına girdik.
Değişmesi zorunlu olan” Değişmesi gereken önce HÖH’ün politikadan vazgeçmesidir. A.Doğan politikadan çekilmekle iyi etti derken vekil listesi o yapacağını öğrenmekle şaşırdık. Milletvekili olmak da istemiyormuş. Doğan “değişmesi zorunlu olan” kavramını raporun en başında ele almakla HÖH’e bu işten “vaz geçelim” demek istemiştir. Bu çarının derin anlamında, bu bunalımlı siyaseten, iç kavga ortamından, halkı yanlış yönetmekten biz “pes olduk“tur. Doğan her geçen gün çoğalan sefiller ordusunu karşısında gördü. Kör cahillerin derdine derman bulamayacağını kavradı. Yoksulların kurtuluşunun yoksulların kendi elinde olduğunu sezdi ve çekildi. HÖH yönetimi, Mestanlılar Doğanı izlemek zorundadır. HÖH zamanını doldurmuştur, süresi bitmiş. Sofradan sofraya, rakıdan wiskiye koşarken halkın acil çözüm bekleyen sorunlarına çözüm bulmanın olanaksız olduğunu kavrayanlar artık çoğunluktadır.

8. Olağan Kurultay raporunun özünü belirleyen kalıcı olan, gidici olan ve değişecek olanmantığı, Bulgaristan politikasında kalıcı olanın Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Pomak kardeşlerimiz ve tüm Müslümanlar olduğunu, onların adalet ve geleneklerine bağlılık duygusu olduğunu bir kez daha bütün ulusa ve AB’ye göstermiştir. Bizim her şeyde ve her zaman kalıcılığımız tarihsel açıdan sonsuzdur. Biçim ve içerik olarak son derece zengindir. Değişerek yenilenmemiz, AB’nin multi kültürel bütünsellik siyasetinde gün görndü. Bu atılımda farklılıklarımız, dürüstlüğümüz, bilgeliğimiz, alicenaplılığımız, hoşgörümüz ve muhtaç olan her kişiye el uzatmaya hazır oluşumuz saygınlık kazanıyor. 12 Mayıs 2013 seçimlerinde bu niteliklerimizin desteklememizde ve oylarınızı bu kişilere vermemizde ifade bulacaktır. Biz, bizi değişmeye davet edenlerin kendilerinin değişmekten korktuğunu gördük. Değişme ve yenilenme isteyenlerin başında ışık saçan umut verenlere vermeliyiz. Birlik olalım! Hak ve özgürlük yolundan doğuru insanları destekleyelim. Halkın vekilini seçme zamanı gelmiştir, bu seçimlerde artık halk kendi vekilini seçmelidir. Bu toplumun örf ve adetlerine uygun halkı ile birlikte yürüyen, halka tepeden bakmayanlardan. İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın diyebilen, halkın çıkarlarını kendi çıkarlarından önce tutabilen biri olmalıdır.

Reklamlar