Tarih: O7 03 2019
Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu:  3 Mart gelip geçti. Vatan tartışmaları başladı.

Pazarda olmayanı ve satılmayanı arayıp bulmak zor! Bulgar pazarında “iyi komşuluk” aradım. Ne dökme ne de paketli bulamadım. Oysa arayan bir tek ben değilmişim. Bulgarlar kendileri de yerde gökte iyi komşuluk arıyorlar. Bu konuda ilk anket de yapılmış ve “Türklerle iyi komşuluğa, ne dersiniz?” sorusuna % 60 olumlu cevap gelmiş.

Çok kesin bir şekilde olmak üzere„ Türklerin komşuluğunu istemeyenlerin öncelikle ve başlıca Birinci Dünya Savaşından sonra Bulgar topraklarına ve Varna ve Burgaz yöresine yerleştirilen göçmen Bulgarlar olduğu ortaya çıktı. Düçmanlıkların başlıca VMRO – İç Makedon Devrim Örgütü ve güya “Bulgaristan’ı Kurtarmak için Milli Cephe” partisi ile 20-25 aşırı milliyetçi dernek ve hareketin etkisiyle kızıştığı kendini gösterdi. “Volya” partisi de öncelikle Varna bölgesinde “Türk Düşmanlığı” temelinde örgütlenmiştir. Bu inceleme Bulgar Bilimler Akademisi Demografi ve Yabancılar enstitüsünde yapılmıştır.

İyi komşuluk nerede olgunlaşır diye düşündüm. Daha önce bu konuyu işleyenleri bulamadım. İlk cevap bizden oldun: Gönüllerde…

Tuhaf olsa bile, şimdiye kadar yerli Türklerle dostlukları ve iyi münasebetleri çöplük haline getirenlerin, kendi irade ve elleriyle yarattıkları hurdalıkta bir lale açtığını görünce, dillerini yutması dikkat çekti. Güzele uzananlar, güzelin geçtiği yolun uzunluk ve sarplığından ilgilenmiyorlar. Toplum çiçeklerinden en güzeli iyi komşuluk olabilir.. Hele de özellikle İYİ KOMŞULUK ÇİÇEĞİNİN vatanıma bizimle geldiğini düşündükçe gönlüm şerefleniyor. Gurur duyuyorum.

1984-1989 zulüm devrinde İYİK KOMŞULUK ÇİÇEKLERİ yolunmuş, İYİ KOMŞULUK İLİŞKİLERİ soldurulmuştu. Bulgaristan Müslümanlarıyla ilişkiler koparıldı. Minnettarlık, yardımlaşma, hoşgörü ve iyi komşuluk ilişkilerini hayat hakkını kaybetti. Bizim olan her şey buzdolabına, doğrudan derin dondurucunun en dibine depolandı.

3 Mart 2019 geçti. Bu sene, Koca Balkan’ın  “Şipka” Tepesinde dalgalanan en büyük bayrak Ukrayna’dan getirildi. Lugans asileri BÖLÜCÜLÜK BAYRAĞI dalgalandırdılar. Bu bayrak ay yıldızlı olsaydı veya terörcü bir gücün bayrağını bir Türk dalgalandırsaydı, bak sen olana… Bulgar savcılığı Lugansk grubunun bayrağını açanları aramıyor, tutuklamadı.

Bulgaristan’da iri Rus anıtları 400 iken, Rus sokak, meydan, okul, kulüp vb atlarını bir araya toplasak 100 binden fazladır. Memleket sanki işgal bölgesi… Bu sene 3 Mart’ta Bulgarlar Rus anıtlarına çiçek taşımadı. Sofya Meclisi karşısındaki atlı “II. Aleksandır” anıtından başka bir yerde Sovyet anıtına çiçek ve çelenk konmadı. TV-ler birkaçı dışında 3 Mart’ta Rus ve Sovyet şarkıları çalmadı, savaş filmi gösterilmedi, Osmanlıyla savaştan Rus kahramanlık efsaneleri anlatılmadı. İvan Vazov’un kan kabartan şiirleri okunmadı. Hatta Bayram gecesi meclis karşısında Cumhurbaşkanı Radev kutlama mesajı okurken, Başbakan Borisov havaya baktı. Rusya hayranları (Rusofiller) ile Rusya’yı istemeyenler (Rusofoblar) arasındaki amansız çelişkinin daha da alevlenmesine vesile olmamak için Rusya Federasyonu Başbakanı Dimitriy Medveden Bulgaristan ziyaretini 3 Mart törenlerinden bir gün sonraya çekti.

Artık Bulgaristan’da herkesin anlayabildiği ve Rusya’nın bile istemeye istemeye kavradığı şöyle bir gerçek var: “Bulgaristan iyi niyetli tarafsız kalabilir!” İyi niyetli tarafsızlık Avrupa tarihinin tam hangi döneminde belirdiğini ve tam hangi dalında yer aldığını yazmakta zorlanıyorum, çünkü Bulgar – Rus ilişkilerinin yeni adı iyi niyetli tarafsızlıksa, şahsi fikrime göre, şu dönem bunu uygulamak zor olabilir. Ne dersiniz?

Bazı arkadaşlar “Bulgaristan’da bir şey olmaz. 30 yıl geçti demokrasi yolunda bir arpa boyu yol alınamadı” deseler de, gerçekler tam da öyle değil. Örneğin eskiden iyi kötü ülkede yaşayan insanlar 500 sene Türklerle birlikte olmuşlar, gidip gelmişler ama her geri dönmüşler. Fakat şimdi 3 milyon vatandaş sınırdan çıktı ve geri dönmek istemiyor. Yeni olan bu! Seçimlerde oy kullanmaya dönenler olsa da, sayıları 100 bini aşmıyor, yani 2 milyon 900 bini rejimden ve vatanında tövbe etmiş. Evet, yeni olan bu!

Bunu siz de görebiliyorsunuz. Eskiden tek fikirli, tek kalem, kavak ağacı gibi meyve vermeyen bir devlet ve ülkeydik. Rusya’ya karşı söz söylemek, Sovyet halkıyla dostluğa toz düşürmek, Rusya ve Sovyetler Birliği konusunda BKP’nin “dediğinden” farklı bir söz söylemek kimin haddineydi. Buna cesaret edenlerin kalemi kırılır, hapishaneden çıkamaz ya da ömür boyu çakış taşı kırardı. Üstelik öz geçmişine bir siyah mühür vurulur ve ayıkla birincin taşını ayıklayabilirsen.

Bir de yıldızıyla doğmuşlar vardı. Dünya yıkılsa onlara ve sülalesine hiç bir şey olmazdı.

Bugün artık yavaş yavaş uyanan bir halkın hareketlenişinden söz edebiliyoruz. Varna, Burgas ve Pomoriye – Sozopol gibi Karadeniz şehirlerimize yerleşen ve kumsallarımızın en güneşli yerlerindeki gölgeleri kapan Rusların Bulgaristan’da işe el sürmeden yaşama emellerinin sönmeye başladığını, yerlilerle iyi komşuluk ilişkileri kuramadığını, yerli Bulgarların “daimi turistlere” iyi gözle bakmadığını görüyoruz. 21. yüzyılda “Rus Dostluğu” tutmuyor. Öte yandan Bulgar gençler Rusya Üniversitelerinde okumaya hevesli değil… Dostoyevski ile sönen ateş, Solcanitsi’nin “Gulak”ı” ile korkuya dönüştü. Hatta çok ileri gidenler var. Eski Dış İşleri Bakanı Pasi, Bulgaristan’a “atom bombası” üslendirilmesini istedi. Sebep. Rusya korkusu. 1990 senesinden beri yetişen nesil, Rus çizmesini ensesinde hissetmemiş olsa da, 1878 ve ardından 1944 kırılmasını biliyor, totalitarizm yıllarında (1973-1989) yaşanan Sovyet baskısını da işitmiş.

Özellikle 2 000 yılından sonra Rusların Bulgaristan’a akmasına teşvik sağlayan Rus Bankaları da “uzun vadeli faizsiz yakın ve uzak dünyaya yayılma” kredilerini geri istemeye başladı. Rus sokakları boşalıyor, rüzgârın yönünü değiştirdi. Ruslar Karadeniz tatil köy ve kasabalarındaki evlerini, dairelerini pazara çıkardılar. Yani bizde aradıklarını bulamadılar. 50 bin şirket kurmuşlardı, çalıştıramadılar. Votka içip hayal kurarak geçinmek zor! Sonra şu iyi komşuluk ilişkileri kitaptan okumakla tesis edilecek bir şey değil, insanın öz suyunda olmalı ki tutsun. Anlaşılan Ruslar Bulgaristan’dan sökülecek.

Tabii ki bu yeni gelişme Rus devletinin Bulgaristan’da ilişkilerinden vaz geçeceği anlamına gelmiyor. Fakat Moskova Bulgaristan’a artık “Bizim 16.  Eyaletimiz”, “Rusya’nın Tuna Eyaleti” ya da “16. Cumhuriyetimiz”  gözüyle bakamıyor. Her şey birdenbire çok değişti.

Anma yıldönümünde Sofya’daki kültür forumunda, “vatan”, “ata-vatan”, “Avrupa vatanı” gibi kavramlar tartışıldı.  Vatan’a – vatandaşların beraberce ve özgürce yaşamak istedikleri yer desek, belki en isabetli olur. Vatanseverlik ile milliyetçiliği (patriotizmi) aynı görmüyoruz. Aşırı sol ya da sağ milliyetçilikten faşizm doğuyor. Bulgar milliyetçiliği tarihi henüz kaleme alınmadı.

1870’te Osmanlı, Bulgar kiliseleri (Doğu Ortadoksluk) çanları Kara Denizden Ohri Gölüne kadar çalsın dediğinde, “oteçestvo” (Papazın Diyarı) sözü türemiş ve bizde yaşadığımız topraklara ata-toprağı, ata-vatanı demişiz. Yine aynı yıllarda Bulgar edebiyatından “Oteçestvo na Levski”, (Levski’nin Vatanı) kavramı belirmiş ki, anlamı özgürlüğün vatanıdır. Bu nedenle, biz Bulgaristan Müslümanları ile  Bulgarların özgürlük özlemimizin  örtüştüğünü görebiliyoruz. O zaman kalemi elinden düşürmeyen komitacı Zahari Stoyanov, “Türkler bu özgürlük diyarında her zaman var olacaklardır. Bu onların hakkıdır” demişti.

Avrupa vatan” kavramı ise Fransız Devrimizle (1795) doğmuştur. Avrupa özgürlüğü için Avrupalıların özlemi büyük ve gizlidir. Bu bakıma aşırı milliyetçilikle örtüşen Bulgar yurtseverliği ancak kültür süzgecinden geçince gerçek anlam kazanır. Bu olmazsa faşizmleşir. Bundan dolayı bizr Bulgaristanlı Türkler vatandaş toplumunda oluşan bir yurtseverlik ve milliyetçiliğinden yanayız. Vatan, özgürlük gibi çok kıymetli bir ortak değerdir. Ne Bulgar’ın ne de Türk’ündür. Şimdi bize mezar yeri bile çok görülüyor, fakat bu bir çarpıklıktır. Ve iyi komşuluğa yakışmayan bir tavırdır.

Rusya Başbakanı Medvedev’in ziyareti “Bulgaristan artık tarihten bir parça” tezine kanıt getirdi. Geldi gitti. Bulgar-Rus ilişkilerindeki sorular cevapsız kaldı. Çözüm beklemeye devam ediyor.

Çözülemeyen düğümü görelim:

Sofya’da Cumhurbaşkanı Radev ve Başbakan Borisov’la görüşmeden şu cümle çıktı: “Rusya Bulgaristan’ın stratejik enerji partneridir.” “Türk Akım” borusundan gelen doğal gazın Bulgaristan üzerinden Batı Balkanlara ve Merkez Avrupa’ya taşınması gündemde. İhaleler açıldı. Bu işe 2.2 milyar Euro gerek.

Belene 2 Nükleer Elektrik Santrali” büyük politikaya ve Bulgaristan’ın ceo-politik çıkarlarına bağlandı. Nükleer Santrala da 20 milyar Avro gibi bir paraya ihtiyaç var ki, bu işler için artık 5-6 milyar Avro harcanmış ve işler tabuda sığmaz ve unutulabilir safhayı aşmış duruma gelmiş.

Çelişkinin düğümlendiği nokra şurasıdır: Bulgaristan bir defa NATO ve Avrupa Birliği (AB) ülkesidir. NATO ve AB Rusya düşmanıdır. Aynı zamanda ““Rusya Bulgaristan’ın stratejik enerji partneridir.” Bu 2 değer aynı çuvala sığar mı? AB’den gelen haber ve delillerde, Moskova’nın Avrupa’daki demokratik medeniyete kuyu kazdığı, siber saldırılar düzenlediği bildirilirken, AB üyelerinden birinin Moskova’yı stratejik enerji partneri ilan etmesi, tuhaf düşmüyor mu? Bir yandan Kırım Adası, Kerç Geçidi ve Ukrayna’nın Lugans bölgesinin ilhak edilmesine konan yaptırımları desteklerken, aynı zamanda “stratejik partnerlik ilan edilmesi” Ukrayna gibi iyi komşu bildiğimiz ülkeleri uyandırdı. Bölücülük bayrağının Şipka’da dalgalanması tepki uyandırdı. Yeni durumda, “hem Kremlinle hem de Batı ile iyi olmamız” olabilir bir şey mi sorusunu getirdi. Bulgaristan bir denge unsuru olabilir mi sorusunu yorumlayanlar, dayanamaz, çatırdar ve çöker derken, ceo-stratejik denge noktalarının Gibreltar, Çanakkale Geçidi, Boğazlar gibi Kıbrıs ve Malta gibi coğrafik merkezlerin olabileceğine işaret edildi. Bir de kendi kendine gelin güveyi olan Bulgaristan’ın aslında elinde avucunda hiçbir şey olmadığı, “Türk Akım” borularının Bulgaristan’dan geçmesinin Avrupa Konseyi (AK) karar ve iznine bağlı olduğu, “Belene 2 NES” finansmanının da dış kaynaklar tarafından sağlanacağı gün ışığına çıktı.

Tüm bu gelişmeler şu dönem yani 21. Yüzyılda Bulgaristan’ın ve Bulgaristan halkının Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Türk halkından daha yakın, daha iyi, daha güvenilir komşusu olmadığını bir daha kanıtladı. “Türk Akım” gaz boru hattını Bulgar kapısına kadar getiren Türkiye’dir. Saatte 200 kilometre hızla Bulgar sınırına uzanan modern tren ulaşımını Türkiye sağladı. Her gün 22 uçak seferiyle Sofya’ya bağlanan Türkiye’dir. İstanbul Uçak alanı bir ulaşım devi olarak Bulgaristan’ı da dünya merkezi yaptı. Cebi daralan Bulgarların Edirne pazarına uğraması çok geniş olanaklar sunuyor. Binlerce Türk şirketi Bulgaristan’da iş yeri açtı, iş ve sosyal hizmetler sunuyor, kültürel etkileşim yeni sayfa açıyor. İşte bu ve daha birçok yeni gelişme tarihi 19. Ve 20. Yüzyıllarda bırakırken, 21. Yüzyılda iyi komşuluğun yeni kapısını ticari, turistik, ekonomik, kültürel ve başka projelerle açıyor.

Yukarıda işaret ettiğimiz ankette, Bulgar vatandaşlarından % 69’u T.C.’nin Avrupa Birliği üyeliğinden yana olduğunu ifade ederken, 2019’da en fazla Türkiyeli turistler tarafından ziyaret edilen Avrupa Kültür Merkezi Filibe (Plovdiv) şehrinde, bu ankete katılanlar, Türkiye vatandaşları için, AB vizelerinin kaldırılmasını istemişlerdir.

Kuşkusuz bu gelişmeler aynı zamanda 26 Mayısta Yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimleri arifesinde ve etkisi altında gelişmektedir. Bu gelişmelerin birçok noktada Bulgaristan’ın elini kolunu bağlaması da, Bulgar halkının yakın komşularına yeni bir bakış açısı ve değerlendirme ölçütleriyle bakmasına olanak veriyor. Bu değerlendirmede Türkiye ve Türk halkı gerçek değerleri ve nitelikleriyle iyi bir komşu olarak her gün daha parlak bir ufuk açıyor.

Olaylar yeni yönelim alıyor. İzlemek zorundayız, çünkü hepimizi ilgilendiriyor.

Okuyun ve görüşlerinizi iletin tartışın ve paylaşınız.

Teşekkür ederiz.

Reklamlar