İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 17 Eylül 2020

Fizik hocam potansiyel ve kinetik güç olayını anlamamızda ısrarlıydı. Yeni bir derse başlarken evirir çevirir, barajda duran su potansiyel güç yüklüdür, savaklar açılıp hareketlenince kinetik güç taşır sözlerini bir yerlere sıkıştırırdı. O,  fizikteki bu iki durumu sosyal hayata taşımasa da, daha sonra potansiyel ve kinetik gücün sürekli yer değiştirseler de, nicelik ve niteliklerinden bir şey kaybetmediklerini öğrendim. Aynı potansiyel enerji bir barajda türbinlere ne kadar daha yüksekten ne kadar daha büyük bir kütle düşerse o kadar daha fazla enerji ürettiğini de öğrendim.

Bulgaristan‘da bu tip elektrik santralinden ilki daha 19. Yüz yılın sonunda Georgiev kardeşlerin Kalovo’da yünlü dokuma fabrikasını elektrik ihtiyacını karşılamak için “Suçurum’da” kurulmuştur. Koca Balkan’ın belinde yolu kesilen ve baraja toplanan su demir borularla türbinlere akıtılınca hem fabrikada tezgâhlar çalışmış hem de şehir aydınlanmıştı. Denize akan ırmakların yolu 100 yerde 100 defa kesilse, suyun nitelik ve niceliği bu işi 100 defa yapabilir ve kendi özelliklerinden hiç bir şey kaydetmez.

Toplumsal hareketleri ırmakların akışına benzetiriz Bulgaristan’da. Vaktiyle Osman Paşayı Tuna nehrine benzettiğimiz ve “kıyımı yıkmam” dediği gibi bir şey. Son 30 yılda bu kıyaslama aktüel oldu.

Her gün her yerden bir ırmak doğmaz ne de akan ırmaklar her gün sel olur. Faka insan hayali yaratıcıdır. Sosyal hareket ırmaklarını kendisi yaratır.

Büyük Göthe Doğu-Batı Divan’ına aldığı “Kitlelerin gücü” şiirinde

Hissedebilirsiniz ki, dünyada,

Kitlelerin gücü yok edilemez asla;” der.

Yukarıdaki su örneğinde, su bir kütledir ve gücü asla yok edilemez demek istedim.

Aynı şiirde büyük şair sanki Bulgaristan’ın bugününü anlatıyor ve

Kuvvet ve aşkla tefekkür etmeliyiz
Birleşmek zorundayız sonunda biz,
Onlar ki benim güneşimi karartır
Gölgelerimi kızgın hale getirirler.

Sofya sokaklarında 70 günden beri enerjisinden kaybetmeyen bir kütle var. Bu hareketlenme toplumu karıştırdı. Uyuyanların hepsi uyandı. Ve bu öyle bir akış ki hem dipten hem yandan hem de her yerden birden akıyor toplum. Kocamış ağaçlar gibi kabuk değiştiriyor. Havada çatırdama var. Gökler şimşekli. Son umut değişmek. İnsanlar değişime akıyor.

Bilinçlenme ilginç bir şey. İnsanın gölgesi sırtında yük. Gölge ne kadar uzunsa yük de o kadar büyük. Bu yükün altında bilinçlenmek çok güç. Sınıf savaşları öldü. Katmanlar hayat hakkı istiyor. Demokrasi kaldırımlar gibi her taşın yeri belli…

Güneşimizi karartanlar hala sahada. Gölgeleri kızgın hala getiriyorlar. Kaldırım taşlarını çatlatmak istiyorlar.

Birleşmek zorundayız biz!”

Ve potansiyel gücümüzü kinetik enerjiye dönüştürmekle yetinmemeliyiz.

Demokrasinin ana kuralı seçimdir.

Seçim kinetik kütlenin (suyun) tribün pervanelerine düşen andır. O an yani oyun seçim sandığına düştüğü an, bizim potansiyel ve kinetik gücümüzden enerji üretilir.  Adalet davası işte bu enerjinin üretildiği yerde ve anda başlar. Su  yoluna devam eder, dere çay akıp gider, yolu denizdir. Şu benden aldığın enerjiden ne yapacaksın? Sorusunu sormaz. Hesap tutmaz. Gururludur, mahmurdur ve aktıkça akar. En fazla “Ne olacak canım, oyumuzu verdik yani enerjimizi verdik” der ve hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam eder.

Oysa o seçim gününü bekleyenler, o hırsızlık gününü bekleyen ve enerjimizi çalmaya hazırlananlar var. Hedefleri bizim oyumuzla, bizim enerjimizle iktidar olmaktır. Gece gündüz demeyip hareketlenmiş halimizi aç kurt gibi izliyorlar. Kinetik gücümüzün elektrik enerjisine yani iktidar gücüne dönüşeceği anın erken seçim günü mü yoksa olağan seçim günü – 2021 Martı mı? – olsun kavgası veriliyor 70 gündür. Kavgada yaralılar var. Kızıştıkça kendisi sökülen Sofya kaldırımı silah oluyor. Şuna dikkat ediniz. Son 6 yılda 18 defa seçim kanunu değiştirildi. Fakat seçmen lehinde hiçbir kolaylık yapılmadı. Ve değişiklerin her birinin hedefinde, seçmenin normal oy kullanmasını engellemek, protokollerden, oy çuvallarına, sayım ve kayıt işlerine her şeyi kontrol altında tutma gayreti ve zorbalığı var.

Son seçimde 650 bin oy geçersiz çıktı. Her dört oydan biri.
Bu seçimler geçersizdir, sahtelik aldı yürüdü birlik olalım durduralım diyen yok.

Halk körleştirilmek isteniyor! İyi ki halkın iç gözü var. Duyu gözü var. Hileye karşı duyarlılığı güçlü!  Halk akan su gibi gelip gidiyor ve geri dönüp hesap soramıyor! Demokrasi davasına gençliğini verenler ezgin ve üzgün ama yürekli ve mert!

Bizim toplum yapısında demokrasi hakkı diye bir şey yok. Ancak demokrasi kavgası var. Bu kavgada kazananın çalma hakkı var. Bugünkü durum bu…

Oyun kuranlar akıllı! İşleri halkı deri deri soymak, seçmeni otlatmak ve hayal dünyasında yaşatmak.

Yalnız Sofya’da değil, İstanbul, Berlin, Brüksel, Viyana, Lahey ve Paris’ten gösteriler yapılıyor. Bulgaristanlı gurbetçiler, soydaşlar, öğrenci gençler, genç işçiler, ana babalar sokaklarda pankart taşıyor ve “Biz de oyumuzu kullanmak istiyoruz!” diye haykırıyorlar. En büyük istekleri internet üzerinden veya posta ile seçime katılmak ve oy kullanmak.

Posta ile oy kullanma kanunu çıktı, ama yalnız memleket içinde geçerli. Oysa Avusturya, Almanya, Hollanda, İngiltere ve Amerika ile Polonya posta ile oy kullanma hakkını dış ülkelerde bulunan vatandaşların hepsi katılıyor. Estonya’da seçimler elektronik yapıldı.

Meclis vatandaşı makinayla oy kullanmaya zorluyor. Avrupa’da hiçbir ülkede seçimde makine kullanan yok. Çok hileli bir iş olduğu için kaldırılmış. Yalnız Brüksel şehrinde kullanılıyormuş, orada da kaldırma kararı almışlar. BULTÜRK posta ile oy kullanma hakkının yasallaşmasında direniyor.

Hak ve özgürlük Hareketi milletvekilleri bu hafta yapılan seçim yasası değişiklikleri oylamasına, Türkiye Cumhuriyetinde ilk yıllarda kullanılan seçim sandığı sayısının (86) korunmasını ve sandık sayısının arttırılmasını istedi. Bir de yerel seçimlerden ve Avrupa Birliği seçimlerinden önce ülkede 6 ay kalma zorunluğunun kaldırılması isteğinde bulunsa da GERB partisi ve VMRO ile NFSB aşırı milliyetçi ve Türk düşmanı milletvekillerinin oylarıyla bu istekle kabul edilmedi.

Amaçlarında soydaşları ve gurbetçileri iktidar işlerinden ve ülke gerçeklerinden uzak tutmak, tüm vatandaşlar için aldıkları sosyal yardım paralarından soydaş ve gurbetçilerin payına düşen payı ceplerine atarak soyguna devam etmek var.

Bulgaristan’da iktidar kavgası para kavgası haline geldi. Sorun üretimle para kazanmak değil, Avrupa Birliği fonlarından kapmak çalmak ve yardım paralarının yoksul, sefil, çocuklarını okula gönderemeyen tabakaya inmeden ele geçirmektir. 2007’den beri Avrupa Birliği üyesiyiz. Daha 2008’de sosyalistlerle DPS – ileri gelenlerinin yönettiği ülkede, o zaman Sergey Stanişev başbakan, Emel Etem de başbakan yardımcısıydı. 2008’de Avrupa Birliği alıp yürüyen adaletsizliği, Ahmet Doğan’ın halkımızın hakkı olanı nasıl talan edip “saraylar” kurdurmaya başladığını görünce, bu fonları hemen kesmişti. Sonra 2009’da Boyko Borisov dönemi başladı ve talan bu günlere geldi.

Bir örnek vereyim. Şimdiki hükümet olayları kızıştırmış “ben altyapı yapıyorum, ben otoyol inşa ediyorum” havalarına girdi.  Bizdeki otoyol planları 1970-lı ve 1980-li yıllarda çizilmişti. O yıllardaki bizdeki “Lada” ve “Moskviç” otomobilleri saatte 70-80 kilometre gidiyordu. Otoyollar altı çakıl üstü bitüm-asfalt 2 kat döşeniyordu. Şimdi Avrupa Birliği yolu 5 metre derin kazmamızı ve kat kar döşememizi şart koşuyor. Ama sanki biz bu parasını aldığımız merkezlere hesap vermek zorunda değiliz ki, 3 metre derin yol açıyoruz ve her kilometreden 2 milyon leva tasarruf ediyoruz ve bu parayı çalıyoruz. Bu işlerin denetim genel müdürü Başbakan Boyko Borisov. Todor Jivkov vaktinde Türklerin kurduğu barajlardaki potansiyel sürekli hareketi ve tribünlere kinetik güç olarak akıyor ve elde edilen elektrik enerjisinden halkın haberi yok, özel elektrik şebekelerine satılıyor ve parasını arayan soran yok. Barajlarda su azalıyor gürültüsü almış yürümüş, rakı muhabbetti şeklinde devam ediyor.

Yazıma potansiyel enerjimizin yeniden hareketlendiğini ve kinetik güç olarak yaklaşan seçimde enerjiye dönüşeceğini (yeni irade ve iktidar doğuracağını)  anlatmaya çalıştım. Bizim insan enerjimiz bir defa Başbakan İvan Kostov (1997-2001) zamanında Birleşik Demokratik Güçlerde hareketlenmiş ve olduğu gibi, 2001 seçimlerinde II. Simiyon partisine oy vermiş ve 50 yıl Bulgaristan’da bulunmamış, doğru dürüst Bulgarca bilmeyen bir şahsı Başbakan seçecek kadar yönlendirilebilmişti. Sonra yine bu seçmen gücü 2009’da yeniden hareketlendirildi ve bir Alman-Amerikan planı olan GERB partisine akıtılarak, Todor Jivkov’un yakın koruması ve meslekten itfaiyeci Boyko Borisov Başbakan seçilmişti.

Şimdi B. Borisov’un zamanı doldu. İstese de istemese de baraj savakları ve kapakları yeniden açılıyor, bunu da halk enerjisi kendisi yapıyor ve açılmazlarsa bile hareketlenen halk toplum barajlarını kendisi aşarak yol alıyor ve alacak. Gidişin adı henüz kondu ama olay resmileşmediği için bazı özellikleri vurgulamayı 2 hafta sonraya ertelemek istiyorum.

Borisov’un GERB partisi çözülüyor ve kitle  Tsvetan Tsvetanov’un hazırlıklarını tamamlamak üzere olduğu “Cumhuriyetçi Bulgaristan’a” akmaya hazırlanıyor. 23 Eylül 2020 tarihinde Kurucu Meclis topluyor. Yalnız Bulgarların ve Makedon gibi azınlıkların hareketlendiğini görmüyoruz, DPS-HÖH partisinden atılan tüm Türklerin ve Pomak seçmenin de Cumhuriyetçi Bulgaristan partisi toplantı salonlarını doldurduğunu gözlüyoruz.  Bu olay Kırca Ali, Razgrat, Tırgovişte, Şumen, Ruse, Silistra ve Varna bölgesinde de yayıldı ve güç topluyor. Sosyolojik ajansların açıklamalarında GERB partisi oylarının % 60 gibi bir oranı Cumhuriyetçilere akacak ve GERP ancak 500 bin oyla 3-4 parti olacaktır. Bu, Bulgaristan’da Bulgar halk enerjisinin 4. kez yuva değiştirmesi olacak ve lütfen olayları yakından izleyelim ve mümkün olduğu yerde ortaklıkta buluşalım. Bulgaristan’da en büyük partinin oylarının kayması, yuva değiştirmesi bütün toplumu etkileyecek ve demokrasi ve adaletten yana güçler yeni adımlar atmayı başaracaktır.

Olayları birlikte izleyelim.

Lütfen Covid-19 olayını hafife almayınız.

Okula giden çocuklarınız için gerekli tedbirleri alınız.

Paylaşınız.

Teşekkürler.

Reklamlar