Tarih:  10 Kasım 2019
Yazan:  Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu: Şehir Orta Tabakası veya Demokratik Bulgaristan Hareketi toplumda nasıl yön alabilir?

“Demokratik Bulgaristan” dediğimiz, Ekim sonunda ve Kasım başında yapılan yerel seçimlere katılan yeni bir siyasi koalisyonun adıdır. 3 politik partiden oluştu. Bu yeni bir olgu. İki çocuğa aynı şeyi gösterdiğimizde 2 farklı bakış açısı ve yorum aldığımız gibi, kaleme aldığım yazı da şahsi görüşümdür.

Bu partilerden biri olan “Da, Bılgaria” (Evet, Bulgaristan) 30 Ocak 2017’de kuruldu, fakat ansızın beliren engeller yüzünde 26 Mart 2017 erken genel seçimlere katılamadı.  Başkanı olan, Hristo İVANOV, Amerika’da okumuş bir hukukçu. Borisov hükumetinde Adalet Bakanıydı. Hazırladığı Adalet Reformu kanun tasarısını İkinci Borisov hükumetinde geçiremeyince istifasını sundu. Yasanın onaylanmasını o dönem Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) Genel Başkanı olan Lütfi Mestan engellemişti. Başkan Hristov “Başbakan Borisov Bulgar demokrasisi için zararlı biridir” görüşününü savunuyor. Toplumun sağ güçlerini birleştirmeye çalışan İvanov, Boyko Borisov’un yüzüne şöyle demiştir: “Siz siyasete 1990’da girdiniz, politik sahneden hemen çekilmesi gereken neslin temsilcisisiniz ve bunu Bulgaristan’ın hayrı için yapmak zorundasınız.

Dikkati çeken bir özellik ise, “Bulgaristan’da sivil toplum kurulmasından yana olan”  bu yeni liderin, ”azınlıkların Bulgaristan’ın zenginliği olduğunu ifade etse de, azınlık haklarının verilmesini” konu etmemesidir.

12 Nisan 2018’de oluşturulan “Demokratik Bulgaristan” koalisyonunda ikinci ortak  “Demokrati Za Silna Bılgaria” (Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar).  İkinci Borisov hükumetine (2014-2017) 5 partili Reformcu Blok içinde katılmış ama sonunda koalisyon dağılmış ve erken seçime gidilmişti. Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar partisi, 1997-2001 yılları arasında iktidar partisi başkanı ve başbakan olan İvan Kostov tarafından yönetilen Birleşik Demokratik Güçler’den (CDC) süzüldü ki, bu suyun kaynağı Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) içindeki komünist muhalefete uzanır. Bu başkaldırı birçok konuda olmuştur. Todor Jivkov’u istemeyenler hareketi değişik dönemlerde güç toplamıştır. Fakat bizi ilgilendiren zorla isim, din ve kimlik değiştirenlere karşı başkaldırıdır. Toplam sayıları 860 bin olan BKP’l üyelerinden birçoğu  zorbalığa karşı olan Bulgaristan Türk komünistler olsalar da, partinin içinde muhalif grup olarak örgütlenememişlerdi. Zülüm döneminde birçokları partiden atıldı ya da ayrıldı. Sürgüne gönderildi. Aileleri perişan oldu. Toplama kampına düştü. Şehir olanlar var.  BKP içindeki muhalefet birçok hapis-çinin anılarında işlenmiştir, bilinir. Devlet ve parti yönetimi düzeyinde İsim Değiştirme Siyasetini Destekleme Bildirisi yalnız 3 aydınımız tarafından reddedildi ve imzalanmadı.  Bu aydınlarımız şair Naci Ferhadov, sözcü Ahmet Nuriev ve gazeteci Hikmet Efendiev’tir. Üçünün de Güney Doğu Rodoplar’dan oluşu dikkat çekicidir.

Fakat Bulgar istihbaratı ”DS” içindeki farklı düşünceleri açan herhangi bir araştırma eseri çıkmadı. Nitekim 1990’ın başında BKP adını değiştirip, BSP adını alırken, totaliter komünizm yıllarında isim, din değiştirme, azınlıklara Bulgar kimliği dayatma suçlarını kim üslenecek konusu çok tartışılmıştı. Terör uygulaması  BKP MK Poltitik Büro ve şahsen T. Jivkov’un emriyle yapılıyordu. Bu cümleden olmak üzere, Bulgaristan’da yetişen ve defalarca dünya ve olimpiyat şampiyonu olan haltercimiz Naim Süleymanov ile Todor Jivkov arasında da görüşmeler olduğu fotoğraflanmış, fakat Jivkov, Naim hakkında hiçbir zaman “yakın dostum” dememiştir. Oysa 10 Kasım 1989’da Türk İsyanıyla devrilmesinden sonra, kendisini gizlice ziyaret eden Ahmet Doğan’a “yakın dostum” demiştir. Totalitarizm zulmünden Todor Jivkov şahsen sorumlu ise, yakın dostları da sorumlu ve suçludur. Bir cinayet suçlusunun devlet tarafından korunması ise cevap bekleyen sorulardan biridir.

Bu yerel seçimde biz Boyko Borisov hükumetinin Ahmet Doğan’a 2020 devlet bütçesinden 220 milyon leva vermeyi kararlaştırdığını öğrendik. Bütçe geçti ödenek onaylandı. Hükumetin hiçbir garanti gösteremeyen bir kişiye böyle bir parayı vermesi anayasada ve yasalarda suç olarak tanımlamıştır. Meclis susuyor. Halk susuyor. Aile kuramayan, hesabı olmayan, tuvalet pisuarını yastık yapan ve  her güne kadehle başlayan birine bu paranın verilmesi aslında Bulgaristan Türklerine yeni bir tuzak kurmaktan başka bir şey olmadığı gibi,ardından kim neler vardır. Adalet isteyen Demokratik Bulgaristan’ın bunu kınamaması  çok düşündürücüdür.

Yukarıda adı geçen BKP MK Geniş oturumunda konuşan Aleksandır Lilov’a, hazır bulunan  “DS” generalleri “biz emir yerine getirdik, suçu üstlenemeyiz” deyince politikadan çekilmek zorunda kalmışlardı. Fakat o zaman “DS” şefi Atanas Atanasov görevinden alınmamıştı.  İvan Kostov’un başbakanlığı zamanında  (1997-2001) milli güvenlik “DS” başkanı olan halen Güçlü Bulgaristan İçin Demokratlar partisinin Başkanı olan Atanas Atanasov yeni durumun tam ortasında (çıbanbaşının tepesinde) bulunuyor. Bu kamuoyundan saklanabilecek bir olay değildir. Çünkü Bulgaristan’da totaliter dönemde işlenen  ağır suçların, katliamların katilleri ayıklanıp cezalandırılmadığı gibi, bu gevşekliğin ve işgüzarlığın da suçluları olmalıdır. “DS” Generalleri, toplam sayılarının 3 016 olduğu açıklanan “DS”-ajanlarını bile köpeklere yem olarak atmış, Türk oldukları için parçalanmalarına seyirci kalmış, hiç birine sahip çıkmamıştır. Buna paralel olarak, bir takım ajan dosyalarının hain başı Ahmet Doğan eliyle, “DS” Birinci Şube ajanı Mehmet Tefik gözetiminde yabancı Büyükelçiliklere dağıtılmasına ve büyük sayıda devlet görevlisinin hayatının tehlikeye atılması gibi suçlara da o yılların “DS” şefinin, gerekçesi ne olursa olsun seyirci kalması, hiçbir önlem almaması Atanas Atanasov konusunu da yargı gündemine getirebilir.

Devlet kendi baskı ve terör aracını yargılayabilir mi!? A. Doğan’a 220 milyon leva verilmesiyle talan devam etmiyor mu? Doğan hangi ihaleyi kazanmış ki bu parayı hak etmiş, yoksa Bulgaristan Türklerini köleleştirmenin bedeli mi bu?

Geçiş Dönemi dediğimiz 1990’dan sonra en az 2004-2007 ‘ye kadar uzanan yıllarda işlenen bir sürü ekonomik, mali, kültürel suçlar var. Bunların en büyükleri Başbakan İvan Kostov zamanında işlendi. 15 banka çöktü. En büyük sanayi işletmeleri (Kremikovtsi Demir Döküm Fabrikası gibi) 1 US Dolara satıldı.  O dönem Bulgaristan tamamen talan edildi. Bu ateşin közleri canlıdır. 2019 yerel seçimlerinden hemen 2 gün sonra BC Başsavcılığına sunulan bir ihbar dosyası var. Yeni davada binlerce vatandaş  suç ve talan dosyalarının yeniden açılmasını ve planlı ve bilinçli olarak yok edilen yakın geçmişimizin yeniden sorgulanmasını istiyor. Tabii bu işte parti başkanı At. Atanasov’un da sorgu masasına çağrılması normal sayılacaktır. Çünkü devletin talan edilmesini önlemek yönettiği  “DS”nin temel ödevlerinden biridir.

Demokratik Bulgaristan yerel seçim ortaklığına katılan 3. Parti, 2008’de kurulan Bulgaristan Yeşiller Hareketi oldu.  Son yıllarda hava kirliği bakımından Avrupa kentlerinin başında gelen Sofya’da sorunlar yerel politik sahneye taşındı. Ciddi bir çevreci hareket güç topluyor.

Yeni ortaklığı oluşturan 3 partiden hiç birisi insan hakları, azınlık hakları, Türklere karşı başkaldırıyı durdurma gibi konulara girmedi. Soy kırımını, kültürel soy kırımını lanetlemedi. Bulgaristan’ın spesifik insan hakları, vatandaş toplumu sorunlarını da tartışmadı.  Bulgaristan vatandaşı olan herkesin seçime katılma hakkından yararlanması, yasalara göre zorunlu olan seçme ve seçilme hakkının gerçekten uygulanmasına gerekli olanakların yaratılması, yerel seçimlere katılabilmek için 6 ay yurtta bulunma, aday gösterilip aday olabilmek için köyünde ya da şehrinde yaşama engelinin kaldırılmasını resmen istemedi. Vatandaşlar 1989’un 10 Kasımında Todor Jivkov’un devrilmesiyle Bulgaristan’a demokrasinin hemen gelmediğine herkes bir daha inandı. Özgürlük yolu mücadele yoludur ve kavga devam ediyor.

Bu üç parti, Sofya Büyük Şehir Belediye Başkanı adaylığına, şehrin Mimarlar Odası Başkanı ve Baş Mimarı Borislav İgnatov’u gösterdi. İgnatov birinci turda % 17 oy aldı. Belediye meclisine aday ve Sofya’nın 24 semtine de belediye başkanı adayı gösterdi ve 8-ini kazandı.  Öteki belediyelerde başkanlık kazanamayan bu koalisyon birçok belediyede meclis üyeliği aldı. 10 yıldan beri ilk kez Sofya Belediye Başkanlı ve semt belediye başkanlıkları için İKİNCİ TUR seçim yapıldı. Demokratik Bulgaristan Sofya meclis senatosuna da 13 üye ile katılacak.

2009 yılından beri Sofya’ya yapılan yatırımların % 75’i şehir merkezine ve % 25’i ise kenar semtlere yapılıyor. Yaşanan toplumsal parçalanmışlığın en başarılı ifadesi olan bu 2 rakam, Sofya ve başkent dışı köy ve kentlerin tümü için de geçerlidir.

Yürütülen seçim kampanyasına Bulgaristan Başsavcı seçimi karıştı. Bu seçime ancak hükumetin ve Yüksek Yargı Konseyinin aday göstermeye hakkı var. Hükumet aday göstermedi, çünkü savcıların adayı, Başbakanın da adayıydı. Baş Savcı Yardımcısı İvan Geşev değişiklikler istemeyenlerin adayı oldu.  Demokratik Bulgaristan seçim kampanyasını son 2 gün kesti. Geşev’e karşı protesto gösteriler düzenlendi. Onun oligarşinin savcısı olduğunu açıklandı. Sonunda Cumhurbaşkanı Rumen Radev, adayın BC Başsavcısı olmasını onaylamadı.

Demokratik Bulgaristan koalisyonuna paralel olarak gelişen ve Büyük şehir belediye başkanı yarışında oyların  % 11-ni alan, 1990’dan sonra doğan genç kuşağın temsilcisi olan, umutlu lider Boris Bonev’dir. Onun kurduğu ve yönettiği “Sofya’yı Kurtaralım” hareketi, başkent meclisine ve semt belediye başkanlıklarına aday göstermedi. Bütün çalışmalarını Büyük Şehir Başkanlığına yöneltti. Son 2 dönemde Sofya meclis üyesi olan ve inşaat komisyonunu yöneten Bonev, halk arasında bilinen biridir. Bu atılım hepimizi düşündürdü. Gençlerde devletin başına sıçrama hırsı belirdiği görüldü.

Sofya’da orta tabaka ile 1990’dan sonra dünya gelenlerin oylarıyla toplam % 28 gibi bir güç meydana çıkaran bu hareketin karakteristik çizgileri henüz tam olarak belirgileşmedi. Azınlık temsilcileriyle temas aramıyorlar. GERB partisinin Romen oylarını almasından rahatsız oluyorlar.  Demokratikleşmenin motoru olacak sosyal güçleri göremiyorlar. Değişikliklere işaret eden lider yok. 35 yıldan beri bitirilemeyen Sofya metrosu 50 yıl önce planlanmıştı. Halk farklı bir şeyler bekliyor ama kendinden bir şey vermek istemiyor. Toplumun Bulgar nüfusunda geçmişe nostalji var. Toplumsal değişime hazır oncu olarak girenlerin yerine yeni nesil hazır oncu tabakası yerleşti. Demokratik Bulgaristan 1989’da değişme umudu doğuran, fakat değişemeyen toplumsal yapıya örülmek istemeyenlerin hareketlenmesi olarak belirdi 2019 seçimlerinde…

Bu hareketin gücünü değişim isteyen gençlerle azınlıkların birleşmesinden alması adalet ve demokrasi yolunu genişletebilir. Sofya’daki değişikler belirleyicidir. Sofya değişmeden, yenilenmeden, yolunu bulmadan Bulgaristan buzu çözülemez.

Azınlıklara inebilmesi için Demokratik Bulgaristan güçlerinin öncelikle ırkçılık, ırk ayrımı, ötekileştirme gibi Bulgaristan’da İslam, Müslüman ve Türk, Romen, Millet düşmanlı biçimlerinde aşırı milliyetçilik, ırkçı saldırganlık, yeni Nazicilik ve faşizan güçlerin aktifleşmesine karşı görüş beyan etmesi gerekir. İnsan haklarının, özgür vatandaş toplumunun, adaletin desteklenmesi, adalet reformu yapılmasıyla ancak anti-faşist kitlenin kenetlenmesiyle gerçekleşebilir. Bulgaristan’da politik yapının totaliter komünist özü sökülememiştir. Çünkü 1989’un 10 Kasım günü Bulgaristan’da gerçekleşen ancak bir BKP içi darbedir ve adalet yolu ve demokratikleşmemizin yolu sahte “devrimle” kesilmiştir. Totalitarizm maskelenmiş ve korunmuştur. 10 Kasım 1989’da Andrey Lukanov’un komünist hükümeti düşmedi. Bu, ancak bir yıl sonra oldu ve insanlar yalanla aldatıldılar. Hak ve Özgürlük Hareketi de yalan fabrikasına dönüştü. 30 yıldan beri partiye aşılanan yönetim Türklerden kopuyor. Rahat uyusun diye halka “Bin Bir Gece Masalları” okundu. Bulgar dönüşümü Türkleri ve Pomakları, Müslüman Milleti dönüşüm alayına almak istemedi. Toplumun parçalanmış durumu korundu. Totalitarizmin cesedi kaldırılmadı. Demokratik Bulgaristan’a ayrı bir yazıda ele almamın nedeni, köklü bir adalet reformuyla davaya devam etme umudunun yeniden doğmuş olmasıdır. Bu adalet reformuyla Bulgaristan’da çok partili, çok milletli, çok dilli, çok dinli özgür bir toplum ve devlet yapısı yasallaşmalıdır. Bunu yapmak istemeyenler asla desteklenmemelidir. Demokrasi sözü, toplum demokratikleşmedikçe boştur.

10 Kasım 1989’da Bulgaristan’da demokratik devrim yapılamadı. Toplumun yerde kalıp 30 sene sürünmesinin nedeni budur. Bulgaristan’daki değişikler Bulgar toplumunun içinden kaynamamıştı. Dönüşümün olmamasının temel nedenlerinden birisidir bu. O zaman, azınlıklara terör uygulanıyor, Bulgar komünist milliyetçiliği yemleniyordu.  Bulgar toplumu demokrasiye gebe değildi. Demokrasiye, insan haklarına, özgürlüklere, adalet isteyen Türklere bu nedenle düşman olarak baktılar, ne yazık ki bakmaya devam ediyorlar… En büyük tehliken sağ güçlerin ya da aşırı solcıların faşistlerle birleşmesinde gizlidir. Bu tehlike her an nefes alıyor.

Demokratik Bulgaristan şimdilim yazımın ancak adıdır.
Bulgaristan yerinde sayıyor. Yerinde saymak ise geri kalmak, fakirleşmek, cahil kalmak ve köleleşmektir.
Yerel seçimlere ışık tutmaya çalıştım.
Genel seçimler 16 ay sonra. Demokrasi yolu halen seçimden seçime uzuyor.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Paylaşınız.

Reklamlar