Tarih: 29 Ekim 2019
Yazan: Oya Canbazoğlu
Konu:  Bulgaristan Türklerinin Cumhuriyet coşkusu,  Cumhuriyet romanı ve  Cumhuriyet Destanlarımız yoktu.

Biz Bulgaristan vatandaşları cumhuriyeti duyumsayamadan yetiştik. Cumhuriyetin tarihi eski Yunan ve Roma devlet yönetim biçimlerine inse ve biz bugünkü Bulgaristan’daki Türkler aynı topraklar üzerinde yaşamaya devam etsek de, cumhuriyete adam gibi sevdalanamadık. Cumhuriyeti ne sevebildik ne de ona küstüğümüzde yakasına yapışıp istediğimiz gibi hesap sorabildik.

Memleketimiz Bulgaristan’da Cumhuriyet şiiri antolojimiz hala yok. Bulgaristan’da okullarımızda Cumhuriyet eserleri okuma yarışları yapılmıyor. Cumhuriyet konusu sınav sorusu olmuyor. Millet burada yaşayanlar Cumhuriyetin ne olduğunu bilmiyor. Bunun nedenleri var tabi ki,

Sofya’ya gidip merkezini gezenler “Banya Başı Camii” karşısındaki “Sofya Heykeli”nin şehrin sembolü olduğunu öğrenir, konserve edilmiş kalıtlara yapıştırılmış levhalardan da bu yerleşim yerinin eskiden bir Roma İmparatorluğu şehri ve Osmanlı devrinde de Beyler Beyliği olduğunu öğrenmişlerdir.

Fakat o Eski ve Orta Çağlarda şehrin adına “cumhuriyet” sıfatı eklenmemiştir. Senato, Hipodrum ve Kolezyum gibi ünlü kalıtlar da yok. Fakat cami ardındaki halen müzeye dönüştürülmüş hamamın kenarında gece gündüz akan 39 sıcak su kurnalarının şarkısından Roma Cumhuriyetinde savaştan dönen subay ve ailelerinin istirahat etmek için bu topraklardaki sayıları 200’den fazla olan kaplıcalara gönderildiğini öğrenebilir. Osmanlı devrinde de buralar hamam ve ılıca suları diyarıymış…

Bugünkü Bulgaristan topraklarında yaşayanlar devlet yönetim biçimi olarak Cumhuriyeti ilk kez belkide komitacı Vasil Levski’nin 1860’lerin sonunda Yunan asilerinden kopyaladığı Bağımsızlık Programında ya da “Bağımsızlık” ve “Beyaz Kuğu” adlarıyla Romanya’da çıkan gazetelerde okudu. Komitacı program ve belgelerinde “eşit haklı insanların bağımsız bir cumhuriyet kurulacağından” söz edilmiştir. 1876 Nisan Ayaklanması Cumhuriyet ilan etmeyi düşünmedi. Bulgar Prensliği Doğu Rumeliyi ilhak edince (1885) de Cumhuriyet’ten haberleri dahi yoktu.

Ne var ki 1878’de Büyük devletlerin Berlin Konferansı kararlarında Bulgaristan bir Bulgar Cumhuriyetinden söz edilmedi.
– 1879’da Küçük bir Prenslik kurulması öngörüldü. Kurucu Meclis 1879’da Tırnovo kentinde Anayasal Prenslik (anayasal monarşi) ilan etti.
– 1909’da devlet yönetim biçimi Bulgar Çarlığı (parlamenter monarşi) oldu.
Bu Bulgar devlet gelişiminde ileri adımdı. Uygulanması çok zor bağımsızlık ilan edildi. Rus Çarına 80 ton altın borcu olan, Almanya’dan gönderilen Çar Ferdinand tarafından idare edilen küçük bir Balkan devletinin bağımsızlık ve egemenliğine inanan ve güvenen yok gibiydi. Genç Bulgar devletine hoşgörülü davranan bir tek Osmanlı hünkarıydı.

Yeni yönetim biçim parlamenter monarşi olarak 1946’ya kadar bunalımlar içinde devam etti. Bulgaristan’ın “halk cumhuriyeti” ilan edilmesi 1946 yılı referandumu sonucu neticelendi. Büyük Millet Meclisi kararıyla olanaklı oldu. Bulgaristan monarşi seçimini, cumhuriyet, aristokrasi ve demokrasi arasında kendisi yapmadı.

Monarşiyi dayatanlar 1877-78 Rusya ile Osmanlı savaşında galip gelen devletlerdi. 1879’de Bulgaristan bir demokratik cumhuriyet ilan edilmiş olsaydı – egemenlik kayıtsız şartsız halkın olacaktı. Belki de etnik ayrım yaşanmayacak, göç olmayacak, zulmün hortlamasına olanak verilmeyecekti. Eşit vatandaş hakları, insan haklarına sonsuz saygı, kültürel haklara dayanan kolektif haklar İsviçre yönetim tipi olan bir Balkan devleti de doğurabilirdi.

Oysa İktidar Prensin, Çarın ve seçilmişlerin eline geçti.  1878-1944 yılları arasında ülkede cumhuriyet diyenler kovalandı. Tutuklandılar. İçeri atıldılar.

Ne var ki Bulgaristan topraklarında 1877-78 Plevne Savaşından sonra Müslüman halkın Cumhuriyet özlemi de hiç azalmadı.

Doğu Rumeli yönetimine vergi ödemeyen ve boyun eğmeyen Müslüman Pomaklar 1878’de “Senker Ayaklanması”nı başlattı. 22 Pomak köyü – Dövlen’den (Devin) Paşmaklı’ya komşu Trıgrad’a uzanan bölgede) Pomak Cumhuriyeti-Rodop Hükumeti ilan edip bağımsızlık talep ettiler.
1878 San Stefano ve Berlin Sözleşmelerinden sonra Osmanlı’dan kopmak istemediler. Rupça nahiyesine bağlı Tımraş merkez oldu. Vıça ve Çara ırmaklarının arasında Cumhuriyet bayrağı dalgalandı. Barutin köyü de Pomak Cumhuriyeti sınırları içinde kaldı.  Bu cumhuriyet 1979-1886 yılları arasında var oldu ve 24 Mart 1886 tarihinde toplanan Tophane Konferansında “Pomak-Rodop Cumhuriyeti” Osmanlı topraklarına katıldı.

1913 Balkan Savaşından sonra ilk Türk Cumhuriyeti, Gümülcüne – Batı Trakya Cumhuriyeti ilan edildi. Bu görev Enver Bey tarafından Teşkilat-ı Mahsusa’ya verildi. Başında Kuşçubaşı Eşrefin bulunduğu 16 Subay ve 100 erden oluşan bir örgütlenme hemen harekete geçtiler. Başında reisliğini de yapacak olan Süleyman Askeri Bey’le birlikte bir grup subay ve askeri de  destek olarak gönderdi. Edirne’den Ortaköy ve Koşukavak üzerine devam birlik burada oluşturduğu milli tabur ile Bulgarlara karşı mücadele vererek Cumhurbaşkanı Hacı Salih Efendi olan ve 8 578 km2 yayılan ve nüfusu da 234 700 kişi olan bu Cumhuriyete şu şehirler katıldı: Yunanistan’dan – Cümülcüne, İskeçye, Sofulu, Bulgaristan’dan – Dedeağaç, Koşukavak, Mestanlı, Kırcali, Darıdere, Paşmaklı, Ortaköy. Cumhuriyet meclisi milli marş, cumhuriyet parası ve bayrak kabul etti.  Devletin askeri gücü 6 bini Osmanlı askeri olmak üzere 30 bin kişiden oluşmaktaydı. Bu yeni Türk devleti Batı Trakya Haber Ajansı ve İndependant adıyla Türkçe ve Fransızca bir gazete çıkararak sesini dünyaya duyurmaya çalıştı. Süleyman Askeri Bey tarafından yazılan bir marşa da sahip olan bu Türk devleti posta pulları da bastırmıştı. 29 bin askeri vardı.  Bayrağı yeşil, siyah ve beyaz renklerden oluşan bayrak bugün de Batı Trakya Türkleri tarafından kullanılıyor. 1924 Lozan Anlaşması mübadele kapsamına giren bu bölgeden büyük göçlerin gerçekleşmesinden sonra Batı Trakya Cumhuriyeti de dağıldığını ilan etti.

1918’de  Bulgaristan’da Cumhuriyet için asker isyanı alevlendi. Sofya kuşatıldı. Çarın gitmesi istendi. “Vladaya Silahlı Asker Ayaklanması” tarih oldu. . Ayaklanma Alman silahlı işgal güçleri tarafından bastırıldı. Çöküş ve iİflas yaşandı. Ferdinand tahtan indi, fakat ülkeyi terk etmezden önce tacı oğlu III. Boris’e giydirdi.

Ne yazık ki tarihe karışan yıllarda Bulgar halkı mazlum milletten egemen millete yükselme yolunu yürüyemedi. 1913 yılında Müslüman Pomakların isimlerinin, dinlerini ve geleneklerinin değiştirerek Bulgarlaştırılmalarıyla başlayan milli parçalanma, azınlıkların Bulgar soyundan ve dayatılan tek dilli, tek kültürlü devlet biçiminden uzaklaşma süreci yaşandı.

Bu zıtlaşma keskinleşti. Rus ve Alman boyunduruğundan kurtulamayan Bulgarlar millet olamadı. Millet olamayan bir soy devlet kuramaz.

Görüldüğü üzere Bulgar devleti de dış güçler tarafından ve yöneticisi (Çar) dış ülkeden gönderilen bir prenslik-çarlık şeklinde biçimlendi. 2019’da  “millet-devlet” formülünden dem vuranlar artıyor. Eğer Cumhuriyet, özü demokratik bir devletse, Bulgaristan 1934 – 1944 yılları arasında faşist monarşi; 1944-1989 yılları arasında halkın iradesine değil devlet terörüne dayanan komünist totalitarizm yaşamak zorunda kalmışsa bu kategorinin dışındadır. Uygulanan yönetim biçiminin – cumhuriyetin – hak ve özgürlükleriyle, eşitlik ve adaletle ilişkisi yoktur. Faşizm ile totalitarizmi birbirinden ayıran devletin politik yönetim biçimi olmayıp, ancak ekonomide faşizmin özel sektöre yaşam hakkı tanıması, sosyalizm ve komünizmin ise maddi ve manevi yaşamda her şeyi topyekûn devletleştirme-sidir. Adı ne olursa olsun (faşizm veya komünizm fark etmez)  bu iki devlet biçimi Cumhuriyet olarak kabul edilemez. Çünkü halkın kayıtsız koşulsuz egemenliğinden ve milli bağımsızlıktan söz etmek bile mümkün değildi. Hukukun üstünlüğünden uzak ve adaletsiz bir toplumsal düzendir.

Bu nedenlerle olacak daha Bulgar toplumunda 1895 yılında Osmanlı devleti bünyesine geri dönmeyi düşünenler oldu. 1878’den beri sıkışan Türkler, Pomaklar, Romanlar ve Bulgarlar hep Türkiye’ye sığınıyor. Bu gidişle Türkiye’deki Bulgaristanlı soydaş sayısı Bulgaristan’da yaşayan tüm vatandaşlarından fazla oldu. Ülkede bir asır boyunca yaşanan sıkıntıların sebepleri arasında iç boğuşmalar ve bunalımlardan beliren dar-boğazlar düşmanlık körükleme ve ötekileştirme ve zorunlu göçle aşılmaya çalışıldı. Bu gelişmeler, özünde hümanizm olan cumhuriyet rejimleriyle bağdaşmaz. Cumhuriyet devleti bütün halkın-milletin devletidir.

Birinci ve ikinci Dünya Savaşları arasında monarşi rejimi 2 defa iflas etti.

3 ayaklanma ve 2 askeri darbe yaşadı. 1934-1944 yılları arasında iç savaş çok can aldı. 1878’de Rus esaretine düşen Bulgaristan nüfusu, 1934’ten sonra Nazi Almanya’sı boyunduruğuna girdi. Devamlı ya Rusya’ya ya da Almanya sarıldı. Her defasında halk soyuldu. Çile çekti. Bağımsızlık elde edemedi, egemen olamadı, hürriyet ve demokrasiden uzak kaldı. Manevi yaşamın olgunlaşmamış Bulgar kimliği etrafından toplanması, azınlık kültürleri harmanlanmadan milli kültürden söz edilmesi etnik halk topluluklarının kendi içlerine çekilmesine neden oldu. Bu da monarşi, faşizm, totalitarizm dönemlerinde sivil toplum kurulamayacağına, azınlık haklarının tanınmadığına, toplumun zulüm edilerek yönetildiğine pek çok örnekler sundu.

Monarşi babadan oğla geçen bir idaredir.

Ferdinand gitti, oğlu III. Boris 1943’te faşist diktatör Hitler tarafından zehirlenerek öldürüldüğü güne kadar monarşi faşist diktatörlükle idare etti. Bulgar monarşisinin ebedi bir yönetim biçimi mi olduğu ve 1946’da Halk Cumhuriyeti ile değiştirilmesinin yasalara uygun mu yapıldığı tarihçiler ve hukukçuların ana tartışma konularından biri olmaya devam ederken, parlamenter demokrasiden Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçiş seçeneği üzerine tartışmalar devam ediyor. Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşen anayasal değişikliklerle Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine başarılı geçiş örnek gösteriliyor.
***
29 Ekim 2019 Türkiye’de Cumhuriyet bayramı kutladı.
23 Nisan 1923’te Büyük Millet Meclisi Osmanlı imparatorluğunun külleri üzerinde egemenlik kayıtsız şartsız halkın olan, yüzü batıya dönük, parlamenter Türkiye Cumhuriyetini ilan etti. Artık 96. defa Türkiye’de yaşayanlar Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyor. XX. Yüzyıl Türkiye’sinde yetişen büyük liderimizle övünüyor-övünüyoruz.

Bulgaristan’da M.K. Atatürk’ün hayat öyküsünü anlatan birkaç kitap çıktı.

Fakat bu eserlerde Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı’nın devamı, birçok imparatorluk ve devletler kuran Türk soyunun en yüce ürünü olduğu ve yüzünün çağdaş medeniyetlere baktığı kapsamlı ve beklenen derinlikte anlatılmadı. Kemal Tahir’in “Yol Ayrımı” eseri Bulgarcaya kazandırıldı.  Şevket Süreyya Aydemir’in Milli Kurtuluş Savaşımızı ve yüce önder Atatürk’ü anlattığı “Suyu Arayan Adam” ve öteki eserleri ile Turgut Özakman’ın “Cumhuriyet Türk Mucizesi” gibi ünlü yapıtları Bulgar toplumuna kazandırılmadan Türk milletinin doğal hamlelerle Batıya akımını anlamak zor oldu. Çünkü Bulgar toplumu sanki Türklerin Avrupalaşma sürecinde kendini yol kesen rolünde görüyor.

Bunun dışında Çanakkale, Gelibolu, Sakarya Savaşlarına Bulgaristan Türklerinden katılmış, yaralanmış, esir düşmüş ve sonra geri dönmüş pek çok  pek  kahraman  olsa da, sahada çalışan Türkiye Cumhuriyeti Yetkililerince onlarla ilgili geniş araştırma çalışmaları maalesef yapılmadı. Torunlarına el uzatılarak Türk ocaklarında ocak başı olmalarını özendirme çalışmaları yapılmadı. Cumhuriyet Bayramı törenlerine bile Bulgaristan Türklüğünden ruhen kopmuş, Türkler arasında görev yapan gizli servis ve savcılık kadrolarına ayrıcalık tanınması, insanlarımızın cumhuriyet coşkusunu giderek söndürdü. Cumhuriyet kutlamalarında Çanakkale-Kurtuluş savaşı gibi savaşlara katılan dedelerinin torunlarına bile bu kapılar açılmadı, bu torunlarına birer plaket, teşekkür belgesi madalya verilmesi ne kadar da gurur verici bir davranış olurdu. Amma olmadı olmadı olmuyor, neden bilmiyoruz?

Bu yılki törenlerde, Yeni Türkiye Başkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan Anıtkabire çelenk koydu. Kutlamaya devlet erkânı ve muhalefet partileri liderleri, meclis ve devlet kurumları müdür ve başkanları katıldılar. Bütün gün açık olan Anıtkabir milyonlarca çocuk, genç ve yaşlı tarafından ziyaret ediliyor. İstanbul köprüleri Türk bayrağı rengiyle süslenirken, Boğaz’da havai fişek şölenleri ve bütün semtlerde halk törenleri düzenlendi. İnsan olmanın, Müslüman ve Türk olmanın gururuyla yaşayan Türkiye halkı bayram ediyor. Geçen yıllarda cumhuriyet devletine sarılan Türk halkı kendi kararını özgürce alma ve kendi gücüyle istediğini yapabilme durumuna gelmiştir. Türk dünyasına ve Arap ve Müslüman halklara cumhuriyet, bağımsızlık ve hürriyet örneği veren Türkiye Cumhuriyeti tarih boyunca başı dik durmuştur.

Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti parlamenter demokrasi düzeni anayasal Başkanlık yönetimine yükseldi. Nüfusu 82 milyon olan Türkiye Cumhuriyeti demokratik yönetim ilkelerine bağlı kalarak, sözü geçen bölgesel bir güç olarak, bir terör yuvasına dönüşen Yakın Doğu’da barışın ve güvenliğin sarsılmaz kalesi haline geldi.

Atatürk ilkelerine sürekli bağlı kalan Türkiye Cumhuriyeti devleti, son yıllarda dünya ülkelerinden hiç birinin yapmadığını yaptı. 4 milyona yakın Suriyeli sığınmacıya ve savaş kaçağına kanat açtı, çocuklarını okuttu, hastaları bağrına bastı, yaşlılara sofra açtı. Terörle mücadelede üstün geldi. Dünya güçlerine karşı dik durdu, ayağına getirtti. Mazlumları vatanlarına çevirip huzur içinde yaşamalarını sağlamak için art arda 3 askeri operasyon gerçekleştirdi, küresel güçlerin sahip çıktığı terörüsleri inlerine girip yok etti. Türkiye zihniyet değişikliği yaşıyor. Hep birlikte Büyük Türkiye olma fikri Cumhuriyet kutlamalarında coşku kaynağı oldu. Çocuklarına cumhuriyet bilinci aşılayan anneler ve babalar mutlu. Yüce Atatürk posterleri taşıyanlar Cumhuriyetle gurur duyuyorlar. Yürüyen kortejlerde şarkı, Türkü, müzik, ışık ve havayı fişek eşliğinde Atatürk ve arkadaşlarını onların düşüncelerini anlayanlar, direniş ruhunu yaşatanlar yürüyor.

Türkiye Cumhuriyeti Mazlumların, Hakkın PEŞİNDE gittiği için dünyaya yön verebildiği için büyüdü. Yakın Doğu’da güçlü lider ülke oldu. Avrupa’ya hem Amerika’ya hem de Rusya’da söz geçiren tek Müslüman ülke Türkiyedir. 96 yıl önce Cumhuriyet sevdasıyla Avrupa’ya yönelen Türkiye halkı, komşularını, Balkan-Kafkas halklarını, Orta Avrupa devletlerini sıkı gelişme hamleleriyle geride bıraktı. Ekonomi, sosyal ve kültürel alanlarda, teknoloji dallarında öteki devletlerin gerçekleştiremediği hamlelere hayat hakkı kazandırdı. Balkanların durakladığı, Avrupa’nın tökezlediği bir dönemde Türkiye Cumhuriyet rejimi 4. Teknolojik devrime geçti. En büyük havaalanı, 3. Yavuzsultan köprüsü, Denizin altından tünellerle, Alt yapısını kökten değiştirdi. Kara’da, deniz’de ve hava’da ulaşım hızını defalarca yükseltti. Her kıt’adan turistlerin en çok sevdiği ülke oldu. Cumhuriyetle kenetlenen halkımız güçlü duruşuyla yakın ve uzak halklara örnek oluyor.
Devam edecek
Paylaşınız.
Teşekkürler.

Reklamlar