Tarih: 20 Haziran 2019
Yazan: Furkan GÖK
Konu: Boyası çıkan moderatör’ün karıştırdığı işler!

Birleşmiş Milletler Örgütü Nüfus Dairesi 2100 yılına herkesten önce baktı. Önümüzdeki 80 yılda, Rusya da aralarında, Avrupa ülkeleri nüfusu azalırken, hele Balkan devletlerinde yaşayanlar bugüne göre dörtte bir kalırken, Türkiye Cumhuriyeti halkı 47 milyon kişi artarak, 129 milyonu bulacak. Bu, Birleşmiş Milletlerin resmi öngörüsüdür. Rusya’da 136 milyon, komşumuz Bulgaristan’da ise 2,4 milyon insan yaşayacakmış.

Pazar akşam, 16 Haziran 2019 tarihinde,  Amerika-FOX TV ekranında izlediğimiz ve katılımcı Cumhuriyet Cephesi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı, kıdemli politikacı ve devlet öncülerimizden Sayın Binali YILDIRIM ile İstanbul’a CHP-İP-HDP adına Baş Muhtar olmaya hevesli genç belediyeci Sayın Ekrem İmamoğlu arasında gerçekleşen yuvarlak masa forumunda yapılamayan derin diyalog, sel gibi stüdyo dışına taştı ve kamuoyunda ateşli tartışılmaya devam ediyor.

Yazımın daha başında İmamoğlu’na Baş Muhtar olarak hitap etmemin sebebine gelince, 31 Mart günü yapılan olağan seçimde İstanbul Büyük Şehir Belediye Meclisi üyelerinin üçte iki Cumhuriyet İttifakından seçilmiş olup yerlerini almış ve görevlerine başlamış olmasıdır. 23 Haziran Pazar gün yeniden önemli bir çoğunlukla, % 90 bir katılımla ikinci kez seçilmesi beklenen Sayın Binali Yıldırım’ın 25 yıl önce başlayan ve çağdaş İstanbul’u yaratan, yerleşen modern belediyecilik geleneğimizi sürdürmesi büyük bir güvenle bekleniyor. 16 milyonluk ulusal ekonomi, bilim, sanat ve kültür merkezimizin deneyimli ve yetenekli emin ellerde olması ve başarılı yönetilmesi Türkiye’mizin 2002’de başlayan Yeni Büyük Türkiye atılımı için olağanüstü büyük önem taşımaktadır.

Bu emin atılımın başını çeken politik güç hiç kuşkusuz Adalet ve Kalkınma Partisidir. AK Parti, özellikle son 5 yılda, Türkiye Cumhuriyetini 82 milyonun yaşadığı bir hukuk devleti olarak, çoğulcu parlamenter demokrasinin yeni ve daha yüksek bir aşaması olan Cumhurbaşkanlığı Başkanlık sistemine taşıdı. Halk oylaması ve genel seçimlerle yerleşen Cumhurbaşkanlığı Başkanlık yönetim sistemini, iki kıtayı birleştiren mega polis İstanbul’a,  gücünü halktan alan çağdaş belediyeciliği yerleştiren ve gözü devamlı İstanbul üzerinde olan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dır.  Bugünkü İstanbul’u Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN önderliğini düşünmeden tasavvur etmek bile olanaklı olakasızdır.

Seçimden 1 hafta önce, moderatör İsmail Küçükkaya’ın topladığı yuvarlak masanın anlamı neydi?  Çünkü görüşme formatını, yayın akış usulünü, soruları belirleyen, bakışları, tonu, vurgulaması ve hatta söz dizimi şekil olarak özü ele veren bu canlı yayında, kamara açısı bile analiz edildiğinde ustaca hazırlanmış ince bir taraflılığı herkes sezdi. Öne çıkarılmak istenen, deneyim dağırcığında ancak İstanbul belediyelerinden birini birkaç yıl yönetmiş olan, öz geçmişinde popülist yaklaşım ağır basan, sağ eli boş, sol eliyle sürekli dağıtan bir gencin hırslı kariyeris mini görebiliyoruz.  Arkasında belediyecilikte güçlü bir siyasi güç de olmayan, bağımsız adaylığıyla böbürlenen bu toy belediyecinin, aslında İstanbul’a çaktığı üç çivi yok. Bütün Balkanların nüfusunun bir arada yaşadığı bir dev şehri yönetmeye kalkışması da işin şaşılacak tarafıdır. Dünya 20’sinde yükselirken 4. Teknolojik devrime geçişi yaşayan ve Türkiye Cumhuriyeti dış satımının % 72’sini gerçekleştiren bu dev şehrin en önemli yönetim organı Büyük Şehir Belediye Başkanlığıdır. Bu organı çaycı, fırıncı tezgahından gelen bir gence devretmek,  yalnız İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de bir durgunluk, gerileme, hesaplaşarak çözülme sürecine kapı açabilir korkusu kamuoyundan artık taştı ve geniş kitleleri sardı.

Üç aydan beri devam eden seçim gerilimini sürekli körüklenerek, hele de ABD-FOX yuvarlak masası bir komplo tuzağı şeklinde özel olarak hazırlanıp gerçeklerin renkli tablolara indirgenerek kamuflajlı sunulması kuşkuları birden arttırdı. Durulan kafalar, ertesi sabah ekrandaki İstanbul imgesi “durağan mıydı” yoksa “devingen miydi” sorusuyla uyandılar. İstanbulluların üzerinde görüş birliğine varamadıkları yeni bir tablo çizilmişti.

16 Temmuz 2016 gecesi emperyalist güçlerle halkın arasına sızan ve ufak ufak hizmetler ve büyük vaatlerle devleti ele geçirip yıkmaya kalkışanları nasırlı ellerle ve ay yıldızlığı bayrağımızı silah ederek durduran, tutuklayıp yargıya teslim edenler, şimdi  sürünerek tırmanan yeni bir tehlike duyumsadı.

Sezilen tehlike ağzından lavlar püskürtmüyor, meclisi bombalamıyor, köprülere tank yığmıyor, sözcülerin kafasına tabanca dayayıp bildiri okutmuyor, “Evet Efendim” ile söze başlayıp “ben tarafsız bir gazeteciyim” yinelemesiyle nezaketten kusur etmeden işini görüyor ve Türkiye demokrasisi kuyusunu kazıyordu.

ABD-FOX yuvarlak masası aslında emperyalizmin, FETO ve PKK zihniyetinin İstanbul ortasına kurduğu bir mahkeme izlenimi bıraktı. Sanki 14 milyon seçmenin olan son söz hakkı modaretör İsmail Küçükkaya’nın ağzına önceden monte edilmiş ve “hakikatsizlik ve hakikat arasında tartışılabilir bir seçenek yoktur” savı, 3 dakikalık pasta dilimleri şeklinde kabul ettirilmeye çalışılan adalet, bundan böyle biz ne dersek o olacak eminliğiyle dayatılıyordu.

Türkiye gazeteciliğinde, şimdiye kadar “tarafsızlık” paketinde gizlenen, yanlılık ve yansızlık konusu böylece gündeme gelmiş oldu. Kanımca başlayan tartışma en az 5 yıl sürer ve açılan zihinler, sabah akşam bilinçli ya da bilinçsiz halkımıza dayatmak istedikleri çarpık değerler ve medya aracılığıyla uygulanmak istenen sinsi planlara alet olan kravatlı gazeteciler ekranlardan iner.

Herkesin gözü önünde gelişen, “Gezi” olaylarıyla patlayan, 16 Temmuz FETTO-NATO-cu darbe girişimiyle zirveye tırmanırken ezilen, Suriye’de Pentagon – PKK-PYD “kardeşliği” ve yoğun silahlanma operasyonuyla yeni bir hamle yaparken maskesini indiren,  Türkiyeyi kıyı ana-kentleri ve Anadolu kara parçası olarak ikiye parçalayıp birbirine düşürme planı, 31 Mart’ta başlayan seçim hamlesini açık açık 23 Haziran’a taşımış bulunuyor. Gerçek budur.  Bu plan,  Yeni Büyük Türkiye projesine bir saldırıdır. Belediyeleri ele geçirerek Türkiye devleti atılımlarını durdurmak ve içinden çökertme saldırısıdır. Baş Muhtar adayı Ekrem İmamoğlu bu plana alet olmuş bir kurbandır. Kendisine pontos hatırlatmasında bulunanlar haklıdır. Göreve çağrılanlar Kuvveyi Milliye ve Cumhuriyet cepheleri kaçaklarının torunlarıdır. Emperyalizmin üçüncü kuşakla Cumhuriyeti yıkma ve limanları ele geçirerek Türkleri Anadolu’dan kovma gizli planları bir batı kanalının Türkiye uşakları tarafından yuvarlak masada dilimli diyalog ve tartışmasız kabul edilecek bir eşitlik olarak sunulmuştur. Taksim “Marmara Oteli”nde moderatörün Baş Muhtar adayı İmamoğlu’na soruları önceden vermesi ve emin bir edayla seçilmesi İstanbul Büyük Şehir Belediyesine onur kazandıracak olan Sayın Binali Yıldırım ile ise, görüşmemesi renkleri önceden belirlenen tabloyu tamamlamış ve tuzak ortaya çıkmıştır.

Demokrasi halkın oyuyla görev başına gelme yoludur. Halkın iradesine gölge düşürmek, tarafsızlık maskesi takarak, otel odalarında saatlerce kıvırıp lobilerde karanlık işler çevirmek hele bugünkü durumda ve ortamda yenilir yutulur bir şey değildir.

Dikkati çeken “partiler – üstülük” maskesine “tarafsızlık” boyası sürüp ekrana çıkış ve kazanç propagandası yürütüldüğü hiçbir İstanbullu tarafından kabul edilemez ve kesin yadsınmış ya da reddedilecektir. Bu bir kandırılamayarak, tuzağa düşmeyerek bilinçlenme sürecidir, yüksek şuurda ifade bulan halk iradesidir. Yerel seçimler öncesi göbek bağı emperyalizme uzanan sosyal medya tarafından kullanılan “hakikat” ve “tarafsızlık” gibi kavramların aslında Türk seçmeni oyalayarak aldatmayı ve oyunu kapmayı amaçlayan ideolojik saldırıların yansıması olduğu kesin görüldü. Maske düştü. Şöyle ki, boyası yüzüne vuran modaratör İsmail Küçükkaya’yı içine düştüğü durumdan 4 günden beri kurtarmaya çalışan yine “tarafsız ve bağımsız” program sunucusu Fatih Portakal, artık tezgâhı iyice açtı ve sözde “eşit biten yuvarlak masa görüşmesini” E. İmamoğlu “kazandı” yargıçlığına başladı. 23 Haziran yaklaştıkça pes oluyorlar, yalanları daha fazla uzatmaya tahammülleri ve güçleri kalmadı ve belki de seçime varmadan 1-2 gün önce, olayın baştan sona bir tuzak olduğu, bu işler için şu kadar için pazarlık ve şu kadar da ön ödeme yapıldığı ortaya çıkmış olacaktır.

Görüldüğü üzere emperyalizmin NATO güdümünde FETTO ve PKK katırı, bırak Anadolu’yu, düz  asfaltlı İstanbul ana-yollarında bile doğru dürüst yürüyemiyor. Zannımca bu şunu devirme ve bunu yükseltme, 16 milyonluk bir şehri belediye üzerinden ele geçirip çökertme planları, İstanbul ziyaretlerinde yalnız “Aya Sofya” ve Un Kapanı suyolunu görmüş, bir de “Sarnıçta” mum ışığında balık yemiş kafalar tarafından çiziliyor. Oysa İstanbul aydın bir şehir, insanı güngörmüş, hayal kurmuş ve  2 bin kilometre etrafına kıvılcım, aydınlık, gıda, elbise ve bin türlü hizmet veriyor. İstanbul Baş Muhtarlığına ruhunu satmış birisinin oturması, bizi de Birleşmiş Milletlerin yok olma trenine bilet almış milletler sıralamasına dizebilir.

Çocuklarımızı düşünelim ve Pazar gün Cumhuriyet Cephesi adayı, halk adamı ve önder Binali Yıldırım Başkana oy verelim ve bu işi bitirelim. Bizi bitirmek isteyenleri biz bitirelim. Bunu yapmazsak İstanbul birbirini yiyen yoksullar şehri olmaya zorlanacaktır. Belki bunun için bir yuvarlak masa toplantısı bile yapmadan doğrudan saldırıya geçeceklerdir.  Gelecek bizimdir. Fırsatı kaçırmayalım.

Oku, anladıklarını paylaş ve tartış.
Kesin kararından asla vazgeçme ve oyunu Binali YILDIRIM Başkana ver!
Teşekkür ederim.
Paylaşmayı unutmayınız

Reklamlar