Rafet ULUTÜRK
Tarihİ 16 Ekim 2021

Bulgaristan’da Büyük Bölünme ve Tasa Yıllarımız

1919’da Çiftçi Partisi Başkanı ve Başbakan Aleksandır Stanboliyski Paris Barış anlaşmasını imzaladıktan sonra, Birinci Dünya Savaşında Bulgaristan Milli Felaketi Suçlularının Yargılanmaları için 19 Kasım 1922’de halk oylaması (referendum) yapıldı. Katılan her 4 kişiden 3-ü Devlet Mahkemesi kurulmasına ve yargılanmalarına EVET dedi. Yargılama süreci 1911’den 1918 yılının sonuna kadar uzanan süreyi kapsadı. 927 bin Bulgaristan vatandaşı sorgulandı. 647 bin kişi bakanların ve komutanların suçlu olduğunu söyledi. 1923’te kurulan Devlet Mahkemesi son kararını 1924’te verdi. 6 kişi idama cezası aldı. Büyük sayıda bakan ve yüksek rütbeli subay hapse düştü.

Onun ardından Memleketimizde çiftçi hareketinin Başkanı Aleksandır Stanboliyski’yi Bulgarlar tarafından gaddarca öldürülmesi halkı isyanlara neden oldu yazmıştım bir önceki yazımda.
Bulgaristan’da ayaklanan abalı poturlu köylülerin karşısına her yerde silahlı askerler çıktı. Uzun zaman geçmedi, katliamı örgütleyen ve gerçekleştirilen arasında akıl hocalığı yapan Prof. Aleksandır Tsankov, kökleri orduda olan “Demokratik İttifak” partisi adına Başbakan koltuğuna oturdu.
Böylece her şey önceden planlanmış olduğu da ortaya çıktı.

Bu örgütün bir gözü İtalyan faşisti Mussolini’ye, ikinci gözü de Nazi Almanya’sına bakıyordu.

Bu gelişmelere karşı başkaldıran Komünist Partisi (BKP) (dar sosyalistler) meclisten çıktı, illegal çatışmaya başladı, 23 Eylül 1923’te halkı ayaklandırdı, fakat kendileri ezildi. En can alıcı olay ise; Bulgaristan’da 1925’te Sofya merkezindeki “Al. Nevski” kilisesini kubbesini bomba ile havaya uçurmaları. Bu olayın asıl vahşeti ise bunun ayin esnasında olmasıydı. Devlet erkânından 134 kişi daha yerinde can verirken 500 civarında kişi de yaralı, hastanelik oldu ve yarısı taburca dahi edilemedi.
Bu bir vahşetti bunu da kitaplar okullarda okutulmadığı için zamanla Bulgar halkı maalesef bunları unuttu.

O dönem tüm bunlara rağmen demokrat, halkçı ve cumhuriyetçi çiftçi hükumeti devrilmiş, baskı ve terörle karakterize edilen monarşi-faşist diktatörlük yolu açılmıştı. Savaştan sonra ülkeye akın eden 250 bin göçmen ciddi sıkıntılar yaratırken, başlatılan tarım reformu da yarım kalmıştı.

Çar III. Boris’in özel-kalem müdürünün kardeşi olan Stefan Gruev, İkinci Dünya Savaşından sonra sığındığı Birleşik Amerika’da kaleme aldığı “Dikenden Örülmüş Taç” başlıklı eserinin 2. Baskısının161. Sayfasında siyasi durumu şöyle anlatmıştır:

“Terör, her zaman öç alma, hesaplaşma doğurmuş ve kana kan istemiştir. Geçen yüzyılın sonunda yaptıkları bombalı banka ve liman saldırılarıyla Osmanlı devletini sarsan “komitacıların” erkek evlatları, dağlarda gizlenen çetecilerdi. Kurdukları İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) gözü pek, fanatik, acımasız ve iyi yetiştirilip silahlandırılmış, disipline uyan bu haydutlar Bulgar devletine çok ciddi sorunlar yaşatırken, hatta “devlet içinde devlet” olmuşlardı. Bunlar da cezasız kalmıştır.

Evet Bulgar devletinde Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının içsel parçalanması işte böyle bir ortamda başlamış oldu. Bazı Müslümanlar özellikle Hocaları, imamları faşistlerden yana taraf oldular, Bulgar devletinden maaş almaya başladılar ve böylece ihanet yolunu açmış oldular.

Bu konulardan örnekler:
Bulgaristan semalarında korku hayaleti belirmişti. Bulgaristan’ın her yerinde seri infazlar Bulgaristan’ı acı ve kan gölünde boğarken, zulüm ve soykırım sayfası açılmıştı. Zulüm yeniden bu topraklarda kol gezmeye başlamış oldu.

Burada yaşayan Azınlıkların Aleksandır Stanboliyski ile başlayan çok kültürlü Bulgaristan oluşturma, ülkeyi birlikte yönetme hayali suya düşmüştü.
1918-19 yıllarında Halk Partili Başbakan Teodor Todor’un hazırlattığı Bulgar Çarlığı’ndaki Müslüman Kurumların Dini Yönetim ve Örgüt Tüzüğü – adlı belge, bir yandan Başmüftülük kurulmasına yeşil ışık yakarken, öte yandan il müftülerinin devlet tarafından atanmasını ve Başmütünün de il müftüleri konferansında seçilmesini karara bağlıyordu. Çiftçi Partili milletvekilleri buna defalarca yazılı itiraz edip, Başmüftünün geniş temsili Müslümanlar Kongresinde seçilmesini isteseler de başarılı olamadılar. Özellikle 1934’ten sonra Bulgaristan Başmüftülüğü Bulgar devletinin kontrolüne geçmişti.

Türk Halkımız öz davasından koparılmıştı.
Bulgaristan Müslümanları tarihinde ilk kez olmak üzere bir kurum olarak anti-Müslüman konum aldı. Kişisel çıkarlar halkın yoksulluğundan daha tatlı geldi. Böylece Bulgaristan din adamları yöneticileri ile halk aydınları arasında ciddi bir parçalanma ve kapışma baş göstermiş oldu. Bulgaristan Başmüftülüğü ve il müftülüklerinin Türk aydınlarımızı yok etmek amaçlı saldırılarında İç İşleri Bakanlığı ile yakın iş birliği yaptı.

Bu gerçeği İç İşleri arşivinden birkaç örneklerle kanıtlamak istiyorum:

Bu çok acı gerçeği 1920’li yıllarda saldığı köklere değinen Bulgaristan Türkleri tarihinin klasik üstadı, Bilal Şimşir hocamız “Bulgaristan Türkleri” eserinin 2. Baskısının 85. sayfasında şöyle anlatmıştır:

“Bulgaristan hükümetleri Türk azınlığın haklı isteklerini dikkate almadı. İstedikleri kişileri Başmüftü yaptılar. Başmüftüleri birer kukla olarak Türkiye’ye ve Atatürkçü Bulgaristan Türklerine karşı kullandılar. Bunun ilk tipik örneği Hüseyin Hüsnü Efendi (1882-1940) oldu. Uzun zaman İstanbul medresesinde okuduktan sonra Damat Ferit Paşa çizgisinde koyu bir Hürriyet ve İtilafçı olarak Bulgaristan’a dönen, İttihatçılara ve Atatürkçülere düşmanlığı meslek edinen bu sarıklı mollayı Bulgarlar, 1928-1936 yıllarında Başmüftü Kaymakamı ve Başmüftü olarak kullandılar. Bulgaristan’da Atatürkçü Türk aydınlarına karşı amansız bir savaş açmak amacıyla, Bulgar devleti tarafından Hüseyin Hüsnü Efendiye önce “Medeniyet” adlı bir gazete, sonra “Dini İslam Müdafileri Cemiyeti” adlı bir de dernek kurdurdular.

Daha sonra kendisini Bulgaristan Tedrisat-ı (Öğretimi) Diniye Müfettişi yapıp Atatürkçü eğitim öğretim vermeye çalışan Türk okulları ve öğretmenleri üzerine saldırttılar. Arkasından yeni yazıyla eğitime başlamış olan Türk çocuklarına okullarda Bulgar faşist hükümetinin de desteği ile Hüseyin Hüsnü Efendi, kraldan fazla kralcı kesilip Bulgaristan Türklüğüne korkunç bir savaş açmıştı.

“Bulgar devletinin gücü ile Latin harfleriyle ders veren 59 öğretmeni kendi imzasıyla görevden aldı. Daha 1928-1929 ders yılında teker teker geriye götürdü ve eski yazıya tekrar geriye döndürdü. Elinde bir katran kovası muhbirler vaazı-tası ile Atatürkçü Türk aydınlarını Bulgar polisine jurnal etti…”  İlk defa bir hoca Bulgaristan’da jurnalcilik yapmaya başladı.

BAŞMÜFTÜ ve BULGAR DEVLETİ İŞ BİRLİĞİ

Baş müftülüğün Bulgar polisiyle iş birliği yapması sonucu 1919 yılında toplam sayısı 2 700 olan Bulgaristan Çarlığı Türklerin ilk ve ortaokullarının sayısı 1944 yılında 424’e düştü.

Öğretmenlerin dörtte üçü tutuklandı ve göçe zorlandılar. Bulgaristan Türk halkının aydınlanma lambası kör cahil hocaların ve Bulgar polisinin iş birliği ile böyle kırıldı. Bulgaristan Türk aydınlarının Hoca-molla takımına kapitalist-faşist dönemde neden yüz çevirdiği konusunu işleyen “Bulgaristan Halk Cumhuriyeti – Bizim Vatanımız” başlıklı el kitabının 144. sayfasından bir alıntı daha vermek istiyorum:

“Müslüman din adamları, Türk ahalisini işçi sınıfı ve köylüleri sömüren burjuvaziye karşı savaşımdan uzak tutmaya çalışırken, aile ve miras davalarını görmek üzere Şer’ye Mahkemeleri kuruldu. Böylece Türk din adamları faşist idareyle sarmaş dolaş oldu ve onu kutladılar”.

Bulgar Çarlığı İç İşleri ve Sağlık Bakanlığı’nın n.o. 20 327 1—V/ tarih 17. XI. 1934, çok gizlidir kaşeli mektubundan aynen tercümedir:

“Bakanlığımız Baş müftülüğün ihbarlarına inanıyor, çünkü şimdiye kadar bizim kuşku duymamıza fırsat tanımadı. Bakanlık, Baş müftülüğün yerel organlarına da yeni idarenin güçlenmesine gösterdikleri katkılar dolayısıyla güveniyor.” (1934 faşist darbesi söz konusudur)

Şumnu İl Polis Amirliğinden İl Polis Müfettişi Kostov’un İç İşleri Bakanlığına gönderdiği n.o.4632 / tarih 12. IV. 1937 kayıtlı mektubunda şöyle deniyor:

“Türk aydınlarını ne kadar azaltabilirsek, bizim için o kadar daha iyi olacaktır. Böylece onların kendilerinin olan Türk ilk ve ortaokullarını bitiren ve Bulgar okullarına gitme düzeyinde hazırlık görmüş olan öğrencilerin sayısını azaltmış olacağız. Biz bu başarılara nasıl ulaşabiliriz? Kuşkusuz, bu öğrencilerin eğitim ve öğrenimini kör cahil eski kafa, kültürsüz hocaların eline vererek. Onlar öğrencilerini yıllarca Türk okullarında okutabilirler ama hiçbir zaman gerekli hazırlık düzeyine eriştirip Bulgar okullarında okumaya devam edebilecek duruma getiremeyeceklerdir”.

“Şumnu İç İşleri Bakanlığı İl Müdürü 1938’de Sofya’ya şu yazıyı göndermiştir:

“Türklerin kara cahilliğinin daha da koyulaşması için, okuma mevzuatında özel ders saatleri ayrılarak, bunlarda Çara sonsuz sevgi ve saygılı, ona boyun eğme gereği, bağımlılık ve korku aşılayan öyküleri yüksek sesle okutmalıyız…

Bulgaristan Çarlığı Dış İşleri Bakanlığı “Diyanet İşleri” Şube Müdürü Gruev, İç İşleri Bakanlığı’na gönderdiği bir raporda ise şöyle demiştir:

“Müslüman ahalinin dini inancını güçlendirmesine engel olmayalım, adet ve geleneklerine gölge düşürmeyelim, dini öğretime de önem verelim, ama dünyevi eğitim almalarına mutlaka engel olalım

Faşist idareye yaranmaya çalışan din işleri yöneticileri Şumnu ilinde Türk okullarının %56’sını kapattı, 158 okul kapısına kilit asıldı.”

Bulgaristan Türklerinin aydınlanma, toplumsallaşma ve Türklüğün etrafında toplanma davasına ilk büyük darbe faşist darbecilerle el ele veren çoğunluğu Müftülük mollalarından geldi ve tamamen parçalandık.

Bu olay Türkiye’ye göç ederken ailelerin bölünmesine hiç mi hiç benzemiyordu.

Bulgaristan Türkleri dünya görüşü, toplumun dönüştürülmesi, işlediğimiz topraklardan karnımızın doyması davasında parçalanmıştık. Bu yeni durumda çok kültürlü bir toplumda şerefli yer almak, bilime uzanmak, meslek öğrenme ve halk aydınlanmasında meşale olma yollarımızı tamamını kapatmıştır.

Bu koşullarda devletten ötekileştirilmemiz süreci hız almış, faşistler maaş ve halka ihanet etmekten haz alan kadrolarla el ele verip 20 yıl iktidarda kalabilmişlerdir. Ayrıca Din çevrelerinde liderlik mücadelesi vermeye, iyi olanlar arasında en iyileri aramaya, yüksekokullarda bilgilenmeye delege etmeye gerek de yoktu. Devlet “Sözde” liderleri eğitip hazırlayıp, giydirip kuşatıp halkın önüne çıkartıyordu.
Evet bu çileli halkımız ne zamanlardan geçti! Lider toplumuna faydalı olan, halkına hizmet verenlere denir amma burada durum farklıydı…

Bu mücadelenin bir de kökleri halk kültürümüzde ve halk bilgeliğimizde olan aydınlıkçıları vardı.

Çiftçi partisinin öncülüğünde başlattığımız sosyalleşme ve uygarlaşma süreçlerine yeni bir yol arayışımızı diğer yazımda ele alacağım.

Diğer konumuz. “Bulgaristan Türklerinin sivil toplum örgütleri ve Bulgaristan Türklerinin Birinci Milli Kongresi olacaktır”.
Okuyanlara teşekkürler, çevrenize duyurur onları da aydınlatırsanız daha da memnun oluruz. Dünyada Korona ile mücadelemiz devam ediyor. Kurallara uyalım amma korkmayalım, panik yapmayalım.
En sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler tüm okuyucularımızın olsun.

Bildiklerinizi kendinize saklamak (bencillik, egoistlik) yerine, paylaşmak gerekir.
Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının yazdıklarından öğrenir.

Okuyanlara ve özellikle paylaşanlara teşekkür ederim.

Reklamlar