Tarih: 17 Haziran 2019
Yazan:  Ertaş ÇAKIR
Konu:  Yumak artıklarından çorap örülmek isteniyor.

Dünden yarına birazcık umut saklayanlarımız Filibe’de (Plovdiv) buluştular. Onları toplayan bir düştü. Biz – görüşmeye davet edilmeyenler –  bir araya gelenleri toplayan gücün UMUT olduğunu düşündük.

Toplumda ise korku var. Tırmanan korku. Olmasa insanlar evinden, köyünden, kasabasından kaçar mı? Vatandan kaçmanın kahramanlık sayıldığı uzun bir çağda yaşadık. Ölümü göze alarak, dikenli ve elektrikli tel duvarların altını köstebek gibi eşerek kaçanların DÜŞÜ unutuldu. O yıllar 1990’dan önceydi. 30 yıl önce 1989 Mayıs ve Haziranında sel gibi sınıra akan Türkler Bulgar sınırını bir daha onarılamaz şekilde yıktı. Sırına kelebek kapı takıldı. Bu, derin bir düştü. Gerçekleşti. “Kırmızı pasaport” UMUTTA yaşayan özgürlüğün zaferi oldu.

Her sosyal değişiklik 50 yıl birikimle olgunlaşır. Ardından 50 yıl sökülür.

Kosova  uşak alanından Londra’ya kalkan bir Bulgar “Boeing” uçağı gökyüzünde hava burgacı (turbo lens) geçirmiş. Yeryüzünde hortum olayı olmasa burgaca takılan umuda örnek gösteremeyeceğim diye korkuyorum. Denizde yüzen gemileri yutansa derinliklerinden yuvarlanan tornadolardır.

Bulgar yolcu uçağındaki 10 yolcu yaralanmış ve hepsi bir daha geri dönmemek üzere uzaklara uçuyormuş. İlk yardım aldıkları klinikte yapılan sorgulamada “hayattan yıldıklarını” söylemişler.

Sorgu tutanağını dolduran savcı, “umudu besleme ustalığını yitirmişler” kaydında bulunmuş.

Hepimizin bildiği üzere, umudun çabaları sonuçsuz kalmaz, çünkü o “başarısızlığa değil başarıya vurgundur.” Umut etmek,  korkmanın ve yılmanın üzerindedir. O, etkin bir faktördür. Hiçbir şey UMUDU tutamaz, gemleyemez, kapayamaz, zindana atamaz ve asla durduramaz. Umut, sadece duyguysa, her zaman özünden dışarı çıkmayı başarır, başını şöyle bir dışarı uzatır ve yüreği daralmış insanı, içsel olarak genişletir genişletir ve kanatlarını açarak uçmaya zorlar.

Denizlerde ve şimşek çakan gökyüzünün karardıkça karardığı bir anda topraklardan bulutlara uzanan hortum olayı gibi, doğal olaylar toplumda da yaşanıyor.  Kırıp döküp yerle bir etme vahşeti, 1990’dan sonra ve özellikle de 2015’in sonundan başlayarak Bulgaristan Müslüman Türklerinin siyasi partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi –DPS- içinde, dışında ve çevresinde çok şiddetli yaşandı. Partiyi gönüllü terk edenler bile yüz binleri aştı.

Kurulduğu günden beri kap kabuk değiştiren, dal budak atan, zamanlı zamansız çiçek ve yaprak döken DPS gövdesinden düşenlerden bir kısmı,  15 Haziran 2019 tarihinde resmi olmayan bir otel ortamında Plovdiv (Filibe) şehrinde buluştular. Dar çevreli siyasi forumda, Bulgaristan Türkleri arasındaki ferdi hareketlerinde özgürlük maneviyatı taşıyanlardan Ahmet Hüseyin, Bahri Ömer, Ahmet Başev gibi deneyimli siyasetçiler ve arkadaşlarının yoğun çabalarıyla başlayan “buluşalım girişiminde” Korman İsmailov ile Oktay İsmailov’un da belirmesi ilk etabı başarılı sonuçlandırdı.  İkinci etap, Mehmet Hocov, Güner Tahir ve özellikle Hitrino (Şeytancıklı)  Belediye başkanı Nurettin İsmail’in  aktifliğiyle Sofya’ya taşınacak. Siyasi kimlik sahibi bu girişimcilerimiz aynı umutla buluşarak birlikte ilerlemek azmindedir. Bu ilk buluşmalarda hiç birinin siyasi ve politik ahlakı dikkate alınmayacak.

Bu adımın anlamı, yeniden aydınlanma ve aydınlığı halka taşıma özlemidir. Çıranın Filibe’de yakıldığını söyleyebilmemiz için sokaklardaki korku ve yılgınlığın temizlenmiş olması gerekirdi. Herkes bilir, insan ruhunda aydınlığın en büyük düşmanı korku, yılgınlık ve cahilliktir. Karanlık kızıştıranlar düşman ruhlu insanlardır. Filibe’deki karanlığın bunlar Makedon haydutluğunun kırıntı kalıtlarıdır. İpsiz it gibi sokaklarda dolaşarak cavlamaktan zevk aldılar.

Umudun parlaması için yeni baştan oluşmakta olanın içine kendini etkin bir şekilde atan yüreklilerin öne çıkması bu kez de sevindirici ve ilginç oldu.  Gereklilikti.  Bu defa Filibe’ye gelmek isteyenler arasında düşünüp taşınmadan yola çıkan yoktu.  Sokaklarla meydanlar arasında takılıp kalan da yoktu. Kahvelerde rahatlayanlar sabırsızdı. Mehmet Dikme, Güney Hüsmen, Lütfü Mestan programsal görüşlerle yeniden sahnede beklenirken, nedense belirmediler. Dil altındaki “Düşmez kalkmaz bir Allah’tır” ibreti, her birinin kendi içinde kaldı.

Filibe’de buluşmalarının anlamı asildi. Hedef olan, cesaret gösterip aklı kullanmaya hazırlıklı olduklarına birbirini ikna etmekti. Oysa hepsi sökülen çorabın artı ipi olduğunu sezdiğinden, bu duyumsamadan doğacak eleştirel bilinçten korktuğu için bakışların kesişmesi kısa oldu. Söz alanların hepsi yüksek sesle konuştu. Bu, söyleyecek bir şeyler olmadığına sanki kesin işaretti. Şimdiye kadar hangi arabaya bindiyseler devrilmiş ve hepsi altta kalmışlardı. Taşınan yem değil saman olduğundan, kazasız belasız kurtulabilmişlerdi.

Taşıdıkları bir tek umuttu. Düşten kaynaklanan bir umut…
Yeni güne ölü umuttan kurtularak gelmişlerdi.
Geçmiş onlar için ölü bir umuttu.

Bireylerin yeni kolektif umudunun doğum günü bugündü. Her biri bir damla taşısa umudun deniz olması hem çok yakın hem de çok uzaktı. Küçüklü büyüklü, sığ ve derin denizlerin hepsi tuzluydu. Yürünen kavga yolunun bedeliydi tuz ve iradeyi birleştiren pişkin koku. Bulgaristan Türklerinin kimlik kokusu tuzluydu.

Yarın umudu geçmiş ve bugünden farklıydı.
Filibe atılımı, 30 yıllık bir yolun sonuna ya da yeni bir başlangıca rastladı. Özlemlerde 42. Halk Meclisi havası vardı. O zaman 36 kişi birden salona girmişlerdi. Kendilerini bekleyen beyaz koltukları gördüklerinde gönülleri öyle dolmuştu ki, unutulur gibi değildi. Aralarında en heyecanlı olan A. Başev’di. Sözlerinde geldiği Rodop Dağlarından aynı anda akan 60 çeşmenin şırıltısı, sağ sola savrulan kollarında “yaparız” edalı politikacı sevdalısı hiçbir şeyin bittiğine veya biteceğine inanan biri olmadığına işaretti.

Başından ayağına umut olan Başev’e umut etmeyi kimse öğretmemiş, o umutla doğmuştu ve umutla yanıp tutuşuyordu. Daha 1989’un 28 Aralık gecesi sırtında Pomak torbası köylüleriyle birlikte inmişti Sofya Halk Meclisi meydanına…
O gün orada lapa lapa yağan kara politik göbeği atılmış,  bıraktığı izleri asla silinmemiş, hiçbir yere sağmayan umutla meclise girmiş, daha sonra liste dışı kalsa bile yüreği ve umudu hep orada kalmış. Verilen kavga, düşen şehitler, dökülen kan, sürülen kardeşleri, edilen dualar, gösterilen sabır ve halkın tüm birikimi her yerde hep onunlaydı.

Toplanan arkadaşların hepsi onun kan grubundan ve gündüz düşleri gören kişilerdi. Son yılları umudu uyandırıp daha ileri taşırken büyütmekle geçmişti. Düşlerin yaşadıkça dolgunlaşıp değiştiğini işitmişti. Akılcı bilincin büyük umutta doğacağını beklemek yanlıştı. Küçük kıvılcımlar da zengin tavırlı davranışlar geliştirip umutları bir araya toplayabilirdi. Birbirlerini iyi tanıyan bu kişilerin düşleri aynıydı.

Salona 3 kolektif ruh da girmişti. Güner Tahir Ulusal Hak ve Özgürlükler Partisi (UHÖP) başkanı, Orhan İsmail Halkın Şeref ve Hürriyet Partisi (HŞHP) başkanı,  birçokları Demokrasi İçin Sorumluluk, Hoşgörü ve Özgürlük (DOST) yönetimi temsilcisi, başka bir grup “diyalog”, diğerleri hoşgörü arayan umudun vs temsilcileriydi.  Orta direk olmayan umut dolu salondakilerden her biri susuz dereyi geçip karşı yakada baş olmayı içten içe arzu ediyordu.

Onları otel salonuna toplayan bir düştü.

Orak vakti olsa, taneleri birlikte ambara toplayıp, umuda gelecek hakkı tanıyacaklardı. Şimdi bunu düşünmek bile, tüm sınırları aşmak demekti. Düşünmek ve sınırları açmaksa beklenen hareketlenmenin güç kaynağı olacaktı. Yan yana gelip düşünme, düşünme özgürlüğünü yakalama, durgunluk buluşma ve çöküşten çıkış noktası olacaktı. Düşüncelerden oluşan mermilerle silahlanıp ileri atılmak hareket ederek var olmak yani yeni olanı kavramak, kucaklamak ve enerjisiyle kitleleri yönlendirmek olacaktı. Derinlikteki kaynak buydu.

Daha önce her biri ayrı ayrı ve hatta 2017 seçimlerinde ikili ortaklıkla denedi bunu. Zaman hep ortak (hasat) vakti değildi. Yaşanan barbarlığın ibreti yüreklerdeki umudun kenetlenmesine engel oldu. Şahlanmaları engellendi.

Her biri geleceğe dönük yaşayan insanlardı.
Geçmiş, olgunlaşınca unutulması gereken, sonradan gelendi. Bir de “sahte şimdi” ve “hakiki şimdi” sezgisi vardı her birinde. Belli etmeseler de korkulan ve umutsuzluk yaratan şeyler de vardı. Bugünkü Bulgaristan’da bir defa her şey sahte, halk umutsuz ve gelecek ufuksuz olduğundan dolayı,  tüm hedeflerin çöküşe tekerlendiği, hiçbir konuda çıkış yolu bulunamayan şimdiki ortamda, endişe ve korku umudun önüne geçip dikilir ve yol keser duyumu da vardı. Filibe Forumuna toplananları izleyenler, yakın ve uzaktan bakanlar maskeli düşmanı görmeye çalıştı. O maskeli de olabilirdi.

Hakiki şimdiyi yaşatmak birleştiren olmalıydı.  Bu da derin analiz, ortak değerleri bulmak, ilkeleri belirlemek,  milli ve özel olanı birbirinden ayırmak, ulusal olan ile özel olanı da farklılıklarıyla görmek,  birleştirici olanı bulmak, öne çekmek ve ilkesel değerlere dört elle sarılmak gerekiyor. Önemli olan budur. Birleştirici program ancak bu değer ve ilkelere dayanabilir. Büyük partilerin gölgesine sığınmak yok oluşa ilk adım olur.

Olumsuz olan belirdiğinde ve güç toplamaya başladığında, bu nasıl aşılır?

Egemen olan durumu her zaman bir hortuma benzetmek zorundayız. Bir eliyle her şeyi yıkan, koparıp fırlatan ve kendine yol açan, aynı anda ne varsa her şeyi içine çeker. Filibe forumuna toplananlar, daha önce özünden bir parça oldukları Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi davası ve hareketi davasından koparılıp atılmış, “hayat hakkı olmayanlar” defterine kayıtları yapılmış, umutlarına “ölmüş” damgası vurulmuş, gelecek umutlarının yok edildiği rapor edilmiştir.

Öte yandan “umutsuzluk” her zaman en katlanılamaz şeydir. Hepimizin ihtiyaçları bakımından en dayanılmaz olandır. Filibe görüşmesinde kendilerini ve ötekileri aldatmadan, hile yapmadan uyanmak ve uyandırmak isteyen öncüler görmek istememiz doğal hakkımızdır. Hiçbir kimseyi öteki dünya ile avutmadan umuda uyandırmak bir kutsallık olup ahlaklıdır.  Burada sefilleri, çaresizleri oyalamaktan söz edilmesi de ahlaksızlık olur. Sefillerin yüreğine umut aşılamak hayırdır. İnsanlarımızın, gelecekten yola çıkarak birleşip belirlenmesi olanaklıdır. Geleceğimizi, geleceksizlik kazanmasını önlemek bir kutsallıktır. Bu bir atılımdır ve desteklenmeye laiktir. Dikkat edilmesi gereken özellik, uyanan umudun kurban edilmeden, korkuya yaşama hakkı tanınmadan, insanlarımız yıldırılmadan, hortuma takılmadan yol alınması yüreklendiren amaçtır. Kötü, eksik, yolunmuşluk, yıldırılmışlık ve yok edici hortuma kapılmadan ilerleme Müslüman Türk olanın özlemidir. Beliren bir düştür. Gerçekleştirilmesi ortak ödevdir. “DPS”ye karşı birleşmek slogan olamaz! Bu bir hayaldir. Bir ağcın gölgesinde onu kurutacak başka bir ağaç yetişemez….
DPS kendisi kururken, ona savaş açmak, düşmana kuvvet kazandırır.

İkinci forum 15 gün sonra Sofya’da toplanacak.

Filibe’den Sofya’ya taşınırken yeni umuda ideoloji, politik ahlak ve onurlu olmayı yükleyebilenlere ne mutlu…
Okuyanlar paylaşmayı unutmasınlar.
Umudu yaymak paylaşmakla olur.
Teşekkür ederim.

Reklamlar