Yazan: Ertaş ÇAKIR
Tarih: 2 Haziran 2020

1 Haziran tarihinde Tuna nehri üzerindeki “Persin” adasındaki komünist rejimin “Belene” ölüm kampında tutuklu kalan kahramanlarımızın azız hatırasını saygıyla anıyoruz.  Dünya döndükçe onların çileleri, dayanıklılığı ve zafer atılımları asla unutulmayacaktır! “Covid-19” ile gelen kısıtlamalı ve yasaklı günlerde, bu yıl terör adasına gidip, Türk ve Pomak kahramanların onurlu anısına çiçek ve çelenk koyamadık. Adaya bakan köprübaşına toplananlar yaş dolu gözlerle duygularını ifade ettiler. Gerçekleri bilen ve asla unutamayan Tuna nehri de bizimle birlikte ağladı.

Bulgaristan dünyada en sert, gaddar, acımasız ve titiz insan ayrımı yapılan ülkelerin başında gelir. Bir de katillerin, işkencecilerin, sopacıların sorgulanmadığı ve yargılanıp içeri atılmadığı ülkedir.  Bulgaristan’da uygulanan işkenceler rejim terörüdür. Masum vatandaşa baskı ve terör uygulanmış. Binlerce can alınmıştır. Suçsuz vatandaşları ölüm kamplarına atma fırsatı kollayan totaliter iktidar dil, din, yaşam tarzı ve kültür ayrım suçları işlerken, isim değiştirirken, “soy kırım denemesi” uygularken devletler hukukuna göre af edilemez çok ağır suçlar işlemiştir. Bu suç demedi özelliklere milli azınlık ve topluluklara uygulanmıştır. Evsiz, parasız, işsiz, okulsuz, kör cahil ve aç bırakılan insanlar üstüne sorup sorgulamadan hapse veya toplama kamplarına atılmış, sürgünlerde sürünmüştür. Avrupa’da en insan hakları en sert biçimde Bulgaristan’da çiğnenmiştir. Zulüm gören vatandaşlar toprağından sökülüp yurt dışı edilmişlerdir.

Bulgaristan’da ”Belene” kampından geçmeyen ayrıcalıklı etnik azınlık, zümre, aydın kişi, usta zanaatçı, din adamı, öğretmen yoktur. Toprakların kooperatifleşmesine, üretim araçlarının gasp edilmesine, demokratik hak ve özgürlüklerin çiğnenmesine karşı çıkan her kişi ve ailesi terör görmüş ve uzaklara sürülmüştür. Hiçbir mazlum şikâyet etmek için tek devlet makamı, sosyal kurum, yargı organı bulamamıştır. Hiçbir Müslüman hiçbir durumda haklı bulunmamıştır.

Anadilde eğitim hakkı isteyenler yargılanmıştır. Anadilde konuşanlara ceza kesilmiştir. Kendi dilinde konuşmak, yazmak ve yaratmak suç görülmüştür. Kitaplarımız yakışmış, edebiyatımız kül edilmiş ve rüzgarlı havada dere ve tepeye savrulmuştur. Engelsiz ibadet hakkı için direnen dövülmüştür. Seçimlerde hiçbir kısıtlamaya uğramadan serbestçe oy kullanarak ve aday göstererek katılmaya gayret eden vatandaşların hepsi “Belene” ölüm kampından geçmiştir. “Belene”den naaşlar yakınlarına verilmemiştir. Kampın bir kenarında açılan toplu mezara atılmışlar, Tuna taştıkça mezarlar su dolmuş, şişen cesetler su üstüne çıkmıştır.

İnsan şerefi yalnız canlıyken değil, öldükten sonra da “hiç” sayıldı ayakaltına alındı bu kampta. Binlerce insan katliama kurban gitti. Kayıplara karışanlar bulunamadı. Totaliter rejim insanların hak ve özgürlüklerine, mutlu olmalarına asla tahammül etmedi. İnsanları kapalı kampla atıp, işkence, zulüm etmek, yakınlarını habersiz bırakarak üzmek, mektuplaşmayı ve haberleşmeyi yasaklamak ve ve daha kaç çeşit suç cezalandırılmadan kaldı. Gardiyan ve kamp şeflerinin oğulları bugün BSP partisinden Sofya meclisinde bedava viski içip köfte yiyorlar.  Bunlar Bulgar adaletini karakterize eden özellikli niteliklerdir. Bu kampta binlerce vatandaş sakat kalmıştır. Hiç birisine “Nasılsın?” Diyen olmamıştır. Kamp ve hapishane dosyalarının 1989’da Moskova’ya kaçırılması gerçeklerin açıklanıp ibret dersi çıkarılması yollarını kapamıştır. Kamp çekilerini, ölüm çilelerini ve sınırsız acı ve mutsuzluğu anlatan 49 eser çıktı, resim sergileri düzenlendi, ama yaralar asla kapanmadı. 1972-1973 Pomak çekileri anlatılması ve algılanması olağanüstü güç gerçeklerdir. “Belene” kampından geçen Müslümanların Türkiye Cumhuriyetine sığınıp özgürlük ve demokrasiyi kucaklaması ve mutluluk yoluna yeni baştan koyulması anlamı çok derin bir hakikattir. Kültürlerin etkileşiminden güç ve güzellik doğduğunu anlayamayan Bulgar kavmi, “Belene” kampından ders almamıştır ki, en acı gerçek de budur.

1984-1989 yılları arasından 2 binden fazla Bulgaristan Türki “Belene” ölüm kampından geçti. Eziyet görenlerin 517 kişi olduğunu resmi basın yazdı. İçeri düşüp işkence mengenesine takılmazdan önce hiçbir kimse Türk ismini değiştirmedi. Kampta kaldıkları sürece hiç biri arkadaşlarına Bulgar adıyla hitap etmedi. Eve Bulgar adıyla mektup yazmadı. Kimseyi ele vermedi. Şeref ve namusunu hepsi korudu.

Kamptan sonra sürgün edildiler. Sürgünde örgütlendiler. Direniş örgütleri ve parti kurdular. Yolunu bulup Batı Radyoları ile temas kurdular. Türklere uygulanan devlet terörünü dünyaya duyurdular. Bulgaristan’dan kaçtılar. Ayaklandılar. Şehit düştüler, fakat asla boyun eğmediler.

Belene” dışındaki kardeşlerimiz, komünist rejim mahkemelerinin verdiği ömür boyu hapis cezasıyla Sofya, Stara Zagora, Pazarcık, Varna, Sliven zindanlarına düştüler. Müebbetlikler bileklerini kesip o yılların Baş Müftüsü Prof. Nedim Gencev’e özel mektup gönderdiler ve kanlı parmak basarak metni kaşelediler.  Başmüftü N. Gençev, kanlı mektupla Cumhurbaşkanı Dr. Jelü Jelev’e çıktı ve ölüm cezası almış Türk tutukluların hepsini kurtardı. O günler unutulmaz. Unutulamaz.

Dönüşümlerin başladığı 10 Kasım 1989’dan 30 yıl sonra bugün, “Belene” ve diğer ölüm kamplarında ve zindanlarda olanları küçümsemeye çalışanlar var. Suçunu tanımayan “BKP-BSP”, yanlış yaptığını itiraf etmiyor. Suçluları yakalayıp yargılamadığı gibi, hesap sorulmasına karşı çıkıyor. Komünizm yıllarında işlenen suçlar, yapılan katliamlar için özür dilemiyorlar. Suçu partiye atıyorlar. Kendilerini haklı Avrupacı göstermek için ellerinden geleni yapıyorlar. Aynı zamanda Bulgaristan’ı demokratik Avrupa dışına itmeye çalışıyorlar. Komünist rejimin yöneticileri “katil” ve “kurban” ayrımı yok.  Bugün nostalji melodileri ile gençlerin kafasını bulandırıp kanlı geçmişten masallar anlatıyorlar.

Bizim 1 Haziran gibi anma günlerinde susmamız, ayağa kalkıp dimdik durmamız gerek. Yeniden örgütlenmek hakkımızdır. Komünizm yılları gerçeklerinin hepsini genç kuşağa aktarmamız boyun borcumuzdur.

Totaliter rejim katillerini ebediyen lanetliyoruz!

Kurbanlarımızın, kahramanlarımızın ruhuna Fatiha!

Katilleri ve yardımcılarını asla unutamayız.

Yaşasın insan hakları, özgürlük ve demokrasi savaşçıları.

Yaşasın “Belene” kahramanları!

Sizin sabır ve dayanıklı mücadeleniz olmasaydı, Bulgaristan komünizm ve totalitarizm karanlığından asla kurtulamazdı.

Sağ olunuz!

Paylaşınız.

Reklamlar