Rafet ULUTÜRK
Tarih: 25 Ekim 2020

Evet uykumu dolaba kaldırdım ve sabah saatlerine kadar Donald Trump ile Jeo Biden münazarasını izledim. Trump ve Biden 3 Kasım 2020’de yapılacak seçimde Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı adayı olarak son düellosunu da yaptılar. Belmont Üniversitesinde karşı karşıya gelen adayların 2 saat süren siyasi tartışması bu defa birincisinden farklı olarak hakaretsiz geçti.

İki hafta önce Covid -19’dan askeri hastanede tedavi gören Başkan D.Trump’un dünya sahnesine maskesiz geldiğini görünce, Amerika’nın da Balkanlar ve Bulgaristan gibi çılgınlaştığını, maskeli ve maskesizler olarak ikiye bölündüğünü, her gün binlerce kişinin ölmesine ve epideminin neredeyse insanlığı sırt üstü ettiğini dikkate almamasına içimde tepki uyandı.

Sofya’da da hastaneler dolmuş. Şumen’de doktorlar hastalara sağlık hizmeti sunamayacak kadar yorgun düşmüşler. Varna Üniversite Hastanesi yeni hastalara kapılarını kapamış. Burgaz’da durum daha da kötü. Yeni ortamda Bulgar Sağlık Bakanlığının tıp öğrencilerinin hastanelere gönüllü gidip hastalara hizmet vermesi çağrısında bulundu. Plovdiv Tıp Üniversitesinden 5, Burgaz Tıp Fakültesinden 6 öğrenci çağrıya uyarken, Sofya ve Pleven Tıp Akademilerinden hiçbir öğrenci yardıma hazır olduğunu bildirmedi. Bulgaristan sokaklarında 107. protesto gecesine katılanların maske yakmaya devam etmesi de kaynayan tepkilere benzin döktü. Artık gündemi 24 saatte %18 artan “Govid-19” vakaları ve sağlık personeli sorunu belirliyor.

Trump ile Biden dış politika konusuna hemen hemen değinmezken, eğitim konusuna da pek değinmediler.
ABD ile stratejik işbirliği anlaşmamız var ama faydası ne, bizde lise bitiren gençlerden % 47’si okuduğunu anlamıyor, 18 – 25 yaş arasındaki genlerden %50’si ne çalışıyor ne okuyor, ayrıca liseyi başarıyla bitiren ve yetenekleri olduğu saptanan gençlerden % 53’ü 20 yıldan beri hep devamlı olarak ülkemizi terk ediyor. Bu bir 21. Yüzyıl felaketi değil de nedir?

Aslında benim bazı konularda belki de bakış açımı değiştirmem gerekiyor galiba. Son 70 yılda Sofya Rus Lisesini bitiren ve Başbakan olan kimse yok da, yeni Bulgar tarihinde Rusya veya Sovyet Askeri istihbarat örgütü ajanlarından 6-sı Sofya’da başbakanlık yaptığını biliyor muydunuz.

Şimdi ise ustalık CİA ağına düşmekte… 

Bulgaristan bu problemleri Amerika’nın 20. Yüzyılda çözdüğü gibi çözemez. Bir süre Türkler okudu, Bulgarlar okudu, ama şimdi o zaman da geçti. Önemli olan yüzde yüz avanta yakalamaktadır. Örneğin 20. Yüzyılda Amerika dünya Gayrı Safi Hasılatının % 20’sini üretti ama dünya Gayrı Safi Milli Hasılatın % 40’nı harcadı.

Dünyanın paraları öyle ya da böyle ABD’ye aktı.

Beyaz Saray’ın Oval Odasında oturan ülke içinde mamasız çocukların, ilaçsız yaşlıların veya çok sıkışmış zenci katlarının sosyal sorunlarını bir imzayla çözebiliyordu. Fakat 20. Yüzyılın sonunda ve 21. Yüzyılın başında Amerika kendini dış dünyaya taşıdı. Trump dış dünyadaki Amerika’yı geri toplamaya, Biden ise diğer ülkelere göndereceği silahlı güçlerle olayları bölgesel savaşlarla yerinde çözmeyi vaat ediyor. Bu bakıma o eski Bill Clinton, George Bush ve Barak Obama’nın devamıdır.

Ne oldu da Amerika’da her şey alt üst oluyor?

2016 D. Trump’un Başkan olması birçok şeyi değiştirdi. Seçim propagandası “demokrat” eliti eleştirmeye ve küreselcileri eleştiriye dayandırılmıştı. 4 senede o düşündüklerinin hepsini yapamadı. Fakat demokratlarla olan ilişkilerine faklı bir yaklaşım getirdi. Bu çelişki önce bir Amerikan iç çelişkisidir.

2016’da D. Trump’la Başkanlık için yarışan Hillary Clinton cumhuriyetçilere karşı siyasi, ideolojik, medya ve ekonomik vs savaş açtı ve bugün zirvede olan bu kampanyanın ana noktaları şunlardı:

-sosyal sistemi allak bullak edilme;
-aşırı güçleri büyük kentlerde ayaklanmaya kışkırtılma;
-Trump düşmanlığı kışkırtırken, Biden kazanırsa Trump ve taraftarlarının tüm görevlerden atılacağının açık açık belirtilme;
-Trump faşist, dış güçler ve özellikle Putin ajanı ilan edilme.
-Tek kutuplu dünya kimseye gölgesine sığınma hakkı bile tanımıyordu.

2000’den başlayarak dünyada büyük bir uyanış oldu.

Türkiye, Rusya ve Çin 1990’lı yılları silkeledi. Dünya’da 2. Kutup belirmeye başladı. Türkiye’nin bölgesel geniş ufku ağarmaya, NATO ve ABD’den bağımsız olma yükselişi başladı. Türkiye gizlice içeriden kendini güçlendirmeye başladı. Bunu önlemek isteyenler 2016’da FETO-NATO darbesiyle Büyük Türkiye yolunu kesip ülkemizi bağımsızlık yolundan koparmaya ve parçalama çalıştılar. Bu bir dış darbe denemesiydi ve o dönem başkan demokrat Obama idi.

Gelişmeler tam olarak  2000 yılında başladı. Rusya ve Çin yerde sürünerek kapitalizmi kopyalamaya çalışırken,  Bulgaristan gibi ülkeler nereye döneceğini bilemezken, Arap ülkelerindeki zinde güçlerin gırtlağına yapışıldığı zamandı. Kararlı şahlanan tek devlet Türkiye idi. Türkiye gizli gizli kendi içinde güçlenmeye ve içini temizlemeye başlamıştı. ADB darbesi bunu hızlandırdı ve bir akşamda hainlerden sadece 100 Generalini kapı önüne koydu. Türkiye, NATO elemanlarını bir çırpıda büyük bir çoğunluğunu içinden atıverdi.

Amerikan popülizmi Trump’la dirildi.

Toplumdan dışlanmışların hareketi başladı. Bunlar Amerika’nın kıta kısmında yaşayanlardı. Amerika tarihi anıtlarının yıkılması en önemli temel sorunlarda, Amerikan toplumunun parçalanmış olduğunu ortaya çıkarmış oldu.

Trump Amerika’yı patlattı. Elit arasındaki anlaşmalar havaya uçtu. Küreselciler raydan çıktı. Elit ve kitle; yurtseverler ve küreselciler; demokratlar ve cumhuriyetçiler; ilericiler ve tutucular iki ayrı başına buyruk kutup oldular. Taraflar kendi stratejik seçeneklerini belirlediler; dünya görüşlerini, yargı değerlerini ve sistemlerini açıkladılar.

53 milyon Amerikalının artık oyunu kullandığı ve J. Biden’in önde gittiği haberleri gelirken, ben D. Trump bu işi kendi yaptı demiyorum. Amerika’yı değişim yoluna çeken kişinin o olduğuna işaret ediyorum. Oyu veren Amerikan vatandaşları olacak amma sayan kim olacak o biraz karışık gibi…

Milyonlar tarafından izlenen modern başkan adayları düellosu maskeleri düşürdü. ABD’de eskiden beri devam eden çok derin ırkçı, sosyal ve politik bir ayrım olduğu bu seçim öncesi ortaya çıktı veya deşifre oldu. 3 ay önce siyahi George Floy’dun öldürülmesi kıvılcım oldu. Ölmeden önce son sözleri “Soluk alamıyorum” tabiri tüm mitinglerde slogan haline geliverdi. “Covid-19” cehennemi ile de Amerika kendini silahlı ırk ayrımı kavgası içinde buldu. Amerika diğer ülkelerde yaptığını şimdi ona içeride mi yapıyorlardı pek anlaşılamadı. Evet gerçekler bunlardı, Amerika’yı iç savaşlara hazırlamışlardı. Amerika’da artık 100 kişiden 70’i silahlanmış, 300 milyon kişi aracında silah taşıyor, evinde ve ofisinde silah gizliyor. Bu bir sınıf savaşı değil. Bu “beyaz ırkçılık” ile “siyah ırkçılığın” ilk kez birbirine silah çekmesidir. Üstelik Milli ordunun dışında, eyaletlerin kendi silahlı güçleri de oluşturulmuş durumda. Bu silahlı güçlerin kullanılmasına yasal engel yoktur ve gerektiğinde taraflar sonuna kadar gitmeye de hazırdır. Bu toplumsal parçalanma Trump ve Biden taraftarları arasındaki ikiye bölünmüşlükten derindir.  Metaforumuz uygunsa Yeni Roma birbirine girerse, dünyanın kaderi değişir. Evet Amerika bölünmeye doğru hızla ilerliyor ve bu gidişatı durdurabilecek kimse yok…

Köklerin derinliği…

Şiddetlenen, 400 yıldan beri kıtaya taşınan ya da kendi isteğiyle gelen ama bir türlü kaynaşamayan katmanların arasında bir savaş bu.  Trump’la hareketlenen kesim Atlantik ve Pasifik kıyıları arasındaki katı topraklarda  (hart Land) yaşıyor. Sömürülmek için getirilen ya da emeğini satmak için kendileri gelenlerin bir araya toplanmasından devletin de katkılarıyla yeni bir ulus, yaratıcı bir insan topluluğu yıpranmayan aydınlık oluşamadığını görüyoruz. Barut kokusu soluyan durgunluk ve çöküşteki tahammülsüzlük artık kokuşmuştur. Değişiklik isteyen keşmekeşin içindeki kaynayışıdır. Konu üzerinde derinleştiğimizde ise Amerika’da dönüşüm devirlerinin 80 yıl arayla tekrar ettiğini görürüz. Ne var ki, bu kavgada sanki ilk Amerikan iş savaşından (1861-1865) kıvılcımlar da var.

Amerika bugün de çok kültürlü ve trans nasyonal bir imparatorluktur. Seçim düellosunda ABD’nin imparatorluk statüsü tartışılmadı. Trump ve Biden temel görüşleri 21. Yüzyılda Birleşik Amerika’nın dünyadaki yerini ve ABD’nin işlevlerini nasıl yerine getireceğini tartıştılar.

Donald Trump:  Amerika’yı yeniden büyük yapalım.
O buna iki okyanusun arasındaki merkez bölgedeki küçük kasabaları hareketlendirmekle ulaşmak istiyor. İdeolojik olarak temelde olan asırlardan beri yerleşmiş olan “hak eşitliği ve sınırsız özgürlük” anlayışıdır.

Bir kültüre dönüşen insana zorla hiç kimse hiçbir şey yaptıramaz anlayışıdır. Amerikan hukuku için çok anlamlı olan Anayasa’daki ikinci değişiklik – “Özgürlük ve şerefin silahlı savunulması” temelinde bulunan şu halk anlayışıdır:
Ben senin olana uzanmam, ama sen de benim olana el uzatma!” H. Clinton “kulibeciler” dediği bu kültür sahiplerinin anıt yıkmaktan başlayıp sınırsız özgürlük taleplerine “faşizm” demeye devam ediyor.

Joe Biden: Bu gelişmeler ışığında bakıldığında New York, Los Anjelos, San Francisco gibi kıyı şehirlerinde başka bir Amerika yaşadığını görüyoruz. Bu liberallerin Amerika’sı, bunlar küreselcilerin yaşadığı şehirler, Post Modernci profesörlerin konferans verdiği üniversite ortamı, dine, aile, gelenek, ahlak benzeyen her şeyi inkar eden sapıkların, şiddetli deist ve ateistlerin, küskünlerin Amerika’sıdır.

ABD dev bir gücün tepesindeki düğümdür. Amerika bir kıtalararası küresel imparatorluktur.

Her ikisi de ABD’i bir tescil noterliği ve ABD deniz güçlerinin demir attığı körfez olarak görüyor.
Tump merkezi Amerika’nın, Bilden de Pasifik ve Atlantik kıyısında yaşayanların temsilcisi olarak her iki aday da, geçen yüz yıl 1 kazanan ama 2 harcayan dev Amerika’nın 21. Yüzyılda da statüsünü korumasından yanadır. Ne var ki karşılarına dikilen, Büyük Türkiye de aralarında yeni dev güçler Amerika’nın çatlamasına neden olmuştur. Türkiye yavaş ama emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor, Amerika’nın yerini almaya hazırlanıyor diyenler de çoğaldı…

Var olan şimdiki durum 1918’de uygulanmaya konmuştu.

1918 Wersay Antlaşması bir başlangıçtır. XX. Yüzyıl “kırmızı” cumhuriyetçiler (merkezi kıta bölgesinde yaşayanlar)  ve “mavi” demokratlar (körfez kentlerinde yaşayanlar) arasında mücadele içinde geçti.
Bu kavgada “fiil” Cumhuriyetçilerin “güç” sembolü, eşek de demokratların “zekâ” sembolüydü. Biz onları, bir sokağın 2 tarafına bağlanmış ve bir birine sürekli havlayan ama ısırmayan iki köpek olarak da tarif edebiliriz.
Onlar aynı Amerikan siyasetin bütün politik,  ideolojik ve ceo-politik ilkelerini kabul etmiş iki taraftı. Bu iki parti, olayların derinliğinde tam bir anlaşma içinde günümüze gelebilmiştir.  Amerikan kapitalizm, liberalizm ve Birleşik Amerika’nın Batı dünyasının temel gücü olarak bütünleşen toplum elitini temsil etmiştir.
Son 100 yılda “fiil” ile “eşek” küresel, liberal, tek kutuplu, Atlantikçi ve Amerikan merkeziyetçiliği gibi konularda farklılık göstermezken, şimdiki düellodaki tavrın anlamı nedir?

Amerikan modeli artık dünya liderliğini sağlayamıyor
Sorunların sorunu olan en önemli konu işte budur. Gerginlik, ABD’nin içinde geliştiği modelin artık ona dünya liderliği sağlayamamasından kaynaklanıyor.

Amerika’da son 100 günde çıkan gazetelerin analizinde sık sık rastlanan kavramlar seçimlerden sonra bir iç savaş ihtimaline işaret ediyor. Çünkü Jeo Biden “Trump’un seçim zaferini tanımayacağını” peşin beyan etti.
Kıyı şehirlerini temsil eden “yeni demokratlardan” Georg Soros ve Bil Geyts de Cumhuriyetçilerin seçim zaferini tanımak istemeyenler arasında en önde geliyor. Biden’in Cumhuriyetlerle hesaplaşma niyetlerini açıklamasından çıkan tablo şudur: “İki ideolojisi olan, iki kimlikli, iki birbirini kabul etmeyen yargı değeri sistemi, iki siyaset adamı, iki ekonomi ve iki ceo-politiğin savaştığı bir Amerika.”

Gelecek konusunu işleyen Rus yazar Sergey Presleliy, “Amerika’da çarkın 80 yılda bir tökezlediğini, ülkenin şiddetli bunalıma girdiğini yazarken 1929-1933 bunalımını hatırlatıyor”.

Son amansız bunalımı Amerika Japonya’dan aldığı ve iade etmeyi unuttuğu 3 gemi altınla aşarken, doların arkasına “altın karşılığı var” yazmış, bunalım bataklığından başını çıkarmış ve yeni bir teknolojik devrimle fırlamıştı.

Bu defa çoban yıldızı henüz görünmüyor. Bir yandan Suriye ve Irak’a silah yığılmasını, PKK / PYD’yi silahlandırıp terörizme karşı savaşanlara silah satma planları yeni devirde pek tutmadı. Türkiye silahların en alasını kendisi üretiyor. Rusların gölgesi ve Amerika’nın da gözdesi olan Ermenistan ilk defa Müslüman silahlarıyla perişan ediliyor. Dünya değişiyor işte yeni anlam budur, dünyada yeni güç kim olacak cevap bekleyen sorular bunlardır…

Bir de Amerika uçakları ışığın 5 katı sürat yaparken Rusya füzeleri ışıktan 17 kat daha hızlı uçuyor. Türk askerleri ise Suriye’de Rusları, Irak’ta Amerikalıları ve Libya’da Fransızları vurmaya devam ediyor. Dünya Covid-19 aşısını bulma yarışına girdi. En fazla ölü veren Amerika eski kalıbın içinde kaldı. Çin dünyanın birinci ekonomisi oluyor. Bunlar geleceği anlatan örneklerdir. Amerika seçimleri sonrası ÇİN’i de büyük felaketlerin yaşayabileceği de konuşulmaya başlandı.

Amerika’da Başkanlık seçimini kim kazanır?

Ekmeğinden olmak istemeyen genç gazeteciler bu soruya cevap vermek istemiyor. Şahsen ben Donald Trump’un kıl payı da olsa seçimi kazanacağına (kazandırılacağına) inanıyorum.  Çünkü o Amerika’da yaşayan ve hastane parasını ve çocuklarının okul giderlerini karşılayabilen kesimin temsilcisidir ve Amerikan toplumunu ayakta tutan bu orta katmandır. Bir de yeri gelmişken söyleyelim bu seçimlerde kim kazanırsa kazansın Amerika’yı parçalara bölen Başkan olarak tarihe kendisini yazdıracaktır diye de düşünüyor ve eminiz.

Şu da var. Halklar mağdur edilmek isteyenin yanındadır.
Amerika’daki ırkçılık kışkırtıcıları, Başkan Trump’un halk arasına inip 4 yılda Amerikan ekonomisine sağladığı kazanımlarını anlatmasını engellediler, bu uğursuzluğa “Covid-19” felaketi de eklendi. Fakat yapabildiklerini bilen Trump,  şunu yapacağım bunu yapacağım diyen Biden’den sakin ve emin konuşuyor, demek oluyor ki çok daha sağlam bir zemine basıyor.
Evet, Amerika’da ekonomik durgunluk % 20 düşüşle rekor kırdı, işsizlik oranı halka 1929-1933 yıllarını andırdı, (işsizler 30 milyon olmuş), mali çöküş yaşanıyor…
Trump’u destekleyen geleneksel tutucu kesim ise, onu değiştirmekle, kendi alanında değişiklik yaşamak istemiyor.
Şöyle bir sorun da var, Jeo Biden yaşlı, 4 yıllık bir süreyi “çıkaramaz” diyenler fazla, yerine geçecek olan California savcısı, Başkan Yardımcısı, Brezilya kastından Bayan Kamala Haris. Böyle bir gelişme de Amerikan derin devleti tarafından kabul görür mü bilinmiyorum.

Bir de yepyeni gelişmeler var. Tarihte ilk defa Kanada Amerika sınırını kapadı. Sebep “Covid-19” ’un ikinci dalgası olarak gösterilse de, büyük bir seçim sonu kargaşasının göç seli doğurabileceği tahminleri ağır basmış olabilir.
ABD’de seçimler yeni dönemde ilk kez bu kadar gergin bir ortamda yapılıyor. Aslında seçim 15 gün önce başladı. Seçmen “Covid-19” ortamında oyunu mektupla gönderiyorlar. Amerika’da derin devlet ve küresel güçler ilk defa karşı karşıya geliyorlar.

Seçimi kazanan olmazsa, gerginliğin ve şiddet olaylarının çok fazla artması herkesin aklından geçmeye başladı. Ayrılık ve iç savaş çığlıklarının çanları çalmaya başlandı.

Açıklama yok.
Amerika’da bir derin devlet darbesi olabilir mi?

Trump ve Biden derin denizin üzerinde oynaşan “göcencik” dediğimiz iki beyaz dalgadır. O dalgaların kovalanışını yönlerinden denizin dibindeki dev güçlerdir. TV ekranlarından, denizin delirdiğini anlatan  “tsunami” kavramını öğrenmezden önce, halkımız “deniz kudurmuş” derdi. Önemli olan şu işleri denizin kudurmasına olanak vermeden bitirmektir. Denizin delirmesi, bu anlamda, Başkan’ın Beyaz Saray’dan silah gücüyle çıkarılması veya yenisinin silah gücüyle Oval Ofisteki sandalyesine oturtulmasıdır ki, o zaman kimse dünyanın yeni halleri ile ilgili gelecekçiyim diyemez…

Burada Amerikan askeri sanayi tesislerinden, pentagondan, 40 yıldan beri dünya finans sistemini kıs kıvrat saran ve kendine bağlayan Amerikan maliyesinden söz ediyorum ki, Bulgaristan bankaları da örümcek ağına düşmüş ve çıkıp kurtulmak için bocalamak bile istemiyorlar.

Amerika başa dönerse, ne olur

Biz Bulgaristan’ı izleyenler 2 ay önce Başbakan Borisov, “istifa” isteklerine yanıt olarak,  “başa dönelim” dediğinde, çok yorum geldi. Vatandaş olayı anlamakta güçlük çekti. %40 gibi bir oran bilgisayar tuşuna basmadığından susmayı tercih etti.

Oysa bu olay çok ciddi ve aslında Amerikan derin devletinin, seçim sonuçlarını kabul etmediği durumdadır. Veya kantarın topuzunu ne tarafa basacaklar. Taraflar ileri mi gidilecek yoksa geri mi dönülecek, sorusunun yanıtında gizlidir. Geri dönülürse karada yaşayanlar ve kıyıda yaşayanlar açısından ne kadar geri dönülecek sorusu yanıt bekliyor.

Bu işlerin anlaşıla bilmesinde tarihe aktif bakış günden oluyor.
Aktif bakış, artık bilinen dünya tarihinin tombala olmaktan çıkıp,  derin devletlerin tercihlerine göre mi düzenleneceği sorusunu doğuruyor. Biz bunu Bulgaristan’da çok yaşadık, bedenimizle oynamakla yetinmeyip tarihimizi bile alt üst ettiler karıştırdılar, değiştirdiler, beynimizi çip-lemek istediler. Türk’ten Bulgar yapmak, Makedon’dan, Vlah’tan, Gagauz’dan, Tatar’dan Bulgar yapmak, kabul etmeyeni hapse atmak, direneni eşek sudan gelene kadar dövmek bu değil miydi!? Bunları yapanlardan da hiç birinden hesap dahi sormadılar…

Amerika’nın başa dönme hayali “Covid -19” la başladı. İşler daha fazla kazanalım kantarına binince “ETİ” ve “İlaç sanayi” dışındaki sektörlere yatırımlar durdu.

Milyonlarca inşa elektronik gettoya sıkıştırıldı.

Çocukların uzaktan eğitimi, gelecek neslin birçok bakıma geri zekâlılar kuşağı olmasını garanti altına aldı. İleride hepsini çiplerle robot haline daha rahat getirmek için bu günden adımlar atılıyor. Sen iste ben sana çipli doktor, mühendis yapayım diyecekler. Bulgaristan’da totalitarizm yıllarında Eğitim Bakanlığının okulları 2 kategoriye ayıran bir gizli cetvel vardı. Örneğin 100 okulda devlete gerekli kadrolar yetiştiriliyor, tüm diğer okullar ise yalnız diploma dağıtılıyordu.

Elektronik gettoya girenlerin biyografisi peşin yazılmıştır. (Cep telefonu kullanabilir.)

Çok büyük insan kitleleri üzerinde kontrol sağlayıcı yeni teknolojiler pandemi günlerinde aşama aşama sürekli deneniyor. Daha çok denemeler olabilir, her şeye hazırlıklı olmalıyız.

Şunları asla unutmayalım.

Tarihte insanları sürekli kontrol etmek için 4 yöntem kullanılmıştır.
Bunlar aynı zamanda yönetim sistemleridir.

1- İnsan bedeninin yönetilmesi ve yönlendirilmesi. İnsan o zaman düşünen bir özne (bilinçli varlık) olarak görülmemiş, sadece vücudundan istifade edilmiştir. İnsan bir araç olarak kullanılmıştır. Devir, kölelik devridir.

2- İnsanın emek ürünleri üzerinde kontrol sağlandığı devir. Feodalizm – toprak köleliği devri. İnsanlığın kaderi toprak sahiplerinin elindedir. Toprak kölelerinin bilincine gerek yoktur.

3- Kapitalizm çağı. İnsanın zamanı ve emeğinin ürünleri kontrol altındadır. İnsan emeğini satmak zorundadır. K.Marks öncesi ve sonrası dünya düşünü edebiyatına ana konu olmuştur.

4- Şimdiki devirde insanın zamanını, emeğini, yaratıcılığını kontrol etmekten vaz geçtiler, problem insan bilincini kontrol etmektir. ÇİP DEVRİ.

Köle kendini özgür hisseden biriydi. Yeni devirde köleler gidip beni köle yap (çip tak) diyecek duruma getirecekler.

Şimdi problem insanı elektronik toplama kampına hapsetmektir

Amerikan seçimlerinin ana konularına değinmeye çalıştım. Biz Balkanlar ve Bulgaristan olarak parçalanabildiğimiz kadar parçalandık, birlik olup da Amerika’nın memleketimize gelip üslenmesine çöreklenmesine ve hatta istediğini yapmasına direnecek gücümüz de yok. O sebeple Bulgaristan 1877’den günümüze kadar olduğu gibi birileri tarafından yönetilmesi beklenmektedir. Kuruluşundan beri Rusya Almanya aralarında dolaşırken şimdi Amerika da ortaya çıkıverdi, ortalık karışık yeni sahibi kim olur işte o daha belli değil…

Memlekette güçlü birisi varsa o da Boyko Borisov, gün boyu yol yapım şantiyelerinde, daha fazla çalışın ve şu oto yol inşaatlarımızı tamamlayalım diye işçilere zor veriyor.
Vakfıyla (1933-1945) arası Adolf Hitler de yol yapımında manyaktı.
“Şnel şnel” (acele acele) hırsına kapılmış, aynı tanklarla hem Fransız hem de Rusya cephesinde savaşmak, onları bir cepheden bir cepheye bir gecede aktarmak için beton otoyollar döşüyordu.
Bu gün Başbakan Borisov da, Almanya’daki üslerinden çıkan fakat Balkanlardaki bazı yol sorunlarından dolayı hala Bulgaristan’a gelemeyen Amerikan tanklarına geniş otoyollar mı yapıyor?
Bu hummalı çalışmalara baktığımızda o biraz Jeo Biden taraftarı gibi duruyor…

Okuyanlara teşekkürler.
Korona virüsü ile mücadeleye devam. Kendinize iyi bakınız.
Paylaşanlara teşekkürler.

Açıklama yok.

Reklamlar