Tarih: 22 Eylül 2019
Tercüme: BGSAM
Yazan: Dursun ARDA

Konu: Türklerin Bulgaristan’dan Zorla Kovulmasınин 30. Yıldönümüne  İlişkin Uluslar arası Sempozyum

15 ve 16 Haziran 2019 tarihlerinde Türkiye/ Çorlu/Hilton Garden  Hotelinde 1989 yılında Türklerin Bulgaristan’da kovulmasının 30. Yıldönümüne adanan bir sempozyum düzenlendi.


Sempozyumun ikinci gününe katıldım.

Prof. Zeynep Zafer

Oturumu, Bulgaristan Müslümanların insan hakları mücadelesine katılan ve gençlik yıllarında Bulgar hapishanelerinde kalan Prof. Zeynep Zafer yönetti. Bulgaristan’dan konuklar da katıldı.


Onlardan biri olan Bayan Lilyana Aleksandrova konuşmasında, Bulgar devletinin asimilasyon siyasetini “Türk” veya “Türkler” demeden, T. Jivkov rejiminin Türkleri zorla asimile ettiği yıllarda yaptığı gibi, yalnız “Bulgar Müslümanları” değimini kullanarak açıkladı.

Jivkov’un yakın koruması ve günümüzde Bulgaristan Başbakanı olan Boyko Borisov’un da “Türk” ve “Türkler” sözünü hiçbir zaman ağzına almadığı ve “Bulgar Müslümanları” demekle yetindiği bilinir.

Lilyana Aleksandrova  sunumunu tamamladıktan sonra kendisine şu soruyu sordum. “Bayan Aleksandrova siz Türk kimliğine asla değinmediniz, yalnız Müslümanlardan ve Müslüman olmayanlardan söz ettiniz. Günümüz Bulgaristan’ında resmi devlet politikası bu mudur yoksa bu sizin şahsi görüşünüz müdür?”

Şu cevabı aldım: “Bulgaristan’da Müslümanlar dendiğinde Türkler, Poaklar ve Tatarlar anlaşılıyor. Bundan dolayı ben Bulgar Müslümanlar değimini kullanıyorum.”


Tarihçi Prof. Stoyan Dinkov sempozyumda okuduğu raporda şunları söyledi:

Türkî halklarının Balkanlara ilk gelişi 5 000 yıl önce olmuştur. Traklar ve Proto-Bulgarlar Türkî boylarındandır… Birinci Bulgar devletinin kurucusu olan Kan Asparuh ve onun devamcıları olan Kardam ve Krum Türkî dillerden birini konuşuyorlardı. Bulgarlar Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra da Türkî dil konuşuyorlardı. O zaman İslav dili yalnız kilise ayinlerinde kullanılıyordu… İkinci olarak da, Bulgar devleti Türkî kökenli hükümdarlar olan Kumanlar tarafından kurulmuştur. Osmanlı güçleri günümüz Bulgaristan topraklarına girdiklerinde sayıları ancak 300 bin dolayında aç ve veba salgını geçirmiş bir nüfus bulmuşlardır. Bu nüfusun Osmanlılar sayesinde yok olmaktan korunabildiğini belirtmek gerekir. Payisiy Hilendarski’den başlayarak 18. Ve 19. Yüzyıllarda sözüm ona Dirilişin öncülerinin hepsi yalnızca Bulgaristan’ın İslavlaştırılmasını hedefleyen Rusya ajanlarıdır… Aynı zihniyeti taşıyanlar 1878’de kurulan Üçüncü Bulgar Devleti yönetimine el koydular… Balkan Savaşında Osmanlı devletine karşı şiddetli ve saldırgan Bulgaristan siyasetinin yaratan ve uygulayanlar da aynı kişilerdir… Bulgaristan’da Pomaklara, Türklere ve diğer azınlıklara karşı manevi kırım uygulayanlar da aynı kişilerdir. Bu Rusofiller, günümüzde Bulgar nüfusun dörtte birinin ülkemizden kovulmasından da suçludur ve Bulgaristan’ın bu mahvolma siyasetiyle daha öte var olabilmesi olanaklıdır denemez…  Balkan devletlerinin de izlenen ayrım politikasıyla ilerleyebilmesi olanaklı olamaz.  Bir Balkan Birliği veya Balkan Federasyonu oluşturulması gereklidir… Bu nedenledir ki, Balkan devletleri günümüzde Türkiye’nin destek ve yardımına gerek duymaktadır.


Tarihçi Tetsuya Sahara

Konuşmacılardan biri olan Japon tarihçi Tetsuya Sahara, günümüzde Bulgaristan’da etnik milliyetçiliğin tırmanışına işaret etti ve ihtarda bulundu. Büyük sayıda suçsuz azınlık temsilcisinin öldürülmesinden sorumlu oln Bulgarların övülmesinden ve kahraman olarak gösterilmesinin akıl dışı olduğunu ifade etti.  Bay Sahara, bu gidişin çok tehlikeli bir eğilim olduğunu düşündüğünü belirtti.


Tarihçi Tomaş Kamusela

Leh tarihçi Tomaş  Kamusela, katılımcılar önünde yaptığı konuşmada şunları paylaştı:  “Çağdaş Avrupa tarihinde en büyük etnik temizlik  1989 yılında Türklerin zor kullanarak göç ettirilmeleridir…  Bulgar medyası ve siyasetçilerin  “Büyük Seyahat” kavramını kullanması, yüz binlerce Bulgaristanlı Türkün kaderiyle alay etmekten başka bir şey değildir. Bu alaycı kavram Avrupa’da kabul edilmemiştir. Türkiye’de ise Osmanlı zamanından kalma “kovulmuş göçmenler” değimi kullanılıyor. Sempozyuma Hak ve Özgürlük Hareketinden (HÖH) katılımcılar vardı.  HÖH Çorlu temsilcisi Güner Çetin konuşmasında sempozyumu “Onların” örgütlediğine değindi. Güner Çetin, bu işi yapan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) belediye meclisi üyesi olduğu Çorlu Belediyesi demek istemiş olabilir…  Aslında, hem HÖH hem de CHP üyesi olan Güner Çetin ile ilgili şuna dikkat etmenizi rica edeceğim. O,  21 Ekim 2017 günü Çorlu Belediye Başkanı CHP-li Önal Baysan ile birlikte Kırca Ali’ye gelmiş ve Doğu Rodoplar’dan binlerce Türk ve Müslüman’ın öldürülmesine neden olan, 1912 Balkan Savaşı esnasında Kırca Ali şehrinin Bulgarlar tarafından ele geçirilmesi törenlerine katılmıştı. aya gelen

http://www.arda-tuna.com/2017/11/07/corlu-belediye-baskani-unal-baysan-bugun-7-kasimda-balkan-savasinda-corlunun-isgal-edildigi-gunu-de-kutlayacak-mi/

Biz, Çorlu’lu belediye meclis üyesi Güner Çetin gibi danışmanları böyle bir sempozyumu örgütleme zeka ve kapasitesi olmadığını biliyoruz.

Bu sempozyumun düzenlenmesi Çorlu Belediyesi yardımıyla olmuş olabilir, fakat bu çalışmalarda belirleyici olan bazı akademisyenlerimizin katkısı olağanüstü büyük olmuştur.

Durmuş Arda 

 

 

Reklamlar