Rafet ULUTRÜK

Rafet0010

Konu: Taneler sap ve samandan ayrılacaktır.

 Elbet, zorla güzellik olmaz, ama yolumuz açıktır.

Hükümet kurulsa da kurulmasa da; erken seçim olsa da olmasa da Türkiye Cumhuriyeti var olmaya devam edecektir.

Seçim sonuçları halkın iradesinin yansımasıdır, nesnel ve belirleyicidir. Gelişim ve yükseliş tarihinde daha önce olduğu gibi bundan böyle de duraksamalar, tökezlemeler, hız yavaşlatmalar olacaktır.

Gelişmenin hele Türkiye gibi 3 kıtanın kesiştiği bir noktada bulunan, 2 bin km. etrafına gece gündüz etki yapan, Türk Dünyasından çok daha geniş bir alanda bilim ve teknik dallarında başı çeken bir devletin yükselerek ilerlemesinin içten ve dıştan geri çekmek istenmesi doğaldır.

Sabrın sonu selamettir diyenler bu sözler belki de böyle günler için söylemişlerdir.

Osmanlıdan sıyrılınca ulusallaşan ve Cumhuriyet rejimini seçen Türkiye halkı tek partili ve dar çerçeveli demokrasiden çoğulcu ve tüm toplumu kucaklayan demokratik yapılanmaya geçerken zorlu yılları tarihe kattı.

  1. yüzyılın ikinci yarısını belirleyen 3 askeri darbenin hedefi çoğulcu demokrasinin belini kırmak ve onu yaşatmamaktı.
  2. asırda AK Partinin Türkiye politik sahnesine güçlü bir atılımla çıkması ve adına vesayet sistemi denen Demokrat Kılıcını çoğulcu Türk demokrasi üzerinden çekip alması ve 17-25 Aralık 2014 son darbe denemesini de suya düşürürken, ülkede genel huzur sağlaması yeni umutlar doğurdu.

Her zorlu boğuşmanın, örneklerken belirteyim – ardında İngiliz emperyalizminin F. Gülen kolunun bulunduğu ve Türkiye devletine ve adalet sistemine güçlü sızmış olan “paralel” yapılanmayla kapışma – yeniden dirilme gibi bir süreç geçirmek zorunda olduğundan dolayı, 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına direk olarak, doğrudan olumlu yansımamış olabilir.

Seçmenin yeni olan her şeyi algılayıp değerlendirebilmek için zamana ihtiyaç vardır. Olayların kitle tarafından kavranması, tohumluk tanelerin sap samandan ayrılması belirli bir vakit alabilir. Fakat sular durulacak ve ileriye olan atılımlı gelişmemizi tökezleyenlerin sinsiliği ve kin kölesi oldukları mutlaka görülecektir.

Biz, soydaş seçmenin Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği olarak kader kardeşlerimizin oylarını genel irade doğrultusunda AK Partiye vermeye çağırdık. Bulunduğumuz Bayrampaşa semtinde bulunan derneğimiz İstanbu 2. Seçim bölgesinde ana muhalefeti temsil eden CHP milletvekili sayısı da 2 kişi azaldı. BULTÜRK’ün aktif olduğu diğer seçim bölgelerinde de aynı başarı sağlanmıştır.

Bursa gibi soydaş kitlesinin yoğun yaşadığı bölgelerde ise su akışına bırakıldı ve beklenen sonuçlar elde edilemedi. Her konuda her seçmene inmek, her konuyu aydınlatmak, doğrular üzerine kurulmuş taktik ve stratejiyi kitleye indirmek hedefimizdir ve çalışmalarımızın biçim ve özünü belirlemeye devam edecektir.

Büyük stratejiyi belirleyenlerin yanlış tespit ve uygulama yaptıklarını, kimseyi gücendirmeden olmak üzere birçok noktada pot kırıldığını bir dernek başkanı olarak, hemen ilk elden belirtmek istiyorum.

Bir defa seçim barajı % 5’e indirilmiş olsaydı, AK Parti için seçim sonuçları çok farklı olacak ve tek partili hükümet muzaffer yoluna devam edecekti. Halkın Demokrasi Partisi’ne (HDP) bilinçli olarak ödünç oyla destek vermekle kendisinin yoğun olduğu bölgelerde ise seçim hilesi yapmıştır.

Demokrasiden yana olan herkes demokrasi ve barış isteyen her partinin mecliste yer almasını ister. Ne var ki HDP’nin bir kolu PKK öteki kolu da şehir gerillasıdır ve böyle bir yapılanması olan bir politik parti ancak görünüşte demokrat, aslında ise katı totaliter bir yapılanma sergiler.

Bu partinin aleni savunduğu sosyal-demokrasi ideolojisi ise bir aldatma perdesidir. Çünkü Türkiye’nin Güney Doğusunda yarı aşiret sistemi, ne yazık ki henüz hâkimdir ve bu gibi yaşam ve üretim ilişkilerinde sosyal-demokrasi anlayışı tutmaz. Ve bu partinin eş başkanı olan S. Demirtaş’ın bir şu partiyle “hükümet ortaklığına girmeyiz” gibi sözleri birçoğumuzu düşündürdü, çünkü bu parti ilk kez olmak üzere bir Türk sofrasına davet edilmiştir. Türk sofrası ortaktır, kimin ne kadar yiyeceği önceden sorun edilmez, herkes istediği kadar, gönlünce yer ve sofrasından doyunca kalkar. Bu sofranın 2 400 yıllık gelenekleri vardır ve bunlar bugün de hala geçerlidir. Bazı kişilerin kendilerine tanınan ilk şansı ilk fırsatta kaybettikleri daha önce de görülmüştür.

  1. yüzyıla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan başkanlığında atılımlı gidiyor. Dünya bunalım batağında bocalarken, tarih boyu yapılamayan projeler gerçekleştirildi. Yakın Doğu ve Avrupa-Asya kavşağı, birçok bakıma yeni dünya merkezi durumuna gelen, Balkanların gözdesi olan, Osmanlıdan beri kültürel ve tarihi mirasımıza sahip çıkan, onu onararak yaşatan ve yeni eserlerle zenginleştiren bir Türkiye yolunu kesmeye çalışmak af edilir bir yanlış değildir.

Büyük Türkiye’nin dışa taşmasından önce, iç pazarını bütünleştirip pekiştirerek büyütmesi, dünyaya Türkiye iç pazarının parçalanmaz bir bütün olduğunu kanıtlaması ödevi gün gibi ortadayken, Türkiye “bölünmeden reform yapamaz, yenileşemez, ilerleyemez” gibi saçmalıklarla seçmenin kafasını karıştıranlar, yeni bir hükümet kurulması bakımından durumu “pat” ettiklerine sevinip bayram edebilirler.

Tıkanan politik durum, meclisin tıkandığına da bir kanıttır. “Tekme tokat birbirinize girin” ve US Dolar 3 lira olsun diyen oligarşiye, yabancı para babalarına çanak açanlar ortadadır. US Dolar, Euro ve Altın’ın pahalılaşması Türkiye ekonomisinin, Türk emekçisi bütçesinin yabancılar tarafından kemirildiği anlamına gelir. Türkiye’nin “Gezi” trajedisinde 20 milyar Euro kaybetmesine sevinenler, aslında uğradıkları kişisel kayıplar için yas tutmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti 70’li ve 80’li yıllarda benzer olaylar yaşadı. Ne yazık ki seçmenimizin bilinçlenme süreci halkımızın gönençli bir yaşam seviyesine ulaşmasına mezar kazanları kazdıkları mezarda gömecek duruma henüz yükselemedi.

Seçim sonuçlarını seçmen soydaşlarımız açısından okuduğumuzda, daha önceki yazılarımın birinde işaret ettiğim şu gerçeği bir daha göstermek istiyorum. Heykeller dönüştürülemez. Geçen yıl edilen mısır bu sene bir daha biçilemez. Büyük Atatürk ve davası, dünya görüşü, laikliği ve reformları Türkiye Cumhuriyeti’ni yarattı.

Türk ulusunu ve tek partili yönetim sistemini oluşturdu. 21. Yüzyıla bu gömlek dar geliyor. Çoğulcu sistemle ve modernleşmek zorunda olan ve farklılıkların bütünlüğü esasında gelişmesi gündeme gelen toplumumuz kendi yenilerken bazı şeyleri ret ederek olumsuzlamak zorundadır.

Aynı zamanda tarihimizin içinden en olumlu ve en yararlı olduğuna inandığımız ilkeleri yeniden yaşama çağırmak zorundayız. Bu ilkelerden biri çıkmaza giren meclis sistemlerine çözüm olan Başkanlık sistemidir. Anaya değişikliğine gidip bunu yapmak, kabullenmek ve bununla yaşamak zorundayız.

Bir de şu var tabii. Başkanlık sistemi saltanat, diktatörlük, kek kişinin sorumsuz baskı rejimi anlamına gelmelidir. Menderesi örnek alan politik elit ve başkan, onun oğullarına devlet işlerinde çalışma yasağı getirdiğini kulaklarına küpe etmek zorundadırlar. Günümüz bunu gerekli kılıyor. Başkanlık sistemi aile saltanatı olamaz ve olmamalıdır. Eskiden ibret dersi alınacaksa şunu da anımsatmak isterim.

Sultanlığın belirli dönemlerinde yolsuzluk yapan vezir, Baş vezir, asker, paşa vs.lerin kellesi alındığı gibi mal mülküne de devlet lehinde el konuyordu. Bu ilke hırsızlık ve yolsuzlukların alabildiğine palazlandığı şu dönemde yararlı olabilir.

Seçim yaptık. Yol kapanmadı. Açıktır. Zaman ders çıkarma zamanıdır.  Büyük Türkiye yolu açıktır. Dümende olacak politik irade ise ancak AK Partinin katılımı ile olacaktır. Saygılarımla,

 

Reklamlar