Tarih: 02 Eylül 2018

Yazan: Rafet ULUTÜRK

 

Konu: Bulgaristan Türkleri olarak örgütlenmenin neresindeyiz?

Bir devletin, bir halkın, bir topluluğun geleceğinden söz ederken her zaman ve her yerde onu temsil eden KİM sorusu ortaya çıkar.

Temsil eden bir parti lideri, Baş Müftü, Piskopos, halk önderi, aksakal kanaat önderi olan biri veya başka biri olabilir, fakat sonunda o bir kişidir.

Kolektif yönetim de olabilir, ama kolektif liderlik olmaz!  Bu kişiye toplum içinde reis, başkan, önder, başbuğ gibi uygun bulduğumuz, geleneklerimize de uyan saygın bir sıfatla hitap ederken, 1990 yılından sonra Biz Bulgaristan’daki Müslüman Türklerin dil haznesine LİDER sözü de girdi.

İngilizce bir söz olup, önder yerine kullanmaya başlandı. Aynı dönemde aynı anlamla Bulgarcaya da yerleşti. Olay, Bulgaristan Müslümanlarının saflarından olmayan, halktan habersiz Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) partisinin kurulması ve Genel Başkanlığına yine Türklerimizin iradesi ve görüşü alınmadan Ahmet Doğan adlı bir Bulgar gizli polis ajanının dikilmesiyle başladı. Bu yabancı ve suni lideri, Bulgaristan’daki Müslüman Türkler, bu özel olarak hazırlanırken hatta hapiste yatırılmış kişiyi birdenbire önder olarak kabul etmese de, bir yandan devlet adına, öte yandan ise sözde kurduğu “hareket” ve Müslüman kitle adına engellenmeden, “Hey sen kimsin!” denmeden demeç vermesine alışıldı. Şimdi “fahri başkan” olsa da, Bulgar medyası ona yine “Lider” diyor. Aksini ispatlamak için, birisinin adı “Şeytan” olan, 5 kitap yazıldı, ama dikkate alan pek yok…

Liderliğin dayanağı– yatay ve dikey toplumsal örgüt sistemi

Bir devlet başkanı, başbakan veya meclis başkanı LİDER olmayabilir.

Lider halka dayanan ve halkın gönlünde taht kuran, gücünü halktan alan ve halkı için çalışan kişidir. Bir çar veya kral da LİDER olmayabilir. Örneğin II. Simeyon…

Tarih büyük liderler tanır.

Türk halkının milli kurtuluş mücadelesini örgütleyip yöneten ve zafere ulaştıran, Türkiye Cumhuriyetini kuran, sömürge dünyası halklarının milli kurtuluş mücadelesine esin veren Mustafa Kemal ATATÜRK  XX. Yüzyılın en büyük Liderdir.

XXI. yüzyılda Türkiye yönetimini demokrasiye dayalı Başkanlık Sistemine, milli bir güçten, fikri sorulan bölgesel ve küresel bir konuma taşıyan AK Parti Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN da ulusal ve uluslararası bir Liderdir.

Günümüzde US Dolar uluslararası parasal sömürü sisteminin omurgasını kırma mücadelesinde başı çeken Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dır

Günümüzde bir buçuk milyonu Bulgaristan’da, bir Milyonu Türkiye Cumhuriyeti’nde ve yaklaşık beşyüz elli bini de değişik Batı ülkelerinde bulunan Bulgaristanlı Müslüman Türkler, parçalanmış ve dağılmış bir durumdadır. 1990’dan beri yapılan 11 meclis, 5 Cumhurbaşkanı, 3 defa Avrupa Birliği parlamentosu, 2 referandum ve tüm yerel seçimlerde oy kullansak da, hiç istisnasız tüm seçimlerde Bulgaristanlı Müslüman seçmen, her defasında Hak ve Özgürlük Hareketi formatı içinde kaldı. Bu Parti listesine oy verdi. Parti listesini ise, partinin dikey örgüt modeli belirledi. Bunun adı HÖH (DPS) – dikey kurmay örgüt modelidir, şöyle ki suni lidere örgüt içinde yatay bağlı bulunanlar (seçmenler) örgüt üzerinde, adaylarla ilgili herhangi bir yetkiye sahip değildir. Adayları gösteren suni lider, halkın çıkarlarını değil, kendi şahsi menfaatlerini, oligarşi ve mafya ile ilişkilerini, gizli istihbarat ile BKP ve GERB gibi siyasi partilerle denge münasebetlerini ve avanta kanallarının akışını sağlamayı dikkate almıştır. Bu örgütsel biçimde bilgi akımı tıkanmış, seçmen ülkede, Türkiye’de ve Batı ülkelerinde kendi kaderine terk edilmiş ve karanlık içinde bocalamaktadır.

Bulgaristan Müslümanların bir haini olan, kamufle edilmiş gizlenmiş sahte bir lider tuzağına (Ahmet Doğan) düşürüldüğünün farkına varması 20-30 yıl gibi bir zaman aldı.

16 Nisan 2016’da, HÖH Genel Başkanı Lütfi Mestan’la birlikte HÖH’ten kovulan milletvekillerinin DOST partisi kurmaları, durumu değiştirmedi. Bunun nedeni de, HÖH partisinin Müslüman Türklerden tamamen kopmuş bir dikey örgütsel yapıya ve yönetime sahip olması ve “kulis”, “perde arkası” ya da “üst akıl” dediğimiz gizemli güç tarafından yönetilmesi sonucudur.

Dolayısıyla yapılan siyasi operasyonlarla doğal bir Lider ortaya çıkmadı.

Bu gerçek Türkiye’de ve Batı ülkelerindeki Bulgaristanlı Müslümanlar için de geçerlidir. DOST’un sunduğu yeni sistem DPS sisteminin kopyasıydı. DPS’ye bağlı kitle DOST ‘a katılmak isteyenlerle boğuştu. İşin içine fikir, ideoloji, politika yoktu. DPS’nin savunduğu sol liberalizmden sözde sağ liberalizm (sloganı) doğdu.

Bir İneğin erkek buzağıladığı, yumurtadan horoz çıktığı gibi bir şey oldu. Eskiden L. Mestan’ın HÖH Genel Başkanı yıllarında olduğu gibi yönergeler onun ağızından medya aracılıyla akmaya devam etti.

Bu mesajlar yukarıdan aşağıya iletişim sistemine Bulgarca giriyor, halkın anlamadığı bir dilde olduklarından dolayı en alt kademeye (köylülere) inene kadar defalarca çarpıtılıp değiştiriliyordu. Mesaj yazı biçimine, yalın iletişim diline henüz geçilemedi. Aşağıdan yukarı iletişim ise daha başlamadı.

DPS ve DOST partilerinde çapraz iletişim.

Kendi gövde yapısına dayanmayan her örgütsel sistemin lideri, ayağı yere basmadığından dolayı, her zaman tutunacak yan bir dal arar. Onlar, yönettikleri örgütün hiyerarşik basamaklarını izlemeden değişik çapraz kademeler­deki kişilerle (örneğin gizli polis, mason örgütü, daha deneyimli ve büyük bir parti, kurum vb)  doğrudan doğruya haberleşmede, hesap verme, talimat alma, hizmet sunma, pazarlık yapma yolunu seçer.

1990’a kadar kendi siyasi örgütleri olmayan, hatta 1944 – 1989 yılları arasında dernekleri bile olmayan Bulgaristan’daki Müslüman Türkler, bu uygulamayı önce kavrayamadılar. Onları daha önce temsil eden BKP MK’e alınmış ya da meclise seçilmiş Türk kadrolar, alınan kararları halka anlatmak için köylere, şehirlere gidiyor, halkla görüşüyorlardı. A.Doğan halkın dilini konuşmayan biriydi. Siyah Mercedes’i ile Türk köylerinde, cami önünde durmaya tenezzül etmeyen L. Mestan için de aynı sözler söylenebilir. Onların hesap verdikleri ve emir aldıkları makam farklı bir yerdi.

1992 yılında Bulgaristan’da ve Türkiye’deki soydaşlarımız arasında yatay örgütlenmeye başlandı. Bulgaristan’da edebiyatseverler, yaratıcılar, yazar ve şairler,  öğretmenler öncülüğünde hoşgörü, kültürel etkileşim ve yardımlaşma kulübü ve dernek biçimlerinde örülme gelişti. Köylüler geleneklerini canlandırırken hayatın renkleri değişti. 2018’de ülkede 42 dernek ve kulüp etkinliklerini sürdürüyor. Onlar çok yüksek olan parti bulutlarında rahmet beklemiyor.

Gelişen yatay iletişim, aynı örgüt kademesindeki kişi ve bölümler arasında mesaj alışverişi, kültürel etkileşim, panel, bilgi şöleni, sanat geceleri, saz dinleme, birlikte şarkı türkü söyleme, toplantı, anma törenleri, gezi ve ziyaretler, mevlitler, kutlamalar şekillerinde yaşam alanı buluyor. Bu örgütlerin içinden seçilen ya da sivrilen başkanlar lider değil, yöneticilerdir. Bu yöneticilerin örgüt üyeleriyle etkileşimi yüz yüze görüşmeler, toplantılar, raporlar, telefon konuşmaları, kişiler arasında direk tartışma gibi birçok biçimlerde gerçekleşir. Bulgaristan’daki Türkler arasında halen gerçekleşen demokratik örgütlenme biçimi dikey örgütlenme yolu arayan bir atılımdır.

Geçen yüzyılın 1923 – 1934 yılları arasında sportif birlikler, sanat grupları, öğretmenler, gazeteci ve şairler arasındaki “Turan” ocaklarındaki manevi diriliş ile kanaat önderlerine, milletvekillerine, esnaf ve aydınlara, okullara ve encümenliklere dayanan hareketlenme Türk basını tarafından yüreklendirilince Sofya’da Birinci Milli Türk Kongresi düzenlenmişti. Ülkenin dört bir yanından gelen delegeler Bulgaristan Türklüğüne yeni ruh vermiş, onu politik örgütlenmeye doğru yüreklendirmişti. Kongre ilk kez bir dikey örgütlenme meydana çıkardı.

1934 askeri darbesi bu atılımı baltaladı, örgütlerimizi kapattı, aydın kadroları Türkiye’ye kovdu. Aydınlatmaya çalıştığımız karanlıktan zifiri karanlık yaptı. Böylece Bulgaristan Türklerinin bilinçli mücadele birikiminden Halk Lider doğması engellendi.

Bulgaristan Türkleri arasında Lider olmak ne çıtır çıtır simit yemek, ne kabuğu kırmak, ne de her sabah mahalle dostlarıyla çay-kahve sohbetinde indirip bindirmedir.

Bu olayı, 1989 Ayaklanmamızda da yaşadık. 52 illegal ve legal örgütten Halk Lideri yükselmesi sürecimiz Büyük Göç’e zorlanmamızla ezilip likide edildi.

Zaman değişmiştir. Günümüzde aktüel olan Kültürel Liderliktir.

Önemli olan insanları toplantıya, panele, mitinge toplayıp, akılda kalacak, yön verecek hiçbir şey söylemeden dağıtmak değil, yüzlerini görmeden aynı konuda düşünmeye hepsini birden sevk etmektir. Çağdaş teknoloji, internet, mobil ve sosyal medya halkın tabanını kuşatmış ve hizmetinizdedir. Kâğıt üzerine basılmış her gazete, dergi ve kitaptan binlerce defa hızlı, etkili ve görseldir.

Şimdiki gençler Facebook, Twitter, Instagram vs. gibi sosyal medya şirketleriyle her bir bireye kendini ifade etme özgürlüğünü kazandırmıştır. Mobiliteyle her kişi artık birer gazeteci, fotoğrafçı, yönetmen, yorumcu, dernekçi, yönetmen rolüne bürünmüş, ürettikleri içeriklerle kısa zamanda geniş kitlelere açılabilme olanağına kavuşmuştur.

Son yılların en büyük miting ve gösterileri İnternet üzerinden örgütlenmiştir. Sofya’da 2013 Mart ayında Birinci Boyko borisov hükümeti internet üzerinden toplanan mitingle devrildi. 2014 yılının Ağustos ayında DPS milletvekili, oligarşı temsilcisi D. Peevski gizli polis örgütü DANS Başkanlığına atandığında, sokak gösterileri Başbakan Oreşarski’yi istifaya zorladı. Bu eyleme de elektronik iletişim üzerinden örgütlenmişti.

  1. ve XXI. Yüzyıl arasında bu bakıma köklü fark var.

Dünya bilgilenme rekabeti içindedir. İşte www.bghaber.org yayınlarının 300 000 takipçiye ulaşmış durumdadır. Türkçe öğrenme ve öğretme konusu öz girişim konusudur. İspanyolca öğrenmek için artık kurs açılmıyor, kursa giden yok. Herkesin öğretmeni elindeki telefon aracıdır. İçindeki dijital öğretmendir.

Türkçeyi öğrensinler ve öğretsinler, meslek öğrensinler diye 1994’ten yılından beri Bulgaristan’dan Türkiye’ye 1500 öğrenci gönderdik. Üniversite mezunu oldular. Hiç birisi Türkçemizi kolay dijital öğrenme yolu bulamadı, üstüne birçokları geri de dönmedi.

Biz Bulgaristan Türklerinin kayıtlı, notalı 650 Türkü ve şarkımız var. Hiç biri Bulgaristan Türklüleri festivali düzenleyemedi. Bulgaristan melodileri ve eserleri orkestrası henüz toplanamadı. Rumeli –Balkan katliamları süiti henüz yazılmadı. Balkanlarda “Soykırım Oratoryomu” bestelenmedi. Balkan Türkçesinin güzelliği sanki zorla unutturuluyor.

XIV yüzyılda dedelerimiz Rumeli’ye yerleşirken, dikey bir örgütlenmeyle gelmişler, liderleri, beylerbeyleri, ulemaları, uç beyleri varmış. Şimdi aynı nüfusun 600 yıllık köklerinden bir Lider Filiz çıkar(t)amıyoruz. Daha okulda kafalarına zehir dolduruluyor. Beklentiler sönüyor. Yani okul yapamıyorsak dijital elektronik örgütlenmemiz gerek. Bu işin çözümünü bulup yüreklendirmemiz lazım.

Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanetine minnettarız.

Türk dil devriminden yaklaşık bir asır sonra Kuran’ı Kerim’i herkesin anlayabileceği sadelikle artık tercüme edebilmiş. Bir de Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından 4 cilt halinde derlenmiş, KURAN YOLU TÜRKÇE MEAL VE TEVSİR eserinin hazırlanmasında emeği geçen Prof Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez ile Prof. Dr. Sadrettin Gümüş Beylere özel olarak teşekkür ederiz.

Bu konudaki eski eserler, Müftülük, İmam Hatip Okulu ve Yüksek İslam Enstitüsü ve cami, oda kitaplıklarından indirilip yerlerine bu eserler yerleştirilmeli, cemaat ve öğrenciler önünde sesle okunarak aydınlatma çalışmaları yapılmasını öneriyoruz. Bu eserlerin her Türk ailesinde yeri olmalıdır. Özel bir devletlerarası anlaşmayla getirilip her haneye, mescit, cami ve din okulu sınıflarına dağıtılmalı ve okutulmalıdır. Avrupa Türklüğümüzü inşa etme yolumuz bu olmalıdır.

Bununla birlikte, yatay ve diken örgütlenme ödevlerinin başında gelen bir başka problemimiz de var. Bu da mezarlıklarımız sorunudur.

Mezarlıklarımızı koruyup yaşatma ve çevrecilik çalışmalarına öncülük ederek, Müftülüklerimiz mezarlıklarımız sınırlarına çepçevre sedir ve çınar ağacı dikme kampanyasını bir an önce başlatmalıdırlar. Bulgaristan’da Çınar ve sedir ağaçlarını kesmek yasaktır ve böylece kutsal mülklerimiz ve atalarımızın ruhu ebedileşmiş ve huzur bulmuş olacaktır. O zaman mezarlıklarımız traktörle sürülemeyecek, taşları kırılamayacaktır.

Siz de düşünün. Yatay ezilmektense dikey hükmetme yolunu birlikte bulalım.

Okuduğunuz için teşekkür eder, paylaşmayı da unutmayınız.

Reklamlar