Musa VATANSEVER

Tarih: 26 Nisan 2017

Konu: Bulgaristan’da politikacılara inanan kalmadı.

            Filibe’de Harman Mahalle yıkıldı.

            Faşistler iyice kudurdu.        

Gözü başbakan yardımcılığında olan yalancı yurtseverlerin “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Yurtsever Cephe” partisi Başkanı V. Simyonov,  Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçisi Nadejda Mihaylova’nin görevinden alınacağını açıkladı. Gerekli işlemlerin ve bilgilendirmenin yapıldığını bildiren ırkçı milliyetçiler lideri, “Büyükelçinin 22 Mart erken parlamento seçimlerinden önce T.C.’deki soydaş dernek ve federasyon liderleriyle görüşmelerde bulunmasını ve kendilerine seçime katılmak isteyenlerin dilekçelerini nasıl doldurmaları gerektiği üstüne bilgi vermesini” göstermiştir.

Bizi karanlıkta, bilgisizlik zindanında, yanlış yapmamız dışında bir fırsatı olmayan gafil durumda tutmak istediklerine en büyük örnek Büyükelçi Mihaylova’nın başına gelendir.

Bulgaristan Türkleri, 1989 Mayıs Ayaklanmasından beri Bulgaristan siyasetinin merkezindedir, her adımda olmazsa olmazdır.

Başbakan Gercikov’un geçici seçim hükümetinin görev süresi bitiyor. Bulgaristan tarihinde ilk kez olmak üzere bu hükümet iktidardayken oy kullanmaya giden Türk göçmenler otobüslerden indirildi ve dövüldüler. Onurumuz yerle bir edilmek istendi. Bu yüzkarası olay Bulgaristan’da yazılmak istenen demokrasi tarihinde kara bir leke olarak kalacaktır.

News.bg haberine göre, lider geçinen, aynı ırkçı şahsiyet, GERB partisi ile ortak kabine kurma görüşmelerine katılan heyet başkanıdır. Sahte “Yurtseverler Birliği” adına verdiği son demecinde,  Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türker’in haklarını koruma açısından son derece aktif ve başarılı olan T.C. Sofya Büyükelçisi Sayın Süleyman Göçe’ye saldırdı ve ülkemizden kovulmasını isteyeceklerini açıkladı. Avrupa Birliği Konseyinin “faşistler” listesine giren bu şahısın aklından geçenleri TV ekranında kusması aslında iyi oldu.

Son yıllarda BGSAM yayınları ülkemizde faşizmin kabardığına defalarca uyarı yaptı.

Bunu derken, tüm demokratik güçleri, tüm azınlıkları, hele hele Müslüman Türkleri birbirine kenetlenmeye çağırdık. Çünkü onlar azınlıklara ve en başta Türklere karşı kükrüyorlar. Hedeflerinde biz varız, rüyalarında bizi yok ediyorlar vs.

Hedeflerindeki son Bulgaristan Türkü, Bulgaristan’da yaşayan son Müslüman vatan ocağından söküp atmaktır. Bu amaçla onların kapsamlı ve aşamalı plan hazırladığı biliniyor. Ortak kabine kurma görüşmelerinde hazırlanmakta olan Siyasi Sözleşmede bu hedef kilit noktasıdır. Avrupa Birliğini arkalarına alıp 1984–85 saldırısını tekrarlamak istiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti ile AB arasındaki ilişkilerin koparılması ateşine odun atıyorlar. 2004’te T.C. özel bir meclis karayla NATO’ya girmelerine garantör olmuştu. “Elini verdi, kolunu koparmak istiyorlar.” Küstah bir durumla yüz yüzeyiz. Büyük bir gerginlik yaşıyoruz. Gelişmeler günlük hayatı etkilemeye başladı. Büyükelçi Gökçe’ye ve Büyükelçilik makamına saldırıların ucunda, Bulgaristanlı Türkleri desteksiz bırakmak var. Yalnız kalırsak bizimle çok daha kolay hesaplaşacaklarını hesap ediyorlar.

1971-72’de ve 1984-89’da işledikleri ağır insanlık suçlarından, seri kimlik katliamlarından, isimlerimiz zorla değiştirilirken akan kandan, İslam dininin yasaklanmasından, Müslüman Türklerin gelenek ve göreneklerinin, adetlerinin ve törelerinin ayakaltına alınmasından, yasaklanmasından, okullarının kapatılmasından cezasız yırttılar. İnsan hakları bakımından azınlık çocuklarının toptan cahil bırakılması büyük bir suçtur. Tüm devletlerarası sözleşmeler etnik azınlığın ibadet hakları savunur. Son hesaplarında bizi son Türkü de kovalayıp paçayı kurtarma hesabı var. 1984-1989’da 47 kişinin kurşunlanarak öldürülmesi unutulabilir mi? Tamamen suçsuz 12 bin Türkün hapse atılması, işkence görmesi, kimliğinden vazgeçmeye zorlanması unutulabilir mi?  Sürgünde ve toplama kamplarındaki son derece çirkin çekilerin üstünden silgi çekilebilir mi? Vatandan kovulan 500 bin Türkün acıları capcanlı değil mi?

Tuzaklara düşürülenler, ajanlık yapmaya zorlanışlar kaynayan Türklük isyanını nasıl unutsunlar!? Bu işlerde parmağı olanlar, rol alanlar, kararsız davrananlar, elleri tetikten inmeyenler bugünün faşistleridir. Bir defa korkuttuk, artık ebediyen başkaldıramazlar hayaline kapılıyorlar. Onların Türk düşmanlığı faşist Bulgaristan kaynaklarından ve totaliter dönem bataklığından güç devşiriyor. Yıllar yılı her gün suç işleyen bu iğrenç tipler gerçeklerin ortaya çıkmasından ve keserin ters dönmesinden korkuyorlar. Hepsinin geceleri kâbus! İçlerindeki azgın düşmanlığın başka bir sebebi, gerekçesi, motivasyonu yoktur ve olamaz.

Zehirli oklarını Müslüman Türklere diken sahte “Yurtsever Birliği” üş aşırı sol ve sağ partiyi 2014’ten beri birleştirdi. Bize, demokrasiye, özgürlüklere ve insan haklarımıza düşman örgütlerden birincisi İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) adıyla bilinir. Osmanlı düşmanlıyla mayalanmış ve Türk düşmanlıyla yetişmiştir. Düşmanlık kışkırtmaktan, yargısız infazdan, suçüstüne suç işlemekten başka hiçbir iş yapmamıştır. Başkanı Krasimir Karakaçanov’tur. III. Borisov hükümetinde Başbakan Yardımcılığına ve Savunma Bakanlığına soyunan Karakaçanov dünyadan haberi olmayan biridir. 28 yıldan beri bir gün mesaisi yoktur. Bulgar faşizminin askılarından biridir. Yardımcısı Angel Cambazki, AB kürsüsünde Türk düşmanlığı bayraktarıdır. Bize karşı 200 konuşma yapmış. Ağzına geleni söylemeye devam ediyor.

Avrupa Birliği parasıyla, AB’nin dış sınırı olan Bulgaristan – Türkiye sınırına askeri yığınağı yapmak akıllarından geçen en “yurtsever” fikirdir.  Bölgeye İstanbul menzilli füzeler yerleştirmek hayal ettikleri mutluluktur. Bu konuda defalarca konuşan Karakaçanov, askeri işlerden anlamayan birisidir. Askeri uzmanlık vasıfları sıfırdır. Amaçlarındaki hedef Brüksel’den para kopartmaktır. Tel örgü için bir defa 168 milyon Euro aldılar. 2 kat gereceklerine 1 kat germişler o da delik delik. Kaçakçılar mekik dokuyorlar.

VMRO şefi, Bulgar milliyetçiliğinin ancak gece gündüz Türk düşmanlığı körükleyerek alevlenebileceğine inanan biridir. VMRO, yıllarca uğraştı fakat tek başına Bulgar siyaset arenasına, meclise giremedi. Her zaman seçim ortaklığı aradı. Örgütün kuruluş gerekçelerinde 1878’de Berlin konferansında Koca Balkan ile Tuna nehri arasında ve Sofya ovasında bir Bulgar Prensliği kurulması, Makedonya ve Trakya topraklarının Osmanlıya bırakılması bulunur. VMRO bugünde Makedonya’nın Bulgaristan’a katılması için etkinlik yürütüyor. Bir dış işleri bakanı ve birkaç Bulgar başbakanının öldürülmesinde, askeri darbelerde parmağı vardır. Örgüt defalarca yasaklanmış ve Avrupa Birliği Konseyi tarafından da “faşit” örgüt olarak ilan edilmiştir.

Faşist birliğe katılan ikinci siyasi güç, aşırı sol cephedeki “Ataka” partisidir. Parti lideri Volen Siderov Demokratik Güçler Birliği’nden (CDC) gelse de, Bulgar milliyetçiliğinin ancak etnik düşmanlık, Türk düşmanlığı ateşi etrafından ısınabileceğine inanmış bir ırkçıdır. “Ataka” ruhları aynı kazanda kaynayan Rusya siyasi güçleriyle bağlıdır. Onların desteğiyle “Alfa” TV ve “Ataka” gazetesi dış destekli yaşıyor. İninden çıkmış aç bir yılan gibi devamlı dişlerini gösteriyor.

Siderov ile Başbakan Borisov’un ilişkileri yıllarca buruktu. Birkaç defa mahkemelik oldular. Şimdi aralarından su sızmıyor. Siderov’un hangi bakanlığı istediği henüz açıklanmadı. O,  Bulgaristan’da etnik azınlıklara karşı ırkçı dış bileyen ilk siyasetçidir. Siyasetin sağı solu olmaz ilkesine göre hareket ediyor. Sol görüşlerin en uç noktalarını savunurken, aşırı sağcı ırkçılarla birlik kurmuştur.

İlkesiz ve sahtekârların “Yurtsever Birlik” diye adlandırdıkları “faşist” ortaklığın nüvesini oluşturansa “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Ulusal Cephe” dir. Azınlıkılara, Türklere ve tüm Müslümanlara karşı zulüm işlemek zihniyetiyle kurulmuştur. Hemen yasaklanması gereken bir siyasi örgütüdür. Tescil başvurusunda “Türklerin Hak ve Özgürlükler Partisini kapatmak ve yasaklamak için savaşacağız cümlesi yer alır.  Bu örgütün 25 yıldan beri propagandasını yapan “Skat” TV, Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı isim değiştirme katliamı ve kültür kırımı da arasında, 40 yıl durmadan süren zulmü haklı çıkarmaya çalıştı, Bulgar milliyetçiliğini uyandırdı, diriltti ve ırkçı parti kurulmasının yolunu açtı. Bizdeki 3 dallı ırkçılık 22 Mart 2017 seçimleri öncesi bir siyasi platformları birleştirerek mecliste 27 sandalye kaparak 3. siyasi politik güç olmayı başardı. Bugün masaya yatırılan 4 yıllık iktidarın siyasi alanı üzerinde baskın olmaya çalışıyorlar. Başarılı olduklarında ülkedeki bunalım hemen bir perde daha derinleşecektir.

Karşımıza dikilenlerin düşmanca azmasında en büyük rol üslenmiş siyasetçi Lütfi Mestan’dır. O, değişik havalara girip sahtelikten geçinir. Politikadan anlamaz, kişisel çıkarlar dışında dünya görüşü bulanıktır. Bulgaristan Türklerinin ufkunu ancak kendi menfaatlerinin deliğinden görür. Bulgaristan’a turist sıfatıyla yemeye içmeye ve eğlenmeye gelen destekleyicilerin arkalamasıyla kurulan “DOST Birliği” mimarıdır. Son seçimde soydaşlarımızı sinsi alçaklığa kurban ettiler. Onların planlı yanlışlarından Bulgaristan’da “faşistlerle” ortak hükümet doğuyor. Çeken yine halkımız, sıradan Türkler, memleketimizdeki 2.5 milyon fakirin arasında en sefil, en daralmış, en sıkışmış durumda ve geçimsizlik içinde kıvranan Bulgaristanlı Türkler oluyor. Bu aymazlar yüzünden insanlarımız kendi mülklerini işleyemez duruma geldi. Yarı aç yaşayanların sayısı her geçen gün artıyor. Çekilen eziyet hem maddi, hem de manevidir. Çatlayan közler içinde yeni kıvılcımlar görüyoruz. 22 Mart 2017 seçimleri tekrar tekrar ve doğru okunmalıdır. Son hezimeti gizlemek için  yumruk sıkıp  koltuk kabartanlar yüz karası gerçekler görünmesin diye boya badana  yaptıranlar siyaset sahnesinden mutlaka indirilmesi ve en yakın zamanda hesap vermelidirler.

Düşmanlarımızın zaferi onları hiçbir konuda haklı göstermez!

Bulgar düşmanlığını en iyi anlatan Mehmet Akif’tir. Açık ve şiirlerini okuyunuz.

Sahte “Yurtseverler Birli” Türk düşmanlığı zehrini yeni hükümetin siyasi programına akıtmak ve geleceğimizi tamamen zehirleyip karartmak istiyor. Maddelerin birinde Türkiye Cumhuriyeti ile Bulgaristan arasında imzalanan din işlerinde işbirliği protokolünün bozulup rafa kaldırılması ve camilerimizde ibadet işlerinde yardımcı olan Türkiyeli imamların Bulgaristan’dan geri gönderilmesi var. Düşmanlık seli manevi alanda Türkiye’den aldığımız yardımların kesilmesini, dolayısıyla Mestanlı, Şumen ve Rusçuk imam hatip liselerinin ve Sofya İslam Enstitümüzün kapatılmasını öngörüyor. Bunun ardından faşistler “biz tek ulusuz” deyip Müslüman mezarlıklarını sürdürecekler, camiye gidenleri mimleyip izlemeye başlayacaklardır. Hedeflerin ülkemizde İslam’ın yasaklanması ve tüm camilerin kapatılmasına kadar yolu var. 1934’ten sonra Bulgaristan’da olup bitenleri öğrenin ve unutmayınız. Kural tanımayan diktatör Todor Jivkov döneminden de farklı olarak, bugünün faşistleri her şeyi kitabına uydurup, politik kurumları bu amaçla kullanmak istiyorlar. Meclise sunulmul 9 anti-Türk yasa var. Müslüman Türk düşmanı tüm yasa tasarılarını mecliste onaylatarak, saldırgan iğrençliklerine meşruluk kazandırma peşindedirler. Bulgaristan’daki siyasi bunalım, meclisteki kilitlenmişlik, toplumdaki çaresizlik faşistlerin kudurmasına en uygun ortamdır. Hitler de iktidara benzer koşullarda, azınlıkları yok ederek ve halkı ezerek gelmişti.

T.C. Sofya Büyükelçisi Sayın Süleyman Gökçe’nin “Türkiye Bulgar halkının dostudur!” sözleriyle başlayan TV demeci hakkında “sınırsız küstahlık ve gerçeklerin yüzsüzce reddedilmesi” deyen bir faşistten başka ne beklenebilir ki? Bizans döneminde Bulgar halkının yok olmaktan Türkler tarafından kurtarıldığı ne çabuk unutuldu Geçen asır 6 savaşa giren ve hepsini kaybeden Bulgaristan’ın Osmanlı döneminde 200 yıl savaşsız yaşadığını da unutması ilginçtir.

Bu arada faşistlerin ortak hükümetten 7 bakanlık istediği konuşulmaya başladı.

Yeni koşullarda azınlıklara karşı saldırıların, azınlık temsilcilerinin yürütmeden ve yerel devlet organlarından sökülmesine hız verilmesi son derece biyik bir tehlike olarak ortadadır.  Şu durumda Bulgaristan Türklerinden 120 gencin Yüksek Öğrenimden sonra bilimsel çalışmalara katılma imkânı bulabildiği sevindirici bir gelişmeyken, kaderleriyle ilgili endişeler giderek artıyor.

Bu arada yeni dönem için Bulgaristan Türklerine son derece gerekli olacak bilgili ve yüksek vasıflı kadroların eğitilmemesinden de yine Lütfi Mestan ve arkasında duranlar sorumlu ve suçludur.

Kuşkusuz biz BULTÜRK olarak tüm bunlara vız gelir demek istiyoruz. Fakat ileri hamle yapabilmemiz için Türkiye koşullarında, dernek çalışmalarımızla ve bir sürü farklı etkinliğimizle daha başarılı, daha derin iz bırakan bir STK olabilmemiz gerekiyor.  Yıllardan beri Ankara kıstasları hep yanlış ölçtü. Yanlış tarttı. Yanlış biçti. Ne kendileri adam yetiştirdiler ne de güvenilecek adam bulabildiler. Hırsızlığından dem vurulanlarla, yüzlerinden hainlik akanlarla buluşup sarmaş dolaş oldular. Vatan bildiği topraklardan kovulan yaralı bir kitleyi bilgilendirip bilinçlendirme kapısını açmadılar. BULTÜRK bu konudaki seri yayınlarını okumaya dahi zaman ayırmadılar. Strateji ve taktiği halkı uyutma, aldatma ve dolandırma sananlarla işbirliği yapıldı. Gerek müftülük işlerinde, gerek STK çalışmalarında, gerekse bir camı veya bir okulun onarım işlerinde bile şahsi çıkarları toplumsal menfaatlerin, Türklüğümüzün önüne çıkaranların borusunun ötmesine akıl erdirmek zor. Örneklemek gerekirse, milliyetçi faşistlerin artık Sofya Belediye Başkanlığına bir dilekçe sunarak, anakentte en büyük ibadet yerimiz olan tarihi “Banya Başı Cami” cephe duvarından sıva düşüyor ve yoldan geçenlerin hayatı için tehlike oluşturuyor gerekçesiyle, giriş çıkışın durdurulmasını talep ettiklerini ve ince hesap peşinde olanların hala sustuğunu anımsatmak isterim.

Bunların hepsi bize vız gelir diyenlerin yüksek ruhuna saygımız olsa da, yere basmadan yürüyenlerimizin bugün gerileme süreci içinde olduğuna tanık oluyoruz. Avcı Mestan’dan torbacılarına hepsi birden kayboldu. Nereye kadar gerileyeceğiz. Duruma yeni nur getirebilmemiz için hangi üniversitede kaç öğrenci okutuyoruz, kaç bilim adamımız var? Kitle hareketlenmiş önünde yürüyen yok. Yol gösteren yok. Karanlık içinde en pembe hayaller kursak da, karanlıktan çıkamayız. Türkiye yeni bir teknolojik devrime kanat açıyor. 5–10 yıla kadar bugün kullandığımız mesleklerden hiç birine ihtiyaç olmayacak. Bulgaristan’da durum çok kötü! Toptan işsiz kalma tehlikesi kapımızı çalıyor. Bulgar soyunda binlerce öğrenci Batı üniversitelerinde okutuluyor, yetiştiriliyor. Biz bu işin neresindeyiz. 27 yılda bir tek Bulgaristan Türkü bir fabrika kuramadı, 3–5 kişiye işverenimiz yok. Bizi bitirdiler, ama bitirildiğimizi kabul etmek istemiyoruz. Güzel de, içine düşürüldüğümüz durumdan çıkma yolu bulmak zorundayız. Bu hepimizin görevidir. Bir ağacı sulamakla orman olmaz. Gördünüz işte…

Birleşebilirsek faşistlerin tuzakları bize vız gelir. Hadi gelin kardeşlerim birlik olalım.

Yani yolumuz partilerde değil, sivil toplum örgütlerinde başlasın. BULTÜRK kapısı hepinize açıktır. Gelecek sivil toplum örgütlerinin olacak. O gelecekte biz de olalım!

Okudunsa, paylaş lütfen.

 

Reklamlar