Tarih. 30 Haziran 2018

Yazan Neriman  Kalyoncuoğulu

Konu:   Vatan sevgimiz sonsuzdur.

Biz 1989’da göçe zorlanınca geldik diye, korktuğumuzu sananlar yanılıyorlar. Ümidini yitirmiş bir nesil değiliz. Gücünü yitirmiş bir kuşak da değiliz. Her gün biraz daha diriliyoruz. Kimliğimizi hatırlamamız için bize telgraf göndermenize, SMS çekmenize ya da sınır ötesinden haber salmanıza gerek yok. Yeni esintiyi aldık.

Bizim, 140 yıllık Bulgaristan Türkleri yaratıcılığımızda, Vatan kutsalımızdı. Bulgar Prenslik ve Çarlık sınırları 3 defa büyüdüğü ve her köy ve kasabasında, ova ve dağında Müslüman Türk yaşadığı için, Vatan sevgimizin içine, gönlümüze olduğu gibi yeni kardeşlerimizin yaşadığı yerler de doldu. Biz başkalarının vatanında yaşamıyoruz. Öz toprağını Vatan eden bir milletiz.  Vatan için sevinen veya ağlayanımız her dönem Rodoplar’dan Dobruca’ya tüm diyar için ağlamıştır, ağlar. Gönlümüz,  Vatanımızın her bir yerde, hepimizle, geçmişimiz ve geleceğimizle doludur.

Kutsalımız olan VATAN, şiir konusu olarak ilk defa halk yaratıcılığımızda, ozanlarımızın dilinde ifade bulmuştur. Osman Paşa türkülerinde Vatanımızın Tuna’dan başladığı yankılanmıştır. 1877-1878 Plevne savaşında şehit düşen her erimiz kahraman ilan edilmiş ve sanatımızda yankılanmıştır.  Bu savaş Bulgaristan Müslümanlarına yeni bir bakış açısı getirmiş, egemen durumun kaybedildiği ve ezilen ruhunun yerleşmeye başlaması o zaman olmuştur. Yaratıcılığımız hiçbir zalimi şanla şöhretle süslememiş, her zaman ve her yerde lanetlemiş ve Hakkı, adaleti ve hürriyeti aramıştır.

Balkan Savaşına, Çanakkale’ye kutsal devlet adına gönüllü katılan ve cephede çarpışan, Çar devletinin Birinci Dünya Savaşı Serüvenlerine itilen Bulgaristan Türklerinin hayata bakışı giderek değişir ve halk edebiyatımızdan süzüp şiire dökülür. Kırılan gönüllere mehlem vererek, bu konuyu işlerken halkımızı uyanışa davet eden Silistre bölgesinin Balabanlar (Zlatoklas) köyünden halk şairi Mehmet Müzekkayev İbrahimov (Con) (1885 – 1974) olur. O işe Vatana bakış açımızı değiştirmekle başlanması gereğini duyumsar ve Vatan sevgisini şöyle dile getirdi:

DELİORMAN

Osman, orman,
Deliorman
Canımıza
Katarsın can.

Sapı, solu
Varlık dolu
Verimlisin
Deliorman.

Bak sevince
Gece gündüz
Şarkı söyler
Deliorman.

Dilber kızı
Yer yıldızı
Sevimlidir
Deliorman

Her şey üstün
Buğday tütün
Yetiştirir
Deliorman

Ta ezeli
Yer güzeli
Gülistan’dır
Deliorman.

 

Orman Denizinde insana ve doğaya, insanımızı besleyen toprağa, işimize, dökülen tere ve yakan güneşe olan sevgi aynıdır. Sonsuzdur. Mutlaktır. Deliorman, Dobruca, Balkan, Trakya, Rodoplar, Pirin insan kardeşliği doğuran, besleyen ve yaşatan topraklardır. Burada “Hey” her birimize bir hitaptır, kardeşçe yaşamak ortak erdemimizdir ve toprağın cömertliği hiçbir ayrım yapmadan hepimize aynıdır. Sürekli değişen iktidarlardan bağımsız dilimiz, dinimiz, verimli topraklarımız, akan ırmaklarımız, bereket yüklü umutlarımız vardır. Türklerin, Müslümanlar yaşadığı toprakları Sofya’daki iktidarların iradesinden ayrı, farklı ve bağımsız görmek ve değerlendirmek yaratıcılığımızda çok önemli bir aşamadır. Vatanımızın en gayr toprağı bile, hepimizin anasıdır, çiçekli, bereketli ortak cennetimizdir. Bulgaristanlı Türkleri ruhuna can veren,  edebiyatını yenileyen, yenilmezliğini dillendiren, sırtımızın yere gelmez liğini yaratan ve yücelten bu sevgi ve umut kaynağıdır. Hayal ve umudumuzda çalışıp çabalayan mutlaka muradına erişir inancı böyle oluşmuş ve güç toplamıştır.

***

Şairlerimiz, edebiyatımız, gönlümüzde estikçe kaybettiklerimizi anımsatan bir esintidir. Cennete gönderdiklerimizin bizde kalan ruhlarında varız ve onlarda bizimledir. Bu bizim sonsuz bir güç olduğumuzun ifadesi olmuştur. Her seslenişte parlak geçmişimiz hemen öne çıkmış, her zaman bizimle olmuştur.

Tarih sayfalarımız perde perde açılır. Bunlar uzun sıra dağlarının birbirini kovalayan dorukları gibidir. Yücelen inancımızın özünde ve hedefinde insan merkezli bir medeniyet kurmak vardır. Bu yolculuktur. İlk adımımız daha İslam’a girmekle gerçekleşmiştir. İslam’a katılmamızla yepyeni bir ahlak, iman, inanç, irade ve umutla asileştik. Vatan toprağımıza ayak basınca gönüller birden bire şahlanmıştır. Atalarımız Vatanı cennet olarak görmüş ve bağrına sığınmıştır. Cenneti hak etme yolu benimsenmiş ve ruhumuz aydınlanmıştır. Bu bakıma insanın Vatan’ı birdir. Vatanını kaybeden ruhunu kaybeder, istikbaliz kalır gibi fikirler hayat değerleri olarak belleğimize yerleşmiştir.

Sırtlayıp getirerek Vatan toprağına bahşettiğimiz medeniyet yüzlerce yıl, çok farklı dil, din, hayat tarzı ve kültürden insanlara nimetler sunmuştur. Hiçbir kimsenin öz ve şemailine dokunmadan, kimseyi zorlamadan, mecbur kılmadan, asimile etmeden, dünya görüşlerine ve dinlerine göre huzur içinde aynı ve ortak Vatanda yaşamalarını sağlayarak, bir arada var olmuş ve mutluluk içinde yaşatmıştır. Hoşgörü bu dokunun esasındadır. Renklerinde ve doruklarında serpilip açmıştır. Dağları karlı ovaları yemyeşil bu topraklar iyi komşuluk kültürüyle tanışmış ve kaynaşmıştır. Gönenç yüzyıllarında bizimle birlikte refah içinde yaşayan Bulgar milletinin bile, bizim alçak gönüllüğümüzü beğenmeyip, gerek Rus’la kaynaşma, gerekse Batı dünyasına katılma çabalarında her zaman hayal kırıklığına uğramıştır. Dalgalı hayatımız, aştığımız çelişkiler, halk ozanlarımızı Vatan konusunda milli bilince yükseltmiştir. Daha ilk günden başlayarak katmerleşen Bulgar zulmüne dayanamayarak Deliorman’ı terk etmek zorunda kalan Razgrad’a bağlı Caferler (Sevar) köyünden Muharrem Zeynalov Yumukov (1889 – 1957) Türkler’in milli kimlikleri için verdikleri savaşımları dile getirdi. Yurdundan kovulsa da, her an Vatan sevgisiyle yandı tutuştu. Onunla görüşen her kardeş Vatan hasretinden fazla Vatan sevgisi ile donandı. Vatan’a sevgi ocakları yaktı. Bu toprakların, dere ve tepelerin, başakları dalgalanan ekin tarlalarının, bahara renk değiştirten gelinciklerin, hayatı tozlaştırma yarışında yarışan arıların, meleşen kuzuların vs hepsinin bizim olduğu inancını saçtı. Değişen bir şey yoktur. Bugün de doğamız bağrını açmış bizi bekliyor, saçını sıvazlamamızı, anızları sürmemizi, meyve ağaçlarında kuru dalları budamamızı, sepet sepet bereket toplamamızı bekliyor. Ne ki, bu uzaktan bakmakla olmuyor…

Şair, 1925’te kaleme aldığı DELİORMAN şirinde gönlünden geçenleri  şöyle dile getirdi:

DELİORMAN

Bin bir renklerle süslü şu kenar
Eski yurdundur –kaldı dedenden
Ondan işittiğim şu şarkıyı
İşitim bugün ben, bir de senden.

 

Taygalar beldesinde birçok Türk genci
Korur onu – nice yıl oldu
Başka budunlar düşüp dilenci
Gelip kapıya ona kul oldu.

 

Fakat kimseyi kul tutmadı da
Yer yurttaş bir ortak sayıldı
Bu yoldan başka bir yol tutmadı da
Budunlar onları andı yıllarca

 

Biz bu illere geldik birlikte
Bunu hep geçen yüzyıllar bilir.
Çağlar geçtikçe durduk birlikte
Bunu ırmaklar denizler bilir.

 

Eskidir eski Türk bu illerde
Bunu en eski çağlara sorun
Angın olmuştur ünü dillerde
Bunu şu yüce dağlara sorun.

 

Birlikte geldik, birlikte yerleştik, birlikte hayatı bahçe ettik, mutluluğu komşulara da tattırdık, bölünüp parçalanmamızın ilk şimşeklerinin çaktığı günlerden beri şiirimizin kırmızıçizgisi olmuştur. Bu Vatan sevgimizin değişmez ortak bir duygu oluşudur. İktidarlar, siyasetçiler, vaat edenler, aldatanlar ve aldatılanlar değişebilir, çoğalabilir veya azalabilirler, fakat Vatan kutsalımızdır ve sabit olandır. Bir pire için yorgan yakmaya gerek yok. Muhtar Toşo’ya kızdım diye Vatan’a küsmek, yüz çevirmek kitabımızda yok ve hayatımızda da olmamalıdır. Biçimlenen yeni anlayış işte budur. Çok yanlışlarımız oldu. Kışkırtıldık. Kandık. Kovulduk. Kapıldık. Kutsalımıza tekme vurduk. Gittik. Son Büyük Göç Selin’de gidenlerde, denize camdan bakmakla karın doymadığı görüşü netleşti. Bu bilinç Deliorman Rodoplar, Balkan ova ve dalgalanan deniz arasında 30 yıl gidip geldi, tekerlendi. Deniz ancak deniz kokar. Vatan ise 4 mevsim farklı kokar. Her kokuda yar vardır. Bizimki kutsalımızdır. Denizden bir avuç su ile Vatan toprağından bir avuç çakılı elinde tutmak bile aynı değildir. Hayat denizin dibinde, bizim can dünyamız ise taşlı toprağımızda yeryüzünde doğar. Bizim olan şu ikincisidir.

***

Türk kimliğimizin oluşmasında en önemli rol gören Vatana olan sevgimiz ve ilgimiz oldu. Vatan semalarında başka renkte bayrak dalgalanması birçoklarımız için kabul edilemez bir unsur olmuştu. Vatan dilinin anadilimiz olmayışı da çok sorunlar doğurdu. Bunları aşma ya da bunlarla birlikte olma kavgamız bizim Türk kimliğimizin oluşumunda belirleyici oldu. Bunların etkisi Vatan’da ya da gurbette oluşumuz açısından önem arz etmemiş, sıla sızısı sevgi dokumuş, her zaman Vatan’ın bütünlüğü, bölünmezliği, orada yaşayan kardeşlerimizin birlik ve beraberliği bir özlem ve esin olmuştur.  İnsanlarımız beraberliğini ve tek yumruk halinde olmak için canca kanca birlik aramıştır. Bu mantık Vatan toprağımızın hepimizin anası olduğu gerçeğinden güç almıştır.

***

Yaratıcılığımızda Vatan, Millet, Türklük, Hak ve Özgürlük değişmeyen köşe taşlarıdır. Sevgiye dayanan ve sevgiyle biçimlenip, yaratıcılığımıza orta direk olan şiirimizde Vatan sevgisi sıcak bir beşiktir. Şairlerimizin bütün rüyalarında Vatan sevgisi açar.

Bulgaristanlı Müslümanlar aynı zamanda Hakk’a tapan bir halk topluluğudur. Onlar sonsuz mutluluklar alemini mutlaka hak edeceklerdir. Çünkü Vatan’a ihanet etmemeye yeminlidirler. Hayal edilen o yer cennetse, doğuştan kendilerine tahsis edilmiş olan topraklardır. İnançlarında bu topraklarda mutluluk yıldızının kayıp gitmeyeceğine ebedi bir inanç ve bağlılık vardır. Bu inancın özünde ve hale bir de eve dönüş, Vatana kavuşma hissi tutuşup yanar ki, etkisi güçlüdür. Hiçbir gurbetçiyi rahata bırakmaz!

Son dönemde İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara derneklerinde yapılan toplantılarda, değnekli dede ve ninelerimizin eve dönüş yollarını, VATAN VATANDAŞLIĞINI yeniden elde etme toplantılarına katıldıklarını, köylerini anlatırken gözyaşlarını durduramadıklarını, isteseler de saklayamadıklarını görüyorum. Vatana dönüş alayı yavaş yavaş kuruluyor. Gözyaşı kurulamaktan eskimiş mendiller Vatan kokuyor… Onlar kadar benim gibi gençler de heyecanlıyız. Anneanne ve babaanneyi Vatan köyünde ziyaret etme duygusu doğuyor… Adettendir. Vatanımızda kalan muhacir, göçmen, kovulan ve kaçanların evleri korunur, tek bir taşına dokunulmaz, kiremitlerden ve oluklardan akan damlalar, onları bekleyenlerin gözyaşlarıdır. Bu asla değişmemiş ve değişmeyecektir. İnsanı bekleyen bir yuva olması ne güzel, ne hoş bir duygu…Çalmadan açacağın bir kapın olması!

Vatan sevgisi dizimizin birinci yazısını okudunuz.

Lütfen paylaşınız.

Teşekkür ederim.

Reklamlar