ismail cingoz İsmail CİNGÖZ

 

1.824.418 kilometrekarelik alanı, 25 milyondan fazla Türk nüfusu ile kadim bir Türk yurdu olan Doğu Türkistan, Çin işgali altında baskı ve zulüm dolu bir hayat yaşamaktadır.

Çin’in Doğu Türkistan politikasının daha iyi anlaşılması için Doğu Türkistan’ın tarihi, yeraltı-yer üstü kaynakları, stratejik önemi ve Çin için ne anlam ifade ettiğinin incelenmesi gerekmektedir.

2011 yılı verilerine göre 1 milyar, 347 milyon, 350 bin nüfusa sahip olmasına karşın Çin, homojen bir etnik yapıya sahip değildir ve nüfusun %8’ini, 55 ayrı etnik unsura ayrılan azınlıklar oluşturmaktadır. En önemli azınlık etnik gruplar ise Moğollar, Uygurlar, Koreliler, Kazaklar, Tacikler, Çinli Müslüman Huiler ve Tibetlilerdir.[1]

Doğu Türkistan, tarih boyunca sık sık Çin işgaline uğramış olsa da M.Ö. 206’dan M.S.1759 yılına kadar yaklaşık 2000 yıl bağımsızlığını korumuştur. Öyle ki, Hun Türk Hakanlığı ve Göktürk Hakanlıkları dönemlerinde bile yerel idare Doğu Türkistan halkının elinde olmuştur.[2]

Çin, Doğu Türkistan coğrafyasında başlattığı kalıcı istila hareketine 1757 yılında başlarken,[3] sınır güvenliği sorunlarını ve bölgenin stratejik konumunu çok iyi biliyordu. Zira Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı veya başka bir gücün elinde bulunması Çin için büyük bir tehdit unsuru demektir.[4]

Çarlık Rusya’sı da aynı dönemde Türkistan bölgesinde yayılmacı siyasetine başlamıştır. Zaten Türkistan devletlerinin kendi aralarındaki mücadeleler nedeniyle ortamın müsait olması Rusya için bulunmaz bir fırsat sunmaktaydı.[5] Ayrıca Rusya, batıdaki rakipleriyle baş edebilmek için ihtiyaç duyduğu gücü elde edebilme yolunun ancak Türkistan’ı ele geçirmesinde olduğunu anlamıştır. Neticede Rusya ve Çin istikballeri için Türkistan’ı aralarında paylaşmış oldular.

Çin, Afyon Savaşları ve Tayping isyanları ile zayıflamış olsa da Asya devletleri için o zamanda bile bir dev konumundaydı.[6]

Doğu Türkistan Uygur Türklerinin, 1759 işgalinden itibaren bağımsızlıklarını elde edebilmek amacıyla 42 defa ayaklanmaları, 1863, 1933 ve 1944 yıllarında elde ettikleri bağımsızlıkları maalesef uzun ömürlü olamamıştır. Bağımsızlıklarına düşkünlüğü ile bilinen azınlıkların desteği ile başarıyı daha kolay elde edeceğini anlayan Mao, 1945 yılında Milliyetçi Çin ile yürüttüğü Komünist mücadele sürecinde Çin’in azınlık unsurlarının kendilerini desteklemeleri ve başarılı olunması halinde federatif cumhuriyet hakkı veya isterlerse bağımsızlık verileceği ilan etmiştir. Fakat iktidarı ele geçirmelerinden sonra bu vaat yerine getirilmemiştir.[7]

Coğrafi alan olarak yaklaşık olarak 1/6’sına tekâmül eden Doğu Türkistan’ı her ne şartta olursa olsun elinde tutmak isteyen Çin, 1955 yılında bağımsızlık yerine özerklik hakkı vermiştir.[8] Fakat Mao döneminde İslam dinine karşı çok şiddetli mücadele yürütülmüştür. Mevcut tüm dini kitaplar imha edilmiş, camiler kapatılarak kışla, ahır, mezbaha veya parti binasına dönüştürülmüş, din adamları türlü işkencelere tabi tutulmuşlardır. Çünkü Mao’ya göre İslamiyet Doğu Türkistan Türklerinin asimilasyonunda bir engel teşkil ediyordu.[9]

Bugünün uyuyan devi Çin için Doğu Türkistan vazgeçilmez bir yere sahiptir. Zira gerek coğrafi konumu, gerekse yer üstü ve yeraltı kaynakları ile stratejik önemi Çin tarafından tartışma konusu bile yapılamayacak kadar önemlidir. Öyle ki, Petrol üretiminin beşte ikisi, zengin altın ve bakır yataklarının yanısıra tüm yer altı kaynaklarının dörtte üçünün bu bölgede olması, yün üretimi ve tarihi ipek yolu stratejik konumunu en iyi açıklayacak unsurlardır.[10]

Çin büyüyen ekonomisi ile yükselen bir güçtür. Fakat bu gücünün farkında olmasına rağmen süper güç olmadığının bilincinde olarak, dış politikalarında barışçı bir politika çizgisi takip etmekte ve iddialı söylemlerden özenle kaçınmaktadır.[11]

Çin geçmişten geleceğe stratejik hamlelerini, Sun Tzu’nun askeri tezleri temelinde, düşmanı kaba kuvvetle değil zekâ ile mümkün olduğunca savaşmadan zafere ulaşma stratejisi üzerine inşa etmektedir. Böylece ekonomik baskılar ile komşu ülkeleri etkisiz hale getirirken, kendi güvenliğini de emniyete almaktadır. Aynı zamanda Doğu Türkistan’da egemenliğini sağlarken Rusya ve Türk Cumhuriyetleri ile ekonomik ilişkilerini de geliştirmiş olmaktadır.[12]

Hızlı bir ekonomik büyüme sürecini yaşayan ve aynı oranda artan enerji ihtiyacı Çin’in stratejik güvenlik meselesini oluştururken, petrol ve hammadde bakımından dışa bağımlılığı, (ABD tarafından desteklenen Tayvan’la devam eden sorunları nedeniyle deniz yolundan daha güvenli olduğu değerlendirildiğinden) Asya pazarına kapı vazifesi gören Doğu Türkistan’ı daha bir önemli hale getirmiştir.[13]

Çin için çok önemli olan ve kaybetmemek uğruna her şeyin göze alındığı Doğu Türkistan’da Türklerin dini ve kültürel sorunları en ağır şekilde hâlâ devam etmektedir. Türkiye’den başka neredeyse hiçbir devletten tepki verilmeyen Çin zulmüne dünya adeta seyirci kalmaktadır.

Fransa’da yaşanan katliam dünya gündemine otururken, son otuz yıldır PKK terörü, 1980 öncesi ise sağ-sol olayları ile mücadele etmiş olan Türkiye, bu eyleme de şiddetle karşı çıkmış ve lanetlemiştir. Çünkü Türk Milleti fıtratı ve inancı gereği her zaman mazlumun yanında olmuştur.

Dünya liderlerinin birçoğu Fransa’da yaşanan katliama ender görülen ortak bir tepki gösterdi. Bu toplu tepki teröre karşı örnek olacak güzel bir duruş sergilerken Çin’in, Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri’ ne karşı sistematik olarak uyguladığı asimilasyon ve insanlık dışı muamelelere susmak, görmezden gelmek ve kulak tıkamak bir çelişki değil midir?

Doğu Türkistan’dan göç edenlerin beyanlarına göre son dönemde Çin yeni bir asimilasyon planını daha uygulamaya koymuştur. 14-20 yaşları arasındaki bekâr kız çocuklarının Doğu Türkistan dışında Çin içlerinde çalışmaya zorlayarak, bir türlü artışı engellenemeyen Türk nüfusun asimile ve eritilmesi için çok iğrenç bir politika geliştirmiştir. Kızlarını göndermeyen aileler işlerinden çıkartılmakla tehdit edilmektedirler. Bu kızların ne tür pis işlerde çalışmaya zorlandıkları ise tahmin edilmesi zor olmasa gerekir.[14]

Doğu Türkistan Uygur Türklerinin siyasi ve kültürel haklarının korunması taleplerini Çin makamlarına sürekli ileten Türkiye, bu çabalarında örnek olarak, Bulgaristan Türklerinin 1990 sonrasında Türkiye-Bulgaristan arasında bir dostluk köprüsü haline geldiği gibi, Uygur Türklerinin de Çin ile Türkiye arasında kaynaştırıcı bir unsur olmasını arzu etmektedir. Fakat 5 Temmuz 2009 Urumçi olaylarının tekrar etmemesi önem arz etmektedir.[15]

Bulgaristan-Türkiye örneğinde olduğu gibi Çin-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi ile Doğu Türkistan’da kardeşlerimizin sorunları, çözüme bir adım daha yaklaşabilecektir. Nihayetinde olumlu siyasi ve ticari ilişkiler, kültürel yakınlaşmayı ve çözümleri de beraberinde getirecektir.

Türkiye, Doğu Türkistan konusundaki tepkilerini çok sert bir şekilde dile getirmektedir. Fakat Türkiye’nin Kıbrıs ve PKK başta olmak üzere Suriye, Irak ve Mısır politikaları gibi yumuşak karnı diyebileceğimiz meseleleri varken ve dış ilişkilerinde sıkıntılar yaşadığı bu dönemde Rusya ile yakınlaşması, Çin ile olumlu ilişkiler kurması Türkiye’nin elini güçlendirecektir.

* 23.01.2015 Tarihinde; Uluslararası Strateji ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi USGAM’da yayınlanmıştır. (Erişim) http://www.usgam.com/tr/index.php?l=807&cid=2465&konu=0&bolge=13

** Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı, BULTÜRK Ankara Temsilcisi.

 

[1] Mustafa KESKİN, “Çin’de Etnik Azınlıklar ve Doğu Türkistan Sorunu”, Yalova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2013.

[2] Şahzada DAULİATOVA, “Çin’in Doğu Türkistan Politikası”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2007.

[3] Şahzada DAULİATOVA, (a.g.t.).

[4] Ferit GÜVEN, “Küresel Bir Güç Olarak Çin’in Yükselişi”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı, Master Tezi, 2006.

[5] Hayri ÇAPRAZ, “Çarlık Rusyası’nın Türkistan’da Hâkimiyet Kurması”, Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık 2011, Sayı:24, ss.51-78.

[6] Saken YESSİRKEPOV, “Çin’in Orta Asya Politikası”, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010.

[7] Erkin ALPTEKİN, “Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti, Sosyoloji Konferansları”, 2011, 143, (Erişim), http://journals.istanbul.edu.tr/iusoskon/article/download/1023006351/1023005875

[8] Mustafa KESKİN, (a.g.t.)

[9] Erkin ALPTEKİN, (a.g.m.)

[10] Mustafa KESKİN, (a.g.t.)

[11] Atilla SANDIKLI, “Geleceğin Süper Gücü Çin”, Bilge Strateji, Güz, 2009, C. 1, S. 1,ss. 40-50, (Erişim), http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-81-2014031913bs2009-1-40-50.pdf

[12] Ferit GÜVEN, (a.g.t.)

[13] Mustafa KESKİN, (a.g.t.)

[14] TGRT Haber, “Türkiye’den Dünya’dan”, Ziya Osman Açıkel, 02.01.2015.

[15] Selçuk ÇOLAKOĞLU, “Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk mı?” Ortadoğu Analiz, Eylül 2012, C.4, S.45, ss. 53-66, (Erişim), http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2012917_Selcuk%20COLAKOGLU.pdf

Reklamlar