BGSAM

Konu: Türkiye Önemli Bölgesel Güçtür

Tarih: 03 10 2017 Roma İtalya

 

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler her zaman değişe bilirlik göstermiştir. Bu iki ülkeden her biri kendi çıkarlarına göre olmak üzere, her ikisi de farklı birliklere girseler de, başka bir ya da bambaşka bir ülkeyle ilişkiye girebilir. Somut çıkarlardan yönlenerek, onlar dünyanın hangi somut ülkesiyle olursa olsun müttefik ilişkisi kurabilirken, öte yandan da aynı zamanda çıkarları uzlaşmadığından dolayı, birbiriyle düşman durumda bulunabilirler,

Son yıllarda ve özellikle son 2 yılda, uluslararası ilişkiler alanında benzer “değişiklik” için örnek olarak Başkan Tayyip Erdoğan tarafından yönetilen Türkiye Cumhuriyeti’ni gösterebiliriz. NATO üyesi olan (değişmeyen düşmanı hep Yunanistan kalmıştır) ama ekonomi ve kültür alanlarında sımsıkı bağlı olduğu Avrupa’ya katılamayan Türkiye tarih boyu Asya ile Avrupa arasına köprü olmuştur. Türkiye’nin en yeni tarihi, bu ülkeyi Osmanlı imparatorluğu küllerinden dirilten ve silahlı kuvvetlerin garantörlüğünde muasır medeniyet yolunu açan Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN layik kültürünün yaygınlaştırıp halka kabul ettirilmesine sımsıkı bağlıdır.

Erdoğan’ın aldığı Türkiye mirası budur. Onun, önce başbakan, 2015’ten sonra da Cumhurbaşkanı olarak yönettiği yıllarda, özellikle de 2016 Temmuzunda yapılan darbe denemesinden sonra Türkiye’de önemli değişiklikler yapıldı. Önce, Erdoğan’ın ülkedeki layik kültürün güvencesi olan ordunun nüfusundan kurtulmak için başarısız darbe denemesini kullandığını hesap edenlerin yanılgı içinde olduklarını belirtmek isterim. Bu, son perdesi 15 Temmuz 2016 ile Türkiye’nin kurumsal yapısında değişiklikler yapılmasını onaylayan Anayasa değişikliği referandumunun yapıldığı 16 Nisan 2017 arasında oynanan çok karmaşık ve şeffaf örgütlenmiş bir süreçti.

Bu askeri darbe denemesi, Erdoğan’ı Rusya Başkanı Vladimir Putin’le yakınlaşmaya iten ada güç oldu. Neden böyle oldu? Gazeteciler, endişeli saatlerde aldıkları “sinyallere” göre, darbenin her nasılsa Washington’dan yönetildi, ABD’ye kaçan muhalefet lideri F. Gülen’in ise Erdoğan’dan sonra devletin başına geçirilecek olan “piyondu.” Bu sinyaller, darbecileri desteklemek amacıyla NATO’ nun “İncirlik” üssünden havalanan, fakat kalkışma bastırılınca, hemen dönün emri alan birkaç “F-16 jetiyle sınırlı kaldı. Bir sinyal da, “Birleşik Amerika’nın “ülkede istikrarın korunacağını umut etmesinden” daha iyi bir temennide bulunamayacağını ılımlı ve çift anlamlı sözlerle vurgulayan Devlet Sekreteri John Kerry’nin sözleri oldu. Geciken ve kuşku uyandıran NATO Genel Sekreteri Jon Stoltenberg’in, darbecilerin tosladığı belli olduktan sonra, demokratik seçimle işbaşında bulunan hükümetin tanınması gerektiğini iddiaları da başka bir “sinyal” olmuştu. Diplomatik vals oynayanlar böyle dönüyordu.

Öyle ki, o günden başlayarak Türkiye, İran gibi tarihte kendisine düşman olmuşlar arasından farklı muhatapları daha kararlı aramaya koyuldu. Bu arayış içinde yüzünü Moskova’ya da çevirdi. Darbe denemesinden hemen bir ay sonra 12 Ağustos 2016’da Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu “Türkiye NATO’nun çok önemli bir müttefiki olmaya devam etmesine rağmen, Türkiye ile Rusya savunma, istihbarat ve diplomasi alanlarında işbirliği mekanizmi geliştirdiğini” Kremlin temsilcileriyle görüşmesinde ifade etti. Türkiye ile Rusya’nın ticari ve enerji alanlarındaki ilişkileri yeni değildir.

2010 yılında, (uluslararası alanda Türkiye ile Rusya işbirliğinin arzu edilen ve öngörülen hedeflerinin uyumlanmasını sağlayan) stratejik planlama grubunu kapsayan Yüksek Düzey İşbirliği Konseyi oluşturuldu. Ortak Hükümetler Arası Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Komisyonu ve Toplumsal ve Kültürel İlişkiler Kamu Forumu kuruldu. Bu yapılanma Moskova ile imzalanan sözleşmeye göre hisse senetlerinin % 49’u Türkiye’nin olan Ak Kuyu Atom Elektrik Santrali kuruculuğunu Rusya’nın üstlenmesiyle Rusya ile enerji alanında işbirliğine dayanan sıkı ve çeşitli Rus-Türk partnerlik ilişkilerinin geliştirilerek pekiştirilmesi sonucu oluştu.

Toplam proje değeri 20 milyar US Doları bulacak, toplam gücü 4 800 megavat olacak bu 4 reaktörlü atom elektrik santralinin 2023’te üretime başlayacaktır. “Gazprom” haberlerine göre,3 yılda tamamlanacak inşası bu yılın Mayıs ayında başlayan “Güney Akım” doğal gaz boru hattının yerini alan “Türk Akım” Rus-Türk işbirliğinde yeni bir taç olacaktır. Ukrayna’ya uğramadan döşenen bu doğal gaz boru hattı Rus doğal gaz kaynaklarını Avrupa’ya iletmede önemli rol oynuyor. Yine Türkiye üzerinden geçen, Azerbaycan’ın doğal gaz kaynaklarını  “Güney Gaz Koridoru” (TAP) projeyle Adriyatik Denizi dibinden İtalya, Arnavutluk ve Yunanistan’a akıtacak olan çalışmaların da “Gazprom” dikkatini çektiği öğrenildi.

Türkiye’nin Moskova ile olan bağları ticaret, enerji ve diplomasi alanlarındaki ilişkileriyle sınırlı kalmıyor. İstihbarat dallarındaki işbirliği savunma alanına da yayıldı. Birkaç gün önce aldığımız haberlerden Rus yapımı bilinen bir ön model geçen yüzyılın 90’lı yıllarında donanıma alınan C-300’ün yeni ve geliştirilmiş hava savunma sistemi olan C-400 “Triumf” modelini Ankara’nın almak istediğini öğrendik. İmzalanan sözleşmenin tutarı 2.5 milyar US Dolardır. Uzak menzilli 40N6 füzelerinden 1 adetin tutarının 2 ile 5 milyon US Dolar arasında değiştiği dikkate alındığında tümen C-400’lerin donanımdaki füze tiplerine göre 300’den 500 bin milyon US Dolar olduğu ve burada 5 ile 8 tümenin bu silahlarla donatılması hedeflenmiştir.

Bir NATO üyesi ilkenin Rus silah sistemine ait hava savar tesis aldığı bizi endişeye düşürmüşse, Yunanistan’ın daha geçen yüzyılın 90’lı yıllarda 8 füzeli 2 tümenini C-300 IIMY1sistemiyle donattığını anımsayalım. Böylece ateş kaynağını saptayan ve yöneten Rus silah sistemlerinin Atlantik Birliği savunma sistemine yeni girmediğini görebiliyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri paktlar arasında ustaca flört edişini anlayabilmek için, C-400 görüşmeleri yürüttüğünü ilan eden Türkiye’nin aynı zamanda Aselsan ve Roketsan gibi kurumları aracılığıyla gıpta edilen SAMP/T sisteminden önemli bir oluşturucu parça olan Aster füzelerine üstlendirilen silah sistemlerinin geliştirilmesi için EVROSAM’la uzun vadeli bir sözleşme imzaladığına dikatinizi çekeriz. EVROSAM Thales ve MBDA’nın bir ortak işletmesidir. İtalyan silahlı kuvvetleri için füze motoru ureten bir Fransız İtalyan sanayi ortaklığıdır. Bu füzeler 2016 yılında NATO Güney Doğu Kanadı savunma tatbikatları esnasında Türkiye’ye konuşlandırılmıştır. Meydana gelen yeni durumda C-400 sistemlerinin alınması iki hedefe birden hizmet etmektedir: 1) Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen Batı müttefiklerini hava savunma sistemleri konusunda lehinde olan duruma yaklaşmaya zorluyor. (Bu görüşmelere Çin’in de davet edilmesinden söz edilmişti) 2)  Bu gelişmeler, Moskova’nın Ankara ile olan ilişkilerini daha da pekiştirmeye çekiyor.

Bu gelişmelerden her taraf memnun mu? Hemen hemen öyle. Ankara ile Moskova arasındaki yakınlaşma Amerika’nın gözüne kül atmak olarak değerlendirilirken bu gelişme yalnızca İncirlik askeri üssüyle ilgili bir durum değildir. Yeni oluşan bu “mihver” sayesinde, Ankara Moskova’da yürütülen Suriye görüşmelerine masaya oturma şansı elde etti. Bu görüşmelerde Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu ile birlikte Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dış İşleri Bakanı Cevat Zarif da hazır bulundu. Bir Kürt devleti kurulmasını istemeyen ve “ant-Kürt devleti” koalisyonunda yer alan Türkiye’nin, Kürt silahlı Peşmerge birliklerinin Birleşik Amerika tarafından eğitilip desteklendiğini dikkate alarak, Kürt silahlı güçlerinin hepsini terör örgütleri olarak değerlendirip bölgede bir Kürt devleti kurulmasını asla kabul etmeyerek böyle bir eğilimi ne pahasına olursa olsun engellerken Moskova ve Tahran’ı araması olağan karşılanırken, görüşmelere katılması olağanüstü önemliydi. Tayyip Erdoğan’ın islediği siyaset, kronik istikrarsızlık içinde bulunan ve Filistin örneğinde görüldüğü üzere sık sık nöbet geçiren komşu devletleri denetlemekle sınırlı kalmıyor. Bu siyaset artık çok uzaklara, Somali’ye kadar uzandı. Yıllardan beri iç savaş yaşayan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkenin dirilişine katkıda bulunmak için 2011’de Mogadişu ziyareti esnasında oraya Türk “yayılması” başladı. Bu ezilmiş Afrika devletinin alt yapısına ciddi yatırımlar başladı. Mogadişu’ya yeni uçak alanı, liman, hastane ve başkent sokaklarını ışıklandırma yapıldı.  2016’da Somali hükümetine her ya 2 milyon US Dolar yardım edildi. Bu yardımlarla birlikte Türkiye Somali’ye en fazla yatırım yapan ülke oldu. 26 Nisan günü Somali Büyükelçisi yeni bir anlaşma imzalayarak özellikle eğitim alanında işbirliğinde yeni bir sayfa açtı. Somali’nin bu stratejisi Türkiye’nin Afrika kıtasında bir askeri üs açmasına vesile oldu. Mogadişu’da kurulacak 1 500 kişilik bir tesis kurularak “Al Şabab” teröristlerine karşı savaşacak silahlı güçler eğitilecektir. Bu askeri güçler Somali karşısındaki Hint Okyanusu deniz yollarının korunmasında da kullanılacaktır.

Türkiye’nin bölgesel güç olma hevesi Suudi Arabistan’la Katar arasındaki çatışmada Ankara’nın Katar’a destek çıkmasında da kendini gösterdi. Herkesin bildiği enerji sorunlarına şunları da ilave edebiliriz. Anlaşmazlıkları körükleyen A. Saraj’ın Tripoli hükümetine dolaylı yollardan destek olan Ankara’nın Katarın “Müslüman Kardeşlere” arka olması oldu.

Başlıca Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır tarafından desteklenen bu güçlerle Doğu Kıranaysa çatışmasında karşı tarafta yer aldı. ABD Bşakanı Trupm’un Riad’ı ziyaretinden ve aşırı ideolojiyle küresel mücadele merkezi oluşmasından hemen sonra Suudi Arabistan ile birlikte Mısır da Katar’a  “terörist devlet” demekte gecikmedi. Müslüman cephede bu yeni parçalamadan ustaca yararlanmayı başaran Başkan Erdoğan, askeri yardım ve diplomatik destek karşılığı olarak küresel enerji kaynakları alanından transit nakliyatın deniz yollarını kontrol altında bulundurma olanaklarını elde etti. Aynı zamanda Türkiye, eski hasımı olan Suudi Arabistan’a karşı Katarı destekleyen başka bir bölgesel bir güç olan İran’la uluslararası alanda işbirliğini arttırdı.

Önyargısı olmayan, bölgesel planda olduğu gibi, “Yeni Osmancılık” boyutlarında dev olmayan bir devlet hevesiyle bu eğilimi mümkün olduğu kadar daha kesin belirleyen günümüz Türkiyesizdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçek yönelimi budur.

Yazar Paulo Mauri. „Gli occhi dela guerra“,

Roma / İtalya

Reklamlar