Tartışılan konulardan biridir. Orta Asya ile Türkiye’nin bağları uzun zaman önce koptu denir.

Aksine atalarımızın göçettiği Türkistan coğrafyası ile fethettiğimiz Rumeli topraklarına kadar geniş coğrafya’da yaşayan Türk topluluklarının temasları daima olmuştur.

Gerek Karadeniz ve Hazar’ın kuzeyinden, gerekse güneyden yapılan göçler vasıtası ile temaslar devamlı sürmüştür.

Kuzeyde Kırım hanlığı ile ilişkiler kardeşlik seviyesinde devam ederken düşman bulunmadığı zamanlar da birbirleri ile savaşan Türk toplulukları ve hükümdarlıkları zamanında da bu temasların sıklığı araştıranlar tarafından iyi bilinir.

Osmanlı zamanında hilafetin merkezinin İstanbul’da olması nedeniyle de bu temaslar kesilmemiştir.

Ruslar’ın kuzeyden inip Türkistan coğrafyasının bir kısmını işgalinde de göçler hep hür Türk topraklar ına olmuştur ve halen de olmaktadır.

Rusya’da çarlık döneminin son döneminde Türk topluluklarında milli uyanışlar başladığında da en önemli uğrak ve eğitim merkezlerinden biri İstanbul’dur.

Çarlık dönemi biterken Türkistan coğrafyasında kurulan bütün Türk cumhuriyetlerinin temelinde yine İstanbul ile bağlar kuvvetle vardır.

Kırım Tatar Türklerinin liderlerinden Numan Çelebi Cihan, Cafer Seydahmet Kırımer, Azerbaycan ilk cumhurbaşkanı mehmet Emin Resulzade, Kazan ve başkurdistan’ın liderlerinden Sadri Maksudi Arsal,Yusuf Akçura gibi 1917’li yıllardaki milli uyanış liderlerinin çoğunun İstanbul’daki eğitim dönemleri tarihe meraklılar tarafından araştırılınca görülecektir.

Sovyet diktatörlüğünün temeli bolşevik ihtilali sonucu milli hükümetler teker teker yıkılınca bu liderlerin çoğunun Türkiye’ye göçettiği, hatta bizzat yeni Türk Cumhuriyeti’nin önderi Atatürk tarafından davet edildiğini de unutmamak gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti adına İstanbul’u teslim alan anlaşmayı imzalayan Yusuf Akçura bir Kazanlı Tatar’dır. Kırımlı fikir adamı Gaspıralı İsmail ile birlikte çalışmış daha sonraki dönemlerde Türkiye’ye yerleşmiştir.

Başkurdistan devlet reisi ünlü tarihçi Prof.Dr. Zeki Velidi togan bizzat Atatürk’ün daveti ile Türkiye’ye göçetmiştir.

Anadolu’daki milli mücadeleye en büyük desteği veren Buhara Cumhuriyetinin lideri Osman Hoca’nın (Osman Hocaoğlu) son vatanı da Türkiye olmuştur.

Hatta ünlü bir anektod vardır.

İstanbul’da sokağa çıkma yasağı sırasında bir bekçi yasağa uymakta geç kalan 3 ihtiyar adamı çeviri ve kimlik kontrolü yapmak ister. Aksilik hiç birinin üzerinde kimlik yoktur. İçlerinden biri bekçiye; ‘’Oğlum ben sakıt Azerbaycan hükümeti reisi Mehmet Emin Resulzade’yim. İnanmazsan yanımdaki Sakıt Baaşkurdistan hükümeti reisi Zeki Velidi bey ve sakıt Buhara cumhurreisi Osman Hoca’ya sorabilirsin’’

Tabii devrin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’den başka cumhurbaşkanı duymamış bekçi üçünü de alır karakola götürür.

Komiserine ‘’Başkomserim 3 yaşlı amca getirdim.Üçü de kendisinin cumhurbaşkanı olduğunu iddia ediyor’’ diyerek malum işareti yapar. Elinin ayasını yukarı çevirerek bileğini oynatır ve akıl hastası olduklarını ima etmeye çalışır.

Meseleyi farkeden başkomiser yerinden fırlar ve misafirlere gereken ilgiyi göstererek bekçiye çıkışır.

‘’Oğlum doğru söylüyorlar. Her üç muhterem zat ta cumhurreisidirler ve bizim saygıdeğer misafirlerimizdir’’ der.

****

Sovyet rejimi dolayısıyla  bu bağlar ve ilişkiler kısa bir dönem kesintiye uğrasa da Rumeli tarafında da devam etmiştir.

Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi / Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti; (günümüzde Batı Trakya Türk Cumhuriyeti olarak adlandırılmaktadır), 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da  kurulmuştur.

Kurucularının çoğu da Osmanlı subayları ve batı Trakyalılardır. 3 ay sonra Osmanlı hükümetinin çağrısı üzerine subaylar bölgeyi terkedince ortadan kalksa da Batı Trakya Türklüğü yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti tarafından unutulmamış, Misak-ı Milli sınırları içinde Kerkük ve Musul ile birlikte yer almıştır.

  1. Dünya savaşı sonrası esir iken kendini almanların Türkistan lejyonlarında asker bulan, ya da almalnların işgal ettiği topraklardan zoraki işçi olarak Almanya ve Avusturya’ya getirilen Türk asıllıların da savaş sonrası sığındığı son liman Türkiye olmuştur.

Kıbrıs ise malum. 1745-1814 dönemindeçoğunluk olan Kıbrıs Türklerindedir. ,İngilizlere geçici olarak bırakılan Kıbrıs anlaşmalar dışında Yunanistan’dan göçen rumlarla doldurulurken ekonomik zorluk çeken Türk toplumunun İngiltere ve Türkiye’ye göçleri sonucu Türk nüfusu azalmış, çoğunluğu ele geçiren rumlar Kıbrıs üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır. Bağımsız Kıbrıs cumhuriyetinin de ilanı çare olmamış, 1963, 1967 ve 1974’te Türklere uygulanan katliamlar sonucu Türkiye Kıbrıs’a müdahale etmiş ve sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Son dönemlerde Bulgaristan’daki Türklere yapılan baskılar sonucu Türkiye’ye yapılan göçleri de hatırlayalım.

Hatta Kosova ve Bosna’daki müslümanlara yapılan zulüm ve katliam sonrası Türk kökenli olmayan müslüman boşnakların da sığındığı liman Türkiye’dir.

Bu yazıyı hatırlatma amacı ile yazdım.

Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile yeni Türk Cumhuriyetleri kurulurken söylenen ‘’21 asır Türk asrı olacak’’ söylemlerinin unutulup Mısır, Filistin topraklarındaki global savaşların propogandasına kapılanların bazı gerçekleri hatırlaması için yazdım.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan’ın batı Trakya’yı ziyaret edişi ve unutulan bazı gerçeklerin hatırlanması sebebiyle yazdım.

O insanların hala mücadeleye devam ettiğini ve haklarını aramak için verdikleri bir mücadelenin olduğunu hatırlatmak için yazdım.

Az insanla, ama inanarak, bu yolda şehit olan liderleri, Almanya’dan gülerek kaderine uğurladığım aziz dostum Sadık Ahmet’in yolunda Avrupa’da nasıl lobi oluşturarak Avrupalılara davalarını hatırlattıklarını yazmama vesile olacakları için yazdım.

Milli meseleleri slogan atarak değil, çalışarak, inanarak ve Gaspıralı İsmail’in ‘’Dilde, Fikirde,İşteBirlik’’ şiarını rehber edinenlerin başaracağına inanarak yazdım.

Ne mutlu Türklüğün bekasına, Türk Dünyası’nın gerçek olması için mücadele verenlere…

Reklamlar