Dr.Nedim BİRİNCİ

HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan, Bulgaristan Sosyalist Partisi ile işbirliğinden aldığı son iki yumruğun acısını Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemedi’nde (AİHM) sardırmak istiyor. Plansız, Programsız, bağlaşıksız, strateji ve taktiksiz iş yaparsan, aklını kaz kafalıların Saraylarından almaya devam edersen, çareyi Bulgaristan ringi dışına kaçıp haklarını körler köyünde aramak zorunda kalırsın. AİHM’i seni bekliyor, sanki başka işi yok…

Yakın dostların olan sosyalist liderlerin istediği oldu. Seni ringden kaçmaya zorlamak, atmak. Seni kullanmak, tarihlerindeki kirliliği, zalimliği sana sildirmek, sonra kokun değişsin diye seni kolonyalı sularla yıkatıp paklatmak ve en sonunda da “ha bak işine” ya da “zamanın doldu” demektir.

Sen, Sayın Mestan, Bulgaristan Türkleri adına Sofya parlamentosuna giren ne birinci ne de sonuncu Türk vekilsin. Deden Gümürcüneden sırtında tuz çuvalı taşırken, o Meclislerde vekillerimiz vardı. Senin o Yüksek Tahsil aldığın Tırnovo’da vaktiyle KURUCU MECLİS çalıştı. 1879 Berlin Konferansı emriyle kurulmuştu. Büyük Millet Meclisi ya da Anayasayı hazırlayan meclis olarak bilinen III Kurucu Mecliste abalı poturlu 40 Türk Milletvekili vardı. Son 25 yılda HÖH bu rakamı asla bulamadı. Yerinizde dura dura, kafalarınızın içi küflene küflene, son çareyi, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının etnik azınlık haklarının harfiyen uygulanmasında direnen Avrupa kapılarını bugün yani 135 yıl sonra yeniden aynı hak ve özgürlükler için çalmaktan medet umuyorsunuz. 25 yıldan beri hak ve özgürlüklerimiz uğrunda en ufak bir adım atmak için çaba göstermiş olsaydınız, bugün bu gülünç durumlara düşmezdiniz.

Senin ve sizin yaptığınız hesapların hepsi yanlış. Programsız bir hükümete, Stanişev’e tek bir şart koşmadan ortak oldun, kendini kullandırdın, kullandırıyorsun. Adam zaten gitti gidecek, zamanı dolmuş. Koskoca BSP saflarında Başbakan yapacak bir adam bulamadı. Gitti eski Demokratik Güçler Birliği’nin (CDC) dökülmüş saflarından,  Türk ve Müslüman düşmanlıyla ün yapan İvan Kostov hükümetinin Maliye Bakanı’ndan Başbakan yaptınız. Plamen Oreşarski iyi bir maliyeci olabilir, ama bize karşı ne gibi yükümlülükleri, bizimle ne gibi bağlantıları var ki? Yoksa adam kıtlığında adamlara iş mi buluyoruz.

Bir defa, Stanışev’in, senin de övdüğün  Oreşarski,’den Başbakan yapması tamamen yanlıştır. Anlıyorum Stanışev’i bir sol partinin lideri olarak, sağ politika izleyebilmek için Başbakanı sağcı, tutucu saflardan seçmesi şarttır. Öyle de yaptı. Ne ki, bugünkü Reformcu Blok girişimlerinde izlediğimiz kümelenmeyle sağ cephe birazcık canlanıp güç toplamaya başlarsa, ilk parçalanacak olan güç Sosyalist Partidir. Zaten 2013’te Tatyana Donçeva ve Georgi Pırvanov’un ayrılmasıyla sol cephe oylarının % 7’i kaymış durumdadır. Yeni bir bölünmeyle totalitarizm kalıntılarının çoğunluğu tarihteki yerleri hak ettikleri şekilde bulacaklardır. O zaman sen, yani biz Türk ve Müslümanlar, sana oy verenler ne yapacağız Sayın Mestan! Yeni ötmeye başlayan “Sansürsüz Bulgaristan” horozu Nikolay Barekov yalnız “temiz elleri” saraylara göndermekle kalmayacak, seninle, yani Hak ve Özgürlükler Hareketiyle asla işbirliği yapmak istemediği gibi, yüzünü bile görmek istemiyor ve istemeyecek. Etrafına topladığı kaşarlı Makedon haydutlarının torunlarından olan Karakaçanov (Makedonya İç Devrim Örgütü Başkanı) senin yüzünü görmek istemiyor. Bunların akıl hocaları totaliter rejimin akıl hocalarından olan Çakırov gibi yine Makedon, aşırı milliyetçilik közüyle ısınan politikacılardır. Demek istediğim onların bugünkü GERB lideri Boyko Borisovg’la sanki aralarında kan davası varmış gibi sert tartışmalı ve ithamlı kavgası, ekmeğin sıcacık yumuşak yerini sen değil ben ağızlayacağım didişmesidir. Bu ekmek yenir yutulur, fırından yeni ekmek zaten sıcak çıkacağı için, ısır ısırdığın yerinden, bu kavga biter. O zaman ne yapacaksın? Sana şunu da anımsatalım, belki Tırnovo’da okutmamışlardır. Şu Karakaçanların, Çomaksokanların, Mankafaların, Çatalbaşların dedeleriydi Batı Rodoplar’da 1913’lerde Devin, Velingrad, Gotse Delçev, Satovça, Smolya köylerini gece gündüz gezip köy halkını topluca Müslüman’dan Hıristıyan yapanlar. Sonra aynı kadroların babalarıydı isimlerimizi değiştirmek için hepimize etmediklerini bırakmadan önce suyumuzu, canımızı, ruhumuzu çıkarmaya çalışanlar.

Artık, sosyolojik yayınlarda HÖH / DPS partisini sollayan ve 3. politik parti durumuna tırmanan “Sansürsüz Bulgaristan” hareketi, aşırı milliyetçi, ırkçı ve ayrımcı bir parti olduğunu gizlemiyor. Örneğin demografik sorunları çözüp, tükenmekte olan Bulgar nüfusunu arttırmayı şu plana göre düşünüyor.

1)      10 çocuk doğurup da sosyal yardımlarla yaşayan Çingene ailelere ek yardım kesilecek.

2)       Doğum ve çocuk bakımı için büyük paralar orta öğrenimli, lise bitirmiş Bulgar

ailelere verilecek. İki çocuk doğuran Yüksek öğrenimli ailelere daha büyük yardımlar yapılacak.

3)       Moldova’daki 100 000 Bulgar Bulgaristan’a çekilecek, bu ailelerle devlet

arazilerinden toprak dağıtılacak ve Bulgaristan’daki boş arazilere yerleşmelerine yardım edilecek.

4)      Diş ülkelerde çalışan 2.5 milyon Bulgar işçisiyle temasa geçilecek, onların gurbette

kazandıkları paraların Bulgaristan’da devlet teşvikleriyle kazançlı işlere yatırılmasına olanaklar sunulacak.

Onların kafalarındaki hesaplar böyle. Karakaçanov gibilerin Makedonya Cumhuriyetinde yaşayan Bulgar asıllılar olarak kabul edip kendilerine Bulgar vatandaşlığı verilmesinde ısrar ettikleri Makedonlara yakın geçmişe kadar hemen Bulgar kimliği ve Kırmızı pasaport veriliyordu. Üsküp’ten gelip Petriç, Blagoevgrat, Sandanski, Küstendil köylerine kayıt yaptıran binlerce kişi, köy kütüklerine sığmıyor. Bastonla dolaşan 5–10 yaşlı kadının gezindiği köylerin muhtarlık kütüklerine bakıldığında köyde birkaç bin genç yaşıyor sanırsın. Oysa kırmızı pasaportu cebine atan Makedonlar batı Avrupa’yı boylamış ve bir dahaki gelişleri galiba pasaport değişiminde olacak. Durum bu olduğuna göre, Moldova’dan getirilip bizim boş köylere yerleştirilecek olan Basarabya Bulgarları kimlik ve kırmızı pasaport aldığında, Avrupa Birliği’nin en yoksul, en fazla işsizi olan, hayat pahallılığı gelire göre en düşük olan, şiddetli yoksulluk yaşanan, eğitim ve sağlık sorunları çözülmemiş bir ülkesinde yaşayacaklarına kim güvence verebilir? Sonra insan toplamakla nüfus çoğaltmak dünyanın neresinde görülmüş ki. Dışardan insan çağırmakla nüfus sorununu çözebileceksek, ırkçılıktan vazgeçelim ve Harmanlı, Sofya, Stara Zagora ve daha birçok yerlerde kapalı kamplarda tutulan Suriyeliklere, Afrikalılara devlet arazisi tahsis edelim, kredi verelim ve başlasınlar çalışmaya, çalıştıkça da onlar bize biz de onlara ısınırız. Zaten gelmişler. Vazgeçelim Bulgar Türk sınırına 3 metre yüksek tel örgü germe hevesinden, gelen gelsin, gelene Hoş Geldin, Sefa Getirdin, al çapayı başla kazmaya. En sonunda tüm insan hakları işlemekle ve dişlemekle başlar, işlemeyen dişlemez sözlerini biz Türkler uydurmadık.  Kimin uydurduğu da önemli değil, herkesin işleyip dişlemek doğal hakkı değil mi? Kullansınlar işte.  Zaman geldiğinde din kitaplarımızda “insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler” yazar, deyen siz değimlisiniz?

Yoksa bu işler bir şairin dediği şu sözlerde hakikatten kilitleniyor mu?

Kitaplar yazdım, harf olamadım.

Öğütler verdim, ders alamadım.

Her şeyden önce Bulgaristan vatandaşlarının yurdumuzdan neden kaçtığı araştırılmalıdır.

Bu tespit edildikten sonra eksik olan yanlarımızı aşmamızın yolları aranmalıdır.

Seçimde oy alıp iktidarda kalmak için Türk ve Müslümanları Bulgar Milliyetçilerine, onları da bize karşı kışkırtma sağlıklı ve kalıcı bir iş değildir ve olamaz.

Özel haklarımız için genel mücadeleye başlamazdan önce, doğal haklarımızı kullanma serbestliği ve genel geçerli insan haklarımızın anayasaya ve yasala alınması ve uygulanmasında birleşelim ve direnelim.

Bütün sosyal olayların, kişisel ve sosyal hakların bir geçmişi ve esasa dayanan temel ilkeleri vardır. Bulgaristan’da bizim durumumuz da böyledir. 1879 Berlin Konferanslarından,  Tırnovo Kurucu Meclisi’nde ve 1908’de Bulgar egemenliğinin kurulmasıyla elde etiğimiz temel hak ve özgürlüklerimize dönülerek, bunların yeniden tesis edilmesinde, 1923’te Aleksandır Stanboliski Hükümetinin biz Bulgaristanlı Türk ve Müslümanlara tanınan öz haklarımızın, 1945 ile 1970 arası sosyalist devletin bize sağladığı eşit haklılık ve ayrıcalıkların yeniden elde edilmesi uğrunda birleşmemiz, ortak olmamız ve omuz omuza mücadele etmemiz şart olmuştur.

Saraylar ve yeni saraylılar ile Ahmet Doğan ve etrafındaki tayfa onların olsun, biz kendimiz davamızın bilincine varmış bir kitle olarak, mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız. Biz, onlardan daha önce hak etmediğimiz hiç bir şeyi istemiyoruz, bir asırdan beri süren ağır mücadelemizin edinim ve kazanımlarını yasal haklarımız olarak elde etmek ve kullanmak uğruna direnmekte kararlıyız. Biz ezelden beri ana dilimizde konuşuyoruz. Biz ezelden beri doğup büyüdüğümüz ve yaşadığımız köylerde muhtar seçiyorduk. Bu işi Strazburga taşırsak, kara koyun dereyi geçmiş demektir ve sürüyü durduramayız. Kendinizi bırakın halkı düşünün.

Reklamlar