Mübarek’i götüren Mısır halkı devrimi Mursi’ye kaptırmıştı. Benzer bir şey Bulgaristan’da da yaşandı. Yüksek elektrik faturaları nedeniyle ayaklanan Bulgar halkı Borisov hükümetini yıkmıştı. Sadece yıkmakla kaldı. Halk Borisov’un yerine gelen hükümetten de memnun değil ve 1 aydır ayakta. Aslında Bulgaristan’daki durum bize Mısır’dan çok daha yakın.

Selami İnce - Birgün Gazetesi
Selami İnce – Birgün Gazetesi

Şubat sonuna doğru, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov’un büyük gösteriler sonrasında istifa ettiğini hatırlarsınız. Hatta “Polisin insanları dövdüğü bir hükümette ben yokum” sözlerini unutmak mümkün değil. Borisov’un, insanların dövülmesini önemsemediği, giderayak zevahiri kurtarmaya çalıştığı ayrı bir konu elbette.

Kısa bir hatırlatma: Bulgaristan’da Şubat başında, önce astronomik elektrik faturalarına karşı başlayan protestolar, hükümet karşıtı kitlesel gösterilere dönüşmüştü. Sonunda hükümeti devirdi işte. Borisov’un istifasından sonra kurulan Marin Raykov’un başkanlığındaki geçici hükümet zamanında da gösteriler sürmüş, ölen ve yaralananlar olmuştu.

Sofya hükümeti ve Avrupa Birliği, protestolara rağmen, kemer sıkma politikalarının uygulanmasında kararlıydı. Buna karşılık Sofya’da başlayan gösteriler, Bulgaristan’ın bütün kentlerine yayılmış, bizdeki Gezi Direnişi çadırları gibi 30 yerleşim biriminde direniş çadırları kurulmuş, gösteriler yapılmıştı.

Bulgaristan direnişi, özelleştirmeden sonra yapılan elektrik zammıyla başlasa da halk, içinde bulunduğu yoksulluğa isyan ediyordu. Avrupa Komisyonu raporu rakamları, Avrupa Birliği’nin en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da halkın yarısının yoksulluk sınırında ya da yoksulluk tehdidi altında yaşadığını gösteriyor. Birçok yoksul hanenin gelirinin % 85’inin elektrik ve ısıtmaya gittiği de bu rapordaki rakamlarda görülüyor.

İŞÇİLEŞEN ORTA SINIF AYAKTA

12 Mayıs’ta ülke erken genel seçime gitti. Seçim sonucunda, Borisov’un sağ bloğu tekrar kazandı ama tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadığı için, Türk azınlıkların Hak ve Özgürlükler Hareketi desteğindeki Sosyalist Parti hükümeti kuruldu. Ancak 14 Haziran’dan beri halk „zenginleri kayıran ve yolsuzluğa batmış bir iktidar“ olmakla suçladığı hükümete karşı yine ayakta.

Tam bir aydır devam eden Bulgaristan direnişinin ana karakterini sol ya da işçi sınıfı hareketi belirlemiyor. Son dönemde yoksullaşan ve işçileşme tehlikesi altında bulunan Bulgar orta sınıfı ayaklanmış durumda.

Her şeyden önce bu kesimi ikiye ayırmak gerekiyor. Birinci kesimdekiler, bizdeki gibi AVM’lerin ve uluslararası hizmet sektörüne ait mekânların açılmasıyla müşteri kaybeden, büyük tekellerle rekabet edemeyip iflasın eşiğine gelmiş küçük işletme sahipleri. Elbette buralarda çalışan ve mekânların kapanmasıyla maaşı da bahşişi de kaybeden işçiler direnişin içinde ama bu kesimin asıl taşıyıcısı, mekânlarını kaybetmek üzere olan ya da çoktan kaybetmiş olan küçük mekân sahipleri.

Bu kesime en büyük destek ise küçük işletmeleri yutan, yok eden büyük işletmelerde çalışan genç işçilerden geliyor. Çünkü bu işletmelerde çok az maaşla çalışan iyi eğitimli bu gençler sürekli işsiz kalma riski altındalar ve az da olsa düzenli bir maaşı olan bu kesim sürekli işyerlerinin kapanmasıyla büyüyen işsizler ordusuna katılmaktan ödleri kopuyor.

Emeklileri, öğrencileri, futbol kulüpleri taraftarlarını, yarı işsiz köy kökenli ya da gündelikçi; deyim yerindeyse ulusalcı lümpen proletaryayı da bu çerçevede değerlendirmek mümkün.

BEYAZ YAKALILAR YOKSULLAŞIYOR

Bulgaristan direnişinin ikinci ayağını ise, gittikçe yoksullaşan orta sınıf memurlar ve beyaz yakalılar oluşturuyor. 1989/90 döneminde çok eleştirdikleri komünizmin gitmesiyle yeni kapitalist döneme çabuk alışan orta sınıf devlet memurları, Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girmesiyle tamamen tasfiye olan sosyal devlet nedeniyle en fazla etkilenen kesim oldu. Komünizmden kaçarken, vahşi kapitalizme yakalanan orta sınıf devlet yöneticileri, yoksulluktan gelip tekrar yoksulluğa dönmeye alışamıyor.

Sosyal devletin tasfiyesi her şeyden önce sağlık ve eğitim sektöründe çalışanları vurdu. Hem sağlık ve eğitimden yararlanan kesimler, hem de bu alanda çalışanlar sosyal devletin tasfiyesinden doğrudan etkilendi. Çalışanlar açısından işsizlik, işsizlik riski ve güvencesiz çalışma kendi elleriyle kurdukları düzenin cezası olarak algılanıyor ve hayal kırıklığını uğramış kitle çözümü sokakta arıyor. Daha çok beyaz yakalıları yoksullaştıran sosyal devletin tasfiyesi, beyaz yakalıların sosyal haklarının kısıtlanması olarak da ayrı bir yoksullaşma durumu oluşturuyor.

MAFYA GİZLİ SERVİS BAŞKANI ATANDI

Bulgar göstericiler her sabah ve akşam iki kere Sofya’da Parlamento ve Başbakanlık önünde toplanarak hükümeti istifaya çağırıyor. Aslında Mayıs ayındaki seçimden sonra, 1 aylık süre içinde Bulgaristan’da gösteriler durulmuştu ve Plamen Oreşarski hükümetine karşı gösterilerin çıkış nedeni tıpkı bizdeki Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesilmesini önlemek gibi somut bir nedene dayanıyordu. (Oreşarski, sosyal demokratların partisiz başbakanı.)

Yeni hükümet, yolsuzluklarıyla ünlü bir yandan medya patronunun 33 yaşındaki oğlu Deljan Peewski’yi Bulgaristan gizli servisinin başına atayınca patlak verdi. İnsanlar sokağa döküldü ve “mafya istifa” diye bağırmaya başladı. Gösterilerin ikinci günü Deljan Peewski istifa etti. (Ama aynı bizde nasıl ki olay sadece ağaçlar değilse, Bulgaristan’daki olay da sadece Peewski’nin atanması değildi.) Peewski aynı zamanda Türk azınlıkların partisi konumundaki Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden milletvekili. Sosyal demokratların azınlık hükümeti olan Bulgaristan hükümeti, Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin desteği ile ayakta duruyor. Yatışacak gibi görünen gösteriler de bu sefer halkın “mafya” dediği birinin gizli servis başkanı atanmasıyla yeniden başlamış oldu.

Sofya’da başbakanlığın önünde toplanan göstericiler her akşam trafiği de kapatıyor. Polise göre 5 bin, göstericilere göre 10 bin kişi bir aydır her gün toplanıp eylemi sürdürüyor. Göstericiler, oligarşinin ve mafyanın istifasını istiyor. Rejim, bir aydır söküp atamadığı göstericiler karşısında şimdilik herhangi bir şey yapmıyor. Hükümetin, Ağustos sıcağına dayanamayan göstericilerin Ağustos’ta kendiliğinden dağılacağını umduğu, bunun için sessiz kaldığı bildiriliyor.

DIŞ GÜÇLER İŞ BAŞINDA

Herkes Ağustos’u beklerken, geçen hafta Fransa ve Almanya Bulgaristan Büyükelçilerinin bir Bulgar gazetesinde göstericilere destek veren bir makalesinin yayınlanması ortalığı birden heyecanlandırdı. Almanya’nın Bulgaristan Büyükelçisi Matthias Höpfner ile Fransız mevkidaşı Philippe Autié, 24 Chassa (24 Saat) adlı günlük gazetede yazdıkları makalede rejimi eleştirmiş, göstericilere sempatilerini belirtmişti.

İki büyükelçi, Avrupa’da oligarşiye yer olmadığını belirtmiş, rejimin daha açıklık politikası izlemesini istemişlerdi. Hatta hükümete “göstericilerin sesine kulak ver” çağrısı yapan muhafazakar Devlet Başkanı Rossen Plewneliew’in tutumuna da destek verdiklerini açıklamışlardı. Elbette hükümetin cevabı da gecikmedi. Bulgaristan Dışişleri Bakanı Kristian Vigenin, her iki büyükelçiyi de bakanlığa çağırarak, aynı bizimkilerin Alman büyükelçisine yaptıkları gibi, “yapıcı konuşmalar” yaptı.

O günden sonra Bulgaristan hükümetinin göstericilere karşı sağlam bir argümanı oldu: Dış güçler! Bakalım, Ağustos’a kadar kim daha iyi dayanacak?

 

Reklamlar