Tarih: 06 09 2018

Çeviri: Raziye ÇAKIR

Konu:  “Halk” ile “Elit” arasındaki kıyasıya boğuşma.                              

Giriş.

Yazılarımızda dünyamızın kimlikler savaşı yaşadığını defalarca yazdık.

Bulgar bilim çevrelerinde konuyu derinliğine analiz eden bilim insanı Sofya Üniversitesi Psikoloji Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Lübomir Georgiev’tir. Bu konua adanmış bir eseri var.  O, 10 yıl Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) “fahri başkanı” A. Doğan’a danışmanlık yaptı. Doğanla ilgili gerçeği anlayınca “bu adam geri zekalı” deyip görevinden ayrıldı. Prof. L. Georgiev, Bulgaristan’da “halk” ile yönetimdeki “elit” arasında aşılmaz bir hendek açıldığı, devlet yönetiminin halktan koptuğu ve bunun sonunda devletin çökme yoluna girdiğini yazıyor.

Çıkmaza Götüren Yol:

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Rumen Radev, sistemin değiştirilmesi gerek dedi, fakat hangi sistemin değiştirileceğine işaret etmedi!?.

Solcular” değiştirilmesi gereken sistemin neo-liberal sistem olduğunu düşünmüş olabilirler!? Nedense eskiden ne olduğundan habersiz, halen ne olduğunu ise bilmeyen ve en önemlisi de hangi yolu seçeceğini göremeyen “halk” (Bulgar halkı) iyice şaşırdı. Bunun anlamı şudur: Bulgar “eliti” ve “halkı” devlet ve toplum olarak musalla taşı üzerinde, kendilerine yaraşır özgü tarihsel kolektif şizofreni üretmeye devam ediyorlar!…

Sayın okurların, biz Bulgarlar kendi devletimizin iç işlerini – şu dönemde beklentilerimiz NATO ve Avrupa Birliği’nden (AB) – yeniden ve bir daha işlerimizi “ düzene koymasını” beklemeye deva edersek ne bu ülkede herhangi bir değişim olur, ne de durum eskisi gibi kalır! AB bugün kendi yamalarını yamamakta zorlanıyor. Yok oluşunun açacağı derin yaralardan en fazla sarsılacak olan “devletler” bizim gibi yolunu bulamayanlar olacaktır. Bizdeki “sağ güçler” şimdiki sistemin kara bulutsuz var olmaya devam edeceğini asla düşünmesinler.

Öte yandan, Vişegrad Dörtlüsü, İtalya ve Avusturya gibi ülkeler bir süredir pozitif milli kimliklerini yeniden üretebiliyor örneklerinin aldatıcı olduğundan dolayı, “devlet” olarak üyeliğimiz sürerken ve AB’nin dağılmasına daha yol varken neo-liberal sistemin yerine başka bir sistem konamayacağını bizim “solcuların” bilmesi iyi olur! Kendi “devletimiz” ile ilgili “halkın” ve “elitin” sorumluluk taşıması gerektiğini gizlerken, bizim şizofren Bulgaristan’ımız asırlardan beri medeniyet “seçme” gayreti içinde bocalıyor. “Halk” devletten sürekli sökülme, ayrılma ve kopma süreçleri üretirken, “elit” ise sıradaki himayecimizin boynuna sarılıp onu her bakıma desteklerken, kişisel zenginleşme için kullanabileceği bir özel mülk olarak görmeye devam ediyor!…

Sayın okurum, biz devletimize kendi sorumluluğumuzda olan bir şey olarak bakmaya başladığımızda ve yalnız ve ancak o zaman sistem değişebilir ve “devletin” bundan sonraki var oluşu ve gelişmesi için koşullar oluşturulabilir. Bu ise, ancak ve yalnız Bulgaristan bağımsız, egemen ve özgür bir ülke olmasıyla yani NATO ve AB’den çıkmamızla mümkün olabilir. Ancak böyle koşullarda pozitif milli kimlik oluşturulabilir. Şu iyi anlaşılmalıdır. Defalarca yazıyorum. Bulgaristan Kiril Alfabesinden doğan bir tarihsel öznedir. Bulgar olma temelinde olan bu alfabedir. Ortodoksluk da bu esasa dayanır. Bu temel üzerinde Bulgarlık bir medeniyet öznesidir ve bir medeniyet öznesi başka bir medeniyet “arayamaz!” Gerçek bu olsa da, biz devamlı yeni medeniyetler arıyoruz. Ne yazık ki, her yeni medeniyet arama denememizden sonra ülkemiz bir yıkım ve felaket yaşıyor! Ve bu denemeler ve felaketler biz Bulgaristan’ı geleceğe götüren yolu, kendi milli ve medeni kimliğimizi bulana kadar yeniden ve yeniden tekrar etmeye devam edecektir. Başat sorun budur!…

Günün problemi şudur: Tarih bizi beklemeyebilir. Tarihin akışı olağanüstü hızlanmış durumdadır! 20 – 30 yıldan sonra yaşadığımız topraklarda (ülkemizde) kendisini Bulgar kimliği sahibi olarak tanıtan bir çoğunluğun bulunmayacağı da doğal bir gerçek olabilir. Bu da, adı Bulgaristan olan bir Bulgar devletinin bundan öte var olması veya olmaması sorunun günden oluşturacağı anlamına gelir. Yarınımızın bugün olup bitenden, bu günümüzün de dün olanlar tarafından belirlendiğini asla unutmayalım!…

Yazdıklarım kimilerine kara yazgı görünebilir. Şunu anımsayınız! Vaktiyle Kasandra’ya da kimse inanmamıştı. Fakat sonunda Truva düştü!  Erken seçim olsun mu olmasın mı gibi bayağı Bulgar çılgınlıklarına saplanmış, birkaç istisna dışında, yıllar sonra başımıza gelecekler konusunda zeki Bulgarlardan fikir işitmediğimden dolayı karamsarlığım artıyor. Çok dramatik olaylarla çok yakında yüz yüze geleceğiz, fakat biz “halk” ve “elit” olarak buna henüz hazır değiliz. Dostum Prof. İvo Hristov’un dediği gibi, “bu defa da tarihin yanımızdan geçip gitmesine” bel bağlıyoruz!  Şunu çok iyi anlamanız gerekir. Birçok ciddi olaylar bizi bekliyor. Görüldüğü üzere ne “halk”ne de “elit” olarak üzerimize gelen olayları karşılamaya hazırlıklı değiliz. Tarihin bizi bu defa da sollayacağından korkuyorum. “Halk” ve “elit” arasındaki kıyasıya kavga ise, bu defa bizi tarih mezarlıktaki Bulgaristan parseline götürecektir.

Gerçek durum budur!

“pogled.info.bg” 09. 2018.

Reklamlar