Rafet ULUTÜRK

Hangi siyasi çizgi doğrudur?

Sosyalizm zamanında Bulgaristan’da “partinin çizgisi ne kadar eğiri olursa olsun, ona koşut (paralel) olan her çizgi doğrudur” anlayışı vardı. Partiyle omuz omuza gidenlerin işledikleri suçlardan hiç biri soruşturulmadı.  Sorumluluk aranan ve yargılanman da olmadığı için doğru sanılan siyasi çizginin iri böğrü yanları bir türlü düzlenemedi.

İki aydan beri süregelen ve artık final çizgisine yaklaşan Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçim kampanyasında önce her kafadan bir ses çıkar gibi olsa da, sonra duvar üstüne çıkıp öten horozlar sırası olmaya başladılar. Horozun işi insanları uyandırmaktır.

Uyanan halk bildiğini yapar. Zeki bir kişiyi aptallaştırmak ne kadar zorsa, uyanık bir halkı körleştirmek de o kadar zordur. Horozlarsa öterken hep aynı yöne bakar. Öyle ama sağda solda uyuyakalmışlar da aynı sese uyanırlar.

Kampanya’ya siyasi partilerin ve ruhunda siyaset olanların hepsi şu ya da bu ölçüde katıldı. Salon konuşmalarından, TV tartışmalarından, tüm propaganda yayınlarından memleketimizin bin bir parçaya bölünmüş paramparça hali hepimizin görebileceğimiz bir şekilde siyaset harmanına serildi.

Siyaset harmanı pamuğun atıldığı yerdir. Bütün elyaflar yeni bir dokuda buluşmak üzere birbirinden ayrılır ve yeniden birleşip kaynaşmayı bekler. Harmandan tozdan çöpten başka hiçbir şey atılmaz. Siyasetten de öyledir. Hiçbir aday bir siyaset ilmeğinin kaçmasına, seçimde bir oyun kaybolmasına razı olmaz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin özelliği tek şişle örülen bir oyaya benzemesidir.

Sonunda tüm işler seçilen adayın boynuna kalır

Tek şişli örgüde de ileri geri, sol sağ, yan arka takıntılar vardır. Bu yüzden Doğuyu (Türkiye), Kuzey’i (Rusya) ve Batıyı (ABD ve NATO) olarak görmemize kimse şaşırmasın.

Çünkü doğal duruşumuz budur.

Batıya bakanlar 2004’ten beri NATO’yu ve 2007’den beri Avrupa Birliği’ni (AB)  görür.

Bu örgütlere üye olduğumuzdan dolayı yeni vizyonumuz normal karşılanırken, bir de aynı bakış açısının ufkunda Kuzey Atlantik Paktı NATO’nun en güçlü ve en eski iki üyesi olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye Cumhuriyeti’ni  (TC) görmemiz, onlara karşı daha saygın olmamızı doğal olarak gerektirmelidir.

Ne var ki insanoğlunun ardında bıraktığını hep kendinden zannettiğinden olacak, onun umut ve beklentileri hep ileridedir. Bulgaristan’ın siyaset çizgisini izlerden bu tümce Türkiye’ye olan yaklaşım için hep geçerlidir. Olmuş olan eleştirilir ve sanki hep tatmin edici değildir, gelecek ise bir bekleyiştir.

Arka ilmeğe bağlanış ise örgüyü kamburlu yaptığından ikide bir atlanır.

Adayların konuşmalarında Bulgaristan’ın NATO içinde ulusal güvenliğinin teminatı olan ABD ve Türkiye’ye daha dostane bir söylemle, işbirliğine açık bir tutumla yaklaşması çok olumlu karşılayabilirdi. Bu yaklaşımı bekleyenler, ABD’nin Bulgaristan topraklarında birkaç askeri üssü, kullandığı modernleştirilmiş uçak alanları, talim merkezleri olduğu herkesçe bilir. Türkiye ise 600 binlik bir NATO ordusu, çağdaş kara, deniz ve hava güçleriyle çok geniş bir coğrafyayı etki altında bulundururken, bölgesel barış ve güvenliğin teminatı oldu.

Bekleyiş ve gerçek böyle iken, seçim örgüsünde dantel olan Türkiye-Bulgaristan devlet sınırına çekilen tel örgü ve sınır boyuna yığılıp konuşlanan Batı Avrupa ülkelerinden askerler, bu kampanyayı en gürültülü yapmayı başaran milliyetçi, ırkçı siyasetçilerin ateşine odun attı.  Umudu yaşatan geçmiştir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arifesinde ve esnasında Bulgaristan’a hep tepeden tırnağa silahlı Alman askerleri yığılmış, her defasında Bulgarlarla birlikte kâh Makedonya’ya kâh Yunanistan’a girmişler ve burunları kırılınca kaçıp gelmişlerdi.

Son yıllarda sığınmacı selinde bulanık suda avlanır gibi avlanan Bulgar milliyetçiler iyice palazlandı ve tok kurt gibi ulumaları macera heveslilerini bizim sınır boyuna dizdi.

Uluslararası terörizmle mücadelede, özellikle Yakın Doğu’da en güçlü kalkan olan Türkiye, savaş kaçağı, sığınmacı çocuk, kadın, yaşlı 3–4 milyon kişiye ev sahipliği yaparak ve DEAŞ, PKK ve PYD gibi ana terörist güçlerle yıllardır sert ve kararlı silahlı mücadele verdi.

Dost ile düşmanı gün ışığına çekti. Düşman her zaman insanın yanındadır, diyenler haklıdır. Özellikle de 15 Temmuz 2016 Fetö darbe denemesini ezen Türkiye halkı kimin kaç para ettiğini yakından görebildi. Kararlı tutumuyla anti terörist direnişlere ilham, güç ve ruh verdi. Bulgar seçmene siyaset anlatanlar olayların bu yüzüne ışık tutmazken, en tartışılan konulardan biri, Türkiye’de sıkışınca Bulgar’a dolan ve tutuklandıklarında apar topar iade edilen ve kamuoyunda iyi komşuluk ifadesi olarak değerlendirilen olaylar, bizdeki milliyetçilerce  “insan hakları”, “uluslararası adalet”, “hani mahkeme kararı” kantarına bindirilmeye çalışıldı. Terazinin öteki küfesindeki 260 şehit ve Yakın ve Orta Doğu’nun en büyük devletini yıkma denemesi ise görmezlikten gelinince, yakışmadı.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği, BULTÜRK yönetimi ve BGSAM bu kararlı davada her zaman halktan, gerçeklerden, Türk halkının birlik ve beraberliğinden, tüm Türklerin ortak vatanı olan Türkiye Cumhuriyetinin güçlenmesinden, Türkiye devletinden, halk irademizin tecellisi olan Cumhuriyetimizden, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve eşit adaletten yana tutum almıştır. Bu aydınlatan atılımlarımızda Türkiye devletinin ve kamu yaşamının Fetöcülerden silkinmesi, demokrasi ve adalet ilkelerine dayalı hayatın yeniden üstün gelmesi ortak davamız oldu. 15 Temmuz’dan beri her konuda kesin görüşümüzü, pozisyonumuzu defalarca açıklarken, halkımızın kafasını karıştırmaya çalışanlara cephe aldık.

Burada yeri gelmişken yalnız derneğimizin bir konumu, yayın merkezimiz BGSAM’ın bir tavrı olarak değil, anavatanımızdaki soydaşlarımızın ortak algılayışı olarak ele alındı. Anavatanımıza çöreklenmiş ve ipleri dışarıdan çekilen Fetö düşmanının Cumhuriyet tarihimizin en büyük edinimi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün sürekli modernleşme ve dünya medeniyetlerini arkada bırakma (Muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak) siyasetini durdurup baltalama ve bu yolda kanatlanmış Türk ruhunu yok etme olduğunu doğru bir şekilde kavramış olmasıdır. Türkiye’de Cumhuriyetin modernleşme siyasetine karşı olmak, Türkiye’ye düşman olmaktan başka bir şey değildir ve olamaz.

Bu siyasetin menzilinde olan Büyük Türkiye’nin etki alanına giren Bulgaristan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri böyle bir etkileşim içinde geçiyor. Üzerinde en fazla durulan konu ekonomik göç ve sığınmacı selinin Bulgaristan’ı baştanbaşa basması oldu.

Hele son dönemde şiddetlenen teröristlerle Allepo ve Musul çarpışmaları seyrinde yeni ve daha kalabalık bir savaş kaçağı selinin Bulgaristan üzerinden Avrupa seferine çıkma ihtimali seçmeni daha da endişelendirmeye alet edildi. Olayın somut sosyal boyutlarında Harmanlı Sığınmacı kampı “Yol verin Almanya’ya gidelim” diye başkaldırdı.

Yambol, Sliven Haskovo illerinde eski askeri kışlaların sığınmacı kampına dönüştürülmesine karşı yerli halk sokağa çıktı. Sofya’da bazı sığınmacı merkezlerinin boşaltılması karara bağlandı. Fakat AB parasıyla Türkiye sınırına dikenli çit gerenler, hiçbir konuşmada silah tekellerine “Yakın Doğuya silah sevkiyatını durdurun!” demediler, diyemediler.

Halkın % 40’ı sosyal yoksulluk çizgisinin altında yaşayan ve yalnız özürlü sayıları 960 bin olan ve emekli gelirleri de Arnavutluk, Sırbistan ve Makedonya’nın yoksulluk çizgisinin bile altında olan Bulgaristan, bazı durumları halka anlatmada zorlanmaya başladı.

Sıradan seçmen yoksullukla mücadelede kalkanın adalet olduğuna inandı. Seçim toplantılarında “adalet, adalet reformu, eşit adalet” gibi konularda açıklamalar istediler.

AB ülkelerinin kenarında az gelirli olmakla eski kıtanın merkezinde asgari gelirli olma arasında dağlar kadar fark olduğu ortaya kondu. Bulgaristan’dan göç edip Almanya’ya yerleşen çocuklu ailelere verilen sosyal yardımlar 1300 Euro’dan (2 600 leva) başlarken, Bulgaristan’da asgari emekli maaşı alanlar, tüm emekli maaşı alanların % 20’sini oluştururken, aylık gelirleri kentlerde 200 leva (100 Euro) sınırındadır.

Böyle bir sosyal ortamda, günlük yaşamı işsizlerin sorunları belirlerken, göçmen, sığınmacı, kaçak, savaş mağduru ve onlarla beraber gelen çocuk ve kadınların taşıdığı sorunlar toplumsal gerilimi tırmandırmaya devam ediyor. Bu kampanyada uyanan bir sorun da etnik azınlıklara direk dış yardım gönderilmesi tartışması oldu. Çingeneler Dünya Rom Örgütlerinden, Türkler Türkiye’den Müslüman Pomaklar da Arap dünyasından direk adrese gönderilen yardım alma kapısının açılmasında dirençli konuştu.

Böyle bir sosyal ortamda gelişen Cumhurbaşkanı seçimlerini asıl belirleyense nüfusun çok azalması, memleketimizin insansızlaşması, yurttaşların yaşlanması oldu.

Her yıl 70 bin vatandaşından olan Bulgaristan’da demografik soruna çözüm sunan Cumhurbaşkanı adayı da bulunamadı. Bu olay çok eski ve kangrenleşmiş bir yaranın akışını andırıyor. Ev hayvanlarını satıp kesen, kedi köpeği evden kovan aileler komşularıyla vedalaşmadan umudumuz başka yerde, nasibimiz bizi bekliyor tutkusuyla evlerini, yurtlarını terk ediyorlar.

Bu insanlar dış ülkeye çıkarken seçim listelerinden isimlerini sildirmediklerinden, uzun süre ve belki de asla yurda dönme niyetinde olmadıklarını polise, belediyeye, muhtarlıklara bildirmediklerinden, ülkedeki seçmen sayısı milyonlarca kişiymiş gibi kabarık görünüyor.

Bu nedenle seçimlere bir hafta kalan Merkez Seçim Komisyonu dış ülkelerde oy kullananlardan yalnız Bulgar kimlik kartı istenecek, haberini yaydı.

Demek oluyor ki, dış ülkede bulunan ve adres kaydı olmayan kişiler de seçime katılabileceklerdir. Fakat olaylar en iyi koşullarda gelişse bile, dış ülkelerdeki sandık sayısı toplamı 416 olduğundan, her sandıkta 1000 (bin) kişinin oy kullandığı kabul edilse, toplam 416 bin kişi oy kullanabilecek ve referanduma katılabilecek, diğer 2.5 (iki buçuk)  milyon gurbetçimizin seçme ve seçilme hakkı nerede kaldı.?

Bulgaristan’ın insansızlaşmasının ardından gelen sorunlar, belki de 21. yüzyılda devletin kaderini belirleyecek en önemli problem olacaktır.

İşte böyle bir ortamda seçim propagandasının seçmeni etkilediğine pek inanamıyorum. Herkesin derdi başından aşkın. Kış kapıyı çalıyor. Odun kömür derdi ona göre. Cumhurbaşkanı adaylarından örneğin Trayço Traykov tekelci elektrik mafyasının her yıl halktan ve devletten 500 milyon leva çaldığını ve bu paranın az gelirlilerin aile bütçesine senedi 2.500 leva katabileceğini açıklasa bile, bu sözler dahi umut uyandırmıyor, herkese denizde balık etkisi yapıyor.

Fakat seçim kampanyasının üçüncü en önemli konusu olan rüşvetle mücadelede, kendisi bakan olduğunda onu istifaya zorlamıştı.

Bu seçim kampanyasında en kolay ve en çok yorumlanan dış siyaset oldu.  İlk yükseltilen şiarda 23 adayın 23’ü de biz bir “NATO ve AB ülkesiyiz!” dedi.

Fakat bu söyleve “NATO’da 2. en büyük devlet Türkiye’dir, iyi geçinmeliyiz ve en yakın dostumuz en yakın komşumuz olmalıdır!” diyen olmadı. Neden acaba?

İngiltere’nin AB’den ayrılma kararından ve İtalya’nın da göçmenler için sınırlarınızı açmazsanız, 2017 AB üyelik paramı ödemiyorum ihtarından ve Birleşik Amerika’nın Baltık ülkelerine, Polonya, Romanya ve Bulgaristan’a daha uzun menzilli üslenmesine Rusya tepkisi sert olunca seçim kampanyasında kürsüye çıkanların söylevi yön değiştirdi. 23 adaydan 20’si “Ben Rusya’ya yaptırım uygulanmasına karşıyım.” “Yaptırımların kaldırılması için çalışmalıyım!”, “Rusya ile ilişkilerimiz çok iyi olmalı” havasına girdi. Bu tezler Rusya’ya sattığımız, domates ve salatalıklarla beslenirken, tarihe, savaşlara, iyi kötü günlere inmeye başladı.

Kırım Ruslarındır”: “ Kırımda halk oylaması yapıldı”; Rusya’daki eski pazarlarımıza artık dönelim”; “Ben dengeli ve uyumlu ilişkiler geliştirmeye çalışacağım”; “Ülkemiz için yeni bir yön bulmalıyız” gibi görüşlerin savunanların tezleri ise pek ilgi uyandırmadı.

Çünkü şimdiye kadar Bulgaristan’dan başlayan ya da Bulgaristan’a vuran bir tusunami ya da tayfun olmadı. Aslında komşu bahçesine düşen rahmetin nemi bize yeter de…

 

Görüldüğü üzere eski yaraları kaşımakla yeni siyaset yürütülemiyor.

Bulgaristan’ın diğer Doğu Avrupa ülkelerinden farklı bir siyaset çizgisi yürütmesi adeta mümkün değildir. Bir yöneticinin akıllı ya da aptal olması ile de bu belirlenemez. Çünkü belirleyici olan tarihsel koşullardır.

Sığınmacılar Bulgaristan’ı istemiyorlar.

Her birine birer boş köy, içinde sıçan ve yılandan başka hiçbir şey olmayan birer eski askeri kışla versek, eski askeri atış ve talim alanlarını koyun keçi otlağı olarak kendilerine tesis etsek, adamlar bizde kalmak istemiyorlar. Üstelik boş sahalarının ucu bucağı görünmeyen Sibirya bozkırını üzerlerine tapulasak orasını da istemiyorlar.

 

Seçim meselesi kültür meselesidir.

Neden istenmiyoruz” konusu Cumhurbaşkanı seçimlerinde tartışılmadı. Bu bir tanrı buyurusudur. Evinden kovulan ailenin evine, yurdundan kovulan insanların memleketine yerleşilmez…

Oyumuzu istemeyenlere de zorla oy verecek değiliz, fakat kaybetmeye de hazır olmaları gerektiğini buradan duyurmak isteriz kendilerine.

Kendilerinden korkulan sığınmacı sürüsünün uçsuz bucaksız olması, gözü kara olması, istila edilirsek asla kurtulabilme yolu bulamayacağımız, göçmen kamplarının kapalı tip kamp haline getirilmesi hep indirip bindirilen ve çözüm bulunamayan konular oldu.

Bulgaristan’ı yönetenler bilmelidirler ki, Toplumumuz ruhsal bozukluk (stres) yaşıyor. İlaçsız bir hastalığa yakalandık, durumun bilincine varamazsak, yarın artık geç olabilir.

 

Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı seçimi ve referandum kapıda.

Son 2 ay içinde karşımıza çıkıp da bizi kandırmaya çalışanların hepsinin alnı bizden dar ve düz. Bunların dedeleri de babaları da öyleydi, partileri de.

Seçmene sunulan kurtarıcı çözümlerin hepsini defalarca daha önce de duymuştuk.

Gerçekten de bu defa yapacağımız seçim ölüm kalım işi gibi. Ne yazık ki seçecek adam gibi adam, güvenilecek siyasi bir çizgi yok.

Bu yüzden referanduma katılıp siyasi sistemi değiştirelim diyorum.

Bizde izlenen siyasi çizgi hep o batıya çekilen ama sonunda Doğuya çıkandır.

Herkesi düşündürense acaba bu defa kör sokağa, çıkmaz çukura çıkan yolu gerçekten durdurup yeni bir seçenek bulabilecekmiyiz?

100 sene partinin çizgisini izlemiş ve partinin çizgisi ne kadar eğiri olursa olsun, ona paralel olan her çizgi doğrudur mantığı ile yaşamış insanları uyandırmak ve yönlendirebilmek gerçekten de çok zor.

Önümüzde bir şans var. 26 yıldan beri ilk kez belirdi.

SİYASET BİR GÜNDE DEĞİŞEBİLİR. FAZLA GÜVENMEYİN.

Değerli kardeşlerimize sesleniyoruz, Referanduma katıl!

Oyunu majoritar sisteme 1 numaraya EVET de,

Başka yol bulamıyorsak. Güneşin gitti yola paralel gidelim!

Kalın sağlıcakla,

Reklamlar