BULGAR DEVLET İSTİHBARATI (DS) İLE
RUSYA DEVLET GÜVENLİK KOMİTESİ (KGB)
A J A N I  ŞEYTAN:  AHMET DOĞAN-1
            Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) en yüksek yürütme organı Merkez Konsey  Operatif Büro‘da 8 yıl çalışan ve HÖH Başkanı Ahmet Doğan’ın özel sekreteri Ahmet Emin’in öldürülmesinden sonra parti görevlerinden ayrılan araştırmacı Bulgar yazar Petır YAPOV, 2009’da DS ve KGB ŞEYTANI DOĞAN başlıklı 15. kitabını yayınladı.
Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Artık 83’ünü dolduran usta kalem, 1946’da Sofya üniversitesinde hukuk tahsilini bitirdi. Hapishanede kaldığı 1952-1954 yılları hariç, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi ( MK)  Politik Büro üyelerinden bazılarına hukuk danışmanlığı yaptı. 1964’te  davet edildiği Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) Merkezi İstihbarat Dairesi (CİA) ile SSCB Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) arasındaki İLETİŞİM GRUBU‘nda görev aldı. Bu görevde KGB şefi Yuriy Andropov ve CİA Şefi William Colby ile defalarca görüştü.

            1972’de Sofya’ya döndü ve BKP MK Genel Sekreteri ve Bulgaristan Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başkanı Todor Jivkov’un kızı, BKP MK Politik Büro üyesi Lüdmila Jikova‘nın danışmanı oldu.
            1990’da Bulgaristan Türk aydınlarından rejisör A. Derviş ve Bulgar Ordusu İnşaat Erleri Albayı F. Feyzullov tarafından HÖH üyeliğine davet edildi ve aynı yıl HÖH Başkent Örgütü Başkanı ve Merkez Konsey üyesi seçildi. Başkan Ahmet Doğan da dahil, tüm yetkili HÖH’lüler ve milletvekilleri başkent örgütüne üyedir. Yapov, kitabın önsözünde YAŞAM ÖYKÜSÜNÜ ANLATIRKEN, HÖH’ten tamamen koptuğunu yazmıyor. Son 5 yılda HÖH’ün Bulgar dilinde çıkan 4 yazılı yayın organından biri olan, haftalık “Uikent”te yakın ve uzak Bulgar geçmişinden olay ve kişileri konu ediyor.
            P. Yapov özellikle vurguladığına göre,  300 sayfalık son eserini şu nedenle kaleme almış: “Günümüzde Bulgaristan’ın genel politik durumu ve tarihimizin son 30 yılında meydana gelen  önemli olaylara ve bunlara katılan bazı kişilere ilişkin çarpıcı gerçekleri kamuoyunun bilmesi zorunlu oldu!”
            Onun sıralamasında, çarpıcı olaylar arasında başta gelen Hak ve Özgürlükler Partisi’nin kurulması, Bulgaristan çapında politik yapılanması, iktidar ortaklığına yükselmesi ve muhalefetteki tutumu başta gelirken, önemli kişilerin arasında ise, HÖH partinin kurucusu ve değişmez lideri Ahmet Doğan’dır.
            İrdelenen dönemde, Bulgaristan Cumhuriyeti NATO ve Avrupa Birliği (AB) üyesi oldu.  Halkın ekonomik ve sosyal durumu iyileşeceğine kötüleşti. Dünyada derinleşen mali ve ekonomik bunalım dalgası ülkeyi tamamen çökertebilir. Bulgar milliyetçiliği yeşerdi, azmaya başlıyor. Ülke istikrarsızlık batağına düştü.
            Kitaptaki ana sima HÖH  ve başkanı AHMET DOĞAN’dır.
            Kamuoyuna önce Madi Goganov olarak çıkan Ahmet Doğan kimdir?
            29 Mart 1954 günü Tolbuhin (Dobriç) iline bağlı Pçelarovo köyünde dünyaya gelen  Ahmet DOĞAN’ın asıl adı Ahmet İsmailov Ahmedov‘tur. Kırım Tatarı bir göçmen aileden olup 1944’te BKP’ye üye olan, daha sonra da “sosyalist emek kahramanı” ünvanı alan, Ahmet dede köy çobanıydı. 1962’de 10 kişikik aile Varna’ya bağlı Drındar köyüne taşındı. (Yapov eserde yer vermese de, A. Doğan konusunu işleyen birçok çağdaş Bulgar yazar, babasının bir Varna Çingenesi (şopar) olduğunu ve doğumundan 6 ay sonra anesinden ayrıldığını ve oğuluyla asla ilgilenmediğini,  torunun dede yanında büyüdüğünü v.b.yazdı.)
            1971’de Varna Dimitrovçu Komünist Gençlik Birliği İl Komitesi’nin dikkatini çeken A. İ. Ahmetov iki tez üzerinde çalıştı: Birinci, “Çağdaş Bulgar Gencinin Sınıfsal Özgörevleri!”; İkinci, Sosyalizimde Kişilik!” O, 973 – 1975’te İnşaat Erleri’nde vatan görevini komsomol sekreteri olarak yaptı. Askerde meslek kursları gördü.
            Hayatının belki de en önemli olayı 1974’te başına geldi. Bulgar gizli servisi (DS) subayları onu kışlada buldu. O gizli ajan olmayı “Türk yönünde” çalışmayı kabul etti. 20 yaşındaydı. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarını hedef alan bu hain gizli çalışma halen devam ediyor. DS’nin gizli gözü büyük sayıda kardeşimizin  Bulgar Türk sınırında kurşunlanmasına, kayıplara karışmasına,  tutuklanıp hapsedilmesine, tartaklanmasına, işkence görmesine, sakat kalmasına, toplama kamplarına atılmasına, Bulgar köylerine sürülmesine, işsiz kalmasına v.b. v.b. neden oldu. (A.Doğan’ın DS-ajanı dosyası 20 cilt olup Bulgaristan’da yayınlandı.)
            P. Yapov’un kitabı okurlarının eline geçmeden, Sofya’da DS ajan dosyaları artık açılmıştı. Yazar eserinin ana süce çizgisini değişik açıdan geliştirdiği için, tozlu ajan dosyalarını fazla karıştırmıyor. Bir de bu eserdeki olayların pek çoğu yazarın gözleri önünde ceryan etmiş ya da kişisel algılama ürünüdür. Yazarın gizli dosyalara pek güven bağlamaması, belki de, DS’nin birçok kirli işi yazıp çizmeden yapması, KGB’nin de karışık işlerini ajan dosyalarına işlemediğini bilmesinden dolayı olabilir. Yapov’un, Ahmet Doğan konusuna eğilen yerli yazarlara sitemi şöyle:
            Gazeteci Toma Bikov “DOĞAN DOSYASI” eserinde, “Çok büyük ve çok tehlikeli bir ajan olan A.Doğan’a, Türk etnik toplululğundan iyi balıkları avlatan, avcı.” dedi. O ise, bu konuda,  Bulgar gizli polisini bilgilendiren zavalı bir ihbarcı! Okurlar Bikov’a inanmadı.
            Hemen ardından gazeteci Grigor Lilov da bir kitap yazdı: “Boyko Borisov Gizli Bir Tasarım“. “HÖH lideri Ahmet Doğan ile bugünkü Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov aynı gölden iki balık” yani “ikisi de DS-gizli servis ajanı” olarak gösterilmiş. Yapov, “yanlış bir kıyaslama” dedi.
            (Son 23 yılda, Bulgar  politikasında bir olgu olan lider A. Doğan hakkında birçok başka  kitap da çıktı. Birçoğu uzun övgü öyküsüdür. Örneğin HÖH miletvekillerinden İvan Palçev ile Prof. Dr. İbrahim Tatarlı A. Doğan’ı “emsalsiz bir kahraman” “Türklük davasına en sadık Baba” “hak ve özgürlüklerimizin güvencesi” “Türk ve Pomaklarla birlikte Çingene ve Bulgarların haklarının da garantörü” olarak yücelttiler. Birçok usta kalem ise konuya uzak kaldı. Ahmet Doğan’ı öven İvan Palçev daha sonra BC Bakü Büyükelçisi atandı. Prof. İ. Tatarli’nın Bulgar dilinde yazılmış eserleri HÖH parasıyla basıldı.)
            ( A. Doğan’ın “emsalsiz Bulgar etnik modelini” övenlerin arasında Bulgaristan Sosyalist Partısı (BSP) akademisyenlerinden Prof. Dr. Maksim Mizov da yer alıyor. O, Doğan’ın “etnik politikasının doğruluğunu” 700 sayfada anlata anlata bitiremedi. Bulgaristan Türk ve Pomakları  Doğan önderliğinde AB’de benzeri olmayan, bütünleşen etnisitedir, diye yazdı. Bu bilim adamı, Bulgar gerçekliğinde eritilemeyen ve asla kaybolmayıp, aksine hep çoğalan Çingeneler den kurtulma yolunu şöyle tarif etti: “Tek taraflı uçak biletiyle hepsini ABD’ye gönderelim!”)
             P. Yapov Ahmet Doğan’ın şeytanlıklarını anlatırken, BulgaristanTürk ve Pomaklarının geleceğini Bulgar dili ve yaşayış biçimi temelinde Bulgar ulusuyla kaynaşıp etnik topluluk olarak eriyip kaybolmalarından, ana dil olarak Bulgar dilini kabul etmelerinden ve böylece Bulgarlarla kaynaşmalarından yana olduğunu örneklerle açıyor. Bu konudaki düşüncelerini Gotse Delçev’li (Nevrokop) Prof. Doğan Ziya ve Rifat Bey soyları örnekleriyle kanıtlamaya çalışıyor. Bu soyların   evliliklerle tam eşitliğe kavuştuklarını yazıp örnekliyor.
            Kitapta, HÖH’lüler arasında Türk Pomak ve diğer Müslümanların kimliği konusunun tartışıldığına ilişkin bilgi yok.  O, okura kimlik bilinci oluşturmanın HÖH içinde can alıcı konu olarak çözüm aradığını  sezdiriyor ama problemi işlemiyor. Hiç olmadı bu konuda DS ile KGB’nin ne düşündüğünü açmıyor. Ana dil dersim nerede? deyen öğrencilere yanıt vermiyor.
            ŞEYTAN:  AHMET DOĞAN-2 bölüm
Zengin deneyimden doğan bu politik eser, HÖH beyin merkezinde yıllarca çalıştıktan sonra kaleme alınmıştır. Yazar, Bulgar milli bilinçten söz ederken, XX. y.y. da Bulgar halkına çok yara açan milliyetçi hortlamaları, zamanı dolmuş değer yargıları kıstasıyla sunuyor. Demokratik toplumda karşılıklı hoşgörü kültürünün galip gelmesi zorunlunu sanki göremiyor. Avrupa Birliği’ni de, tüm farklılıklara yaşam hakkı tanıyan yeni bir medeniyet olarak algılamıyor. Kuşkusuz, ana fikirleri HÖH merkezindeki gözlemleri esnasında oluşan bu eserde, Hak ve Özgürlükler Hareketi akıl hocalarının  ideolojik yetersizlik içinde bocaladığı, daha doğrusu tosladıkları ortaya çıkıyor.
            Yapıtta, azınlıklarıyla yaşayan ülkelerde ulusal sorunların başarılı çözümü örneklenmiyor.  Başka bir değişle “ulusal bütünlük tasarımına azınlık ve etnik halk topluluklarının öz hakları tanımadan çözüm aranması” yeğleniyor. “Bir  AB üyesi olan Bulgaristan’da  Anayasa etnik ve azınlık haklarının tanınmasına günümüzde de kapalıdır. Hak edilen adalet, demokratik toplum düzenine rağmen, Bulgarlar dışındaki etnesitelere tanınmıyor. HÖH Merkez Konseyi’nde çalışmış bir hukukçu aydının idesel politik açıdan bu düşüncede olması düşündürücüdür. Olayın da parlak açılması açısından Yapov, Bulgaristan’da Türklük ve Müslümanlık konusunu ele alırken Başkan A. Doğan’ı bir yarasaya benzetse çok iyi olurdu.  Yarasa Ahmet, DS ve KGB çıkarlarını zifiri karanlıkta  bile görürken, Türk azınlığın, Pomakların ve Müslüman Çingenelerin, işsizlerin, açların,  dilenciler ordusu problemlerine sanki sabah güneş doğunca bakıyor. Bilirsiniz, Yarasa hava ağırınca karşısındaki dağı bile göremez. Aynı örnek Bulgar milli menfaatleri için de söylenebilir.
            Eserde, ana sima, Ahmet Doğan’dır. Yazar şeytanın  DS ve KGB maskesini indirmeye çalışıyor. Olay bir tiyatro oyunu gibi sahnelenmiş. 3 perdelik bu oyun.
            Birinci perde: HÖH lideri DS ve KGB tarafından eğitilip kalıplanıyor. Ne için mi? DS gayretleriyle Bulgar Bilimler Akademisi’ne Felsefe doktoru olarak atanmış bir “aydın”, yine aynı kurumun hesaplarında Federal Almanya ya da Birleşi Amerika’ya gönderilip daha sonra T.C.’ye yönlendirilecek. Bu iş için gerekli olduğu sanılan ek eğitim hapislik yıllarında cezaevi dışında  kurslarla veriliyor. Ne ki, bu kurslarla ilgili A.Doğan dosyalarında geniş bilgi yok. Hapiste İngilizce  öğreniyor. Almanca okuduğu iddia ediliyor. Oysa, A.Doğan’la 1990’daki temaslarımla onun Almanca iki söz bilmediğini tespit ettim. Türk dili eğitimi aldığı anlatılıyor ama yine 1990 Haziranında liderin Kırcali’de Türk TV ekiplerine verdiği ilk demeçlerde, Türkçe gramer kurallarına uygun tek tümce kuramadığı herkesi şaşırtı, “Kim bu?” “Ne oluyor!” diyenler oldu!
            Okurda soru doğuran şöyle bir problem var. “Seçilen kişi neden Ahmet!” “Yani askerde DS -Ajanı olan birtek Ahmet mi?” “Ahmedin en çok insanı ele verdiği ve en fazla can yaktığı doğru olabilir mi?” Bu ölçüt belki DS ajanlığından yarar sağlamada işe yarayabilir, ama KGB bu kıstasları dikkate alır mı? Okuduğumuz kriminal, casusluk, köstebeklik kitaplarından birikimlerde KGB “kişiliksiz”, “soysuz”, “benliksiz” “bohem” gibi enteller arar. Ahmette bu vasıflar var mı? Ahmet İsmailov Ahmedov ana tarafından Kırım Tatarı bir soydan geliyor.
             Kırım Tatar atlılar Birinci Viyena Kuşatması’nda Osmanlıya ihanet etmiş, İkinci Dünya Savaşı’nda ise Hitlere Ordu vermişlerdir. Demek oluyor ki, Moskova açısından “dönek” bir millettirler.Baba tarafından Varna şoparı soyundan gelen Ahmet, Çingene çizgilerini yüzünde ve gözünde taşıyor. Bunlar onun benliksizliğin en belirgin özüdür. Yazar onu çok izlemiş olacak ki, defalarca “vicdansız” ve “merhametsiz” demekten geri durmuyor.  Aralarında kişisel birşey geçtiğine inanmak istemiyorum. Olay kişisel olmaktan çok uzaktır. Yani, DS’nin A. İ. Ahmedov’u köstebek olarak seçerken  müzevirliğe yatkın olması, gen soy özellikleri, yetersizliği yeterli olabilirken,   KGB’nin A. Doğan’ı kabul etmesinin temelinde yalnız “hain” karatkterli olması yeterli olmuş olabilir mi???
            Yazarın, kitabın adına “ŞEYTAN” demesi de ilginç. Hem de DS ve KGB kötü adamı anlamında… Şeytan demekle kötü adam demek  istiyor belli… Tabii bizi ilgilendiren, A. Doğan’ın Türklüğe, Bulgaristan Müslümanlarına, İslam dinine yaptığı kötülükler mi, hepimizi süründürmesi mi daha büyük kötülüktür yoksa Bulgar devletini soyması, Bulgar halk nimetlerini Rusyaya peşkeş çekmesi ve AB fonlarından alabildiğine çalması mı? Yazar bu soruları sorarken, birinci bölümdeki acı ve çekilere değinmiyor. O da yarasa bakışlı. Türkleri ve Türklüğü göremiyor…
            Yazarı “Uikent” gazetesindeki haftalık yazıları ve kitapları dışında tanımadığımızdan dolayı “Demon” – “Şeytan” – “Kötü Adam” derken, tam neyi tarif etmek istediğini anlamak pek kolay değil. İkinci ve üçüncü sahnede “Şeytan”ı iplerini çekerek oynatan KGB’dir.  Bu ouunda okuru çok etkileyen bir çığlık var: Şeytan’ın iplerini çeken onu Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlarına karşı dolaysız kötülük, direk saldırıdan alı koyuyor. Bütün kötülükler “hiç birşey yapmamaktan”, “çocuklarımıza ana dilimizi kültürümüzü öğretememe acısından”, “tarımı geliştirmemeden” “kimseye iş göstermeyerek” “insanlarımızı bezdirerek” ,”sosyal yardımları geciktirerek” “her iş için her kesten rüşfet talep edilerek”, “insanımızı seçimden seçime büyük büyük vaatlerle yalandırarak” “boşu boşına oyalayıp bekleterek”, “beklerken bayıltarak” v.b.  v.b. Yöntemler uygulanıyor.
            Bunlar hep demokrasi koşullarında olduğundan, yazar Bulgaristan yönetimine HÖH şahsında Türklerin de katılımından gocunduğunu gizlemiyor, bir de aynı zamanda A. Doğan’a  Bulgar Milli Menfaatleri açısından “hain” demekten geri durmuyor, fakat “hain” nitelemesini onun Bulgaristanda Türklüğe, Türk kültürüne, İslam medeniyetine ihaneti için de geçerli olduğunu vurgulamıyor.
            Tabii, A. Doğan zamanında zengin olan Türk, Pomak, Çingene yok mu sorusu halkıdır? Var, öyleleri de var. Bazı milletvekilleri, 10-15 çingene baron bunlar arasındadır. Onlar A.Doğan kasasına parayı torbayle taşıyanlarındandır.
Yapov, A. Doğan’ın gördüğü sivil eğitimi ayrıntılı anlatırken, üniversite giriş sınavında tarihten “zayıf” not aldığı için Sofya Üniversitesi “Felsefe” Fakültesi’ne kaydının yapılmadığını, DS işgüzarlığıyla Şumnu Üniversitesi Bulgar Dili Fakültesi’ne yazıldığını ve 2 yıl sonra Sofya’ya aktarıldığı yazıyor. Bu noktada önemle değinilmesi gereken bir özellik şudur: Medi Doganov’un (Ahmet DOĞAN) Sofya Üniversitesi’ne veya Şumen Üniversitesi’ne tam olarak hangi mektup, hangi telefon sonucu kaydını yaptırdığı bilmek çok zordur. İstihbarattan gelen yazarlar bu olayı eserlerinde, bu işin 6. Şube yazışmasıyla gerçekleştiğine yer verirken, başka eserlerde bu işi yapan, Bilimsel Teknik Konseyi, BKP MK’si v.b. kurum ve organlardır diyor. Biz bunu, Yapov’un anlatımında şu örnekte görüyoruz: Sofya Toplumsal Bilimler Akademisi’nde diploma üstü tez ve doktora tezi savunması yaptığı iddia edilen, HÖH “Liderin“in asla kaydı yoktur.
            Öyleyse Ahmet Doğan’ın Bulgar partisi ve devlet yönetiminin (BKP’nin ve daha sonra) dikkatini çekmesi nasıl mümkün oldu? 1970 – 1980’de DS-ajan ilişkileri tamamen gizliydi. Şans eseri olacak, Ahmet Doğan Bulgar Bilimler Akademisi’ne girince yaptığı “Türklerde Bulgar Ruhunun Dirilişi” konulu  60 sayfalık bir tez BKP MK Sekreteri Stoyan Mihaylov’un dikkatini çekmişti. Bu tez daha sonra, İç İşleri Bakanlığı’nın Sofya “Simeonovo” Polis Akademisi’nde kapalı kapılar ardında doktora tezi olarak savunulur ve Ahmet Doğan, o zaman (Medi Doğanov)  böylelikle Felsefe Bilimleri Doktoru olmuştu. Birinci perdenin bu önemlli olayları hep Ahmet Doğan hapse düşmeden önce gerçekleşir. Bulgarların bir atasözü “Akılı adam hapse düşmez!” der. Öyleyse, nasıl oldu da Ahmet Doğan 10 yıla mahküm oldu?
            Yine bu sahnede, bir grup tarafından 1985’te Varna’da DEDE diye bilinen bir Türk tarafından kurulan bu örgüt ve 1986’da yasaklanan,”Bulgaristan’da Türk Ulusal Kurtuluş Hareketi” ne Ahmet Doğan’ın DS tarafından “sızdırılması” ve Varna Ağır Ceza Mahkemesi örgüt üyelerine “muabbet” hapis cezası keserken,  “kahramana” sağlık durumu nedeniyle sadece 10 yıl hapislik verilmesi önemlidir. En önemlisi de mahkeme kararının dosyaya girmemesidir. Yapov bu sızdırma ve s.o.  hapıslik olayına ayrıntılı olarak değinmiştir.
            Bu traji komik perdede, somut deliler sunan tecrübeli yazar, Prof. Dr. Yanko Yankov‘un, hapisteki DS ajanları konusunu işlediği “KİMLİK BELGELERİ” eserine başvuruyor. 1990 öncesi bir domokrat hukukçu olan ve verdiği insan hakları mücadelesinden ötürü totaliter rejim tarafından yargılanıp ölüm cezası almış mahkümların hücre arkadaşı olan, daha sonra da HÖH listesinden Burgas milletvekili seçilen Prof. Dr. Yanko Yankov, adların değiştirilmesinden sonra kurulan ve Türklerin gizli direniş hareketinin yumruk müfrezelerinden olan BİZ” adlı Türk mukavemet örgütünün 3 üyesiyle uzun zaman birlikte kalır, görüşüp konuşur. Daha sonra asılarak idam edilen bu üç Türk kahraman,  Burgas köylerinden Emin Ahmetali, Abdula Çakır ve Saafet Recep’tir. Onlar 1984 ağustosunda Burgas Sofya trenine, Plovdiv tren istasyonuna, Varna uçak alanına ve Slıven oteline bomba koydu ve üçü de ölüm cezası aldır. Onlarla yakın temas halinde olan Y. Yankov’un kitabında “Türk teröristler” hakkında yazdıkları, P. Yapov tarafından şöyle verilmiştir: “Tanıdığım üç idamlık Türk saatli bomba yapıp patlatacak teknik bilgiye ve beceriye sahip kişiler değildi. Bombalı terör olaylarını DS bizzat kendisi yaptı. Türklerin yapmadığı bu kanlı saldırılar 3 suçsuz kişiye yüklendi. Onlar ya idam edildi ya da başka bir görevle diş ülkeye çıkarıldı.”
             Ne ki, Yapov bu sonuçlara katılırken olaylara çok daha geniş bakıyor: Benzer terör saldırılarını 1984’te DS gerçekleştirdiyse, 4 yıl arasız devam eden ve açık ve gizli, bireysel ve kitlesel tırmanan Türk direniş dalgasını yani 1985, 86, 87 ve Mayıs 1989 ayaklanmasını kışkırtıp kondaklanan da mı DS oldu?  Ayrıca DS bu zülmü  neden yaptı?
            (Bu konuda Birleşmiş Milletler ve ABD’de 1980’li yılların ikinci yarısında göre yapmış olan birçok Bulgar diplomat aile ile görüşme olanağı buldum. Yazdıkları kitapların hemen hepsini dikkatle okudum. Onlar, CİA ve diğer ABD organlarının kendileriyle değişik vesilelerle temas kurduğunu ve kendilerinden T. Jivkov’un totaliter rejiminin nasıl yıkılabileceğini sorduklarını, yazıp anlattılar. Demek oluyor ki, Waşhington T. Jivkov rejimini düşürme yolları arıyormdu. Bu görüşmelerde, zamanın büyük kısmının Bulgaristan Türk ve Müslümanlarına ayrıldığını paylaşan diplomatik görevliler, 1972’de Pomakların kışkırtıldığı gibi, Bulgaristan Türklerinin de kundaklanmasının olası olup olamayacağı konusuna ilişkin bilgilenme arayışı içine düşmüştü.
            Bu bilgiler, Bulgaristanlı Türk aydınlarında “Bulgarlaştırma” zülmü olmasaydı, Türkler T. Jivkov’u ayakta tutardı, fikrini doğurmuştu. Çünkü 1980’li yıllarda Bulgaristana döviz getiren üretimin % 48’ini gerçekleştiren Türkler, bankalardaki sıcak paranın da % 34’ne sahipti. İnsanımız sosyalist üretimin getirdiği ortak çalışma usulünün nimetlerinin paylaşılmasından memnundu, kendini güven içinde hissediyordu.)
            Yazar Yapov bu konuya yani Bulgaristandaki Türk olaylarına, bilinçlenip ayaklanmamıza Rusya’nın çıkarları açısından bakıyor:
1) Moskova Türkiye’nin dikkatini Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden Batı’ya çekmek istiyordu;
2) “Bulgarlaştırma” baskısıyla yarattığı gerginlikle T.C.’nden Ordularının Rusya sınırlarından Trakya’ya çekmesini hedefliyordu.
3) Bulgaristan’ın karışmasını, zayıf düşmesini, istikrarsızlaşmısını isterken, T. Jivkov’u sarsmak için yerli Türklerin hoşnutsuzluğundan yararlanmayı planlıyordu.
4) T.Jivkov ile M. Gorbaçov arasında çok ciddi problemler belirmişti.
5) Moskova, Bulgaristan’ı ve Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını himayesi altında bulundurmayı ve istediği gibi kullanmayı hesaplarken, elinden geleni ardına bırakmıyordu.
            İşte böyle bir mantık silselesinde oyunun 2. perdesini açan P. Yapov DS ve KGB’nin Ahmet Doğan’ı sahneye yeni bir görevle (iktidar olma) çıkardığını anlatıyor. A. Doğan görevini DS şefi general Nanka SEMERCİEVA‘dan alıyor. Pazarcık hapishanesinde Rus ajan ve diplomatları, Büyükelçi Avdeev, konsolos  Vladimir Feodorov  v.b  ile Medi Doganov arasındaki görüşmeler artık sona ermiştir.
                 1) 1989 ağustosunda Bulgaristan Türkleri arasında lider kabiliyetine sahip
                     veya önder olabilecek 500 aydın sınır dışı edildi. Türkiye, Belgrat ve Viyena’ya
                     kovuldu. Saha Ahmet lider için açıldı…
2)      1984 -1989 arasında kurulan Türk direniş örgütleri başsız bırakıldı, hırpalandı,
tehdit edildi ve politik sahneden uzaklaştırıldı. Bunu yapan DS idi.
3)      1989 yazında Türkiye Dış İşleri Bakanı Mehsut Yılmaz ve Bulgaristan Kültür Bakanı Georgi Yordanov arasında Kuveyt’te yapılan Bulgaristan Türkleri konulu görüşmede, –
(Konstantin Çakırov’un “Demokratların ikinci Kattan Akışı” eserinde yayınladığı “Kuveyt Görüşmesi Stenegrafisi”nde aynen verildiği üzere, – M.Yılmaz G.Yordanov’tan “yorgan altında Türkçe konuşsunlar” talebinde bulunmuş ve böylece Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının öz hak ve özgürlükleri, Türklük uğrunda verdiği ağır mücadele galebe çaldığı anda, ansızın can damarından vurulup kötürüm bırakılmıştır. DS ve KGB Ahmet Doğan’ı politik oyunun 2. perdesine çıkarırken,  Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının hakları, adaleti, özgürlükler v.b. iyi yaşatma istemleri, Türklüğü canlandırma gibi sorunları artık çözmüştür. Türkiye bu işten çekilmişse Bulgaristan yapılacak iş kalmamıştır. Bu gerçek 23 yıldan beri yaşatıldı. Bu yüzden olacak ki, A. Doğan son 23 yılda Bulgaristanda yaşayan kardeşlerimiz için elini kıpırdatmamış, Meclise bile gitmemiş, tek okul ziyaret etmemiş, Camiye girmemiş, Türkçe kitap bastırmamış, okullarda Türk dili derslerini engellemiş, bir tek Türk dede veya nenesinin elini öpmemiştir v.b v.b.  “Türk kültüründen bana ne?” deyen Liderin  kendisidir. Bu aslında Moskova’nın da işine gelmiştir. DS ise bayram etmiştir.
4)      1990 – 2000 yıllarını kapsayan dönemde, DS A. Doğan’ı lider yapmak, Bulgar ulusuna “akılı bir politikacı”  olarak dayatmak, “bütün işlerin Doğan etrafında döndüğü imajını yaratmak için” uluslararası tanıtma yolunda çok çaba göstermiştir. Yapov, bu çabaları anlatırken Türklerin hak ve özgürlük, adalet direnişlerinin tümünü örgütleyen, yöneten ve koordine eden liderin  bu işleri Pazarcık Hapishanesinden yapabilecek kadar zeki olduğunu savunacak kadar ileri gitmiştir. “Şeytan” Ahmet’in bütün olayların içinde olması” pek çok kişiyi çok düşündürmüştür. Fakat bu güne kadar A. Doğan’ın KGB ajanı olduğunu iddia eden herhangi bir Bulgaristan Türkü veya Bulgar aydınına rastlamamıştım.
            Pek tabii ki, Yapov eserinde vurgulayarak değinmese de, bu saçmalıklara bazı Bulgar politikacıların tavır alması geçikmedi. Örneğin, Cumhurbaşkanı Jelü Jelev, “OTOBİOGRAFİ” – (Herşeye Rağmen) eserinde, “Medi Doganov’un Bulgaristan’da Türklerin Ulusal Kurtuluş Hareketi gibi örgütleri, Türk kadınlarının 1989 Mayıs Ayaklanması yanında solda sıfır kalır!” diye yazdı.
            Aynı konuyu işleyen, Konstantin Çakırov ise şunlara işaret etti: “Bugün Doğan’ın illegal örgütünü hapishaneden nasıl yönettiğine ilişkin anlatılan masallar safdiller veya “aptallar” içindir.”
            “Hedef reel yaşamda etkin olan örgütleri yok etmek veya onların etkinliklerinin Ahmet Doğan hesabına yazmaktır.”
            P. Yapov’a göre, DS bu işlerde birkaç yanlış yapmış ve en nihayet Ahmaet Doğan’ın ipi pazara çıkmıştır. A.Doğan 1986 ylında, “ajan Sava iken” halk düşmanı olarak yargılanıp hapse girdi. Oysa  “Ajan Sava” olan Ahmet Doğan’ın dosyası 06.03.1988’de gizlilikten çıkarıldı.  Öyleyse, Ahmet Doğan hapishanede de mi ajandı. Bu olay yazarı derinden düşündürmüştür. Sosyalist Bulgaristan’da bir Komünist Partisi üyesi, parti örgütünden atılmadan, bir DS-ajanı ajanlıktan serbest bırakılmadan tutuklanıp, yargılanıp, hapsedilemezdi. Burada Bulgaristan Halk Cumhuriyeti yasaları üstünde ve bu kanunları geçersiz kılan bir olgu söz konusudur. Yazara göre, Ahmet Doğan olayına KGB daha 1985’te el atmıştır. Kısaca Rusyanın KGB’si Ahmet Doğan’a çadır açmıştır. KGB Bulgar DS’ye ajan Sava (Ahmet Doğan) konusunda dayatmada bulunmuştur.
            Neden mi?  Bu soruya yanıt vermek oldukça zor. Yapov konuya hep Moskova’nın Bulgaristan üzerindeki kendi çıkarlarını koruması açısından yaklaşıyor. Diğerlerin yazıp çizdiklerine bakan, özellikle başka bir Bulgar yazarı olan ve Todor Jivkov’un 12 yıl özel sekreteri görevinde bulunan K. Çakırov şunları belirtiyor: “M.Gorbaçov ile T.Jivkov arasında derin uyuşmazlıkların belirdiği “perestroyka” döneminde, KGB Bulgaristan’ın istikrarsızlaştırılması için çok çaba harcadı.”
            Ahmet Doğan konusuna, kitaplarının dördünde de özel olarak değinen BKP ile DS’nin kaynaştığı istihbarat karargahı olan 6. Şube’de “Türk Bölümü”  Amiri Albay Veselin Boşkov “TEHLİKE DEVAM EDİYOR” eserinde Pazarcık Hapishanesi’nde yatan “Medi” ile Rusyanın SSCB Sofya Büyükelçiliği’nden görevlilerin Rodop Dağlarındaki DS konaklarında yapılan görüşmelerde ödev belirlemesi gerçekleşmiştir. Bu konuşmalar baştan sona kayda alınmıştır, ama açıklanamaz, çünkü devlet sırrıdır, diye yazdı. Demek oluyor ki, DS-nin  “Sava” yı ajan olarak koruması KGB dayatmasıyla olmuştur. Ahmet Doğan KGB’nin özel görevlendirip yetkilendirdiği kişidir.
            Daha sonra görüldüğü üzere bu özel görevler arasında, Bulgaristanda özelleştirmeden ekonomiden Bulgaristan Türk ve Müslümanları ile Romlara verilen bonoların HÖH yetkililerince toplandını. Fakat bunların MULTİ GRUP adında bir dev ekonomik ve mali kuruluşun zalim ve adaletsiz biçimde dağıtıldını. Bunların elleriyle enerji, demir çelik, petrol, renkli metaller, akar yakıt boru hattı, kablo fabrikası v.b.  sanayi kullarına ve değişik iş alanlşarına el atılması ve Bulgaristan ekonomisinin boğulması söz konusudur. Yapov eserinde bu cinayetleri, milli menfaatlerimizin satılması ve halkın çıkarlarına peşkeş çekilmesini en ağır sözlerle lanetlemiştir. Burada vurgulanacak nokta, HÖH’ün de katıldığı üçlü koalisyon hükümetlerinin Ahmet Doğan (görev süresi sahibi), Saks Koburgotskı (başbakan) ve Sergey Stanişev (başbakan) şahsında DS tarafından kurdurulup, KGB tarafından yönetilmesidir. Moskova’nın Bulgaristandaki ekonomik çıkarlarını bu ajanlar sayesinde korumuş ve güçlendirmiştir. Multi grup hakkında söylenecek iki söz varsa, bunlardan birisi malı-mülkü insanlarımızın bonoları ile elde edilmiş olmasıdır. Bulgaristan Türklerine verilen imtiyazların ve tanınan olanakların HÖH Lideri tarafından Mokovaya bağlı çalışan şirketlere peşkeş çekilmesiyle sonuçlanmıştır.
            DS ve KGB’nin çok özel ilgi alanına giren bu konulara ve “Bulgaristan Türkü“ne ne T.C. Sofya Büyükelçiliği, Plovdis, Burgaz Konsoloslukları v.s. ilgi göstermemişlerdir?
P. Yapov bu konuya özel olarak değinmiyor, alıntı da çizmıyor, sadece 1990’da seçilen Büyük Millet Meclisi vekilleri ile diplomatik görevliler arasında 134 görüşme tespit edildiğini yazıyor. Bu olgu Bulgar istihbaratçıları tarafından hatıralarında işlendi.
             Örneğin,  Albay V. Bojkov, Ahmet Doğan ile MİT ilişkilerini ayrıntılı anlattı. “Bulgarlaştırma” yıllarında, Sofya “Karl Marks Ekonomi Enstitüsünde” okuyan, Ahmet Doğan’la Bulgaristan Bilimler Akademisi’nde doktora tezi yazarken tanışan, ona sevdalanan, Gökay isimli Şumenli bir Türk kızı bu etkileşimde çok önemli bir rol oynamıştır. Gökay DS’nin Birinci Şübe Ajanıdır. Pazarcık Hapishanesine sık sık gidip sevgilisiyle görüşmüştür. Uzun sohbetler, ayrı kalmalar, o yıllarda Amet Doğan’ı gözetleyen subay İvan İvanov’un dikkatini çekmiştir.
            Ne var ki, “iki sevgili” hapishanede biraraya gelmeden önce Gökay-kız defasında başka bir adrese daha uğramıştır. Bu yer, doğuştan Bulgaristan’ın Tırgovişte ilinden olan ve T.C. “diplomatik görevlisi” olarak Plovdiv’e yerleşen, aynı zamanda Gökay’ın Plovdiv Tarım Akademisi’nde öğrenim gören kızkardeşine abayı yakan, daha sonra da onunla evlenen “Türk diplomatın” dairesidir.
O yıllarda Amet Doğan’ı gözetleyen subay İvan İvanov’un bu iki sevgili dikkatinden kaçmamıştır. Ne var ki, “iki sevgili” hapishanede biraraya gelmeden önce Gökay-kız bir defasında başka bir adrese daha uğramıştır. Bu yer, Bulgaristan’ın Tırgovişte doğmlu olan ve T.C. “diplomatik görevlisi” olarak Plovdiv’e yerleşen, aynı zamanda Gökay’ın Plovdiv Tarım Akademisi’nde öğrenim gören kızkardeşine abayı yakan, daha sonra da onunla evlenen “Türk diplomatın” dairesidir. Böylece,  TR-DS–KGB arası DS Birinci Şübe ajanı Gökçe’nin özel çabalarıyla Pazarcık Hapishanesi’nde, Rodop Dağları’ndaki dağ evlerinde viski sofralarında yoğurulmuşlardır. Bu ilişki son derece önemli olacak ki, Gökay 1989’daki “Büyük seyehat” döneminden sonra Türkiye’ye göç etmedi. Sofya’da kaldı ve HÖH Merkez ofisinde görev aldı.
            Tabii, bu izlenimler beni P. Yapov’un kitabını okurken de derin derin düşündürdü. Nasıl olur da, DS dosyası kapanmamış, kendisiyle ilgili birçok hesap yapılan, KGB himayesinde bulunan bir UMUT LİDER bu denli sefil olabilirdi!?.
ONUN KONUŞMALARINDA VE DAVRANIŞLARINDA, BEDEN DİLİNDE AKILLI, ZEKİ BİRİ OLDUĞU İZLENİMİ BIRAKAN BİR ÇİZGİ PEK DİKKATİMİ ÇEKMEDİ.
Yoksa diyorum tüm bunlar A. Doğan’a vazife olarak 1990’dan sonra mı yüklendi!?
Çünkü 1990-1994 HÖH Merkezinde çalışanlar maaş alamıyorlardı. Yapov, Başbakan Andrey Lukanov’un A. Doğan’a para, daktilo, telefon v.b.  verdiğini yazıyor.
Kanımca, KGB’nin Doğan’a ne zaman para vermeye başladığı üstüne ek çalışmalar yapmak gerekiyor.
Yazar, “Telgraf”, “Monitor” “Politika” ve “Uikkent” gazetelerinin Moskova parasıyla alındığını, yalnız son haftalık yayının değerinin 200 000 Euro olduğunu yazıyor.
Bu yüzden P. Yapov’un tespit yorumlarının biraz da “milliyetçi” açıdan kaleme alındığı görüşündeyim.
            P. Yapov’un eserinde KGB para muslukları her üç sahnede de Ahmet Doğan’ın bahçesine akmıştır. Neden mi? Diğer ödevlerin yanında KGB Bulgar toplumunun dini ve etnik temelde parçalanmasını da istemişti ve bu da ancak parayla olacak bir iş olduğunu görmüştür. KGB’nin HÖH olgusunun daha ilk gününde yer aldığını gösteren bir başka olgu da şudur. Yapov’un yazdıklarını kısaca açmak isterim:
             1990 Ocağında Varna’da Hak ve Özgürlükler Hareketi kurulup mahkemede tescil edilirken PROGRAMINI yazan Miroslav Dırmov adında bir Bulgardır. Ahmet Doğan HÖH’ün hiçbir belgesini kaleme almamıştır. M.Dırmov Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin Drezden şehrindeki Teknik Üniversiteyi bitirdikten sonra Sofya’da İstihbarat Yüksek Okulunda okudu ve orada öğretmen olarak çalıştı.
             Bulgaristan da bu arada, Doğu Avrupa ülkelerindeki Türklerden sorumlu KGB Albayı olan S.Üstüngel ile Komintern kadrosundan Mara Kolarova’nın öz kızı Maya M. Drımov ‘un eşidir. KGB’ye ve DS’ye bağlı bir kadro olaran Ahmet Doğan’a HÖH Programı’nı yazma görevini o da Moskova’dan almıştır. Drımov HÖH’ün Varna Şehir Mahkemesi’nde tescilini sağlamış ve hareket merkezinin Sofya’ya taşımıştır. Drımov’un Varna seçim bölgesinden HÖH Millet Vekili seçilmesiyle bu alış veriş defteri kapanmıştır.
            P. Yapov’un eserinde özellikle değinmediği bir husus da, kendisinin de 8 yıl 4. katında çalıştığı Sofya “Al. Stamboliyski” 45 A’daki HÖH parti merkezinin devletten nasıl alındığını açıklamamasıdır. Bu merkezin elde edilmesi, DS kıdemli albaylarından Yovko Yovkov’un Maliye Bakanı yardımcılığı dönemindeyken  devlet mülklerinden sorumlu olan baş amir olduğu zamana rastlar. O vakit, bu binanın alınmasına karşılık,  Ahmet Doğan, Y. Yotov’un oğulunu ABD Harvart Üniversi’nde doktora tezi yapmak için Sağlık Bakanlığı adına delege etmişti. “Al. Stamboliyski” 45 A’da bulunan 6 katlı HÖH parti merkesinin Beni hala düşündüren, KGB’nin eli kolu taa oralara kadar uzanabiliyor muydu?
            2. ve 3. perdede izlenen olguların arasında şunlar göze çarpıyor.
            Ahmet Doğan, Bulgaristan Cumhuriyeti’nde 36.; 37.; 38.; 39. ve 40. Millet Meclidin’de vekil olan, her defasında Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının oylarının hemen hemen hepsini ve özellikle de Türkiye Cumhuriyetindeki soydaşlarımızın oylarını 5. kez kayıtsız koşulsuz tümüyle aldı. Süresiz Başkan seçilmiş olan bu “lider” seçim listelerini de kendi kıstaslarına göre belirlemektedir. Bu işte müdahale edecek durumda olan tek kişi yoktur. Sarayda yaşayan ve devlet güvenliği tarafından korunan, zırhlı araçla gezen “önder” halkla görüşmüyor, insanlarla yemek yemiyor, uzun süre kimseyle beraber kalmıyor. Sözde hayatı için tehdit almış.
            Eserde, Ahmet Doğan’ın gizli kasaları olduğu, halktan para topladığı, gizli işler çevirdiği v.b anlatılırken, 2. hafta boşadığı Aysehel’le evlenirken 1.5 milyon leva harcadığına dikkat çekilmiştir.
            P. Yapov eserinde DS-KGB Ajanı Doğan olayına bir de, Bulgar milliyetçiliği açısından bakıyor. Ataka partisinin kurulmasıyla ülkede milliyetçiliğin yeşerdiğini ve anti-İslamist ve Anti HÖH uçların sivrildiğini anlatıyor. Bu hortlamanın ulusal hoşgörü ve barışı baltaladığına işaret ediyor.
            HÖH’ün kooalisyon iktidarı döneminde büyük vurgun yaptığını yazan P. Yapov, seçmenlere dağıtılan “Moskova paralarıyla” son seçimlerde oyların % 30 oranında arttığını vurguluyor. Konuya devamla, BSP, Çar II. Simeon partisi “II. Simeon Ulusal Hareketi” ve HÖH hükümetlerinin sadece ve yalnız Moskova çıkarları için çalıştığını, enerjimizi Rusyaya bağladığını ve ülkemizi çökerttiğini yazan araştırmacı yazar, Bulgaristan’ın geleceğinı farkı bir bakış açısından gözlemektedir.
            Biz HÖH’ü kurarken, Bulgaristan Türk-Müslümanlarının etkik Türk kimliklerini koruyarak gelişeceklerini ve ulusal demet içinde laik oldukları yeri alacaklarını savunulurdu. Yapov ise Türk ve Pomakların ve azınlık durumunda olan Bulgaristan etniklerinin Bulgar partilerine katılarak, oy vererek eritilmelerini, yeni bütünlük içinde kaybolmalarını yeğlerken,  Gotse Delçev bölgesinden bazı soylu Pomak aydınlarını örnek olarak göstermiştir.
            Eserinde, Ahmet Doğan’ın en yakın zamanda mahkemelik olacağı, HÖH’ün çökeceği ve birkaç yıl sonra dağılacağı, anayasayla uyumsuz bu etnik ve dinsel oluşum yasaklanması gerektiği gibi görüşlere yer verilmiştir.
            HÖH Operatif Büro üyesi, Sofya HÖH il Örgütü Başkanı, Ahmet Doğan’ın çalışma odasına her zaman girip çıkan, yazışmalarını okuyan, düzenleyen, onun adına birçok görüşmeye katılan büyük bir aydın sıfatıyla bilinen P. Yapon’un HÖH merkezini ziyat eden herhangi bir KGB yetkilisinden söz etmemesi de kayda değer bir ayrıntıdır. A. Doğan’ı ziyaret eden önce DS ve şimdi de DANS subaylarından da neden bir söz edilmiyor?
            Balkanların 1990’lı yıllarda ve 2010’a uzanan ağır bunalımda Doğan’ın Moskova ajanı olarak DS ile uyumlu çalışıp başarılı olduğunu, pek çok şahsi mal mülk edindiğini, bunların hiçbirinin kendi adına kayıtlı olmadığını, vergilerini başkasının ödediğini. Ayrıca Ahmet Doğan’a birşey olursa bu mülkün ve paraların devlete kalacağını, tüm varlığın daha büyük kısmının değişik kuşaklardan DS şimdi de DANS yetkilileri adına tescil edildiği v.b. Yazıyor. Gerçekler, olaya el atma zamanın geldiğini bildiriyor.
Bulgaristan’da tüm Müslümanların Ahmet Doğandan birşey beklemesinin yanlış olacağına parmak basıyor, “boş hayallerle yaşamayın” diye yazıyor.
            Kitabın bıraktığı genel izlenim “Bulgarlaştırma” zülmünün neredeyse Ahmet Doğan olayı dışında gelişmesi, Doğanın hazırlık görürken olaylara karıştırılmaması, korunması ve hazırlık görmesidir.
            Moskovanın Bulgaristan’ı ezme ve yoksul bırakma, yeraltı ve yerüstü zengtinliklerine el koyma çabalarının kitapta yer verilirken, en önemli KGB ajanları olan Ahmet Doğan, AB ve NATO üyeliğine neden izin verildiği, bununla neyin hedeflendiği işlenmemiştir.
Kitap bu bakıma çelişkilidir…
Daha derin düşünülürse bu kitap, Bulgar milliyetçilerine yem olabilir diye düşünüyoruz. Bulgaristan’da Müslümanlar şimdiye kadar “beşinci kolordu” olarak gösterilirken, şimdi KGB -ajanın büyük ordusu olarak ortaya çıkıyor, burada başka gerçeklerin aranması da gerekiyor, şöyle ki yazar konuyu daha etraflı irdelemeye yanaşmıyor.
Açıkça ifade edildiği üzere, HÖH ve onun KGB ajanı LİDERİ Bulgaristan Müslümanlarını ezen, sıkıştıran, boğan toplumsal kalkınmalarına engel olan, dev bir ejder oluşumu çok büyük bir korku ve dehşet haline geldiğini bildiriyor.
            Bunalım içine düşünce biraz da kendini korumaya özen veren Ahmet Doğan Sofya’nın Vitoşa Dağı eteklerinde Saraylara kilitlenmiş Yani Zellanda’da yaşama hayalleri kurmaktadır. Demek hapislik sadece hapishanelerde değil saraylarda da olabiliyormuş.
Milli Güvenlik tarafından gece gündüz korunsa da Bulgaristan’dan kaçmak herhangi bir soruna çözüm olur mu dersiniz. Müslümanlar da artık uyanmaya başladılar, dünyayı okumaya başladılar. Aldatıldıklarını oyuna getirildiklerini farkına varmaya başladılar. KGB Lideri Doğan’ın alaşağı edilmesi gerektiğine artık inandılar. Yapov Bulgaristan’da en vicdansız insanın Ahmet Doğan olduğunu duyuruyor.
            Yapov eserinde anlatılan çok farklı bilgilerin özündeki gerçekte Doğan’ın ipleri Moskova – KGB ve gizli istihbaratı DS tarafından çekilen kötü bir adam gibi tanıtılırken, Müslümanların karşısında şeytanın oyunundan ve zülmünden kurtulmasının ellerinde olduğuna ve artık T.C. Yetkililerinin de bunu fark ettiğine altını çizerek işaret ediyor.
Son kısım
Eserinin son sayfalarında Doğan’ın bir DS ve KGB ürünü olduğunun altını yeniden çizen, “ben bir gerçekçiyim, Doğandan hesap sorulmayacaktır”! Öngörüsünde bulunuyor.
Kitabın son iki cümlesi şunlardır:
“Doğan için şimdi ne gibi bir plan kuruldu acaba? Bulgaristanla ilgili kesip biçtikleri nedir biliyormusunuz!?” Hak ve Özgürlükler Partisi Merkez Konseyi’ne üye olan ilk Bulgar, Başkan Ahmet Doğan’la yıllarca birlikte çalıştıktan sonra yazdığı bu kitabını şöyle bitiriyor:
İ T H A M E D İ Y O R U M
1.    Ahmet Doğan şeytanını yataran DS ve KGB’yi itham ediyorum!
2.    Doğan’ın kendisini itham ediyorum!
3.    Doğan’la ortaklık yapan ve ülkemizi derin bunalıma sürükleyen, Bulgaristan Sosyalist Partisi, II. Simion Ulusal Hareketi, Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni; şirket ve partilerden oluşan çemberi itham ediyorum!
4.    Ülkenin en yüksek yasası olan Anayasayı delerek, bir etnik parti kurulmasına izin veren Bulgaristan Adalet Sistemini itham ediyorum!
5.    Bulgar Anayasası’nın korunması için aralarında birlik kuramayan ve Doğan’ın yeni bir Kosovo ile tehdit savurmasına olanak veren tüm politik güçleri itham ediyorum!
6.    Bulgar kamuoyunu ve Bulgar Türk, Pomak ve Romlarını itham ediyorum!
Ben, onları, Doğan’a üstünlük sağlama fırsatı verdiklerinden ve Bulgaristan’a o denli büyük zarar verilirken göz yumduklarından dolayı itham ediyorum!
7.    Yalnızca Bulgaristan için olmakla kalmayıp, tüm Balkanlar için de çok büyük tehlike oluştuğunu görüp algılamış olmasına karşın, Doğan ve Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni konjuktürel hesaplarla kabul eden uluslararası kamuoyunu itham ediyorum!
 
İNSANLAR NÖBET VERİN!
ONARILMASI OLANAKSIZ OLANIN BAŞIMIZA GELMEMESİ İÇİN UYANIK OLUN!

DOĞAN VE ONU YARATANLAR NİYETLERİNDE VAZ GEÇMEMİŞLERDİR!

Reklamlar