Seyhan ÖZGÜR

Biz Bulgaristan Türklerinin başına ne bela gelse hep Türkiye’yi, Anavatanı ararız. Oraya koşarız. Sıkıştırıldıkça bir asırda 6 defa göç ettik. Türkiye’deki nüfusumuz 10 milyonu aştı. İnsanlarımızın arasından Türkiye’nin en aydın insanları çıktı. Örneğin Cumhurbaşkanı Celal Bayar Plevnelidir. Başka bir örnek, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde AK Partinin Kurucusu, Başbakan, dünya liderlerinden en seçkin olan Recep Tayip Erdoğan’ın birinci danışmanı Yiğit Bulut da Plevne soylarından, Bulgaristan kökenlidir, bizlerden biridir. 1990’la derinleşen Bulgar bunalımında ülkemize en fazla yardım ve yatırım yapan ülke komşumuz Türkiye Cumhuriyetidir. Hele 2002’den sonra Büyük Türkiye’nin bize gönderdiği yardımlar, uzattığı destek eli hep güçlü kaldı, hep daha fazla verdi, karşılıksızdı, cömertti. Yüzlerce iş adamımız, dernek başkanımız var. Ama sen hiç birini saymıyorsun, kimse ile temas halinde değilsin. NEDEN?

Bu soruyu senin adına bir de biz yanıtlayalım Ahmet Doğan:

Sen, Bulgar istihbaratı “DS” tarafından, Rus dış casusluk teşkilatı KGB onayıyla HÖH partisi başına püskül edilirken, senden istenenleri, ödevlerini, misyonunu halkımızdan gizledin, hatırlatalım:

  1. Senden Bulgaristan’ı Türklerden ve Müslümanlardan tamamen temizlemen, arıtman istenmişti. Bu iş 139 yıldan beri devam ediyordu ama bitirilemedi. Senden istenen nokta vurmandı. Senin son hedefin generallerle sofra kurup Türksüz Bulgaristan Kutlaması örgütlemekti. Sen bu ödevi yerine getiremedin. Baktılar ki olmayacak, seni yine kapadılar ve bu defaki hapishanenin anahtarları bambaşka bir yerde. Af, genel af, salıverme falan filan seni tutmuyor ve tutmayacak. Çünkü isteneni yapamadın. Şu sıradan köylülerin toprağına sarılmış nefes alması bitirecek seni…
  2. Biz sınır kapısını açık bırakacağız sen Türkleri, hocaları, imamları, müftüleri, Türkçülük heveslilerini, sazcıları, davulcu ve zurnacıları devamlı sindireceksin, aç bırakıp sıkıştıracaksın, çocuklarına nefes alma hakkı tanımayacaksın, hepsini zorlayarak kovalayacaksın, laf dinlemeyeni içeri atıp ıslatıp çıkaracaksın, aklı gelmezse ezeceksin ama Bulgaristan’ı terk etmeye zorlayacaksın. Hatırlatıyoruz: Vazifen buydu. Yapamadın! Bu ramazan da her yer davul sesiyle gümbürdedi.
  3. Türklüğü, Türk kültürünü, Türklerin geleneklerini, adetlerini körelteceksin, unutturacaksın, manilerini, türkülerini, şarkılarını, oyunlarını, kına gecelerini, mevlitlerini, gerdek gecesini, düğün ve bayramlarını unutturacaksın. Öncelik edenleri takip ettireceksin, sindireceksin, süründüreceksin. Senin “Saray”da yaşamanın bedelidir bunlar. Bunu da yapamadın. Türklere örnek olayım diye 8 karı değiştirdin, rezilliklerin en büyüğünü yaptın. Ayıp ettin ama yine de bir şey olmadı. Türkler evlenip doğurmaya, içip söylemeye devam ediyor. Yine bağ bozumuna hazırlanıyorlarmış. Fıçıları sıkıyorlar. Sen “Saray”da dünyadan uzaksın, dünya yalnız köpek sesi değil, normal yaşayan insanlar da var. Üzüm hasadında Bulgar Türk birlik olmaya hazırlanıyor. Halkımızı ne günler bekliyor bir bilsen. Ne diyorlar biliyor musun? “Köpekler saraya kapanalı, hürriyet gelmeye başladı… Dedikler başka şeyler de var, ama başka zaman.
  4. Türklükle ilgili, Türk kültürünü yeşerten hiçbir gelişmeye izin vermemek, şiir yazanın canını çıkarmak, hikâye yazanın anasını ağılatmak, uzun öykü veya roman yazmak isteyene kan kusturmak, Türkçe gazete ya da dergi çıkaranın başına balyoz vurmak, radyo ve TV yayınlarına izin vermemek, halka anadilinde fıkra, masal anlatanları kovalatmaktı senin vazifen. Bu da boşa çıktı. Türkiye kendi uydusuna 228 TV programı çıkardı, bu yetmezmiş gibi, Bulgar TV’ler de yalnız Türk filmi oynatıyor. Olmadıkça olmuyor işte. Türkiye yerinden fırladı, ırmakları ters yöne akıtmak mümkün değil. “Çınar” ol diye dikildin ama, ama düşman eli haset, kurumak da yaratanın takdiri. Kader bu, yapılacak bir şey yok!
  5.  Sana zırhlı “Jeep” bu nedenle verildi. Fidan gibi dikildiğinde, bu seralarda yetişti, kabuğu naziktir diye düşünenler etrafına tel örgü yaptılar, yani sana zırhlı araç aldılar, ne ki o da fayda etmedi. Silahlı korumalarının maaşlarını ödeyenler işlerini biliyorlar. Bütün mekanizma aynı değirmene su taşıyor. Bu değirmenin adı Türklük ateşidir, gönüllerde yanar, su ile söndürülmez, İnsanın canı çıkar ama Türkün gönlündeki kıvılcımlar sönmez. Bunu bilemeyenler,  bu defa paralarını boşa harcadılar. Bak görüyorsun, ama şu işi bitir de Balkanlarda rahat bir hava alalım hevesine tutulan bir Avusturya enerji şirketi de sana 1 250 000 lv.  (Bir milyon iki yüz elli bin leva) para verdi. Ama “sarayda” mağaza yok, birahane, lokanta yok, nerede harcayacaksın? Turist olarak  bir yere gidecek olsan sıkmıyor. Seni bir defa İsviçre’de Bern sokaklarında görmüşler “kızımın sağlık sorunları var” demişsin. Yalan salladın tabii. Dikkat et! Dünya çok küçüldü. Her yer Genç Oktay dolu. Sen herkese kötülük ettiğin için herkes senden hınç çıkarmak ve kahramnan olmak istiyor. Senin hesabını görenin tarihe bir kahraman olarak gireceğinden şüphe eden yok. Görüyorsun, insanlar sana güvenmekle yanlış ettiklerinin farkına vardılar. Sen ömrümüzden 25 yıl çaldın. Ama bizi bitiremedin.  Türklüğün ömrü sonsuzdur. Öyle çalmakla kapmakla bitmez, bitirilemezler…

Seni “lider” yapmanın sebepleri kısaca bunlardı.

Senin kendi hedefin yoktu. Seni içirdiler şişirdiler ve sürünmeye alıştırdılar. Sürünen adam düşenin halinden anlamaz. Ardından da sürünmeleri için Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının tümünü düşürmeye ve süründürmeye çalıştılar. Bu çeyrek asır böyle devam ede geldi.

Bizdeki o zalim birinci diktatör diktatör (T.Jivkov)  da Çingen bozmasıydı, Osmaniyeli Botevgrat Romuydu.  Ardından Varna şoparı Ahmet’i getirdiler. Yeni Çingen kaşarlıyı değiştirdi. Onu da Bankiya saraylarında yaşatmışlardı. Saray çok, önemli olan Türklerin hesabını görmeyi kabul etmektir. Bulgar milleti Türklerden çok iyilikler gördüğü için artık ellerini kana bulamak, kirletmek istemiyorlar. İsteseler de hevesli değiller. Komşu komşunun külüne muhtaçtır!” atasözümüzü Bulgarlar da bilir ve bu yüzden Türklerle dostluğa büyük değer verir. Bulgaristan Uyanış Çağında (XIX yy) hiçbir Bulgar haydudu Bulgaristan’da yaşayan Türk aileler ve Pomak kardeşlerimiz tarafından Osmanlı zabıtasına ihbar edilmemiştir. Biz susmayı, görmemeyi biliriz,  her zaman herkesle birlikte ve kardeşçe yaşamak özümüzdedir. Hepimizin onurlu olmasını isteyen soylardanız. Dünyada onur ve şeref de bitmez. Alnımız açıktır. Verilecek hesabımız yoktur. Tarih boyu Bulgar halkıyla hesaplaşma planı ve kurgusu yapmamışız ve yapmaya niyetimiz yoktur. Hainler, ajanlar, gammazcılar, muhbirler, sen başta olmak üzere soysuzlarsınız.

Biz Yahudilerle de hep iyi geçindik. XIV. Yy’dan beri komşuluk yaptık. 1942’de bizden kovuldular, yani eski Osmanlı topraklarında mekân değiştirip, Filistin’e yerleştiler. Yahudi milleti tarihten ders almayan, kendi ana kitabı olan İncil’den ibret çıkarmayan bir millet olarak soysuzlaşıyor. Bir baksanıza Filistin’de, Gaze’de olup bitene, barbarlık sözünün yerine daha zalimi icat edildiyse, yazımda onu kullanın lütfen. Sen, Ahmet Doğan, “Neo-kom Yahudi Finans Örgütü” ile bağlantılısın. Türklere karşı havlatmak için Bulgaristan bahçesine “Ataka” köpeğini bağlatan sensin. Halk uyanıyor, “Atakayı” bahçeden atacak, ama işler bunla bitmiyor. Bu iti sen 1 600 000 (bir milyon altı yüz bin levaya) satın aldın ve Bulgaristan politikasına dahil ettin, camilerimizi taşlattın, vakıf mülklerimizi almamızı engelliyorsun. Sınırsız paraları olan  Neo-com  “Ataka” Başkanına bol keseden  paralar veriyor. Neden mi? Türklere, Müslümanlara, Romlara, İslam’a ve Türkiye’ye, Türk Bulgar dostluğuna karşı havladıkça havlasın diye. Unutma lütfen. Bu işten baş sorumlu sensin. Kuruluş parasını verdin “Ataka” – faşistlerine, Bulgar ırkçı milliyetçilerine. Ayakta kalabilmek için emperyalizmin ajanı değil zavallı uşağı durumundasın. Bu hesap ödetilir.

Senin cebinde devamlı beş paran olmadı ama masanda başkalarının ödediği viskiler de eksik olmadı. Anımsatıyorum: senin masanda hesap ödeyen de olmadı değil mi? Hesaplar hep büfe ardında ödendi. Önemli olan senin içmen, kafanı masaya vurman, büyüklük taslamaya alışman, zavallılığını unutman ve ara sıra “ben” demendi. Öyle başladı işte, sonra “ben, ben” diye bağırmaya alışmdın. Sen bir hiçtin. Hiçsin ve Hiç kalacaksın. Ne yazık bir çöp bile olamadın ve olamayacaksın. Senden ayakkabı altına gön bile olmadı. Ama balon gibi şişirildin, balon uçuruldu ve sen de kendini “lider” zannettin. Bir bakınsan! Bakınsana etrafına! Bir baksana şu şimdiki durumuna! Sen acınacak bir haldesin…Kurtuluş yolun, “saraydan kaçmak”. Plan yapmalısın. İstersen kitabını gönderelim, “Saraydan Kaçma” operasında benzer bir plan gerçekleştirilmiştir.

Şu genç Osman var ya, 100 yılda yapılamayan bir iş yaptı. Hainler başını yani seni tarih kürsüsünden indirdi. Bir KGB ajanını, Bir DS ve DANS ajanını kürsüden fırlattı. Ne oldu şimdi. Mahkemeye gidemedin. Sıkmadı değil mi!!!Okyta’ya 20 yıl hapis verilsin diye bir hayli gayret etmişsin, sözde ne dediğin oluyordu, ama bu defa olmadı, çünkü Bulgar makamları da kör ve sağar değil, bir dereceye kadar içip yersin, ömür boyu misafirlik olmaz,  artık herkesin içtiği birayı ödeme zamanı geldi. Emeklilik maaşın da yok, ne yapacaksın bilmem…Çok kötülükler yaptın ve kürsüden çöp torbası gibi atıldın. Gençliğinden beri, DS – gizli polis subaylarıyla tanıştığın ilk günden beri ilk defa olmak üzere Sofya Kültür Sarayı’nda yerlerde süründün. Bizim Türk halkının bir özelliği vardır, haklı olanın yanında olma bilincine varana kadar, hep sürünenin, muhtaç olanın yanında yer alır. Seni de çöplükten çıkardılar, pansuman ettiler, üstün başın sil kildi, terin silindi, bir iki öpücük ve tebessümle korkun alındı. Ama her şey içinde kaldı, asla çıkmamak, seni asla terk etmemek ve yiyip bitirmek üzere içini kemirecek…Kusura bakma ama bu sahneyi, şu Oktay’ın yaptıklarını Rus senaristleri bile ne öngörebilmiş ne de yazmıştı. Bayram edenler de oldu kuşkusuz…

 

Şimdi işittiğimiz göre, Aylinkızımıza her akşam yeni bir gecelik giydiriyor, saçlarını omuzlarına saldırıyor ve gökyüzünden iner gibi ikinci katın basamaklarından kelebek gibi sessizle inip dans etmesini ve başında durmasını istiyormuşsun. Böylece Melekler indi havası yaratıyormuşsunuz. Kardeşim Melekler kırk kere inmez ki, bir defa insan doğduğunda ruhunu getirirler bir de sonunda ruhunu alıp uçup giderler.

Senin istediğin nedir şimdi? Kıza eziyet etmiyor musun? Her akşam her akşam in çık.

Kızcağız ne alıp götürsün senden?!. Sende ruh falan kalmamış ki!. Zannetme ki içtiğin viskiler yalnız karaciğerini yiyip bitirdi. Ruhun şarap fıçısında, viski şişesinde yaşayacak hali yok, o da eriyip gitmiştir. Unutma, ruhu çürüyenler için ruhsuzlar cehennemi var. Dante, yazmış, Bilmem okudun mu? Okumamışındır. Nerde sende o kadar sabır. Yazıldığına göre, ruhsuzlar cehennemin 20. yeraltı katındaki yılanlar çamurluğuna atılıyormuş. Senin yerin orası olabilir. Bu kadar derine atılmanın nedeni ise, iğrenç günahlarının bir daha başka biri tarafından işlenmemesi içindir. Yani Dante bile iyilikten yana olduğundan, ruhsuzluğun bulaşıcı bir hastalık haline gelmesine karşı çıkıyor. Ruhsuzlar ne kadar derine gömülürse, o kadar daha iyi olur, demiş eserinde…

Bir de şunu yazmak istiyorum. Bir sıra sen kendini karizmatik zannetmiştin. Ne kendinin,ne ruhunun ne de karizmatikliğinin kaç para ettiğini biliyorsundur da, Bulgar medyası yapmıştı bunu, seni ValeryaVeleva gibi makyajlı gazetecilerle resmedip birinci sayfadan verdi. Şimdi “Presa” gazetesinde çalışan Veleva seni konu etmiyor. Anladı ciğerinin fiyatını… O, o zamanlar, Bulgaristan Türklerinin geleceğini tek başına tayin edebilecek biri olduğunu defalarca yazmıştı. Bunlar saçmalıklar  tabii: Bir kişi bir etnik halk topluluğunun geleceğini tek başına nasıl belirler, sen de bir şey yapamadın…Sen de edemedin. Edemeyeceksin!

İtiraz edebilirsin. Bakın HÖH oyları artıyor. Mecliste milletvekili sayısı artıyor.

Diye bağırabilirsin. Senin bu çığalığını L. Mestan da destekleyebilir. Üçlü koroya DançoPeevskiyi de alabilirsiniz. Fakat  bu ancak sizin çölde bir kum tepesi olduğunuza kanıttır. Çöl rüzgârları kum tepelerini sürükleyerek yürütür. Bu nedenledir ki,  çöldeki tepelerin hiç birinin adı yoktur. Çünkü onlar bugün var, yarın yok, gece yerlerinde yel esen olgulardır. Burada çöl, Bulgaristan’da yaşayan Türkler, Türklük ve Müslümanlar ve onların dini olan İslam ’dır. Kaybolması, silinip yok olması olanaksızdır. Geçerli olan yasallıkta yok olan kum tepecikleridir. Bulgaristan Türk ve Müslümanlığımız ilk rüzgârda silinip bir daha hatırlanmamak üzere unutulacak kum tepecikleri değiliz. Kendinize has olanı, başkasına yüklemeye çalışmayın.

Çölde çöp yoktur. Sizden de çöp bile olmaz!

Bir de hiçbir işe yaramadığından, senden çöp bile olmaz:

 

Reklamlar