BGSAM

Konu: Halkın Cumhuriyeti miyiz yoksa Başbakan Cumhuriyeti mi?

Bizde iktidarın ayarı birkaç ayda bir bozulmaya başladı. Bu defa Başbakan Boyko Borisov kabineyi ayar etmeye çalışırken, halk meclisine girip bir ay tatile giren milletvekillerini göreve çağırması, aslında başka bir ayarı ciddi şekilde bozdu. Bu, Başbakan’ın Meclisi kendi başına toplanmaya çağırma hakkı olmamasından kaynaklanıyor. Bulgar Anayasasında, tatile çıkan meclisin ancak Bakanlar Kurulu kararıyla toplanmasını öngörmüştür.

Bu defa Bulgar hükümetini çatırdatan, bu yılın Nisan-Mayıs aylarında yapılan Seçim Kanunu değişiklikleri oldu. Bu değişikler, orta sağda merkezci GERB kabinesine her geçen gün biraz daha ısınan aşırı sağcı ve ırkçı güya “Yurtsever Cephe” partisi ile VMRO – Makedon komitacıları ortaklığının daha da sokulması ve isteklerini dayatması oldu. Bu iki gerici güç devletin ana makamlarını ele geçirme hevesindedir. Bulgar milliyetçilerinin hükümetten istekleri Türklerin ve Müslümanların devlet makamlarından ve yürütmeden sökülüp atılması ve meclisin Türklerin temel insan haklarını, eşit vatandaş hakkını çiğneyip, Bulgaristan’da yaşayan Müslüman Türklerle Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yakınları arasındaki bağları koparmaya yöneliktir.

Evrensel insan haklarını hiçe sayan ayırım ve düşmanlık öngören isteklerin sivri ucunda, 1989’dan beri Bulgaristan’ı terk etmek zorunda bırakılan vatandaşlarımızın en doğal insan hakkı olan çifte vatandaşlık hakkını kaldırmak ve Bulgaristan vatandaşı ve Avrupa Birliği vatandaşı olma hakkını ellerinden almaktır. 2016 Mayısında onaylanan seçim yasası değişiklikleri, Türkiye, Bulgaristan ve Avrupa Birliği vatandaşlığı olan 620 bin Bulgaristanlı Türkün seçme ve seçilme hakkını baltaladı. Demokrasi koşullarında Beşinci Cumhurbaşkanı seçimine soydaşlarımızın özgürce katılması sınırlandı. 35 sandık tavanı, 620 bin Bulgaristanlı Türkün en kutsal hakkını yok etmek için getirildi. Amaçlarında bizi Bulgaristan’dan soğutmak ve koparmak var. Türk seçmenin 26 yıldan beri Bulgaristan siyaseti üzerindeki sonuç belirleyen rolüne son verilmek isteniyor.

Şimdi yani seçim gününe 19 gün kala toplanan meclisin halkın tepkisini tuşlamak için toplanarak seçim yasasında değişiklikler yapmaya çalışmasına dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmamıştır. Durumu bir futbol karşılaşmasıyla mukayese edersek, oyun esnasında kuralların değiştirildiğini görüyoruz. Daha önce böyle bir gelişme izlenmemişti. Başbakan Borisov otoriter davranışlarıyla bir yandan kendine sımsıkı bağlı olan katı komünist Tsetska Tsaçeva’yı Cumhurbaşkanı yapmaya çalışırken, öte yandan yürütmeyi işler duruma getirmek için milliyetçilere daha büyük ödünler veriyor. Yurtseverlik maskesi ardına gizlenen milliyetçi, ırkçı komitacıların dayatması üzerine Türkiye ile Bulgaristan devlet sınırına 3 metre yüksek tel örgü gerildi, gözetleme kamaraları yerleştirildi, askeri birlikler yerleştirildi. Türk ve Müslüman düşmanı ruha sahip aynı güçlerin meclise sunduğu başka bir yasayla Müslüman bayanların başörtüsü taşımaları yasaklandı. Onaylanma bekleyen başka bir yasa önerisiyle ise minarelerden ezan okunması yasaklanırken, camide Türkçe konuşmanın yasaklanması öngörülüyor. Bu istekler sözüm ona “soya dönüş” dönemi zulmünün açık devamıdır. Faşizm kokan son gelişmeler, bütün ülkede anti-Türk dalgayı hareketlendirip yükseltirken, keyfi hareketleri cezalandırılmayan hatta özendiriliyor. Faşist palazlanma sırtını GERB partisine dayarken, % 42 temizlenmiş olan ajan dosyalarına dayanan Bulgar demokrasisinde adaleti rüyada görebilmek bile hayaldir. Son açıklamalarda, askeri istihbaratın 16 bin dosyayı yok ettiği açıklandı. Bu 16 bin kişi arasında Türkler de olduğu bir gerçek olduğu kadar, böylelikle birçok siyasetçinin aklandığı ve görevde kaldığı gün gibi parlıyor. Bulgar devleti komünist rejimin ajan dosyaları üzerinde objektif bir çalışma yapılmasını finanse etmediğinden maada, öteki Doğu Avrupa ülkelerini de örnek almadı. Polonya’da totaliter komünist özün sökülüp çıkarılmasına ve geçmişin artıklarından kesinlikle kopma davasına her yıl 40 milyon Euro bütçe ayrılıyor. Biz geçmişin asla ölmediğini biliyoruz. Buna rağmen, 1944 öncesi faşist Bulgaristan’daki “Brannik” gibi faşizan gençlik örgütlerinin canlandırılıp diriltilmesine kesinlikle karşıyız. Totaliter komünist geçmişin baskı, terör ve zulmü nefes almaya devam ederken, faşizm dönemindeki kırıntı ve atıklara, halk düşmanlığına hayat hakkı tanınması kabul edilemez. Bu gelişmelerin Başbakanlık Cumhuriyeti’nde yaşam hakkı bulması demokrasi ufku önüne kara bulutlar geriyor.

Sofya meclisinde devam eden tartışmalarda Türkiye’deki soydaşlarımızın seçim sandıklarından uzak tutulmasına çalışanlardan insan haklarını, seçme ve seçilme hakkı temel alınarak mantıklı düşünmelerini ve yasalara uygun kararlar alarak değişikler yapmasını beklemek yanlış olur. Çünkü anti- Türk konusundan ödün bekleyemeyiz. Onlar bu konuda yeminlidir. Türklerin, azınlıkların temel insan haklarını tanımadan ulusal bütünlük isteyenlerin, demokrasiden, hak, özgürlük ve adaletten ne anladıklarını algılamak her gün biraz daha zor oluyor. Bu memlekette Türk, Pomak ve Çingene azınlıkları olduğundan söz bile etmeden, değişik dinler olduğundan, birkaç dil konuşulduğundan söz bile edilmeden yürütülen Cumhurbaşkanı kampanyası, insanlar arasında hayal ve düş kırıklığı uyandırıyor.

Meclis uluslar arası yasalar ve angajmanlara uygun karar alabilecek durumda değildir.

Bu arada, soydaşlar olarak, bizim yasal haklarımızı savunmayı kabul eden Cumhurbaşkanı adaylarına oy vermemiz doğru olur. Çünkü yalnız HÖH ve DOST partilerinin “erkekn seçim isteri” şiarı sorunlarımızın çözülmesine yeterli değildir. Örneğin Reformcu Blok’un Cumhurbaşkanı adayı Trayço Traykov basına demeçlerinde, TV konuşmalarında ve halkta temaslarında gerçekten demokratik isteklerle gönül okşuyor.  Aday Tr. Traykov, Bulgaristan’da gerçekten demokratik bir adalet reformu yapılması üzerinde basa basa dururken, adalet sisteminin komünist ve rüşvetçi yargıç ve savcılardan arındırılmasında ısrar ediyor ve böyle bir reformu desteklediğini belirtiyor.

Traykov, diğer adaylardan farklı olarak Türkiye de bu arada tüm komşularımızla iyi ilikliler geliştirmemizden yana çıkarken NATO ve Avrupa Birliği içinde sözümüzün işitilmesini istiyor. Bulgaristan menfaatlerini müttefikler ve komşular önünde savunmak isteyen Traykov, azınlıkların temel haklarının tanınmasından yana çıkıyor ve aynı zamanda ülkemizin fakirleşmesi ve yoksullaşmasına sebep olan tekellerle, oligarşi ve rüşvetçi, dolandırıcı, dalavereci zengin zümreyle mücadele edeceğine söz veriyor. Onun bir Bulgar olması oyun bozmaz. Önemli olan bizim gibi düşünmesi ve bizim haklarımızı göz ardı etmemesidir.

Traykov’un Cumhurbaşkanı listesindeki n.o.’su 7 (yedidir).

İşte böyle bir ortamda, Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı seçimlerine doğru siyasi sürünme devam ederken, basında Büyük Türkiye’nin etki alanına ilişkin çıkan yeni haberler farklı yorumlara vesile oldu. Bazı tarihçilerin Türkiye devletinin devlet sınırlarına ilişkin “Milli Mutabakatın” Kıbrıs, Alepo, Musul, Erbil, Kerkük, Batumi, Selanik, Kırcaali ve Varna ile Ege Denini adalarını da kapsadığını savunması, anti-yeni Osmanlıcı yorumları şiddetlendirdi. Bu gerginlik ülkedeki seçim kampanyasının her anında daha da güçlü hissedilmeye başladı.

Seçmen kitlesinde sinme ve kendi kabuğuna sığınma eğilimi hissediliyor. Bu gelişmeler bir de ikide bir ayarı kaçan iktidarın saldırgan tavırla uyum sağlayıp düzen durmaya çalıştığı bir ortamdan cereyan edince çözülemeyen sorunlar yeni boyutlar alıyor.

Devam edecek

Reklamlar