Filiz SOYTÜRK

 

İşe erken gider gece gelirdi. Çimento karma tesisinde kum eleğinde çalışıyordu. Kum Arda ırmağı boylarından taşınır, meydana yığılır ve ay ışığında şakırken, sanki “beni betona katma, içimde altın var” diyordu. Hilal ışığı güneş aydınlığından farklıydı. Güneş gözleri kamaştırıyor, koruyucu gözlük takınca ise her yer gölgeleniyordu. Hele geceyi gündüze bağladığı an, dolunay sanki göz açıyor, kumu ise canlandırıyordu. Bu canlılık öyle bir canlılıktı ki, avucuna aldığı kum tanecikleri birbirine benziyor, aynı değirmende öğütülmüşler gibi akıtsan akıyor dağıtsan yayılıyordu. Parasızlığın yarattığı sıkıtı ve korku ise içinde bir başka hissi daya uyandırmaya başladığında o korkuyordu. Kum taneciklerinin hepsi sararıyor ama al beni, ben altın taneciğim, diye dile gelen olmuyordu.

 

Yusuf eve gidip gelirken kum tepesi içindeki altın tanecikleri mıknatısla toplamayı, evde eritmeyi, gidip Sofya’daki yarıcıya satmayı kaç kez düşündü. Aklından geçen kurnazlıklardan biri,  mekanik elek üzerine bir elektrikli mıknatıs monte edip altın taneciklerinin hepsini birden topla, diyordu. Akla yakın olsa da, o da olmadı, çünkü müdürün karşı binadaki ofisin devamlı açık penceresinden beton tesisine bakmaktan sanki zevk aldığını fark etti.

 

Bir gün yanına İvan geldi. O da aldığı parayla iki ucunu zor bağlıyordu. Üstelik rakısı sigarası ve yatalak hasta kayın validesi vardı. Komşu köyden arkadaşıydı, ara sıra iyice sıkıştığında ödünç isteyip, maaş günü çevirdi. Şu önemsiz görünen yardımlaşma da aralarını su geçirmez hale getirmişti.

  • Seninle bir iş yapsak, deyen İvan’ın ne demek istediğini kestirebilmesi zordu.

Yusuf belki bir sıva işi bulmuştur, diye düşündü, çünkü daha önce birkaç defa ufak tefek işlerden birkaç para almışlardı.

  • Uzatma, ne deyeceksen söyle deyen Yusuf’’un aklından geçen buydu.
  • Şu seçimde birkaç para kazanmak ister misin? Diye sordu İvan ve cevap bekledi:
  • Olur! Seçim günü zaten tatil! Sandık başı mı? Koruma mı? Ne? diye sordu İvan’a

bakarak, “Hadi, uzatma,  hazırım” işareti yaptı.

  • Oyları toptan satın alalım, dedi İvan ve ekledi: Sizin köyde kaç oy var?
  • Oy başı sana 30 leva, seçmen amcaya da 20 leva. Ağız yokla.
  • Para peşin mi? diye soran Yusuf’un ses tonunda, ben bu işte varım, tınısı vardı.
  • Evet peşin!

 

Yusuf’un aklından köydeşlerine dağıtacağı 8000 levanın yanında yatan “altın balık” vardı. Peşin alacağı 12000 leva onun 20 maaşına eşitti ve aile etrafında ağız açmış parasızlıktan kapatamadığı birçok işin üstesinden gelmesiyle birlikte, cebinde de birkaç para olacaktı. Bu işte de toptan para vardı ve o artık mıknatısı ve eleği düşünmez oldu.

 

Köye dönerken ay ışığında koşarak yürüdüğünü fark etmedi. Tam köy girişinde hangi partiye oy verileceğini ve bülten numarasını sormayı unuttuğunu anladı. Kendi kendine “ahmağım ben ahmağım!” dedi. Kendine bazen “salak” dediği de oluyordu. Aslında geri zekalı olmadığını, gece gündüz aklının sağdan soldan bir şeyler tırtıklamaya çalıştığını biliyordu. İvan’ın teklifi ise hepten “düş eşti.”

 

Eve girip hoş beşten ve birkaç yudum atıştırdıktan sonra, “meyhaneye uğrayıp bir bira içeceğim” dediğinde sanki eşi Yasemin’den izin istemişti.

 

Önce asker arkadaşı Ahmet’i buldu, yaşlılarla birlikte oturuyordu ve haneden en az 5 oy çıkardı. Ahmet “getir parayı, keklik kafeste” dedi. Köyün kenar evlerinden Mehmet amcanın ağzını da yokladı. O ise 4 komşu hanesiyle birlikte 10 oya 15-er levadan razı oldu.

İki gecede, biraz köpekleri havlatsa da, bütün köyü dolaştı, paraları seçimden 1 gün önce getireceğini ve bülten numarasını da bildireceğini haber ederken, “başka kimseye söz vermeyin” diye tembihledi. Onların köylerinin oylarını hep DPS partine verdiği bilindiğinden başkalarının gelip de ağız yoklaması yapacağına inanmıyordu. Ne olur ne olmaz, deyip  cebinden çıkardığı parayı 2 gencin eline sıkıştırdı. Köye gelip giden olursa, kiminle konuştuklarını gözetmelerini, işite bildikleri yerde kulak misafiri olmalarını istedi. “Seçim akşamı biralar benden” demeyi de unutmadı.

 

Seçim akşamı köylerinde sandıktan çıkan bültenlerin hepsi 7 numaraydı. Muhtar ile DPS sekreteri dışında, hatta muhtar ve sekreterin eşleri ve yakınları bile oylarını 7 numaraya vermişlerdi. Bu köyde şimdiye kadar oyların yüzde yüzünü alan DPS partisi, bu defa % 98’ini kaybetmişti. Testi kırılmıştı.

 

Seçim ertesi DPS sekteri bütün köylüyü birahane önünde topladı. Konuştu konuştu, konuştu ve en sonunda sesini çok yükselterek herkesin önünde eşine,

  • “Sümbül sen ruhunu kaça sattın? Diye sordu. Etrafına bakınan Sümbül:
  • Kızanımıza okul çantası aldım, hadi yeter, dedi. Oğulları 6 yaşını doldurmuş ve ilk

okula başlamıştı.

 

Meydandakiler gülüştüler. Hak ve özgürlük davası onların köyünden çok kurban almış, hepsine çok çektirmişti. Yıllarla biriken yoksulluğun aşılamayan dertleri hak ve özgürlüğün fiyatını düşürmüş, vaat ve laf salatasında ezip suyunu çıkarmaya çalışırken, kutsallığımızın fiyatını 20 levaya indirmişti. Geçliği fırtınalı geçen ihtiyarlar ellerindeki bastonlara sarılmış olup bitenin içinde kendilerinin de olduğunu fark edince, iyice çöküverdiler.

 

Bu defa muhtar onlara döndü:

  • Siz de mi, dedi. 20 yıl hapis yatanlar….siz de mi sattınız her şeyi 20 levaya?

Önce kalabalıktan çıt gelmedi.

  • Biz sen işleri düzeltir, diye düşündük, deyiverdi aralarından biri.

 

Gençler de şaşırmıştı.

 

Sandıktaki oyların hepsini değiştirmesi gerektiğinin farkına varamayan muhtar bu defa içten içe kendine öfkelendi ve

  • Olan oldu! Yapacak bir şey yok. Size bir fıkra anlatayım da tatlılıkla dağlaşalım,

dedi.

  • Bizim köyde daha önce de olmuş böyle bir şey.

Dinleyin der gibi el kaldırdı ve devam etti:

  • Büyük dedelerimiz Osmanlıya asker gitmiş. Dönüşte torbasında bir acem

kedisi getirmiş. Dişi kediyi uzaktan sezen bizimkiler ciğer kokusu almış gibi dedemizin peşini bırakmamışlar. Takip eden sürü yolu doldurduğunda, dedemiz bu işin ucu karanlık, dadanırlarsa gece gündüz kurtulamam, damda kiremit kalmaz, huzurumuz kaçar diye düşünmüş ve torbayı kör kuyuya atmış. Sen misin atan, tüm kediler ardından kuyuya atlamış. Ruhlarına Fatiha!

 

  • Kabahat bende, sizin bana bu oyunu yapacağınızı önceden kestiremedim. 20-er

leva kazandınız. Helal olsun. Bense işimden oldum. Bana da akıl olsun! Demiş ve

  • Geçim kuyusunun dibi artık bu kadar derin ha! demeden evinin yolunu tutmuş…

Böylece DPS oyları ilk kez kör kuyuya doldu. Bravo vallahi. Hadi hayırlısı…

 

—-

 

Not: Haskovo Türk köylerinden sekizi oylarını Reformcu Blok partisine satmış.

Reklamlar