Dr.Mustafa KAHRAMAN

Konu: Her şeyi elde etmek isteyen elindekini de kaybeder.

Yakın Doğuya kanatlı “Kalibır” füzeleriyle gövde gösterisi yaparak giren Rusya lideri Putin’in egosu (sözde terörizm ile mücadeleci kişiliği) solmaya başladı. Rus askeri bombardıman uçaklarının DAEŞ mevzi, üs ve kamplarını bombalamadığı, sivil halkın katili olduğunu dünya öğrendi. Bayır Bucak Dağlarında yaşayanlara ve Beşer Esat diktatörlüğüne karşı silahlı mücadele veren Yurtsever Demokratik Cephe güçlerine bomba yağdırdığını dünya kamuoyu gördü. Putin’in Suriye’ye neden gittiği artık gün ışığındadır. Bombalamakla savaş kazanılmadığını bilmeyen kalmadı.

Bilindiği üzere, Suriye Suniler ile Şiilerin yaşadığı bir ülkedir. Bu mezhepsel ayrışımda Şiilerden yana olan taraf İran’dır. Beşer Esat’ı da destekleyen de odur. Rusya’nın Suriye’de DEAŞ terör örgütüne karşı geçerli strateji ve taktiği olmadığı tamamen netleşti. İran’ın Suni kıyımına arka olan Putin, aynı zamanda Lâskîye ve Tarsus’ta genişlettiği askeri kara ve deniz üslerine daha sağlam tutunmaya çalışıyor. Bölgedeki Suni Şii savaşı kışkırtmacılığı da tutmadı.

Son günlerde Putin uçaklarının doğrudan doğruya okulları, hastaneleri, pazarları ve hapishaneleri bombaladığı, kör bombalardan büyük sayıda sivilin öldüğü, su ve elektrik şebekelerini yıkıldığı TV’lerde haber oldu. Suriye’de anlaşma, demokrasi, güvenlik, huzur ve normal yaşam koşulları isteyen dünya barışsever kamuoyu yeni bir atılım ve kararlılıkla güç toplamaya devam ediyor.

Rusya, İran’ın anti-suni stratejisini desteklerken, git gide daha da açık bir şekilde olmak üzere, nüfusu ezici çoğunlukla suni Müslüman olan, Orta Asya Türkî Cumhuriyetlerini de kesin karşısına alma yolunda adımlıyor. Müslüman dünyanın en saygın lider devletlerin biri olan Türkiye’ye karşı uyguladığı kısıtlama ve yaptırımlar siyaseti ise, Rusya’nın anti-terör savaşımında, kaşarlı terörcüler olan PKK ve PYD gibi Kürt terör asileri tarafında yer aldığı,  onları desteklediği, silahlandırdığı, para vererek kışkırttığı gün gibi ortaya çıktı.  Songelişmeler Ankara terör saldırısı sırasında, baş sağlığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ilk arayanın Putin olması da, göz boyama olduğu artık biliniyor. Çünkü bu taktik 11 Eylül 2001’de Çifte Kuleler saldırısından, Paris’te son 2 yılda art arda tekrarlayan terör saldırılarında ve Londra yeraltı treni saldırında da aynı şekilde ilk gelen başsağlığı telefonu olarak izlenmiştir. Bu bir ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Putin’in kendi saldırganlığını gizlemek, Gürcistan’da Güney Osetya, Dagistan, Kırım ve Doğu Ukrayna’da döktüğü kanı gizleyerek, şirin yüzlü tavırla Batı dünyası liderlerini gevşetme taktiği olarak değerlendiriliyor.

Anti-terör güçlerle savaşta Türkiye’nin ön saflarda yer aldığını karalamaya çalışan Putin, Suriye’de Türkiye’ye karşı olan terör odaklarına arka oluyor. Yurtsever güçleri, diktatör Esat’la savaşanları, barışçı Türkmen köylülerini bombalayarak, sindirip topraklarından kovarak Esat diktatörlüğünün ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Son 3 ayda, Suriye savaşına 6 milyar US Dolar harcayan Putin rejiminin darboğaza girmeye başladığı açıklandı. Yakın Doğu’da her şeyi elde etmeye heveslendiğini artık gizleyemeyenlerin ellerinde bulundurduklarını da kaybetme tehlikesi baş gösterdi. Putin ile Sedat bu savaşı kaybettiklerinde iktidarlarını ve her şeylerini yitireceklerdir ve o gün yakındır. Sovyet devlet başkanı Brejnev’in başını Afganistan Savaşı yemişti, Purin de Suriye bataklıklarında kalabilir.

Kim ne derse desin, kim nasıl isterse öyle boy göstersin, Yakın Doğu ve Suriye probleminin çözüm anahtarı Türkiye Cumhuriyetinin elindedir. 4 milyon Suriyeli savaş kaçağına, 700 bin çocuğa kanat açıp günde üç defa sıcak çorba sunan, hepsini anaokullarına ve okullara yerleştiren Türkiye oldu. Yüz binlerce katliam kaçağı ülkemizde iş buldu. İsteyenlerin ekmek teknesi açtı. Yurtsever Demokratik Anti-diktatör Güçleri her bakıma destekleyen,  eğiten ve silahlandıran, onlara her yerde ve her zaman kol kanat açan devlet, komşu Türkiye’dir.

Şimdiye kadar DAEŞ terör güçleriyle Rusya askeri güçleri arasında silahlı çatışma yaşandığı haberi gelmedi. DAEŞ’in hedefinde olan Irak’ın Türkmen bölgelerine konuşlanmış Türk Silahlı Güçleridir. Son çatışmalar bunu doğrulamıştır. DAEŞ’in 39 teröristini etkisiz hale getiren TSK’dir. Aynı zamanda Suriye konusunda başlayan uluslar arası görüşmelerin başarıya açılan yolda ilerlemesine en büyük güvence ve destek Türkiye’nin sabit tutumu, içte ve dışta terör odaklarını kurutma savaşımında zafer kaydederken halklara barış ve huzur umudu taşımasıdır. Diplomaside de başarılı olan bu siyasi çizginin stratejik mimarı T.C. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan’dır. Türkiye devletinin ne pahasına olursa olsun savunduğu ve başarıyla uyguladığı “Yurtta Barış, Dünyada Barış” siyasetinin ana çizgisinde, komşularımızla barış içinde yaşama değişmez ana hattı çok güçlüdür. Artık herkes biliyor ki, Suriye diktatörü iktidardan indirilmeden, Suriye için barış umudu yoktur, dolayısıyla Yakın Doğu savaş ateşi yanmaya, Müslümanlar, İslam uygarlığı kan kaybetmeye devam edecektir. Bugün Suriye’deki terör yandaşları, Putinciler, diktatör Esat, DAEŞ, PKK ile PYD ve arkalarındaki kışkırtıcı İran’a da karşı olan uluslar arası koalisyona Katar’dan Amerika’ya 60 (altmıştan) fazla devlet katılıyor. Arap Dünyası, Orta Asya Müslüman Cumhuriyetleri, Afganistan ve Pakistan, Hindistan Müslümanları, Türkiye ve Başkan ülkelerindeki Müslümanlar, NATO birleşik güçleri ve Batı devletleri anti-terör cephesinde birlik olmak zorundadır. AP ile ABD Moskova’ya ambargo uygulamakla dünya barışını ve halkların güvenliğini koruma yolunda gevşeklik ve kararsızlık aşamasını aştığını git gide kanıtlıyor.

Son aylarda Moskova resmi merkezlerinin Ukrayna, Polonya ve Bulgaristan’a karşı saldırgan nitelik alan propagandasında, büyük siyasette küçük bir ülke olan Bulgaristan’ı mengeneye almaya çalıştığı, NATO’ya bağlılık siyasetinden vazgeçirmeye yeltendiği ve sıkıştırma yeltenişlerini sıklaştırdığı dikkati çekiyor. Bu mengene CEO-Politik bir mengenedir.

2016’ya girerken Bulgaristan’da birkaç çok önemli ve ülkedeki durumu kuvvetle etkileyen olay yaşandı. Bunların başında, 1 Ocak’tan başlayarak Rusya Doğal Gaz Devi GAZPROM’un ülkemize doğal gaz satmayı durdurması gelir. Bu kanaldan aldığımız akaryakıtı 200 bin işletme, kurum ve aile kullanıyordu ki, şu günlerde bunalım henüz açılmış olmadığından, devlet yedeklerinden akaryakıt sağlanıyor. Bu cümleden olmak üzere, T.C. Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Aralık ayında ülkemize yaptığı resmi ziyarette Başbakan Boyko Borisov’la dostane görüşmelerinde, Azerbaycan’dan uzanacak boru hattıyla sağlanacak akar yakıtın dağıtım merkezinin Bulgaristan’da kurulabileceği ön mutabakatı gerilimi gevşetici rol oynadı.

Bulgaristan’daki Rus etki alanını yönlendiren ve yönetenlerin emrinde nefes alan, son 10 yılda yalnız korumaları için 22 milyon leva harcanan, (saray kırası, su, elektik, ısıtma, çöp parası, köpeklerin bakımı, sülün kuşlarının yemi, suyu, tuvalet temizliği, bakkal masrafları, çarşaf ve yorganların kuru temizliği, viski ve çerez masrafları, bahçenin biçilmesi, fahişelerin özel doktor bakım ödenekleri,  kuzu ve genç dana ve domuz yavrusu ve hamam böcekleri dahil, tüm haşarata karşı senede 5 defa ilaçlama masrafları hariç)  saray kurdu Ahmet Doğan da Putinci boynuzlarını bir daha çıkardı. Geçen seneden bu yada olamk üzere, Hak ve Özgürlükler Partisi (HÖH) meclis milletvekili grubundan ayrılan 6 vekil bağımsız grup oluşturdu. HÖH meclis grubunda durum çok gergin, yeni parçalanmalar bekleniyor, çünkü milletvekillerinden 20-si  (yirmisi)  D. Peevski tarafından yönetilen Rus-oligarşi-mafya sermayesinin baskısından kurtulmak istediklerini beyan edildi. Seçmen tabanında homurdanma başladığı ve dörtlü parti yönetimin kabul edilmediği duyuruluyor.

Kuşkusuz, Bulgar resmi makamları ağzıyla konuşan TV propagandası ve 10 gazeteden oluşan anti-Türk basın, “Ataka” ve sözde “yurtsever cephe” (PF) yayın organı olan, Burgas’dan yayın yapan “Skat” TV programı ve Makedon voyvodalarının aşırı milliyetçi basını son gelişmeleri fırsat bildi. Zamanını doldurmuş Ahmet Doğan ağzından yorum yapmaya başladı. Bulgaristan’daki siyasi partilere ilişkin yasaların etnik ve dini haklar aleyhine değiştirilmesinde ısrar edecek yeni kamuoyu kışkırtılıyor. Türkler partisini seçmen kitlemizden tamamen koparmış bulunan Doğancı köhnemiş politika,  Bulgaristan’da yeni bir “Türkiyeci Türkler problemi” yaratmayı bir dereceye kadar yarabilmiş bulunuyor. 2016 başlarken Türklerimiz ve Müslüman azınlığımız tedirgindir. Yeni bir saldırı ateşi yakılmak istendiği kokuları geliyor.  Son 3 haftada, aslında olmayan, başka bir değişle yapay olarak yaratılmaya çalışılan ve gündemden düşürülmeyen  “Bulgaristan Türkleri problemi” ısıtılıp ısıtılıp kamuoyuna sunuluyor. Farklı açılardan yorumlanıyor. Bulgaristan’da siyasi yorumlarda NATO-Avrupa-Atlantik değer yargılarına dayanan hümanist bir bakış açısı henüz gelişmemiştir. Sanki Türklere karşı olan her şey Brüksel’e uygundur. Bu suyu kaynatmak için ocağa yeni yeni odun kesmeleri atılıyor. Sanki eski günler geri dönüyor. Eskiden bize “Türkiye ile Bulgaristan arasında bir savaş başlasa hangi cephede savaşırsın” sorusu soruluyordu.  Bugün, Bulgaristan’ın da Türkiye gibi aynı askersel politik blokta yani NATO’da müttefik olduğu birden bire unutuluyor gibi. T.C.’nin Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarımız üzerindeki etkisi sağ sola kaydırılarak azaltılmaya çalışıyor.

Resmi propaganda, “soya dönüş” sürecinde olduğu gibi, ön plana, kesin tanımı olmayan daha doğrusu NATO ve AB üyeliğimizden sonra ne olduğu pek belli olmayan Bulgaristan Milli Menfaatlerini çıkararak, halkımızı rahatsız, huzursuz etmeye, Bulgar milliyetçilerine saldırı vesile, neden ve silahı vermeye ve yeni bir gerginlik dönemi başlatmaya gayret ediliyor. Bu baskının ve tuzak serisinin başında, Putin’in olduğu, ülkemizdeki tutarsızlığın zamanın tamamen dolduğunu kabul etmekte fazlasıyla zorlanan, saray kurdu Ahmet Doğan tarafından kışkırtıldığı ve propagandaya yem olarak, bol keseden paralarla birlikte saçıldığı ortadadır.

Yeri gelmişken önemle vurgulamak istediğim bir husus daha var. Bilindiği üzere, 25 Ocak 2016 günü Sofya Ulusal Kültür Sarayı’nda Bulgaristan Müslümanları Kongresi yapılacak. Yeni Bulgaristan Müslümanları Baş Müftülüğü Baş Müftüsü seçimi ve Bulgaristan Müslümanları Milli Manevi Konsey Başkanı seçimi yapılacak. Yorumlarda, hali hazırda Baş Müftü görevinde bulunan Doktor Hacı Mustafa’nın değiştirileceği gündeme getiriliyor. Kongrenin yasal olmadığı yeni yorumlarda geveme konusu oluyor.

Moskovcu bir siyasi çizgide ısrar eden, Bulgaristanlı Müslümanların sosyal ve manevi yaşamdaki rolünün sıfırlanması için baskılarına asla ara vermemiş olan, 17 Aralıktan sonraki yeni durumda dört başlı yönetilen Hak ve Özgürlükler Partisi’nin “fahri başkanı” olan Ahmet Doğan’ın eski Baş Müftülerden birisi olan Fikret Salin’in yeniden seçilmesinde ısrar ettiği ortaya çıktı. Baş Müftülük yarışına aski komünist Baş Müftü Nedim Gencev de kol sıvadı.

Bu arada milletvekili Şabanali Ahmet’in işine zaman ayıramadığı için Bulgaristanlı Müslümanlar Manevi Konsey Başkanlığından azledileceği ve yerine Bulgarcayı ve Türk dilini iyi derede bilen, yüksek öğrenimli ve Müslüman kitle ile iletişimiz sıkı olan, Bulgaristanlı Müslümanlara günce politik durumu, değişiklikleri ve baskıları anlaşılır bir şekilde açıklayıp anlatacak bir çalışma başlatacak etkin bir şahıs arandığı konu oluyor.

Dipdiri dirilip, her zamankinden daha uyanık davranarak, elde etiğimiz kazanımlardan ödün vermeyerek, kimliğimize, anadilimize ve dinimize dört elle sarılarak, geleneksel yaşam tarzımızla yaşamaya devam ederek,  bizim için hazırladıkları tuzaklara, mengeneye bu defa elimizi kolumuzu kaptırmadan var olmaya devam etmek zorundayız. Köylerde ve kasabalarda, her kahvede, her belediye meclisinde, dost ve hızım akraba görüşmelerinde konu olan yeni duruma bilinçli ve hoş görülü, her zaman olduğu gibi sabırlı ve alçak gönüllü  yaklaşmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Bize bu güne kadar hiçbir iyilik yapmamış olanlardan, şimdi de ancak kötülük gelebileceğine inanmalıyız. Sağ olun, mert olun!

Reklamlar