Çingeneler roman ve şiirlere konu edilmelerine ve sosyolojik açıdan incelenmelerine rağmen  tarihî açıdan pek fazla araştırılmamıştır. Osmanlı Devleti’nde Çingeneler başka devletlerde görmediğimiz bir statüye tabi tutulmuşlardır. Osmanlı Devleti, Çingeneler adına bir sancak düzenlemiş ve bu sancak içinde bazı Çingeneleri askeri hizmete almıştır.

Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren giderek büyümesiyle daimi ordunun ihtiyaçlarını karşılayacak hizmet kıtalarına ihtiyaç duydu. Osmanlı askeri teşkilatında sefer zamanlarında düşman ile birebir savaşmanın dışında askerlerin savaş yerine ulaşımı, savaş araç ve gereçlerinin yapımı için maden çıkarılması, bunların işlenmesi, nakliyesi, ordunun savaş yerine ulaşımında çıkan sorunların üstesinden gelinmesi gibi birçok sorunun çözülmesi gerekiyordu. Bu sorunların çözülmesi bir yandan ordunun manevra hızını artıracak diğer yandan da ordunun askeri düzeni ve disiplinini sağlamaya hizmet edecekti. Ayrıca asker de psikolojik olarak güçlü olacaktı. Asker için angarya olacak bu hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla devlet “Geri Hizmet Kurumu” olarak adlandırılan bir yapılanmaya gitti. Geri hizmet kurumu, ordunun top ve cephanelerini taşımak, ordunun geçeceği yolları temizlemek, zahire nakletmek, kale tamiri, tersane hizmeti, köprü inşaatı, maden hizmeti gibi vazifelerle donatılmış hizmet sahiplerinden oluşturulan bir teşkilat idi.

Geri Hizmet Kurumları çeşitli olup bu kurumlara dâhil edilenler toplumsal yapı içerisinde askerî sayılırlardı. Geri Hizmet’e tabii Çingeneler, Liva-i Müselleman-i Çingâne adı ile askeri bir yapılanma içinde kaydedildiler.

Rumeli’de Çingene Sancağı
Osmanlı Devleti’nde Çingene Sancağı Rumeli Beylerbeyliği’nde kuruldu. Anadolu’da böyle bir yapılanma yoktu. Bunun nedeni Çingenelerin nüfus olarak Rumeli’de daha yoğun olmalarıydı. Rumeli Beylerbeyliği’nde Çingene Sancağı, bir bölgenin fethinden sonra oluşturulmuş sancak değildi. Çingene Sancağı, Rumeli Eyalet Teşkilatı kurulurken bu teşkilatın bir parçası olarak ortaya çıktı. Bu sancak, sosyal ve coğrafi yapıda zorlayıcı bir değişikliğe gidilmeden idari bir değişiklik yapılarak kuruldu. Çingene Sancağı, Rumeli’nin sadece bir bölgesini veya bir bölümünü kapsamamakta İstanbul dâhil olmak üzere Rumeli’deki tüm Çingeneleri içermekteydi.

Çingene Sancağı’nın kesin kuruluş tarihi hakkında bir veri bulunmamaktadır. Çingene Sancağı’nın varlığını gösteren ilk kayıt II. Bayezid (1481-1512) dönemine aittir. Bu kayıt, Çingenelerden toplanacak cizye hakkında bir kanunnamedir ve Çingene Sancağı’ndan dolaylı olarak bahsetmektedir. Kanunname’de (903 / 1497), ‘Çingene Sancağı’ ifadesi, kaçan Çingenelerin bulunması ve haraç toplayan görevliye yardım edilmesi konusunda Çingene Sancak Beyi’nin görevlendirilmesi ile gündeme gelmektedir. Bizim ulaşabildiğimiz kayıtlara göre ilk kez ‘Çingene Sancağı’ ifadesi burada
kullanılmıştır.

Var olan etnik değerler üzerine kurulan Çingene Sancağı’nın merkezi Kırkkilise (Kırklareli)’dir. Çingene Sancağı’nı Çingene Sancak beyi yönetir fakat Çingene Sancak Beyi, Çingene değildir. Çingene Sancak Beyi, geri hizmete dâhil olan ve olmayan
Çingenelerin vergilerinin toplanmasından sorumludur.

Rumeli Eyaletinde 1520-1535 yılları arasında Barkan’ın vermiş olduğu bilgiye göre

1. 031.799 hane vardır. Bu hanelerin 194. 958’i Müslüman, 832.707’si Hıristiyan

ve 4.134’ü Yahudi’dir. 14.997 hane olan Rumeli’de Çingenelerin 4.203 hanesi
Müslüman, 10.294 hanesi de Gayri Müslim’dir11. Buna göre Çingenelerin üçte biri
Müslüman’dır. Rumeli Çingenelerinin Rumeli’de yaşayanlara göre oranı %1’dir

Çingene Müsellem Sancağı
Çingene Müsellem Sancağı, askeri olarak nitelendirilen Çingeneleri kapsamaktadır. Çingene Sancağı gibi Çingene Müsellem Sancağı’nın da kesin olarak kuruluş tarihi belli değildir. Fatih döneminde Çingenelere bazı ayrıcalıkların tanındığı bilinmektedir. Fatih dönemine ait “Rumeli Etraki’nün Koyun Âdeti Hükmi ve Çingene Kanunu” isimli kanunnamede, “koyun âdeti” yani “resmi ağnam” ile ilgili maddelerin yanı sıra hizmete alınan Çingenelerin haraçlarını ödemeyeceğine dair maddeler de bulunmaktadır. Bu durumda, Fatih döneminde de Çingeneler devlet hizmetine alınmışlardır.

Çingenelerin geri hizmette görevlendirilmesindeki temel düşünce; onların maden işlemedeki ve el sanatlarındaki yeteneklerinin devlet için daha verimli duruma getirmekti. Görev ve sorumluluk alan Çingenelerin sorun olmaları da engellenebilirdi. Böylece, Çingenelerin başıboş ve işsizlikleri ile ortaya çıkan toplum içinde yabancı ya da öteki konumunda kalmalarının önüne geçilebilirdi. Göreve alınan Çingeneler, toprak ve sorumluluk alarak devletin askeri sınıfına dâhil olacaklardı. Çingenelere toprak vererek geri hizmet kurumuna alma yolu ile aynı zamanda göçebe Çingenelerin yerleşik hayata geçirilmesi de hedeflenmiş olsa gerekir. Osmanlı Devleti, idari açısından kontrol altına almakta zorlandığı Çingeneleri toprağa kaydederek yerleşik olmaya özendirmiş ve devlet adına görevlendirme yaparak, devletin bir parçası haline getirmeye çalışmıştır.

Çingene Müsellemlerinin teşkilatlanmasında esas olan ocak sistemidir. Ocak ifadesi ev “domus” anlamına geldiği gibi eskiden beri askeri birlikler için de kullanılan bir terimdir; Yeniçeri ocağı, Sipahi ocağı gibi. Aynı kelime Yaya, Müsellem, Yürük, Tatar ve Çingene Teşkilatı için de kullanılmıştır. Ocak ifadesi haneye karşılık olarak kullanılmıştır. Arıkan bir Yaya Ocağı’nın tanımını, maaşlarına karşılık bir çiftlik tasarruf eden, avarız-ı divaniye karşılık bir hizmetle yükümlü tutulan, görevleri ve vergi bağışıklıkları nedeniyle asker sayılan, bir yaya ve yamaktan meydana gelen ünite olarak açıklamış ve bu tanımın müsellemler için de geçerli olduğunu belirtmiştir Çingene müsellem ocağı da aynı yapılanmaya sahiptir. Ocağın temelini sefer veya hizmetlerde fiilen görev alan eşkincilerle; göreve giden eşkincilerin her türlü ihtiyacını karşılayan yamaklar oluşturmaktaydı.

Çingene Müsellem Teşkilatında Görevliler
Çingene Teşkilatı’nın temelini müsellemler ve yamaklar oluşturur. Çingene müsellem ve yamakları Çingene Sancakbeyi’ne bağlıdır. Çingene müsellemleri seraskerlerinin  önderliğinde göreve gitmişlerdi. Nöbetli müsellemlerin yoklamaya gelmelerini ve göreve katılıp görevlerini hakkı ile yapmalarını serasker sağlamıştır.
Çingene müsellemleri ocağında bulunan müsellem sayısı Yürük Teşkilatı’nda olduğu gibi sabit değildir. Yürük Teşkilatı’nda eşkinciler 5 kişi olarak kayıtlı bulunmaktadırlar. Her ocak 5’i eşkinci, 25’i yamak olmak üzere toplam 30 neferden oluşturulmuştur. Çingene Teşkilatı’nda ise bir ocakta en az üç, en çok altı müsellem görevlendirilmiştir. Ama çoğunlukla müsellem sayısı dörttür. Ocaklardaki yamak sayısı da 9 ile 15 arasında değişmektedir.

Müsellemler ve Görevleri
Müsellem, geri hizmet kurumu içinde göreve gitmekle yükümlü olan kişiydi. Devlet, müsellemlik görevi için maaş vermeden, müsellemlere birer çiftlik miktarı yer tahsis edilmesini ve çiftlik gelirinin göreve giden müselleme verilmesini kanunname ile garanti altına aldı. Müsellemler hazineden ücret almazdı. Onların ihtiyaçları ocak içinde temin edilirdi. Sefere çıkmanın gerektirdiği masraflar ocak tarafından sağlanırdı. Müsellemlerin maddi destekçileri yamaklardı. Müsellemler, seferlerde yamaklarından harçlık alırlardı. Hizmete alınan nöbetli müsellem o senenin ağnam vergisini vermezdi.

Çingene müsellemleri, Çingene Sancağı Beyi aracılığı ile göreve çağrılmaktaydı. Gerektiği zaman göreve çağrılan Çingene müsellemleri yapılacak işin büyüklüğüne göre Vize müsellemleri, Kızılca müsellemler veya Yörük müsellemleri ile birlikte veya bağımsız olarak hizmet vermişlerdir. Çingene müsellemlerinin nöbetlileri, başlarında seraskerleriyle birlikte gider, altı ay süren hizmetlerini görürlerdi. Gerek duyulduğu zaman ikinci nöbetlileri de göreve çağrılırdı. Altı aylık görevlerini tamamlayan görevlilere hizmetlerini yaptıklarına dair icazet verilirdi. Çingene müsellemleri gerektiği zaman kendi malzemeleri, kıyafetleri, silahları ve hatta yiyecekleri ile göreve giderdi.

Çingene müsellemleri kendilerine verilen görevleri yerine getirmek zorunda idiler. Görevlendirmede, nöbet sırası kime gelmiş ise görev çıktığı zaman o müsellemlerin veya müsellemlerin görev yerinde olmaları gerekmekteydi. Yapılan yoklamalarda hazır bulunma mecburiyeti vardı. Yoklamalara katılmamak görevi ihmal kabul edildiğinden, suç sayılıyordu. Göreve gitmekte isteksizlik, zamanında göreve gitmeme, toplantı yerine gittiği halde savaş yerine gitmeden geri dönme, görev sırasında görevini bırakıp gitme, nöbeti geldiği halde görevine gitmeme durumu Çingene müsellemleri için suç teşkil ediyordu. Devlet bu durumlarda önce uyarıda bulunuyor, uyarılar dikkate alınmadığı zaman ise cezaî uygulamaya başvuruyordu. Özellikle teşkilatın bozulma aşamasında Çingene müsellemleri görevlerini ihmal etmeye başladılar. Kendilerine verilen görevi yerine getirmeyen Çingene müsellemleri genellikle para cezası ve kürek cezası ile cezalandırılırmışlar, bunun dışında yıllık mahsullerine el koyma ve en son olarak da ölüm cezasına gibi ağır cezalara çarptırılmışlardır. Görevli Çingenelerin cezalandırılması seraskerler, sancak beyi ve kadının takibi ile gerçekleştirilirdi. Küreğe konulma cezasının tespiti ise Divan-ı Hümayun’da padişah adına genellikle kadıaskerler yapmaktaydı.

Çingenelerin teşkilat içindeki görevlerini ihmal etmeleri veya yerinegetirmemeleri Çingenelerin askeri nitelikte suçlarını oluşturuyordu. Bunun dışında hırsızlık, kavga, cinayet gibi suçlar da adi suçlar sınıfına giriyordu. Bu durumda suçlu, kadının uygun gördüğü para cezası veya vücuda uygulanacak bir ceza alabiliyordu. Verilen para cezalarının geliri, yarısı sancak beyine yarısı ise seraskere ayrılıyordu. Çingene çeribaşı tımarında yakalanan kulun ve cariyenin müjdesi serbest tımar olması nedeniyle tamamı seraskere ait idi. Uzuv kesme veya ölüm cezaları sancakbeyi tarafından uygulanıyordu.

Kaldırılışı 

XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Çingene Teşkilatı, örgüt içindeki disiplin ve güvenilirliğini kaybetti. Bu yıllarda geri hizmet kurumlarının hemen hemen hepsi bozulmaya ve dağılmaya başladı. Bu gelişen süreç sadece Çingene Teşkilatı’na özgü bir durum değildi. Devletin içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel durum geri hizmet kurumlarının ortak kaderini belirledi. XVII. Yüzyılın başından itibaren ulufeli ve ateşli silah kullanabilecek asker sayısının arttırılması ile tımarlı sipahiler yavaş yavaş geri hizmete alınmaya başlandı. Geri hizmet kurumlarının dağılması, Osmanlı Devleti’nde bir değişimin sonucudur. Tımarlı sipahinin geri hizmete çekilmesi diğer geri hizmet kurumlarında olduğu gibi Çingene teşkilatı için de önemli bir darbeydi. XVII. Yüzyılın başında Yaya ve Müsellemler gibi Çingene müsellemleri de kaldırıldı. Çingene müsellemlerinin topraklarının bir kısmı tımar ve zeamet toprağına dönüştürüldü,56 bir kısmı da mukataaya bağlandı.

Müsellem : Orhan Gazi zamanında vergiden muaf tutularak askerlik hizmetine alınanlardır. Sipahiler gibi savaş çıktığı zaman sefere gider ve otuz neferi bir ocak kabul edilirdi. Bunlar da Yaya’lar gibi bir çiftlik miktarı yer almışlardır.

Yaya: Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sıralarında Türklerden oluşturulan bir sınıf olan ulufeli piyade askerlerine verilen addır. Yeniçeri Ocağı kurulduktan sonra Yaya sınıfı kaldırılmadı, kanun üzere savaşta verilen yevmiyeye karşılık olmak üzere toprak verildi. Savaştan dönüşlerinde ziraat ile meşgul oldular. O yerde bulunan zahirenin, bağın, değirmenin öşrü Yaya’ya verildi. Ayrıca Yaya, koyun resmi de vermezdi. Bunlarda ocak teşkilatı mevcuttu. Her ocak altı yedi kişiden oluşuyordu ve bunlar birbirlerine yamak kaydolmuşlardı.

Kaynak : SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Aralık 2009, Sayı:20, ss.33-46.

Yüzüklerin Efendisi romanında yer alan en önemli karakterlerin hangi mitolojilerden alındığını karşılaştırmalı ve detaylı olarak anlatan inceleme-araştırma çalışması yayımlandı. Bugüne kadar sayısız araştırma yapıldı. Kitaplar, makaleler yazıldı. Ancak tam anlamıyla deşifre edilemedi. Bu konuda rehber bir kitap olacak. Kısacası, Tolkien’in romanı yazarken yaptığı kokteyli nasıl hazırladığını göreceksiniz. Bunun yanında Türk kültürünün diğer kültürlerle olan derin bağlarını da.
Reklamlar