Rafet ULUTÜRK

Tarih: 10 Mayıs 2017

Konu:  Devir değiştikçe kavramların ve önemli tarihlerin içeriği de değişiyor. Bu böyle mi?

Tarihi yazan zamandır. Fakat olayları değerlendiren insanlardır. Baştan başa bütün tarihi ancak 139 yıl olan 3. Bulgar devletinde 9 Haziran 1923 askeri darbesi gibi olayların anlamı gazete sayfalarında ve kitaplarda kaç defa değişti bir bilseniz? Biçim değişir de öz değişir mi?

İkinci Dünya Savaşına kadarki Bulgar tarihini ders kitaplarından değil, Stefan Gruev’in Birleşik Amerika’da kaleme aldığı “DİKENLİ TAÇ” ve Aleksandır Tsankov’un Arjentinde yazdığı “Hatıratım” kitaplarından öğrendiğimi iddia etsem bilmem inanır mısınız!  Bu eserlerden etkilendim, çünkü yazarları anlattıkları olayları yaşamış ve olayları sulandırmadan anlatmışlardır. Öyle olsa bile, bu eserlerdeki anlamlar bütün Bulgarlar için aynı olsa bile, biz azınlıklar için farklı anlamlar da taşıyor.

“Faktor.bg”  9 Haziran 1923 darbesini ele aldı. Okullarda bize öğrettikleri “faşist darbeyi” Prof. Tsankov hükümeti Bulgaristan’ı kırmızı vebadan, Sovyet leştirilmeden ve Rus esaretinden kurtarmıştı, başlığı altında verdi.

Bundan 94 yıl önce olan olayda Prof. Tsankov ve Askeri Lig Bulgar Çarlığını Leninci Sovyetleştirilmeden ve Rusya esaretinden kurtardı, dedikten sonra şunları yazıyor:

1923 yılının 8 Haziranı 9 Hazirana bağlayan gecesinde Bulgaristan’da bir askeri darbe yapıldı.  Askeri Lig emrindeki askeri birlikler Aleksandır Stanboliyski Başbakanlığındaki Bulgar Çiftçi Halk Birliği hükümetini devirdi. Daha sonra bu darbe “Savaş Ligi” ve muhalefet partilerinin desteğini kazanırken sonunda Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) tarafından da desteklendi. Darbe önceden hazırlanmış bir plana göre yapıldı. Askeri birlikler 9 Haziran gecesi saat 3’te hareketlenirken yarım saat sonra telgrafla teyit edildikten sonra başkent dışındaki askeri birlikler de il merkezlerini ele geçirmişti. Başkentteki darbeyi yedek subaylar yönetmişti.

Bu darbeyle Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi (BZNS) hükümeti devrilmiştir. Yeni kabineyi Prof. Aleksandır Tsankov kurmuştur. Yeni hükümette, komünistler hariç,  muhalefet partileri katılmıştır. Askeri darbe haberi Çar 3. Borise gece saat 4.30’da verilmiş. Yabancı Büyükelçilikler de bildirildikten sonra, birkaç gün önceden bir araya toplanan ve gelişmeleri bekleyen yeni hükümete girecek bakanların katılımıyla 9 Haziran 1923 günü öyle saatlerinde Başbakan ve bakanlar açıklanmıştır.

Totaliter sosyalizm yıllarında ders ve tarih kitaplarında “faşist bir katliam” olarak efsaneleştirilen bu olay, biz Bulgaristan Müslüman Türkleri için çiftçi köylülük lehinde reformcu dönüşümler gerçekleştiren, derin bir eğitim reformuna destek olmak amacıyla Türk okullarına da işlenir toprak, orman ve koru dağıtan Stamboliyski hükümetinin sonu olmuştur.  Stanboliyski BHÇP önderi olarak tek başına seçim kazanmış ve Müslüman Türklerin de oylarını alarak 6 Ekim 1919’da tek partili hükümetin başbakanı olmuştu. Stamboliyski askeri darbeden 5 gün sonra 14 Haziran 1923’te Slavovitsa köyündeki dağ evinde bir grup kiralık katil tarafından öldürüldü. Tarih kitapları ve resmi evraklarda bu cinayetin İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) üyesi Üsküplü voyvoda Veliçko Velyanov ve onun örgütlediği bir grup VMRO üyesi tarafından işlendiğini yazar. Not: Bugün Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Savunma Bakanı olan  Krasimir Karakaçanov’un Başkanı olduğu ve 3 yıl önce Avrupa Konseyi’nin “faşist” ve aşırı milliyetçi dediği VMRO örgütü aynı örgüttür.

Burada önemli olan bir ülkenin seçim kazanarak 1918-19 asker ayaklanmasını yöneterek iş başına gelen başbakanını öldürme emrini kim verdi: Bugüne bugün 3 kişi üzerinde duruluyor: 1. Stanboliyski’nin başbakan koltuğuna oturan Prof. Al. Tsankov; 2. Savunma Balanı General Vılkov; 3. Çar III. Boris vb. emir vermiştir.

Aslında Stanboliyski  1919 Neulkky  Antlaşması maddelerini uygulamak için göreve gelmişti ve Birinci Dünya Savaşından sonraki yeni düzeni belirleyen bu anlaşma Türklere etnik azınlık hakkı tanımıştı.

Biz Bulgaristanlı Türklerin gerek Prenslik, gerekse Krallık döneminde, Bulgaristan yöneticilerinin Türk azınlığına karşı adeta düşmanca bir politika izlemiş olduklarını vurgularken, Stamboliyski Başbakanlığı (1919-1923) yılları için aynı sert tonu kullanmamalıyız.  Genel nitelemede Türk azınlığı göçe zorlanmış, olmazsa cahil, fakir  ve zayıf bırakılmak istenmiştir. Bu uğurda her çareye başvurulmuştur.  Hiçbir alanda Türklerin sivrilmesine izin verilmemiştir. Bin bir güçlükle birazcık sivrilebilenler ya ezilmiş, ya da Bulgaristan’dan kaçmak zorunda bırakılmıştır. Belirtmek istediğimiz husus, 1919 – 1923 yılları arasında Bulgaristan Çiftçi Partisi Lideri Aleksandır Stanboliyski döneminde, Bulgaristan Türk halk azınlığının birazcık nefes alabildiği görülmüştür.

Stamboliyski rejimi olarak da geçen bu dönemde, ilk kez Sofya hükümeti Türklere karşı görevleri bulunduğunu kabul etmiştir. Sofya hükümetinin Türk azınlığa karşı açıkça tavır değiştirmesinin bir nedeni de Türklerle Bulgarların dünya savaşında silah kardeşliği etmesi, birlikte savaşıp birlikte ölmüş olmaları, denebilir. Stanboliyski hükümeti aynı zamanda çiftçi Türk kitleye de dayanıyordu. Türklerin % 80’ni çiftçi köylüydü. O dönem Bulgaristan’da azınlıklar yararına hukuksal değişiklikler yapılmıştı. Azınlık hakları lehinde devletler hukukunda da önemli değişiklikler olmuştu. Savaştan sonra Sofya hükümetinin imzaladığı sözleşmelerde “azınlıklar korunmalıdır” ilkeleri yer alıyordu. Stanboliyski’nin imzaladığı Neuilly (Paris) Anlaşmasında “azınlıkların korunması” başlıklı bir alt bölüm vardı ve Stanboliyski ona uymaya çalışıyordu.

Şu cümleyi özellikle hatırlatmakta yarar vardır: Stanboliyski’nin imzaladığı Neuilly Anlaşması, Bulgaristan Türk azınlığın bütün milli haklarını güvence altına almıştı. 54. Maddede, Bulgaristan’daki azınlıkların bu arada Türk azınlığın, “dini, sosyal ve hayır kurumlarıyla okullar ve diğer eğitim öğretim kurumları açmak, yönetmek, denetlemek ve buralarda kendi dillerini okutmak…” konularında Bulgarların yararlandığı bütün haklardan yararlanacakları hükmünü koymuştu. 55. Maddede, azınlıkların kendi dilleriyle eğitim öğrenim görebilmeleri için Bulgar hükümetince onlara destek olunması ve yardım edilmesini şart koşuyordu. O yıllarda Bulgaristan’da 1.713 Türk okulu bulunduğu bilinir.

Görülen şudur ki, Birinci Dünya Savaşı sonunda, Al. Stamboliyski hükümeti yıllarında, Bulgar hükümeti Türklere karşı o eski düşmanca tutumunu değiştirmiştir. Bu değişme başka alanlarda da olduğu gibi özellikle eğitim alanında şu şekilde olmuştu:

21 Temmuz 1921’de yeni bir eğitim yasası çıkarıldı. Türk halkının eğitimine şu yenilikler getirildi:

  • Bulgaristan Türk okulları için ayrı bir başmüfettişlik atanacaktır.
  • 20’den fazla okulu bulunan Türk okul encümenliklerine bir rüştiye ve bir ilkokul öğretmeni seçilecektir.
  • Türk okullarında Bulgarca öğretim zorunluluğu kaldırılacaktır.
  • Bulgar okulları gibi Türk okulları için de “okul formları” oluşturulacak ve bu okullara emlak sahibi olma hakkı tanınacaktır.
  • Programları, yönetmelikleri ve öğretmenleri resmi Bulgar okullarındakine uyan Türk okullarına da resmi okullar gibi yardım yapılacaktır.
  • Yeni okul binaları yapımında Türklere de kredi verilecek ve inşaat malzemesi alım kolaylığı tanınacaktır.

Uygulama ise şöyle başlamıştır.

1921-1922 ders yılında Şumnu ili Türk okullarına 5. 000 küsür, Varna yöresi Türk okullarına 2.500 dekar toprak dağıtılmıştır vs.

Rusçuk ve Kırcaali’de Türk Öğretmen Okulu açılacağı, “Nüvvab” okulunun açılmasına ilişkin hazırlıklar yine o deneme rastlar. Türkiye’den ders kitabı ve okuma kitabı, öğretmen getirilmesi yasağı da aynı dönemde kalmıştı.

Hatirlatilmasi gereken bir özellik de şudur: Çiftçi idaresi o zaman Türk okullarını devletleştirmeyi düşünmemişti. Yani okullarımızı devletleştirmeden de yardım edebilmişti. Şimdi de aynı yola gidilebilir, fakat bütün okullarımızın yasaklanmış, kültür kurumlarının ve yayın merkezlerinin kapatılmış olması çok acı veren gerçeklerdir. Türkiye’nin yardım yapma yollarının kapanması da umudumuzu hala gayretle beslememize ana nedendir. 1923’ten beri Bulgaristan’da faşizmin kah  dikta rezşmlerii kah sosyalist totalitarizm ve diktatörlük şeklinde yaşam ortamı bulması ve azınlık haklarının ayak altına alınması, ruhen körelmemizin temel nedenleri arasındadır.

Bu gerçekler dikkate alınarak, biz değerlendirmelerimizi azınlık haklarımız açısından yapmak zorundayız ve Aleksandır Stamboliyski’nin katledilmesini olduğu gibi askeri darbeyi “faşist” bir darbe olarak niteliyoruz. 94 yıldan sonra da bugün yenide kınıyoruz. Çünkü o tarif bizim haklarımızın kıyılmaya başlandığı gündür. Eritilerek yok edilmemizin başlangıcıdır.

Reklamlar