Tarih: 30 Mayıs 2018

Yazan: Neriman E.KALYONCUOĞLU

Konu:  Yüreklerimiz Aynı Hisle Çarptığı için varız.

Vatan bildiğimiz topraklarımız, biz Bulgaristan Türkleri için sahiplendiğimiz bir ocaktır. Biz toprağı bir dost olarak görürüz. Toprak çatlasa kaysa üzülürüz. Toprakla bütünleşmiş olmamız yalnız onun bizi doyurduğundan kaynaklanmaz, o bizi yaşarken olduğu gibi, ölünce de cennettir, bizi bağrına basar.

Biz hepimiz toprakla temas ederek yetiştik. Biz hepimiz köy çocuklarıyız. Ağaç diktik, tohum ektik, tütün ektik, kırdık, ocak yaktık, ölülerimizi gömdük. Çocuklarımızı dünya insan içindir. Her halkın toprağı vardır. Büyüleyici insan sıcaklığından yeşeren toprak vatandır bilinciyle yetiştik.

Vatanımız, ailelerimizin Türk Ocağı yaktığı toprağımızdır. Türk Ocağı Türklük Ateşinin yandığı yerdir. Aile ocağı, fikir ocağı, görev ocağı, sevgi ocağı vs. hepsi bizimdir. Biz ocak başı kuşağıyız. Bugün de ocak başında aldığımız sıcaklıkla yaşıyoruz, çalışıyoruz, yaratıyoruz.

Bizim için ateş ve ocak sağlık, birlik, dirlik, diriliş ve bütünlüktür. Biz bir Türk ocağının aleviyiz ve bu alev parçalan(a)maz. Bu inançta bireysellik yoktur ve olamaz. Nikâh kıyıp aile kurmak, sönmeyen bir ocak tutuşturmak, yuva kurup soy sülalemizi yaşarmak, evlat yetiştirmek anlamındadır bu sözler. 30 yıl önce şu günlerde başlayan ve binlerce hane ve aile ocağımızı söndüren 89 Büyü Göç’ün acısı içimizde yanmaya devam ediyor. Kin ve nefret ile dolu değiliz. Lanet kusmuyoruz. Geçmişi süzerken, bugünü daha güzel bir yarına bağlamamız gerektiğine inanıyoruz.  Ocaksız kalmak, ocağı sönen, ocağı yıkılan, ocağı kararan, dağılan ve batan olmak istemedik asla ve buna yol vermeyeceğiz. Ruhumuz Vatan Ocağında kaldı. Ana-vatanımıza gelirken vatanımızdaki ocağımızın tamamen sönmesi, vatan topraklarımızın geri dönmemek üzere elden gitti anlamına getirildiğinin bilincindeydik. Oyuna getirildik. Ocağımızı söndürmek isteyenler bugün sırıtıyorlar. Kendi kendimizi kolektif yönetmek zorundayız. Aldatıldığımızı asla unutmayalım…

Gerekli dersler alınmıştır. Ayağımıza dolaşanların yoldan çekilmelerini rica ediyoruz…

Ve korktuğumuz, aş ocağımızın, nice derin sohbetlerin edildiği, dertlerle sevinçlerin birbirine karıştığı kahve ocağımızın, ustalık öğrendiğimiz esnaf ocaklarımızın, bir dönem sayıları 2 700’ü bulan irfan ocaklarımızın, hastalıklara derman bulduğumuz ocakların ve başka nicelerin birer birer sönmesinden fazla Vatan Ocağımızın elden avuçtan gitmesiydi. En büyük kaybımız aydın ve cesur insanlarımızı kaybetmemizdir, seyretmemizdir. Bu mücadelede bizler korkusuzduk, şimdi de korkmuyoruz.

3.5 yıl “Belene” ölüm kampında kalan ve gece gündüz “Yurdumun üstünde o en son Türk Ocağı tüttükçe, Türkün kalbinde o ateş yandıkça, biz var olacağız”  diye düşünen Kırca Ali’den Ahmet Süleymanov Softa. “Belene’den Garip Bir Ses” şiirinde şöyle haykırdı:

“Toplanmışız memleketin dört bucağından

Korkmak yok, sarıldık birbirimize candan

Hazır olduk zehir içmeye hep aynı fincandan

Dünyayı sarsan ocağımız yanıyor, hiç korkmadan.”

 

Bizi bize,  yüzyıllarımızı birbirine bağlayan, Türk ocaklarımızdır. Vatanımıza hiçbir zaman bir toprak parçası olarak bakmadık. Vatan yaratırken üzerine evler, ocaklar, köyler, kentler, değirmenler,  barajlar, Allah Evleri, okullar, köprüler, konaklar vb vb kurduk. Ekip biçen, ekmeği pişiren, suyu köye götüren, fabrikalar inşa edip çalıştıran bizdik. Biz bugün, Vatanımızda Türklük Ocaklarının birer birer söndürülmeye çalışılmasından endişeliyiz. Hiçbir türkümüzü unutmaya hakkımız yok. Çocuklarınızı Türkçe küfür etmeye öğretin, lazımdır…

Türk Ocağı korku nedir bilmez. Vatan üzerinde tüten son ocak bizimdir.

***

Vatan sevgimiz sonsuzdur.  Bu sevginin dayanağı bu vatanda yaşayan Türkler olmamızdır. Türk Ocaklarında yetişmiş ve Vatanımızla övünmeyi hak etmiştik.

Şair Alkayalı Hüseyin Pehlivanı anlatıyor:

Altın kemer yıllarca süslemişti belimi

Nice şanlı pehlivan öpmüştü elimi

Doğduğum yer Rumeli, Rodop köyü Alkaya

Nize koçlar, danalar toplamıştır bu saya.

Ata sporu bu güreş, onu candan severim

Ataları gece gündüz şerefle anarım.

Karşıma dikilenler, divan çapraz kaldılar

Daha ilk damlada nasibini aldılar.

Yağlı güreş çağlarca bize şöhret şan verir

Türkün milli onuru meydanlarda devleşir.

***

Türkün kalbinde korkuya yer ve yuva kurmasına izin yoktur.

Bulgaristan Türklerinin benlik, kimlik, hak ve özgürlük, demokrasi ve adalet mücadele yüzlerce şehit verilmiş olmasına rağmen, korkusuzluk egemendir ve hiçbir tehlikeye boyun eğmememiz ümit kaynağımızdır ve geleceğin bizim olacağına inancımızın ifadesidir.

Mücadelemizde herkesi her birimizde görme düzeyine yükselebildik. Ortak ruhumuzu oluşturan, aynı ocaktan gelmemiz, aynı imanla yaşamamız, birliğin gücünü bulabilmiş olmamızda ifade bulmuştur. Bunu 1989 Mayısında 72 bin Bulgaristan Türkünün ayaklanmasında, 700 bin kardeşimizin de yedekte hazır durmasında, ağır virajlardan sonra Türkler ayaklanınca 300 bin Müslüman Pomak kardeşimizin de hak arama davasında saf aldığını gördük ve yaşadık.

Birliğin gücünden TEK RUHTA BİRLEŞME doğmuştur. İnancımızda halkımızın birliği bize, bir yürekten BÜYÜK BİR YÜREK OLUŞTUĞUNU gördük.  Bu gerçekte biz Türk Ocaklarında yanan ateşin hiçbir şeyden korkmadığı, kükredikçe korkusuzluğu büyüttüğünü izledik. Bu halkımızın korkusuzluğunun bugün özünde olan da budur.

***

Halkımızın birliğini  oluşturan ve pekiştiren vatan sevgimizdir.

Günümüzde Bulgaristan Türkleri bölünmüş, parçalanmış ve birbirine düşmüştür. Yarımız Türkiye’de, öteki yarımız vatanda, bir o kadarımız da Batı ülkelerinde gurbetçi olsak da, vatan ocağına sevgimiz şairimiz, Mülazım İsmailov Çavuşev’in “VATAN, VATAN DEYE…“ şiirinde ifade ettiği şekilde nettir.

Evimin önünde çağlayan Kamçı

Anamın gülen yüzü pamuk saçı,

Mağrur yaşayanların bilmem kaçı

Vatan, vatan diye seslenir bana.

 

Rila’nın, Pirin’in benbeyaz karı

Dobruca’nın gülen ayvası, narı

Bağ bahçesinde bal toplayan arı

Vatan, vatan diye seslenir bana.

 

Kazanlığın bahar kokan gülleri

Turna  gözlü berrak o dağ gölleri

Dört mevsimde şakıyan bülbülleri

Vatan, vatan diye seslenir bana.

 

Bu ülkeden cennetten yoktur farkı

Renk, renk çiçeklerdir bahçesi, parkı

Dilimden düşmeyen türkü ve şarkı

Vatan, vatan diye seslenir bana.

 

Doğup büyüdüğüm bizim Gerlova,

Yaşam meltemiyle okşayan hava

Ve burada kurduğum her mesut yuva

Vatan, vatan diye seslenir bana.

 

Bu yaklaşımda, vatan ocağımıza sevgi ve bağlılığımızda birimizin, hepimizle ve yaşadığımız toprakların ve doğanın da bir bütün oluşturduğunu görüyoruz.  140 yıllık Bulgar devleti sınırları içinde yaşarken, aynı sesi hiç kusursuz yükselten ve ocağımıza bağlı kalmaya ve vatanımızı sevmeye çağıran 200’den fazla şairimizin eserlerinde, vatanımızda ve dış ülkelerde yayınlanan 38 adet antoloji ve derlemede yer aldı ve Bulgaristan Türklerinin vatanımızın her karışına aynı sevgiyi yüklediğine tanık olduk. Yeni yazılarımızda üzerinde durmak istediğimiz konu Bulgaristan Türk şair, yazar ve aydınlarının  “ben” – “biz” ve “Doğamızı” vatan kavramında birleştirmesi ve “biz” olgusunu oluşturmasıdır. Şairlerimiz büyük bir kısmı devlet sınırının bu ve öte yakasında asla ayar bozmadı ve aynı dille, aynı inanç ve iradeyle yazdı ve çağırdı.  Çünkü onların hepsi aynı Türk ocaklarında,  aynı alevlere, yıldızla ve hilale bakarak yetişmişler ve toprağımıza, var oluşumuza ve bu topraklarda mutluluğumuzun ebediliğine güven ve ümit yüklenmişlerdir.

Kırca Ali’nin Elmalı (Yabılkovets) köyünden Adil İzzetov Mülazımov (1930-2011) bu konuda duygularını şöyle ifade etmiştir:

İNANMAYIN

Az bir süre ayrı düşsem bu yerden

Sarp taşları alev, alev olur gözüme

Yanılır da kötülersem bir gün ben

Rodoplar, inanmayın benim sözüme.

***

Devam edecek.

Reklamlar