Bulgaristanda Skat TV yorumcusu Stefan Solakov’a cevap.

Bulgaristan’da yaşanan Müftülük Seçim süreci bazı gerçekleri ortaya çıkardı. Seçim sürecinin başarısız olması bir yana, bu gerçeklerin ortaya çıkması sevindirici. Türk Müslüman azınlığın kendi önderlerini seçmeleri ve kendi kültürel, dini hayatlarını sürdürme gayretleri bazı kesimler için büyük bir sorun olarak görüldüğü anlaşılmaktadır.

Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Özellikle Sn. Stenfan Solakov’un Skat TV ekranlarından sarfettiği sözler, nasıl bir ruh hali içinde bulunduklarını net olarak göstermektedir. Sn. Solakov dünyayı tarihte benzeri olmayan bir köleliğe ve ölüme götürecek İslam Emperyalizm’i vebasından bahsederek sözü Müftülük Seçimleri üzerinden Müslüman azınlığı bu sürecin içinde fanatik fundamentalistler olarak nitelemektedir.

İşin aslı şu ki (Sn. Solakov’da bunun bilincinde) Müslümanları dünyanın vebası olarak nitelemek tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Bunun için Müslüman’a reva görülen kıyımlara, işgallere, sürgünlere ve acılara bakıp, Müslümanlara atfedilen katliamlarla kıyaslayın. Burada asıl sorun Müslüman azınlığın kararlarını kendisinin vermek istemesidir (ki anlaşılan Sn. Solakov bunu hazmedememektedir). Sn.Boyan Çukov’un da tespitleri üzerine dünya düzeyinde cereyan eden politik çatışmaları İslama ve Osmanlılar üzerinden Türklere indirgemek bilgisizlik değilse de art niyettir. Sn. Solakov’un bir program sunucusu olarak taşıdığı sosyal sorumluk içinde en azından Sn.Boyan Çukov kadar sağduyulu davranmasını umardık. Yeri gelmişken her ne kadar katılmadığımız noktalar bulunsa da sağduyulu olarak yaptığı değerli politik analizlerinden dolayı Sn.Boyan Çukov’a şükranlarımızı sunarız ve kendisiyle de bir programa katılmayı arzu ettiğimi bildiririz.

Şahsıma atfedilen suçlamalar gerçeklikten uzak, önyargılara dayalı bir varsayımdır. Tüm dünyada ortak kültüre-dine sahip kesimlerin bir birileriyle etkileşimin içinde olduğu gibi, Müslüman Türk olarak Dünya Türkleri ve Müslümanları ile alakadar olmam ve ortak dil, kültür ve dine sahip T.D nın bir çatı altında bulunmasını istemem beni faşist mi yapmaktadır? Öyleyse ne kadar çok faşist var dünyada…

Farklı renklerin bir arada bulunması ve kendi kimliğini reddetmeden veya kimliğinden utanmadan yaşaması başta İslam olmak üzere Türk atalarımızın üzerinde önemle durduğu bir hak meselesidir. Siyasi münferit olaylar haricinde Osmanlı tarihi bunu göstermektedir. Ne yazık ki Avrupa’da başlayan “Milliyetçilik” akımları Osmanlı coğrafyasını etkilemiş ve paranoyaya dönüşmüş ve Halkları birbirine düşman etmiştir. Böyle bir “Milliyetçiliği” bir Milliyetçi Türk olarak kabul etmem düşünülemez. Benim Bulgarlara veya başka etnik, dini ve kültürel çevrelerle bir sorunum yoktur. Benim tek sorunum, bir Bulgar’ın kimliğini ifade edip gurur duyduğu gibi bende kendi kimliğimi korkmadan, utanmadan ifade edip gururlanabileyim. Bulgar kültürüne, kimliğine (veya başka bir kültüre veya kimliğe) duyduğum saygının bana da duyulmasını istemek neden menfi olarak algılanmaktadır? Buna belki de kısmen kendimizi ifade etmedeki eksikliklerimiz veya yanlış anlaşılmamız etki ettiyse de, buna bizi algılama veya anlama gayreti içinde olmayanlar sebep olmuştur. Sadece bulunduğu yerden dünyaya bakmak ne kadar gerçekçi bir bakış açısı kazandırmaktadır. Özellikle de Sn.Lübomir Jelev’i misafirimiz olarak İstanbul’a davet ediyor, bir Bosfor turu sonunda ve dünyanın değişik yerlerini gezerek oradaki sembollere bakarak ve nihayetinde Bulgarların Aslana atfettikleri değer üzerinden şapkasını önüne koyup düşünerek Türklerin Kurda (Aslan gibi tek başına değil ortak hareket eden) verdikleri değer hakkında bir kere daha düşünmelidir…

600 yıl boyunca Bulgar, Türk, Sırp, Makedon, Boşnak, Arnavut, Yunan v.b. halklar iç içe kendi dil, din, kültür ve geleneklerini muhafaza ederek hayatlarını sürdürmüşlerdir. Yurt dışındaki Bulgarların diğer Bulgarlara yakınlık duyması kendi kültür ve geleneklerine sahip çıkması gibi Biz Türk ve Müslüman azınlıkların birbirimize sahip çıkmamız, birbirimizden etkilenmemizden daha doğal ne olabilir ki? Bu bağlamda, geçirdiğimiz zorlu süreçlerden dolayı kişiliğimizi kaybetme korkusu gibi endişelerden ve ortak geçmişimizden dolayı Türkiye’ye yakınlık duymamız bir Bulgar’ın Bulgar’a karşı yakınlık duyması hakkı gibi doğal karşılanmalı değil miydi? Yoksa bu durum sadece Bulgarlar için mi geçerli? Böyle tek yanlı hak iddiası Hitler’in bakış açısından ne farkı var?

Beni neofaşist olarak niteleyenler bunları televizyon ekranlarında dile getirip Başsavcı Sn.Velçev’i göreve çağıracaklarına, bir insanlık suçu olan bu iddialar hakkında ellerinde bulunduğunu söyledikleri tüm bilgi belge ve videoları neden gerekli mercilere teslim ederek suç duyurusunda bulunmamaktadırlar? Ki biz “neofaşistler”ler de elimizdekilerle kendimizi adalete teslim edelim…

Reklamlar