Musa VATANSEVER

Konu: Kimlikli Var Olabilme Mücadelemiz

24 Ocak 2016 Bulgaristan Müslümanları için önemli bir gün olacak. Sofya Milli Kültür Sarayında Müslüman Kurultayı düzenlenecek. Olağan Kurultaya Yüksek İslam Şurası üyeleri, Dini Önderler Şurası üyeleri, Başmüftü, Başmüftü Yardımcıları, Bölge Müftüleri, Merkez Denetim-Teftiş Kurulu üyeleri, Yüksek İslam Enstitüsü Rektörü, İmam-Hatip Liseleri Müdürleri, Baş Müftülük Genel Sekreteri delege olarak katılırken Müslüman cemaate aydın kişiler ve yerli ve yabancı konular da hazır bulunacaktır. 45 gün önce ilan edilen Kurultay Bulgar kamuoyunun dikkatini üzerine çekerken, değişik yorumlara ve tepkilere neden oldu.

Bulgaristan Müslümanlarının sosyal ve dini tarihi Bulgarların bu topraklardaki tarihiyle aynı dönemler içinde, sonsuz bir hak ve özgürlükler öyküsü olarak gelişerek evrim göstermiştir.

Bu öykü, 1878 Plevne Savaşından sonra, aynı yıl yapılan Berlin Konferansı’nda varılan Antlaşma kararlarıyla hukuksal çerçeve bulmuştur. Müslümanlarımızın hak ve özgürlük kavramının temelinde,  Hazreti Muhammed’in “İnsanlar bir tarağın dişleri kadar eşittir.” Sözleri bulunur. Orta Asya Bozkırlarından, Selçuklu ve Osmanlı bağrından gelen bizler, adalet ve insaf üzerine kurulmuş bir yaşam tarzının devamcıları olarak var olmuşuzdur.

“Büyük Bozgun”dan sonra Bulgaristan’da kalan ve azınlık statüsüne sokulan Müslümanların hak ve özgürlükleri başta Berlin Konferansı tarafından olmak üzere birçok uluslar arası ve ulusal yasalar tarafından garanti altına alınmıştır. Berlin Anlaşmasının ilk 4 maddesi Bulgaristan’ı bir Prenslik olarak belirlerken, Kurucu Meclis ve Anayasa’da azınlık haklarının belirlenmesini, bunların yasal olarak düzenlenmesini buyurmuştur. 5. madde ise Bulgaristan’da kalan Müslümanlara mal mülk edinme ve din açısından eşit hak vaat etmektedir. Bu anlaşma Bulgaristan’daki dinleri eşit temele oturturken, hangi dini cemaatin nasıl yapılanacağını ve örgütleneceğini de serbest bırakmıştır.

Bu anlaşmanın 12. maddesi ise, Bulgaristanlı Türklerin özel mal-mülk meselesini, devlet, vakıf emlakinin durumunu çözümleme yolunu gösterirken şöyle der: “Prensliğin dışına, orada kalmak amacıyla göç eden Türkler veya başkaları, Prenslikte kalan taşınmaz mallarını, onları kiraya vermek veya başkalarının idaresine teslim etmek suretiyle muhafaza edebilirler.”

Bu esas üzerinde kabul edilen Bulgar Prensliği Anayasası, milli mensubiyetine, dini görüşüne, siyasi düşüncelerine, sosyal durumuna bakmadan bütün vatandaşlara geniş bir vicdan ve din serbestliği vermiştir. Anayasanın 40. maddesi şöyle demiştir: “Ortodoks mezhebine mensup olmayan Hıristiyanlar ve başka dinlerin mensupları, Bulgaristan doğumlu tebaa yahut da vatandaşlığa sonradan kabul edilenler, ülkede geçici bir zaman için veya devamlı yaşayan yabancılar ayinlerinin icrasında mevcut yasaları çiğnememek şartıyla dinlerinde serbesttirler.”

136 yıl gerilere dönmüşken Tırnovo Kurucu Meclisi’nde 231 temsilci, bunlardan 155’i atanmış, diğerlerin de seçilmiş olduğunu hatırlarsak, aralarında yalnız 2 Türk, yani Varna sancağından seçilen Osman Efendi ile Vidin Müftüsü Hafız Süleyman Efendinin Kurucu Meclis Seçim Kanununun dini yöneticilere verdiği hakka istinaden, yani seçimsiz girmişlerdi. Ne ki, hak ve özgürlüklerimizin temelini atan bu Anayasanın altındaki Türk imzaları 8’dir. Bu imzalar Hafız Süleyman Efendi, Osman Bey, Hasan Hüsnü Efendi, Etem Efendi, Halil Efendi, Hüseyin Hüsnü Efendi, Ahmet Efendi ve Mustafa Efendinindir. Bu sayı Rus komiser Dondukov-Korsakov’un 10 kişilik kontenjanından Tırnova  Kurucu Meclisine  5 Türk gönderilmesiyle sağlanmıştır.

***

Burada durum, bugün Hak ve Özgürlükler Partisi kurucu ve “fahri” lideri Ahmet Doğan’ı hatırlamamak olası değildir. Çünkü o da, sosyalizm ve totalitarizm yıllarında ülkemize çöreklenen Rus istihbaratının pençesine düşmüş, onların çizdiği çizgi doğrultusunda anti-Bulgaristan-Müslümanları çizgisinde çalışmayı da 1987’de kabul etmişti. Tabii biz 1879’dan 2016 yılına kadar Bulgaristanlı Müslümanların huzurunu bozmak, onları göçe kışkırtmak, Bulgaristan’ı Prensik olarak, Krallık Olarak, Sosyalist Cumhuriyet olarak ve sonunda şimdi de demokratik bir Cumhuriyet olarak Müslümansızlaştırma, Türklerden ve diğer Müslümanları da git gide arıtma siyasetine uşaklık edenlerin sayısını bilemeyiz. Onlar arasında Kahire’de, Şam’da ve Bağdat’ta eğitim görmüş olanlar olduğuna inanıyorum, çünkü giderek dallanıp budaklanan bir gevşeme, gün geçsin yenisi gelsin diyenler, neyi bekledikleri belli olmayanlar var. Ne var ki, şu dönem HÖH partisi içinde sayılarının 32 olduğunu basından ve TV programlarından öğreniyoruz. Diş devletlerdeki din enstitülerinden olup Rusya’nın etkisi altında olan Şam’dan gelen eski Baş Müftü Nedim Gencev’in Baş Müftülük müesseseni bölmesi, Bulgaristan Türkleri Suni Mezhebi Baş Müftülüğü tescil ettirerek, Dr Mustaf Hacı yönetimindeki gerçek Baş Müftülümüzün tüm girişimlerini engellemeye çalışıyor. Özellikle komünist rejimin el koyduğu Baş Müftülüğe ait mal ve mülkün, cami, mescit ve medreselerin geri alınması için açılan, yürütülen ve son yıllarda kazanılan davaların her birine Temiyiz katında itiraz etmesi büyük anti-Müslüman hainlik zirvelerinden biridir. Bununla birlikte, herkesin bildiğine göre, Sofya Şehir Mahkemesi’nde yüksek saygınlık sahibi olduğu iyi bilinen Hak ve Özgürlükler Hareketi Başkanlığının bu olaya artık 16 yıldan beri seyirci kalması ve hiç olmazsa yasal izinlerle düzenlenen Müslüman Kurultaylarının, aldığı kararların, seçilen Baş Müftü ve diğer makam üyelerinin tasdik edilmesi yolunu açmaması da dikkat çekici ve düşündürücüdür.

***

Şu noktanın belirlenmesi iyi olur kanısındayım. 1881 seçimlerine göre Bulgaristan Prensliğinde 527.084 Türk yaşamakta ve bu rakam Tatar. Pomak ve Müslüman Çingenelerle birlikte 700 bine ulaşır. Tırnova meclisine 10 bin kişi 1 temsilci göndermiştir. Bu durumda kurucu mecliste 70 temsilcimiz olması gerekirdi.

Ayrımcılığın nasıl başladığını anlatan bu durumda kabul edilen yeni Anayasanın 37. maddesinde “Bulgar Prensliği’nde hakim din Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebidir.” dendi ve dinde ayrımcılık da böyle başladı.

Aslında Bulgar Prensliğinde ilk çıkarılan Dinler Kanunu Tırnono Anayasası’dır. Bu temel yasadaki dini ayrımcılık, ileride de göreceğimiz gibi, bütün özel kanunlara da yansıyacak ve gittikçe derinleşerek işleri zorlaştıracaktır. Bu 130 yılda yasal durum öyle gelişti ki, 2001’den beri Sofya’da yapılan Baş Müftülük Kurultaylarının kararları ve seçilen Baş Müftüler mahkemelerde tescil edilemiyor. Baş Müftü Dr. Mustafa Hacı da 3 defa seçilmiş olmasına rağmen, Sofya Şehir Mahkemesi kurultay kararını kayda geçirmemiştir. Bunun bir anlamı da Bulgaristan Trükleri’nin Baş Müftülük Kurumu sanki illegaldir. Basının yazdığına ve 1997 – 2001 yılları arası Bulgaristan Başbakanı olan ve 1989’da ülkeden kovulmamızı lanetleyen, İzmir “Alsancak Stadyumuna” gelip bizden ilk olarak  özür dileyen, Bulgar devlet adamı  İvan Kostov, 19 Ocak 2016 sabahı bTV programına katılarak, yeni Kurultayın ve alacağı kararların ve Baş Müftü seçimini mahkemede tasdik etmeyeceğini peşinen haber verdi.

Bulgar Prensliğinde 5 il vardır: Tırnova, Rusçuk, Varna Sofa ve Vidin. Kurucu meclise her ilden müftü gönderilememesi bir de din adamlarının öldürüldüğü ya da ülkeden kaçtığı anlamına gelir. Pazar gün Sofya Kültür Sarayı salonunu Müslüman din adamlarının doldurduğunu gördüğümüzde bu işin 1879’da Bulgar devleti kurulurken “a’dan-z’ye” sıfırdan başladığını ve duruma getirilene kadar 136 yıl çalışıldığını unutmayalım. Ve o zamanlar yeni bir yapılanma ararken, Osmanlı dönemindeki dini teşkilattan yararlanılmış, yeni olan eskinin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Var olan ama savaşta ve kıyımda içi boşalmış olan organizasyon biçimlerinin içi yeni kadrolarla beslenmiş ve doldurulmuştur. İl müftüleri makamlarına otururken, naipler seçilmiş, din kulları açılmış ve ülkemizde İslam yeniden yeşermeye başlamıştır.

***

Köyün, kasabanın en seçkin yöneticisi olarak imamlar görev başına geçmıştır. İmam ve hoca eğitimi ağırlık kazanmıştır. İmamlar ilk dönem okullarda öğretmenlik de yaptılar. Dini hayata çeki düzen verme imamların öncülüğünde başladı. Zaman, Bulgar Prensliğinin ilk dönemiydi. Alman Aleksandır Batenberg’in, ilk Bulgar Prensi olarak Sofya’ya gelip Rumeli Beylerbeyi Sarayına yerleştiği ve Tırnono Anayasasını uygulamaya koyduğu yıllardı. Prenslikte Ortodoksluğun olduğu gibi Müslümanlığın da Berlin Anlaşması ve Tırnovo Anayasası esası üzerine kurulması gerekiyordu. Ama öyle mi oldu?

***

Bilindiği üzere, Bulgaristan’da Müslüman-Türk topluluğunun en eski örgütlerinden biri müftülüklerdir. Bunların tarihi Osmanlı dönemine dayanmaktadır. Her Müslüman toplumu gibi, Bulgaristan’daki Müslüman Türk topluluğunun da köyde camilere yardım heyetleri, kasabalarda müftülükleri ve bir de şeriat hukukuna göre hüküm veren kadıları vardı. Osmanlı döneminden kalan bu kurumlar Bulgar döneminde de uzun zaman varlığını sürdürdü, ama birbirlerine bağlı bir örgüt biçimi henüz kurulamamıştı.

Geçici Rus İdaresi, Bulgaristan Prensliği’nde ilk Müftü seçimini 29 Mart 1879 tarihinde yapmıştır. Bu tarihin altını çizmek lazımdır, yeni Bulgar devletinde Müslümanların dini teşkilatının başlangıcıdır.  Yeni Bulgaristan’da ilk seçilen Müftü de Sofya Müftüsü Hafız Sadullah Efendi’dir. Seçime Müslüman muhtarlar, imamlar ve Türk seçmenler katılmıştır. Bölge Müslüman Konferansları da o zamanlarda başlamıştır. O dönemde, geçici Rus idaresi, İstanbul’daki Şeyhülislam’ın Bulgaristan Müslümanlarının dini idaresinin başı olduğunu kabul etmekte ve seçilen müftünün onaylanması için oraya başvurmaktaydı.

Bu usulle çalışan ve Varna, Şumnu, Silistre, Hacıoğlu Pazarcık (Dobriç), Balçık ve Provadı müftü seçimini gerçekleştiren, bir yıl sonra Köstendil, Vraca, Plevne, Tırnova, Rusçuk müftülükleri de onaylanmıştır ve Geçici Rus İdaresi, Bulgar Prensliğine ve Tırnova Büyük Halk Meclisi tarafından onaylanan ilk Bulgar hükümetine ülkede yeniden kurulmuş bir Müslüman teşkilatı bırakmış, ama Bulgar makamları 136 yıldan beri bu teşkilatı yıkmaya çalışmaktadır.

İşte böylece Bulgaristan müftülükler teşkilatının 12 Kasım 1880 tarihli ve 652 sayılı Prens ,radesiyle kurulduğunu bildirirken, bunun çok sancılı bir doğum olduğunu, ne yazık ki bu sancılı acıların bizi hiçbir zaman tek etmediğini yazmak zorundayım.

Bugün olağanüstü şiddetlenmiş olan Müslümanlara ve müftülüklere baskılar da daha o zamanlar başlamıştır. Şumnu’da Müslümanlar Hafız Ahmet İbrahim Efendi’yi Müftü seçmişken, vali Salih Efendi’yi Müftü yapmıştır. Daha o zamanlar müftülük seçimleri sözde serbest ve bağımsız olmuştur.

İşte bu durumda 1895 yılına kadar Bulgaristan Prensliği’nde Baş Müftülük makamı yoktur. Sofya’da bir Merkez Müftüsü bulunurken, Rumeli vilayetindeki iller de Filibe Müftülüğüne bağlıdır. Her iki makamın dini önderi de İstanbul’daki Şeyhülislam’dı.  Bu dönem Bulgaristan Müslümanları için belirsizlik yıllarıdır. 1886, 1900 ve 1905 yıllarında yapılan il müftü seçimlerinde Başmüftü seçimi yapılmamış ve 1908’de III. Bulgar Çarliği ilan edilirken Bulgaristanlı Müslümanları tepede temsil eden bir makam yoktur. O yıllarda Sofya’da kendinden başka hiçbir kimseyi temsil etmeyen bir “Merkez Müftüsü Hafız Bilal Efendi” dir.

Bu sancılı ve belirsiz süreç 1909’da Bulgar Prensliği ile Osmanlı devleti arasında bir Protokol’ün imzalanması ve 8 Aralık 1910’da Sofya Baş Müftülüğü’nün kurulması ve Bulgar Çarlığı’nın ilk Baş Müftüsü olarak da Hocazade Mehmet Muhyiddin Efendi atanmıştır ki, görevi 1915’e kadar sürmüştür. Bulgaristan  Müslümanlarının Baş Müftülük öyküsünün ilk dönemi olan 1889 – 1910 arasının özeti budur.       Devam edecek.

Reklamlar