Seyhan ÖZGÜR

 

Biz, Bulgaristan Türkleri olarak 20. yüzyıl boyunca korku içinde yaşadık.

Anneler çocuklarını korkusuz bir dünya için savaşçı olarak doğurup emzirirken hep korktular. Nenelerimiz, dedelerimiz cephelerden dönmeyecek diye durmadan korktular, bir an önce dönsünler diye gece boyu dua ettiler. Biz 1989’da demokrasiye, adalet ve hürriyet düzenine, kanunların her şeyin üzerinde olacağı bir toplumu özlemiştik. Ahlak kurallarımıza saygı gösterilecek bir yaşam tarzında yaşamak istiyorduk. Kanun karşısında hepimizin eşit olacağı bir sisteme mutlu olacağımıza inanmıştık. Adil bir dünyaya susamıştık. Boynumuz kıldan ince, her sabah doğan güneş gibi bir gün, bir sabah allanmış pullanmış gelmesini besledik. İnandık! Ne yazık ki sonunda aldatıldığımız, aldandığımız ve yalan bataklığını itildiğimiz ortaya çıktı. Bu bataklığın sivrisineklerinden ve kokusundan, göçtükçe göçmekten henüz kurutamadık. Biz korku ortamında yaşarken uyanmaya çalışıyorduk, dirildik, bilinçlendik ve ayaklanmıştık. Bataklığın karanlı daha tehlikeli olduğundan, önümüzü göremediğimizden, el yordamıyla ilerleyemediğimizden, süründükçe battığımızdan, kuru karanlık içindeki yaşama dönmek istiyoruz. Bu bataklık boğucu, zehirleyici ve yok edicidir.

 

 

Aldatılmışlığımız çeyrek asır sürdü ve süresi bitmelidir.

KORKMADAN DALAVERE YAPMA, YASALARI ÇİĞNEME, ADALETİ RAFA KALDIRMA, HALKI AMANSIZCA SOYMAYA DEVAM ETTİNİ GÖRDÜKÇE HEPİMİZİN KORKUSU ARTTI, TIRMANMAYA DEVAM EDİYOR. Biz daha iyi günlere inancımızı yitirmek istemiyoruz.

 

KORKU İÇİNDE YAŞAM İSTİYORUZUN ANLAMI NEDİR?

 

Yasalar her kes için ayni güçte geçerli olmalıdır. Hiçbir fiziksel veya tüzel kişinin yasalar üzerinde hükmü ve erki olmamalıdır. Şimdiki durumda kimileri akçan da korktuğu için bir ekmek bile çalamıyor. Korkudan titreyen sefiller ordusu devamlı büyüyor. Çöp kofaları başında ölenler artıyor. Kolay ölümü kendini ateşe vermekte görenler çıra gibi yanıyor. Yargıda adalet yok haykırışları meydanlardan taşıyor.  Eşit iş hakkı, eşit ücret, eşit vatandaş olmak isteyenler ordu kurdu. Eşit ölme hakkı isteyenler uzun alayda sıra düzüyor.  Ayakta ölenler morglarda yatıyor.

 

Sesleriniz kulağımdadır. Sizi işitiyorum! Ne oluyoruz diye soruyorsunuz.

Hangi ileten öleceğini bilmek için hastane kapılarında bekleyenle, bunu bile öğrenemeden çöp kutusu başında ölenin hali bir midir? Hayvan kepeğinden yapılmış ekmeği  çiğneyip çiğneyip yutamayanlarla yağlı ballı ve üstü kaymaklı pastaları çiğnemeden yutanın hali bir midir?!

 

 BİZ KORKU İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ!

 

Açlıktan, adaletsizlikten, işsizlikten, geçim derdinden, devamlı aldatılıp yalandırılmaktan bir daha uyanabilmemizin tek yolu korku dünyasına geri dönmektik. O dünyada bir defa uyanmış ve şahlanmıştık. O zamanlar  bir sıçan tıkırtısına, rüzgârın kapıyı okşamasına hemen uyanır fırlardık. Şimdi ninnisiz uyutulduk, horlamaya bile uyanamıyoruz.

 

İrlanda’nın Edenburg’tan gönderilecek havaleyi bekleye bekleye gözlerimiz yolda kalıyor. Bizim yasalarımızsa günlerimizi, haftalarımızı, bazen gecikince ayımızı alan şu bekleme işini işten saymıyor. Bizim beklemekten başka işimiz yok.  Bekleyene sosyal yardım yok. Bekleyene emekli maaşı yok. Bekleme primleri ödenmiyor. İşimiz gücümüz gelmezse diye korka korka beklemekken, elektrik söner, gaz tüpü gelmez diye ödümüz koparken, onlar beklemeyi işten saymıyor.

                                                        ***

 

Böyle bir yazı yazmak için bilgisayarımın başına oturmama birkaç neden var.

 

Bir. İsa Peygamberin çarmıha gerilmek üzere cellâtlara teslim edildiği günde şöyle bir şey oldu. Sofya’da Polis Tahkikat Dairesi Genel Merkezi’nden Hak ve Özgürlükler Partisi Merkez Yönetim Kurulu üyesi, Parti Başkan Yardımcısı, 4 kez HÖH partisi milletvekili ve Sofya parlamentosu Başkan Yardımcısı, avukat Hristo Biserov  (Ahmet Doğan’ın en fazla güvendiği kişilerden biridir)  çıktı. Gazeteciler onu bol bol resme çektiler. Yazılanlara göre, HÖH-DPS partisinin en gözde adamı olağanüstü büyük miktarda para aklamaktan, vergi kaçırmaktan, gelirlerini bildirmemekten ve buna benzer bir sürü suçtan 3 ile 8 yıl arası hapis cezasıyla yargılanacak. Burada benim tepemi attıran nokta, Sofya savcılığının ve Şahsen İş İşleri Bakanı Yovçev’in dalavereleri kanıtlanan Hr. Biserov’u tutuklamazdan önce yani 2 Kasım 2013 günü “saraya” gidip Ahmet Doğanı bilgilendirmesidir. Suçu kanıtlı bir hırsızı tutuklamak için gidip A. Doğan’dan izin alınması, arabayı devirir, olayların akışını değiştirir ve bizim demokrasinin totalitarizmden farkı olmadığına en kesin ve yüzde yüz geçerli bir kanıttır. Hatırlatıyorum: 1990 öncesi savcılık ve polis suç işleyen komünist partisi üyesini tutuklamak için, parti sekreterine sormak zorundaydı. Görüldüğü üzere, HÖH-DPS partisi tek kişi tarafından (ruh hastasıdır) idare edilen bir komünist partisinden farkı olmayan bir örgüt haline gelmiştir. Daha öte yorumu kendiniz yapınız.

 

İki:  HÖH – DPS 8. olağan kurultayında Parti Başkanı Ahmet Doğan’a silah çıkarıp bir bostan korkuluğu gibi onu metrelerce savurup kürsüden atan yüksek mimarlık öğrencilerimizden Oktay Yeni Mehmedov’un 2013 yılı boyunca tutuklu yargılandı. Davası görülürken, Doğan, Mestan ve Peevski gibi Türk partisi ileri gelenleri halkın yasal tepkisini dile getiren genç sanığa kıyıp, hepimize gözdağı olsun diye 20 yıl ağır hapis cezası verilmesinde çok ısrarlıydılar ve ellerinden geleni yaptılar.  Oktay suçsuz bulundu ve salıverildi. Doğan, Mestan ve Peevski üçlüsünün son kararı veren Sofya İstinaf Mahkemesi Başkanı Penkezov, geçen ay görevinden atıldı. Bizim sözümüzü iki ettin, istediğimizi yapmadın hırsıyla yargılanacaktır. Bu bardağı taşıran iğrençlik değil de nedir? Lütfen kendiniz yorumlayınız.

 

Kimileri hapse girdiler ama bazıları mahkeme kararlarına rağmen 5. yıldan beri polisin gelip “kollarını uzat” demesini evde beklerken rakısını içmeye devam ediyor. Çünkü savcılık, çünkü polis makamı, çünkü devlet üzerinde görülen ve görülmeyen ellerin, makamın baskısı var. Bu baskı toplumu, adaleti felce uğratıyor, filizlenmek isteyen hürriyeti ayakaltında çiğnemeye devam ediyor.

 

***

 

Siz düşünürken, ben de bu konudaki düşüncelerimi paylaşıyorum:

 

BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ BİR SAVCILIK.

 

Bulgaristan’da her şeyden önce BAĞIMSIZ VE TAM TARAFSIZ BİR SAVCILIK kurulmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nde olduğu gibi… Adil ve cesur bir Bulgar yargı sistemi oluşturulmalıdır. Mesela bugün Ankara Mahkemesinin Feytullah Gülen yıkım ve paralel devlet çeteleri hakkında FEYTULLAH GÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ deyebildiği kadar adil ve en az o kadar cesur bir yargı organı oluşturulmalıdır.

 

Savcılar yeminli olmalıdır. İşine bakmayan değiştirilebilmelidir. Onları ancak ve yalnız meclis seçmelidir. Savcı politik parti uşağı olamaz.  Kimseye, bu arada Bakanlar Kuruluna, İç İçleri Bakanlığına boyun eğen biri de olamaz. Savcılık hiçbir makama bağlı olmamalıdır. Savcılar yolsuzluk işleyen Başbakanı, Bakanları, Parti Başkanlarını, milletvekillerini hemen tutuklayıp yargıya sevk etmelidir. Bunu yapmak için dış ülkelerden, Brüksel’den, Washington’dan emir beklememelidir. Memleketimizde özel korumalı parti başkanları, milletvekilleri, saray kurtları ve kalın enseli olmasına yol verilemez. H,ç bir kimse kanunun üstünde olamaz. Olmamalıdır!  Bağımsız savcılar, Başbakanı ve bakanları, milletvekillerini ve sorgu yargıçlarını, polisi, bir ekmek çalan aç Çingeneyi tutukladıkları kadar kolay tutuklayabilmelidir. Bunu yapmak için kulislerden, ipleri çekenlerden emir, işaret vs. beklemek yanlıştır. Yasal hareketlerle yasalar istisnasız uygulamalıdır. Ceza kanunu maddeleri daha da sertleştirilerek ülkede adil düzen sağlayacak yol açılmalıdır. Kanundan ve savcılıktan korku duyulmayan bir ülkede adaletten söz edilemez. Bir bankadan 5 milyar leva çalındı tutuklanan yok. Bu işi yapanlar hemen tutuklanmalıdır.

 

Günümüzde yolsuzlukların elebaşları, banka soyguncuları, düzen çökerticileri ne yazık ki korkmuyor, uykuda kâbus görmüyor, hatta devlet kendilerine özel korumalar tesis ediyor. Hırsızdan korkulmaz! Hırsızı balla börekle beslemek günahtır. Ne yazık ki, bizim devlet onları hala sıvazlıyor, övüyor, kahraman yapıyor.

Bugünün kralları çıplaktır bunu artık haykırmalıyız. Bağımsız savcılık bu duruma hemen el koyup son vermelidir. Banka kasaları para dolu olan ama iki gün mesaisi olmayan dolandırıcı ve yankesicilerin yakasına yapışan savcılık, şu paranın hesabını ver, deyebilmelidir. Demelidir!

 

Adalet, bir yere kadar, bir de korku içinde yaşamaktır! Dürüst olan hiç kimse bu korkuyu hissetmez, tanımaz, bilmez. Namuslu vatandaş adaletten korkmaz. Korku içinde yaşamak istiyoruz sloganının derin anlamı budur. Özündeki şudur: Yasalar karşısında sorumlu olmayan bir tek vatandaş kalmamalıdır. Duruşmalara müdahale kapıları kapanmalıdır. Vatandaş sorumluluğu eşit olmalıdır. Her vatandaş yaptığı işten önce kendisi sorumlu olmalıdır. Bu özellik önce kendisine, ailesine ve topluma karşıdır. Yolsuzluk yaptım, çaldım, dolandırdım, devleti aldattım kuşkusuyla yaşayanlar her an yakalanmalı, kanun her an yakama yapışılabilir kuşkusu kimseyi rahata bırakmamalıdır. Bu duygusu yaşamalıdır. Emeklilerin ekmeğine el uzatanların kolu hemen kırılmalıdır.

 

Bugünkü gazetelerde HÖH milletvekilleri Hasan Ademov, Tuncer Kırcali ve Cevdet Çakırov iş ve işçi bulma kurumlarına kayıtlı binlerce kişiye iş gösterilmediğinden, yeni SAĞLIK REFORMU ile köylerimizde sağlık hizmeti sözünün dahi tamamen unutulacağını, insanlarımızın sağlık primlerini ödeyemediklerinden poliklinik ve hastane kapılarının kapandığını anlatıp yakınıyorlar. Şimdiye kadar neredeydiniz? Unutmayın siz şimdiye kadar Ahmet Doğan ve çevresindeki doymak bilmez ejderha sürüsüne hizmet ettiniz. Halkımızı sürünür duruma getirdiniz. Belki de emir kulu olduğunuzdan, zaten olmayan bilincinizi hiçbir yerde kullanamadığınızdan yargılanmayabilirsiniz. Fakat bu halkın durumunu düzetmeyecek ve çilelerine şifa olmayacaktır. Yılanın başını koparmadan sürünmesi bitmez. Sizinle halkımız arasında dolaşan aç yılan sürüsünü siz yetiştirdiniz ve bundan sorumlusunuz…5 defa milletvekili oldunuz ve ortada bir iş yok. Bağımsız ve tarafsız savcılık işte bunun için gereklidir. Yakanıza yapışıp….

 

Herkes çalıyor, ben de aldım ne olacak?! Bu durum tamamen ve ebediyen aşılmalıdır. Yasalar iri hırsızlara, büyük çalanlara, arabayla kaçıranlara, banka soyanlara işlemiyor, savcılar zenginlerle dosttur anlayışı yerin dibine gömülmelidir. Çaldım-kaptım, işimi yapmadım görürlerse savcılık yakama yapışır duygusu herkesin içine, ruhuna işlemelidir. Adalet yolunda vatandaşlar yasalar karşısında eşit olmalıdır. Ayrıcalıklı vatandaş ve zümre, tabaka, lider takımı vs. olmamalıdır.  Dilinden, dininden, örf ve âdetinden ötürü yargıya düşme tamamen unutulmalıdır. İnsan haklarını çiğneyen, kısıtlayan ve etnik haklara gölge düşüren, sınırlayıcı yasaklayıcı ceza öngören tüm yasalar anayasadan atılmalı, yasalardan çıkarılmalıdır. Hürriyet olmayan yerde adalet olamaz! Adaletin olmadığı yerde demokrasi olamaz. Demokrasinin olmadığı yerde de özel girişim, emeğe göre gelir, eşit imkân ve mutluluk olamaz.

 

Savcılık beni içeri atar. Yasa yakama yapışır ve beni kimse kurtaramaz duygusu toplumum tüm kesim ve katlarında, kılcal damarlarında egemen olmalıdır. Hiçbir vatandaş adalet sisteminden kuşkulanmamalıdır. Yolsuzluk yapana kurtuluş yok korkusu tüm topluma hakim olmalıdır. Yasaları uygularken imtiyaz tanımayan bağımsız ve tarafsız savcılık mutlaka kurulmalıdır. Bu yapılmadan adalet reformu yapılamaz,  yenilikler havada kalır. İsmimizden, dinimizden, aile düzenimizden, kendi türkülerimizi söylediğimizden ötürü evlerimiz basılırken bizi nasıl korkuttularsa, yolsuzluk yapan her Bulgaristan vatandaşı gece gündüz aynı korkuyu kat kat yaşamalıdır. Bunu yaşamayan toplum arınamaz, ne adaletsizlik korkusu yenilir, ne de adil toplum kurulabilir. Sözde bağımsız savcılık istemiyoruz. Hiç politik partiye bağlı olmayan bağımsız savcılık müessesesi totaliter diktatörlük rejimi kuramaz. Hepimiz bunun bilincinde olmalıyız. Adaletin egemen olduğu yerde totalitarizm yani yasaları hiçe sayan bir düzen asla kurulamaz.

 

Todor Jivkov zamanında savcılık komünist partisine bağlı ve tabii idi. Komünist savcı parti sekreterinden ya da parti büyüklerinden gelen emri uygulamak zorundaydı. Hatırlayın Kırcaali mahkemesinde savcı Eğiri Dereli İsmet’in dediği dedik, kestiği kestikti. Yargısız idamların, sürgünlerin, işten uzaklaştırmaların, hiçbir suçu olmayan Türkleri izletmek yasa dışıydı ama BKP’li savcının yasaları çiğneme hakkı vardı, parti yasanın üstündeydi. Bugün A. Doğan’ın yaptığı budur. Bu çarpı düzen mutlaka değiştirilmelidir. HÖH-DPS yönetimi demokratik toplumda yeri olmayan zehirli bir tümör haline gelmiştir ve mutlaka temizlenmelidir. Adalet reformundan bağımsız ve tarafsız bir savcılık bekliyoruz.

 

Bizim istediğimiz bağımsız ve tarafsız bir savcılık sistemi çoktur. Bulgaristan’da yapılacak yeni adalet reformunun temeli, özü ve esası bu olmalıdır. Ana değişiklik bu yönde mayalanmalıdır. Bu reformun birden olacağına inanmıyoruz. İsviçre bu sistemi 100 senede uygulayabilmiş. Türkiye Osmanlıdan beri bağımsız ve tarafsız yargı sistemini yerleştirmeye çalışıyor ve başarılı ilerliyor. Bulgaristan’ın bu yolda 1 asır gecikmesinde ana neden Çarlık düzeni ve sosyalist totalitarizm yıllarıdır. Hayat demokrasiye geçişin sözle olamayacağını gösterdi. Adalet mücadelesi insanlığın geçmişinde en ağır savaşımlardan biri olagelmiştir.

 

GERÇEKTEN AYDINLIK OLSUN DİYE

KORKU İÇİNDE YAŞAMAK İSTİYORUZ!

Devam edecek.

Reklamlar