Dr. Nedim BİRİNCİ

Konu:  Kendisine faydası olmayanın başka birine faydası dokunmaz.

Bulgar hükümeti uzmanları 2016 yoksulluk çıtasına 300 leva dediler. Sendikaların hesaplamasına göre 4 kişilik bir Bulgaristanlı aileye gıda,  kira, okul, elektrik, su, ısı ve sağlık hizmetleri için ayda ortalama 2 242 leva gerekti. Bizim Türk, Pomak ve Çingene emekliler genellikle 157leva emekli maaşı alıyorlar. Tarım emeklilerinin aylık geliri bu kadardır. Bizim insanlarımızın hepsi yoksulluk çizgisinin 2 defa altında geçinmek yani sürünmek zorundadır. Onlar, fakirlik çıtası altında sefiller arasında yaşamak zorunda olanların % 60’ıdır.

Hükümetin belirlediği en düşük geçim endeksi, yaşayabilmek için ayda en az 300 levaya ihtiyacın var anlamındadır. Çocuklara gelince 2015yılında annelerin % 84’ü ayda 350 leva çocuk parası almışlar. Yani 350 leva / 170 Euro / ödenen çocuklar çıtanın 50 leva yani 25 Euro üzerinde bulunuyor.

Geçen sene Bulgaristan’da genç işsizler sayısı artarken, dış ülkelere kaçan yükseköğrenimle uzman sayısı da 2 defa yükselmiş, ülkede kalan, aile sahibi olup devletten sosyal yardım isteyen genç ailelerin sayısı da % 34 artmıştır.

Ülkede genel ekonomik durgunluk bir yana, dış borçlarımız da 24 milyar Euro’yu buldu. Hükümetin, hükümet ortaklarının ve hükümet dolayında yalakacılık yapanların hiç bir önerisi tutmuyor, halkı aldatanlar kendileri de artık kör sokağa geldiler. İleri ne gidiş, ne çıkış ne de başka dönemeç var. Devlet yönetimini, devleti soyup talan etme ve Çarı donsuz bırakma olduğunu sananlar, artık kendi kabuğuna sığınmak, saklanmak ve büzüldükleri yerde sonlarını beklemek zorundadırlar. Halkı aç bırakmak, ne üstün zeka alemi, ne namusluluk ne de milli menfaatlere sadakat emsalidir. Günümüz Bulgaristan’ındaki durum 1945’te Çarın tarih kuyusuna itildiği ve 1990’da totaliter halk düşmanlığının diri diri gömüldüğü zamandan daha gönül açıcı değildir.

50 yıllık bir ağacı devirsen, köklerini söküp çıkarmadan, açılan çukura iyi toprak ve gübre doldurmadan hiçbir şey yapamazsın, yerine yeni fidan dikemeyeceğin gibi, sürüp ekip biçemezsin.

10 Kasım 1989’da Todor Jivkov’un zulüm rejimini devirdik. Devirdik de enkazı yerinde kaldı. Kökleri sökülmedi, çıkarılıp Bulgaristan bahçesinin dışına atılmadı, yakılıp külleri savrulmadı. Komünist partisi Sosyalist Partisi (BSP) olurken, Gizli Polis “DS” de boş durmadı. Türk Müslümanların kurduğu partinin (HÖH-DPS) başına kendi ajanlarını bela etti. Hatta eğittiği baş ajan olan Ahmet Doğan’ı istediğiniz gibi kullanın diye Rusya gizli servisi (KGB) casus merkezine kiraya verdi. O gün bugün, yıkıldı dense de, yıkıldığından pek emin olmadığım komünist rejimin güya “demokrasi” biçiminde ayakta durması için koltuk değneği rolü görüyor. Yani biz Bulgaristanlı Türkler, Pomaklar, Çingenelerimiz ve oy verdikleri sürece hatta soydaşlarımız, eğirilen ama çökmeyen, çökmüş olsa dahi kökleri sökülmeyen, sökülmüş olsa bile yakılıp külü saçılmamış bir rejime “koltuk değneği” yapacak kadar alçak bir durumda kullanıldık. Kullanılmaya devam ediyoruz.

Bugünkü Boyko Borisov hükümeti de totaliter dönemin polis, milis, savcı, sorgu amiri, gardiyan, sopacı, dayakçı ve 1984-1989 döneminde Türklere karşı birlikte hareket ettikleri tankçı, topçu, piyade vb asker ve subaylarının partisidir (GERB) ve aynı köhnemiş ve insan düşmanı davaya hizmet etmek için görev başına gelmiştir. 26 yıldan beri sözde politik irademizi temsil eden HÖH partisi, yaptığı kötülüklerin bilincinde olan Ahmet Doğan, büyük bir baskı altında tutarak devamlı kullandığı, Güner Tahir, Osman Oktay, Kasim Dal ve Lütfü Mestan bu “koltuk değneği” siyasetinde rol almıştır. Şahsi kazanç sağlamıştır. Halkımıza yalan söylemişlerdir. Etnik halk topluluğu olarak azınlık haklarımızı elde etmemizi engelleyen suçlu siyasi kadrolar sürüsündendirler. Geçen sene ve iki yıl önceki Oreşarski hükümeti zamanında çekilen dış kredilerin, büyük ölçekli borçlanmaların hepsine HÖH-DPS partisi oy vermiş, pay almış ve ödemeyi halka yüklemiştir. Bu ulusal hainliktir. İşte bunları yapanların bugün “ulusal menfaatlerden” dem vurması günahtır, suçtur. Hepsi tutuklanmalıdır.

Şimdi artık çöküşün yükü çok arttı ve yakında “koltuk değneği” de eğirilip kırılacaktır. Hepimiz sefiller çizgisinin altında sürünenler arasında olduğumuza göre bu işe “koltuk değneği” dayanmaz. Ve belki de biz hepimiz birkaç yıl daha dayanabilirsek Bulgaristan’da totaliter komünizmin, diktatörlükler rejiminin Bağdat’ta Saddam Hüseyin, Kiev’te V.İ. Lenin ya da Berlin’de “Soğuk Savaş Duvarı”nın yıkıldığı gibi yıkılacağına şahit olacağız. Ne yazık ki, 26 yıl sonra bile Bulgaristan’dan benzer bir örnek veremiyoruz. Hatta 2 yıl önce Plevne köylerinde HÖH partisinin seçim kazandığı köylerde diktatör Todor Jivkov’un yeni bronz büst anıtının açıldığına, Kamçiya’da “General Tolbuh”in anıtı dikildiğine tanık olduk. Bunlar bizde HÖH koltuklu totalitarizm ağacının 26 yıl sonrada ötede beride koltuk verdiğine, köklerinin yaşadığına,  fırsat bulsa sert bir dikta rejimi şeklinde fışkırmaya hazır olduğuna kesin örneklerdir. Öte yandan, bir ağızın eğirilmesi yada budanması onun öldüğü, yok olduğu, yeniden filizlenemeyeceği anlamına gelmez. Burada can sıkıcı olan binlercemizi hapse atan, “Belene” ölüm kampında ezen, sorgusuz yargılayan, mahkemeye çıkardan hakkımızda karar alan, isimlerimiz değiştirilirken üzerimize ateş açan, birçok kardeşimizi kurşunlayan bugünkü rejimin eski faşist-totaliter dikta rejimlerinin devamı olduğunu görememiş, tanıyamamış olmasıdır. Daha doğrusu iradesini teslim etmiş ve tanımak istememiş olmasıdır.

Bu gerçeği Geçen hafta Sofya “Sofya Pres” basın merkezinde “totalitarizm suçlularının zaman aşımına uğramasını önlemek” amacıyla düzenlenen uluslararası basın toplantısına gelmeyişlerinde bir daha dikkati çekti. Ezilenlerin, öldürülenlerin, zindanda çürütülenlerin, sefalet çıtasının 2 kat altında sürünenlerin partisiyim derken ağızı köpüren, zulüm görmüşlerin iradesini temsil ettiğini ifade eden HÖH partisi bu basın toplantısına temsilci göndermedi, gelmedi, bir dayanışma mesajı bile göndermedi. Bulgaristanlı ve soydaş mazlumları Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) derneği ve Başkanı Rafet Ulutürk temsil etti.  Bu toplantıda HÖH-DPS partisinin bir saray partisi olduğu, halkın güvenini yitirdiği, seçmen kitlesinden koptuğu, önümüzdeki aylarda yapılacak erken seçimlerde oylarının % 30’unu daha yitireceği ve politik sahneden düşmemek için GERB partisine “metreslik yaptığı” hem göründü hem de dile geldi.

İşte böylesi çürümüş ve kokuşmuş bir ortamda, halkın arasına inmek için Ocak soğuklarını ve her yerin buz kesip donmasını bekleyen üçlü başkan ekibinden olan ve Ahmet Doğan’a hemşeri yakınlığı ve “DS” hizmetinde işbirliği ile bilinen Ruşen Riza 22 Ocak 2016 tarihli “24 Saat” gazetesine demeç verdi. Bu yazıyı bekleyenler, buzlu kış ortamında Bulgaristan bataklığının kokmadığını anlatmasını değil, ya da açlıktan midesi beline yapışmış insanların “ne kadar sesiz ve sakin” olduklarını yazmasını değil bazı çok önemli konularda açıklamalarda bulunmasını bekliyordu.

Ruşen Riza Dikme ve Kabil gibi 2 Tarım Bakanına Yardımcılık yapmıştır. Bilindiği üzere işte bu dönemde Karadeniz sahilimizin en gözde yerleri, kumsallar dere tepelerle değiştirildi. Bu sözde alış verişle devletimiz soyuldu, zenginler daha da palazlandı, kumsallarımız beton yığını oldu. Bu trampaların ardındaki büyük devleri, oligarşi kodamanlarını, dalavereci dolandırıcıları, rüşvet verenleri, parsa toplayanları tanıyan, bilen, telefonları kaldırıp cevap veren kişi Ruşen Rıca idi. Biz ondan bu gerçekleri anlatmasını, belgelerle ispatlamasını bekliyorduk. Çünkü HÖH oylarıyla başbakan olan Filip Dimitrov ve daha sonraki Saks Koburgotski başbakanlığı zamanında dönen dolaplar Bulgar komünist totaliter bünyesine can suyu veren ve onun yaşatan soygun dönemleridir. Ruşen Riza bu bataklığın içindeydi, suyundan içti ve zehrini yuttu. Bu gerecekler ne kadar acı ve kötü olursa olsun, uçları komşu köylüsü Ahmet Doğan’a ne kadar dokunursa dokunsun hepsini kusmalıdır. Bunu yapmazsa onu n bekleyen kader de G.Tahir, O. Oktay, L. Mestan ve K. Dal’dan farklı olamaz.

Tabiionun susmasından doğan başka bir şans daha var: O susabildikçe, Ahmet Doğan hainliğini korudukça, HÖH başkanı, ardından parti meclis grubu başkanı da sonra Sofya parlamentosu başkan yardımcısı olabilir. Yanına verilen iki zavallıyı kolayca sollayabilir. Çünkü hırsızlıkları, tuzakları, dolapları, talanı ve soygunu bilen ve gizleyen bir kişidir. Halkımızın 136 yıllık çilesinden başka her şeyi yutup susabilir. Fakat halkımızın öz geçmişi çok acı olduğundan onu yutamaz, yutsa bile yerinden kalkamaz, ya da komşusu A. Doğan” gibi kendisini bir yerlere gönüllü hapsettirir. Sözünü ettiğimiz hainliği gizlemek onun boyundan büyüktür.

O, vicdanı olmadığı için vicdan azabı çekmeyen biridir. Vicdanı neden mi yok. Halkına ihanet eden hainlerin vicdanı yoktur. Onun gönlünde olan sayar hademeliğidir. Obir hiçtir. Halkımızın sefilliği üstüne basarak yükselme heveslisi bir zavallıdır.

Devam edecek.

Reklamlar