BG-SAM

Bugün, 26. Şubat 2014, Hak ve Özgürlük Partisi lideri Ahmet Doğan’ı 8. Parti Kurultay kürsüsünden çaktırdığı tarihten tam bir yıl bir hafta geçti. Bu tarihsel olayın kahramanı Oktay Yenimehmedov’a karşı açılan ve o günden beri devam eden davasında Sofya İstinaf Mahkemesinde gereği görüldü.

 

Tutuklu bir sanık olarak yargılanan Yüksek Mimarlık öğrencisi Oktay Yenimehmedov’a 3 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

MAHKEME HEYETİ ÜÇ KİŞİLİKTİ.  HAKİMLERDEN BİRİ KARARI İMZALARKEN CEZANIN YÜKSEK OLDUĞUNU, 1 (bir) YILA MAHKÜM EDİLMESİNİN ADİL OLACAĞINI VE ZATEN BİR YILDAN BERİ İÇERDE OLDUĞUNDAN OKTAYIN SALIVERİLMESİ GEREKTİĞİNİ KARARA NOT ETTİ. Savcı 17 yıl istemişti. Karar 2. ve 3. derece mahkemelerde itiraz edilecektir.

 

Bulgaristan Türk ve Müslüman kamuoyu, demokratik adaletten yana olan pek çok Bulgar ve hele üniversiteliler Oktay’ın suçu olmadığını, HÖH Başkanlığından indirmeyi, onun değiştirilmesini halk adına istediğini, hemen beraat etmesini ve salıverilmesinde direndi. Bu istekle mahkeme başkanlığına büyük sayıda mektup geldi.

 

Oktay Yenimehmedov savunma konuşmasında, suçlu olmadığını, HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan Bulgaristan Türk ve Müslümanları davasına ihanet ettiğini, hepimizi sattığını, sefil durumda bulunan halkımızın KÖLE KADERİ yaşadığını, topluluğumuz üzerinde oynanan iğrenç oyunlara son verilmesi gerektiğini, kendisi de KÖLE KADERİNDEN kurtulmak için böyle bir uyarı hareketinde bulunduğunu, söyledi.

 

Bulgar kitle haber araçları duruşma salonundan canlı yayında, karar açıklanınca “Bulgar adliyesinde yaban otların boy attığına” işaret etti.  Tüm ajanslar Oktay’ın “suçlu olmadığını” ve hemen salıverilmesi gerektiğini, Bulgaristan’ın ağır ekonomik ve mali bunalımından sorumlu olan Ahmet Doğan’ın oligarşi çevrelerine hademelik ettiğini,  vurguladı. Ahmet Doğan’ın tavrıyla ilgili ise, salığı trup gibi olsa da, sahte doktor raporlarıyla kendini ruh hastası göstererek Oktay ile yüzleşmeye cesaret edemediği, kendisine yapılan saldırının gerçek nedenlerini halkımızın duymasına tahammülü olmadığı, defalarca duyuruldu.

 

Bu tarihi olaydan tam bir yıl bir hafta sonra, dönüp geri baktığımızda, Hak ve Özgürlükler Partisi yönetiminde yeni şimşekler çaktığını görüyoruz. Bunlardan biri, Ahmet Doğan’ın en yakın yardımcısı ve sırdaşı olan ve Türk ve Müslümanlar partisinin sırtına binerek HÖH Genel Başkan Yardımcılığı ve parlamento başkan vekilliğine kadar yükselen Hristo Biserov’un uluslar arası kara para aklama operasyonlarında yakalanmasıdır. Büyük dolandırıcılık ve rüşvet olaylarına karışan iki HÖH milletvekili, Ahmet Doğan’ın can ciğer dostları Varna hapishanesini boyladılar. Bu olaylar Oktay’ın HÖH partisi kullanılarak yapılan yolsuzluklara “DUR!” demek için A. Doğana tabanca çıkarması ve onu tarih kürsüsünden itmesi, kamuoyunca haklı görüldü. Cesaret kutlandı.

 

Bu olay, HÖH eski Genel Başkanı Ahmet Doğan etrafında dönen başka bir olaya da ışık tuttu: 3 yıl önce A. Doğan HÖH Genel Başkanıyken, parti işleri Sofya “Al. Stanboliyski 45 A” adresinden Vitoşa Dağı eteklerindeki Saray’a taşındığı bir dönemde, onun özel kalem müdürlüğünü yapan Ahmet Emin görevi esnasında kurşunlanarak öldürülmüştü.

Ahmet Emin’in intihar ettiği söylendi. İnanan olmadı.  O, Ahmet Doğan’ın kabinesine götüren basamaklardan çıkarken kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü. Onun elinde de tabanca vardı ve o tabancasını Ahmet Doğan’ın kafasında boşaltmak için doldurmuştu. Bu trajik olaydan çok kısa bir süre önce, Ahmet Doğan ile Ahmet Emin arasında çok sert bir tartışma yaşandı. Anlaşıldığına göre, bu görüşmede Ahmet Emin 50 milyon Euro tutarında bir dalavere belgesini imzalamayı kabul etmediğinden şiddetler eleştirilmiş ve işten arz edilmekle tehdit edilmişti. O, işinden atılan üçüncü özel kalem müdürü olacaktı. Evli ve öç çocuk babası olan Ahmet Emin’in vicdanı yenik düşmeyi kabul etmedi, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının gözbebeği olan HÖH partinin dolandırıcılıkla uğraşan bir ticaret şirketine dönüştürülmesine göz yumamazdı. Kötülüğün başının Ahmet Doğan olduğunu her gün her saat görüyordu. İthamları kabul etmedi. Odasına dönerek beylik tabancasını kuşandı. Ahmet Doğan’la son hesaplaşmaya giderken özel korumalar onu tek kurşunla öldürdü.

8. Kurultay’da Bulgaristan Türk gençliğinin gözde temsilcileri ikinci kez tabancaya sarılmıştı.

 

O gün bu gün Ahmet Doğan korku içinde, özel korumalı yaşıyor. Sokağa, geziye, görüşmeye, eğlenmeye çıkamıyor. Saray hapsinde yaşıyor. Vitoşa eteklerindeki çayırlarda sıçraya oynaya onu öldürmeye gelen birine henüz rastlanmasa da “korku dağları bekliyor.”

 

Geçen hafta, HÖH Partisinin çiçeği burnunda Genel Başkanı Lütfü Mestan’a da özel koruma tahsis edildiği açıklandı. Halkın dertlerini ve tasasını unutan ve zamanının yarısından fazlasını avda balıkta geçiren Mestan’a tehdidin nereden geldiğini, o gece gündüz elinde tüfekle gezerken, onun kimden ve neden korktuğunu anlamak çok zor. Atalarımız  “İnsanın en büyük düşmanı en yakınında olandır!” demişler. Onun en sık görüştüğü kişi Ahmet Doğan’dır. Hafta sonu kahve ve viskisini Saray’da içiyor. Bitmiş tükenmiş bir megalomandan ne öğrenmek ister ona da akıl ermiyor. Geçen hafta birbirini tanımayan iki koruma grubu Saray önünde az kala özdevinimli silahlarla birbirine ateş açılacakmış ki, besbelli Lütfü’nün verilmiş sadakası var, bu defa ucuz aldatmış.

 

Geçen hafta, Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının temel sorunlarını, acele çözüm bekleyen problemlerini tamamen unutan Ahmet,  Lütfü’yü beklerken kışı geçirmek için Saray çayırına gömülen salyangozların yerlerini tespit etmeye çalıştı. Doğuştan sağır ve az görebilen ama ne de olsa bir saatte 50 metre yürüyüp istedikleri yere varabilen bu sürüngenleri düşünürken, son 25 yılda yürüttüğü yoğun çalışmalar sonucu sağır, kör ve aç yaşamak zorunda bıraktığı Bulgaristan Türk ve Müslümanları böyle bir süratle ilerlese kaç ay sonra Sarayı kuşatabilirdi. Sorun buydu. Lütfü’nün ayağını pabuç hemen sıkmadığından, kafası balık avındaydı. İkisi de camici olmadığından, kanı kabaran yeni Bulgar milliyetçilerinin, boynuzlarını yalnız Türklere yöneltmekle kalmayıp, anti-İslam ve anti-Müslüman havasına girmesi, hele şu Avrupa Birliği Parlamento seçimleri öngünlerinde “ekmeğimize yağı bal oldu” sonucunda birleştiler. Hele camilerin taş yağmuruna tutulduğu ve yargı sisteminin yeni yeni hacizlerle Baş Müftülüğü her gün bir az daha sıkıştırdığı bir dönemde Baş Müftülükten biraz para kopartmayı konu ettiler.

Lütfü biraz sitem vurur gibi elini kaldırarak, “Kasım Dal HÖH Başkan Yardımcılığından ayrılalı imamlar işi gevşetti!” demek isterken, Ahmet “birkaç sudan sebep gösterip bazılarını mahkemelerden süründürün, diğerlerine ders olsun,” önerisinde bulundu.

Ahmet ile Kasım Dal arasındaki sırdaşlığı iyi bilen Lütfü denge koruması gerektiğini iyi biliyordu.

K. Dal konusuna gelmişken hem sözde ayrı ve hasım hem de can ciğer oldukları ebedi sır kalması için Ahmet Doğan, Kasım Dal’a yaptığı son görüşmede, ona “bazı şeylere katlanmak zorundasın!”dedi ve şu sitemde bulundu:” “hakkımda demediğini bırakmadın, ama gördüğün gibi ben ağzımı açmadım!” Bu görüşmeden sonra Kasım  Ahmet ile ilgili ağzına sürme çekti.

 

Son günlerde aktifleşen ve TV konuşmalarını ezberlerken fazla zaman kaybettiğinden dolayı  kendisine “danışman – yorumcu” aylığı bağlanan HÖH Genel Başkan Yardımcısı dalından neredeyse 10 yıl önce düşen Osman Oktay, son konuşmasında samımıydı: “Ahmet bizi 1992’de topladı ve ben bir “DC” ajanıyım, beni olduğum gibi kabul ederseniz işinize devam edersiniz, beğenmeyenlere dış kapı açık” uyarısında bulundu, dedi.

 

Kasım Dal 1992’de Varna’daydı. Sofya Merkez Hapishanesinden 2 yıl önce çıkmıştı. Sofya’yı bir daha ne görmek ne de koklamak istiyordu. Ahmet’in yakın çevresiyle bu samimi görüşmesinde bulunmamıştı. Onun hakikatten “ben bir DC ajanıyım” iftirasına tanık olmadığından, bu konuyu yıllar yılı eşelemedi. Susmak altındır diyenlerin fikrine başka birinin “sır tutmak en büyük zenginliktir” gibi bir ilave getirdiğini işitmişti. Onun kozu, işittiğine sağır, gördüğüne kör kalmaktı. Öyle de yaptı ve kazandı. Bir gün geldi, Ahmet ona “şu dosyaları açtır da ortalığı karıştıralım!” dedi. Sonra, bu işe kimileri burun çevirince “birlikte kalmak için ayrılalım” – bu da bir sırrımız olsun, dedi. Öyle de oldu.

 

Şu dönemde Kasım Dal ile Ahmet Doğan’ın arası her zamankinden daha sıkı fıkıdır. Şu güne kadar hiçbir konuda yazılı veya sözlü beyan vermeyen Kasım Dal’ın HÖH’ten yüz çevirenleri yemleyip avutmaya çalıştığı dikkati çekti. Ahmet ona “gizemli ol” “insanları kendine özendir” önerisinde bulundu. Git gide lükse alışan Kasım’ın günlük masrafının 500 Euro’yu aştı. Kendini reyting sahibi biriymiş gibi göstermeleri için Sosyolojik Araştırma Ajanslarına para veriyor. Purosuyla günlük basına poz verdi. Genç Korman İsmailov’u çöp ateşine attı.

Oktay Yenimehmedov’u savunmak için Ahmet’ten yüz görmedi. Son görüşmelerinde Ahmet ona “hiç bir şeyle ilgilenme, keyfine bak” dese de, ırkçı milliyetçileri şimdiki ürümesi bu defa kervanı durdurabilir, bardak iyice taştı. O, düşünmek istese de düşünemediğinden, bir puro daha yaktı ve dumanından çıkardığı halkaları saymaya başladı.

 

Üçünün de en fazla korktukları Köle Kaderli halkımın uyanması ve saatte 50 metrecik de olsa ilerlemeye başlamasıdır. Salyangozlar sırtlarındaki kabuktan belki asla kurtulamayacaklar ama Oktay mahpusluktan, halkım da kölelikten mutlaka kurtulacaktır.

Reklamlar