Nedim AKIN

Tarih: 1 Nisan 2018

Yazan: Nikolay Vasilev

Konu: Bulgaristan’ın izlediği ikili dış politika ülkeyi 140 yıl geriye itiyor. 

Diplomat: Nikolay Vasilev

Batı devletleri, NATO ve Avrupa Birliği Bulgaristan’a olan güvenlerini kaybederse, Türkiye ile bir çatışma çıkarsa Batı bizi savunmak için başını bile kaldırmayacak ve kendiliğinden gerçekleşen bir kehanet yaşanacak.

Başbakan Borisov Rusya ile Türkiye’ye şefkat gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Radev Türkiye ile ilişkileri kırmızı kor hali alana kadar kızıştırmak istiyor.Hiç olmazsa Batılı müttefiklerimizle aramıza bir çizgi çekildiği görünümü yaratarak, Rusya lehinde olmak üzere, Avrupa Birliği (AB) ile Kuzey Atlantik Paktı’nın (NATO) parçalanması haklı gösterilmeye  çalışılıyor.

Başbakan Borisov’ın izlediği politika kısa sürelidir.

Cumhurbaşkanı Radev’in izlediği siyaset ise son derece tehlikelidir.

Rusya bir müttefik olarak kabul edilirken, Türkiye ise gerçek müttefik iken,  Bulgar siyaset adamlarının “Batı Yanlısı” bir siyaset izlemesi zor değildi. Birleşik Amerika Cumhurbaşkanı’nın Sofya ziyareti günlerinde, yaptığı konuşmaların birinde,  hiç yeri değilken, “George W. Bush” ile olduğu kadar “V. Putin” ile de dost olduğunu söylemişti. O zaman bu demeç bir büyük “pot kırma” olarak değil de, “akılcı ve dengeli bir siyaset” olarak yorumlandı. Dostum dediği Vladimir ile Pırvanov bir tek sorun bile çözemediler.  Moskova Bulgaristan’a sattığı doğal gaz fiyatını düşürmediği gibi, Bulgar ürünleri için Rus pazarını da açmadı.

Ne var ki, bu dönemde Bulgaristan “Belene” SES gölünde ve diğer hayali tasarımların bataklığında milyarlar kayboldu. 

Türkiye’ye gelince, akılcı davrandığı dönemde, Bulgaristan’la Mutlu dere sınır çizgisi, bu nehrin nehre aktığı alan, Kardeniz’de iki devlet arasındaki karasuları gibi konularda yıllardan beri devam eden müzakereleri lehimizde çözdük. Kuşkusuz o zaman da, bir asırdan beri süregiden Trakya göçmenlerine tazminat ödenmesi konusunda bir sonuç alınamamıştı. (fakat Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçenlerin de hakkı çözülememşti). Şu da var, Bulgaristan NATO’ya aday üye olunca Türkiye çözülmemiş sorunların üzerine bir çizgi çizelim şartını koşmadı ya da Bulgar isteklerine karşı yükseltilmiş olan karşı taleplerin yerine getirilmesinde de direnmedi. Bu arada, Rusya’nın dönüşüm geçireceği, Türkiye’nin ise Batının ebedi partneri olacağı görüşleri de git gide buharlaşırken,  Bulgaristan, Rusya ve Türkiye’nin iyi niyetine bağlı olan bağımlılıktan kurtulma stratejisi geliştirmedi.

Enerji konusunda, Rusya bağımlılığımızı azaltabilmemiz için 190 yılık bir dönem vardı. Bu yıllarda ordumuzu NATO standartlarına göre yeniden donatabilirdik. Yine bu yıllarda, Türkiye’den gelen sığınmacı selini güvenli bir şekilde karşılayıp önleyebilecek, denetimsiz sızmaları önleyecek, hatta sığınmacı selinin sınırı süpürüp ülkemize girdiğinde onu durdurabilecek, güvenli bir sistem de oluşturabilirdik. Bunu da yapmadık. Bu konuda, Batılı ana müttefiklerimizle sıkı ve koordineli ilişkiler oluşturabilirdik, güvenlik güçlerimizi müttefiklerimizin bize olan güvenini pekiştirecek bir biçimde yeniden örgütleyip düzene koyabilirdik. Birisinin Bulgaristan Başbakanına ulusal güvenliğin en güçlü oluşturucu öğelerinin Adalet Reformu, yasaların üstünlüğü ve güvenli yatırım havası olduğunu anlatması gerekirdi, ama bu da yapılmadı. GERB partisi lideri, Başbakan koltuğuna oturdukça, Bulgaristan Cumhurbaşkanı’nın belirgin ve kuşku uyandırmayan Avrupa-Atlantik değerleri savunan bir kişi olması gerektiğini, böyle bir Cumhurbaşkanı’nın ancak FERB ve Reformcu Blok’un ortak devlet başkanı adayı olabileceğini ve bu adayın asla ve asla Bayan Tsetska Tsaçeva olmasının gerekmediğini, mutlaka söylemesi gerekirdi.

Sürekli dönemeçe giren ve bir şeyleri dengelemeye çalışan Başbakan Boyko Borisov işleri öyle bir çıkmaza götürdü ki, artık istese de açık ve inandırıcı bir Avrupa ve Atlantik siyaseti yürütemez. Öyle olsa da o, Rusya ile ilgili izlenecek siyaset konusunda Cumhurbaşkanı, sosyalist parti BSP, “Ataka1” ve benzeri partilerin görüşlerini dikkatte almak zorunda olduğunu sanarak, aynı güçler tarafından Türkiye siyasetiyle ilgili ortak şiddetli saldırıya uğradı. Böylece Bulgaristan bir yandan tek başına kalırken, kendini “kurumlar savaşı” içinde buldu.

Varna Zirvesinden sonra demeç veren Cumhurbaşkanı R. Radev, “Dayanışma çok önemli bir ilkedir, fakat körü körüne ve tek yanlı dayanışma olmaz” dedi ve geçen sene erken genel seçimlerden önce, sözde “Bulgaristan’ın iç işlerine müdahale etmesi” gerekçesiyle Batı devletlerinden dayanışma istediğini, ama hiçbir cevap gelmediğini anımsattı.

Cumhurbaşkanı Radev, Avrupa dayanışmasını böyle anlamadığını beyan etti ve şöyle dedi:

“Ne yazık ki, Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmesi konusunda olduğu gibi ikili ilişkilerimizde de, bizi destekleyen hiçbir dayanışma sesi gelmedi. Benim için bu bir dayanışma değildir.”

Aynı zamanda Cumhurbaşkanı Radev, Borisov hükümetinin İngiltere’ye dayanışma ifadesi olarak, danışmada bulunmak amacıyla Moskova Büyükelçimizin geri çekilmesinden de hoşnutsuzluğunu belirtiyor.

Cumhurbaşkanı Radev dayanışmadan söz ederken, bir ulusun karşısına çıkan sorunla kendi güçleriyle hiçbir surette başa çıkamadığı durumda ancak uluslar arası dayanışmanın hareket geçtiğini iyi bilmek zorundadır.

Yeri gelmişken, Cumhurbaşkanı Radev’in “uluslar arası dayanışma bulamadığı soruna” hep birlikte bakalım.

Anlaşılan o, Bulgaristan’da kurulan Hürriyet, Hoşgörü ve Sorumluluk için Demokratlar, (DOST) partisine Türkiye tarafından aldığı destektir.

Birinci soru şudur. DOST partisi dış ülkeden gelen bir teşvikle kurulmuşsa, Bulgaristan Yüksek Temyiz Mahkemesi 29 Temmuz 2016 tarihinde bu partinin tescil edilmesine neden onay vermiştir?  Cumhurbaşkanı’nın beklentileri nedir?  Avrupa liderlerinin Bulgar Yüksek Mahkemesi kararına reddetmelerine gerekçe ne olabilirdi?  Cumhurbaşkanı Radev’in kendi seçimiyle kurduğu geçici seçim hükümeti yönetiminde 2 Türk vatandaşını ülkemizden kovdu ve bir üçüncüsü için de “istenmeyen” dedi. O zaman, geçici hükümetin Başbakanı, Bulgaristan seçimlerine Türkiye’nin seçim sürecine hiçbir surette müdahale etmesine hiçbir şekilde olanak verilmeyeceğini beyan etmişti. Öyle ki, Türkiye Bulgaristan serken genel seçimlerine müdahale etmek istese bile, Bulgar devleti bu sorunu kendisi çözebilmiştir. Şöyle böyle de dense, DOST seçim çıtasını atlayıp meclise giremedi ve mecliste temsil edilmiyor. Bu konuda Bulgaristan’a gerekli olan “uluslar arası dayanışma” ne olabilirdi? Şu da var, Cumhurbaşkanı Radev, Rusya’nın Bulgar seçimlerine müdahalesini neden konu etmiyor.

Cumhurbaşkanı ve ülkemizdeki Rusofillere böyle telkin yapıldığı ortadadır.  Onlara göre, Bulgaristan semalarında hepimiz için dolaşan çok büyük yalnız bir tehlike var ki, o da Türkiye! Türkiye Bulgaristan’a saldırdığında, Batının ruhu duymayacak. Bundan dolayı da, Rusya ile “geleneksel iyi ilişkilerini” sürdürmek zorundayız.

Biz hepimiz, birçok Bulgar’ın bu masala inandığını biliyoruz. Bu masalın içinde anlamlı bir analiz yoktur. Bu masalın kaynağında olan, 140 yıl önce olmuş bazı olaylar, dil, yazın, din yakınlığıdır. Belirli bir hedefle kışkırtılan bu iddialarda, Rusya’nın dünya düzeni konularında halklara aşılamaya çalıştığı zamanını doldurmuş savlar yer alır. Sofya’daki İngiltere Büyükelçisi Ema Hopkins’in duyurduğu üzere, “Rusya, Kırım’ı ilhak ederek, Karadağ’da darbe yapmayı deneyerek, bütün dünya ülkelerinde seçimlere müdahalede bulunarak, yalan bilgiler yayarak ve siber saldırlar gerçekleştirerek vb. Moskova dünya hukuk düzenini bozuyor ve yıllardan beri kaba güç kullanmaya devam ediyor.”

Artık görme özürlülerin de görebildiğine göre, Rusya’nın bu hareketleri İngiltere’den fazla Bulgaristan için tehlike oluşturuyor.

Avrupa devletlerinden hiç biri Rusya ile tek başına başa çıkamaz. Bu iş için demokratik dünyanın ortak eylemleri gereklidir! Bu bakıma Bulgaristan’ın başka bir devletle dayanışmada bulunurken kendinden kurban vermesi söz konusu değildir. Burada söz konusu olan, Bulgaristan’ın dolaysız tehlikeden korunması başta olmak üzere, hepimizi koruyacak bir müttefiklik oluşturulması gerekir. İngiltere ile dayanıştığında Bulgaristan,  Rusya’nın iyi niyetini kaybedeceğinden korkmamalıdır, çünkü Rusya Bulgaristan’a karşı hiçbir zaman iyi niyetli davranmadı. Son 140 yılda Rusya hiçbir dönemde Bulgaristan’ın dostu olmadı. Yakın bir gelecekte görüşlerini değiştirip de bizimle dost olmasını beklemek de yanlış olur.

Bunu bilinçli mi yapıyor yoksa istemeyerek mi söyleyemem ama Başbakan Borisov Bulgaristan’ı Batı’dan uzaklaştırıyor. Cumhurbaşkanı Radev ise, zaten sorunlu olan Türkiye ile ilişkilerimizi bile bile ve hedefli gerginleştirmeye gayret ediyor. Böylece, Bulgaristan, Rusya İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki 1877-78 Savaşı (93 Harbi) yıllarına yani 140 yıl geriye dönüyor, Batı dünyası ile kalıcı ve geri dönüşü olmayanbir şekilde bütünleşme ufku da kararıyor.

Rusya, dünya demokratik güçlerine karşı başlatacağı bir savaştan galip çıkamaz.

Fakat Batı Bulgaristan’a olan güvenini kaydettiğinde, Rusçuların propaganda ettiği bir iddiadır, Türkiye ile bir çatışma çıkarsa Batı bizi savunmak için başını bile kaldırmayacak ve kendiliğinden gerçekleşen bir kehanet yaşanacaktır.

Rusya’ya gelince ise, 1902 yılında imzalanan Askeri Anlaşmamız gereğince Bulgaristan’a yardım etmesi gerekirken, 1913’te Bulgarları yalnız bıraktığı gibi şimdi de, şimdi de parmağını kıpırdatmayacaktır.

Başbakan Borisov’un ikircimlikli, Cumhurbaşkanı Radev’in ise tehlikeli siyaset çizgileri Bulgaristanlı korkunç bir milli felakete itiyor.

***

Nikolay Vasilev bir politika uzmanıdır. “Bulgar Diplomasisinin Zaferleri ve Yenilgileri” ile “Son Yüzyılın Son 10 Yılında Bulgaristan için Mücadele” eserlerini yazmıştır. Bulgaristan’ın Moskova Büyükelçi görevinde bulunmuştur.

Faktor.bg

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar