Birkaç aydır Kırcaali’nin çeşitli bölgelerinde asılı “ Kırcaali’nin kurtuluşunun 100. yılı” yazılı pankartları görünce, gerçek tarihi ve Bulgaristan gerçeğini bilenlerin tebessüm etmemesi elde değil…

 

Durmuş Arda

Bulgaristan resmi tarihine göre, ”100 sene önce Ahmet gitti, Dragan geldi her şey güllük gülistanlık oldu” tezi ne kadar trajikomik…

Bulgaristan resmi tarihini yazanların, Balkan savaşına, hala etnik açıdan bakmaları, şu tarihi gerçekleri görememeleri hayli düşündürücü:
100 sene önce, yani Balkan savaşında “kurtarılan” Kırcaali bölgesinden binlerce Türk kovulmuştur. Bölgenin dağlık bölgelerinde kalan Türkler ise, tamamen esaret hayatına mahkum edilmiştir. Çünkü dönemin ticari, kültür ve medeniyet beşiği olan Edirne ve Selanik ile Kırcaali bölgesinin bağları tamamen koparılmıştır. İnsanlığın Balkan savaşından 100 sene önce, yanı 19. asrın başlarında kentleşmeye başladığı süreçten, Kırcaali bölgesi, doğal kentleşmesine en yakın Gümülcine, İskeçe, Kavala, Dedeağaç gibi merkezlerden hatta koparılmıştır. Böylece Kırcaali bölge insanının doğal gelişimi engellenmiştir.

Bu doğal gelişim engellenmesi sadece Türkler veya Pomaklar için geçerli değil…
Bulgarlar da bu engellemeden nasibini almıştır. Örneğin Balkan savaşı döneminde ticaret, kültür ve medeniyet beşiği olan Selanik- Edirne hattından kovulan binlerce Bulgar’ın bir kısmı, dünya medeniyetinden koparılmış bir alan olan Kırcaali bölgesine yerleştirilmiştir. Etnik Bulgarların tek tesellisi ise, bazılarının devlet bürokrasisinde imtiyazlı olmaları olmuştur.

Aslında Kırcaali, Balkan savaşında, hemen hemen tamamen Türklerden oluşan 3-4 bin nüfuslu köy görünümünde bir yerleşim yeriydi. Kırcaali’nin büyüme süreci ise, 2. Dünya Savaşında Almanların Orta Rodoplarda bulunan kurşun-çinko madenlerini işleme fabrikasını Kırcaali’de kurmalarından sonra başlamıştır. Büyüme sürecindeki Kırcaali’ye Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinden etnik Bulgarlar yerleştirerek, kent merkezindeki nüfus dengesi, Türklerin aleyhine bozulmuştur.

Kırcaali bölgesinde Türklerin çoğunlukta olmasına rağmen, kent merkezinde azınlık kalmalarına şaşmamak gerekir. Çünkü Gümülcine ve İskeçe yolları sınır ile kapandıktan sonra, komünist döneminde Türklerin, Kırcaali’de de kentleşmelerine çeşitli engeller çıkartılmıştır, yani Türkler bir nevi köylere hapsedilmiştir. Aslında “Köylere hapsetme politikası, Türklere, 1985- 1989 yıllarında yapılan asimilasyon politikasından daha büyük bir kötülüktür” desek yanılmış olur muyuz acaba? Gerçekten kentleşmiş bir toplumu, asimile etmeye kim cüret edebilir ki?

Gelelim Kırcaali’nin şimdiki durumuna… 

1989 göçünden sonra, Kırcaali ekonomisi tamamen çökmüştür. Türklerin göçünden sonra aklı başındaki Bulgarlar da Filibe’ye veya Batı ülkelerine göç etmişlerdir. Eski rejim yanlıları, devlet kurumlarının özelleştirmesinden faydalanarak her ne kadar köşe başlarını tutmuş olsalar da, üretimden yoksun, birçoğu “sinek avlıyor”. İş yapıyor görünenlerin ise yaptıkları en büyük iş, devletten veya belediyelerden ihale kapmak. Geniş kitleler ise işsiz, güçsüz ve açlık sınırında “kurtulmuş” hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar…
Atalarımız “Taşıma suyla değirmen dönmez” demişler…

Şu an Kırcaali’nin çarkları, Batı Avrupa veya Türkiye’ye göç edenlerin gelip gitmesiyle dönüyor gibi gözüküyor…
Kim ne derse desin, Kırcaali’nin kurtuluşu, bürokraside Ahmet’in veya Dragan’ın olmasında değil, Kırcaali’nin kurtuluşu, eskiden olduğu gibi, herkesin üretebildiğini satabileceği gümrüksüz Edirne- Selanik hattındadır.
Yapılmakta olan Kırcaali – Gümülcine hattındaki Makas geçidi, açıldıktan sonra Kırcaaali kısmen de olsa kurtulabilir mi? Bunu zaman gösterecek…

Fakat tekrarlamakta yarar var:
Kırcaali’nin kurtuluşu patriyotarların aradığı yerede değil, Kırcaali’nin tamamen kurtuluşu ticaret, kültür ve medeniyet beşiği olan gümrüksüz Edirne – Selanik hattındadır!…

Kaynak: Ajans BG

Reklamlar