Dr.Nedim BİRİNCİ

Türkiye’de genel seçimlerin yapılacağı 7 Haziran yaklaştıkça politik havada coşku artıyor. Bu heyecan Bulgaristanlı soydaş seçmen kitlesini de sarmış durumdadır. Bir yandan geleneksel yaklaşım devam ederken, yeni yol arayanlar ordusu büyüyor. Hele gençler seçim arifesinde yeni bir bakış açısı sergiliyor.

Biz 1878’de Balkanlar’da devletsiz kalınca ve kimliğimize saldırılarınbaşlamasıyla hep Türkiye’ye geldik bayrak ve devlet aradık. Politik partileri devlet sandık ve dönemin siyasi iradesine oy verdik. Bu Büyük Atatürk döneminde, Menderes on yıllığında, Özal devrinde hep böyle oldu. Yaşlı nesilde Cumhuriyet kurucumuz Mustafa Kemal’in Türkiye devletiyle tamamen özleştirildiği uzun bir süre de vardı. Hele Kurtuluş Savaşı kahramanımızın tüm Türklerin gururu, bir de Selanikli hemşerimiz olması bu derin inancın bilincimize yerleşmesinde olağanüstü büyük rol oynadı. Atatürk rozetini taşıma onuru yaşamış bir Bulgaristanlıyım.

Mustafa Kemali daha genç yaşta Sultan’ın Sofya Askeri Ataşesiydi. Birinci Dünya Savaşı arifesinde genç bir devlet olan Bulgaristan’ın dış siyasetini etkileyip ona yön dermeyi başaran bir politikacı olarak sivrildi. 1912’de Pomakların isim ve dinlerinin değiştirilmesine büyük tepki gösterdi. Bir yıl sonra da Bulgar liberal politikacısı Radoslavov ile yakın ilişki kurarak, Müslüman Pomaklarla anlaşmasını ve seçim zaferinden hemen sonra isim ve soyadlarının, din hak ve özgürlüklerinin yasayla iade edilmesini sağladı. Bunlar Bulgaristan’da totalitarizm yıllarında bile asla unutulmadı. Bu konular kitaplara konu oldu. Bulgar aydınlarla görüşmelerimde onların Atatürk hayranlığını yaşadım. Her halk onun gibi bir lider doğuramaz!” dediklerini işittim. Evet Saltanatı yıkıp egemen Cumhuriyetimizi ve modern Türkiye’mizi kuran Büyük Önder Atatürk’ümüzdür, o hepimizindir, 20. Yüzyılın lideridir.

Ne var ki, zamanlar değiştikçe, toplumlar değişiyor ve liderlik ufku da genişleyip yenileşiyor. Büyük önder Türk ulusunu yarattı ve toplumda egemen duruma getirdi, tek partili Cumhuriyet devlet sistemini kurdu, demokratik toplum düzenini çoğulcu sisteme hazırladı. Geçen yüzyılın ikinci yarısında tek partili siyasi düzenden çok partili siyasi yapılanmaya geçiş 1960, 1970 ve 1980 askeri darbeleriyle sekteye uğratıldı, kurbanlar verildi, diktatörlük zulmü yaşandı. Tek partililikten çoğulcu demokrasiye geçişin sızıları bugün de aşılamamıştır. Atatürkçülüğü dinamik bir gelişim içinde algılamak istemeyenler, 7 Haziran seçimleri öncesi meydan konuşmalarında bayram maaşı, 2 kat büyük askeri ücret, demokrasi balonları ve ekonomik temeli olmayan refah dağıtıyorlar. Demokratik toplumlarda kürsüden savrulan boş vaatlere öngörülen ceza yoktur. Geçerli olan atasözümüz: “Yalan söyleyen kendini aldatırdır!”

Burjuva demokrasisinde parlamento temsili kurumlardan biridir. 7 Haziranda biz bizi mecliste temsil edecek olan kişileri yani partileri seçeceğiz. Türkiye’de var olan erk sistemi içinde, meclis gibi temsili kurumlar vazgeçilmez değildir. Meclisin bileşimi ülkemizin sınıfsal yapılanmasını da değiştirmez. Ne ki, dört senede bir yapılan seçimle yenilenen meclis terkibi – devleti – yenileyip halkta onaylatarak günceller, bir bakıma meclise kümelenmiş zamanı doldurmuş zihniyetin etkisinden kurtulur. Bu seçimlerde bunu özellikle paralel yapılanma dediğimiz ve darbeci nitelik sergileyen Feytullahcı cem atçılarından mutlaka arınmak gereğinde görüyoruz.Son 2 yılın olayları bunu zorunlu kılıyor.

Bununla birlikte, özellikle Atatürkçülük perdesi ardına gizlenen CHP politikacılarının parlamenter demokrasiyi emperyalist devlerle daha sıkı işbirliği yaparak, ABD’nin Yakın ve Orta Doğu siyasetinde, saldırgan-talancı eylemlerinde daha aktif rol üstlenerek, Pennsylvania zihniyetine ülkemizde yaşama hakkı tanıyarak sürdürme niyetlerinde görüyoruz.İktidar olma hevesiyle Atatürk’ü paravan edip teslimiyetçi tutum içinde olduklarını anlamaları uzun süre alabilir. Hitap ettikleri kitle Bursa ve İstanbul, Trakya, Marmara ve Ege bölgelerindeki soydaş seçmen kitlemiz de olduğundan uyanık olmamız zorunludur. Boş vaatlere kanmamalıyız. Söz konusu olan Bayram ikramiyesi değil, Türkiye’nin hepimizin geleceğidir.

Şimdiye kadar barajı geçip meclise bir parti grubu olarak giremeyen HDP sağ-sola saldırarak ve renkli vaatlerle sandığa giderken meclisi bir mücadele aracı ve alanı olarak görüyor. Hedeflerinde, demokrasiye dayanan etnik kökenleri farklı, özgür ve eşit haklı kimliklerin aynı dinsel ve siyasi ortamda kardeşçe yaşamından oluşacak bir gelecek değil, sinsi federatif planlarla ülkeyi parçalama tartışmalarını arasız günlük kavga halinde meclis kürsüsüne taşımak yer alıyor. Bu amacın gerçekleştirilmesinde, emperyalizmin silahlandırdığı PKK gibi bölücü örgütlerin silah şakırtısı duyuluyor. Unutmayalım, parlamenter tartışmalarla, ham hayallerle HDP’nin hedef gösterdiği burjuva düzeni değişemez. Biz BULTÜRK kültür ve hizmet derneği olarak ve diğer soydaş dernek ve federasyonları 7 Haziran öncesi öalışmalarımızda soydaş seçmen kitlesinin ham hayallere kapılmasını ve boş vaatlere sürüklenmesini önlemeye, kesin engellemeye çalışıyoruz.

Bu arada HDP’nin Meclisi bir arasız kavga ve kargaşa alanına dönüştürüp sokaklardaki huzursuzlukla birleştirme çabalarına da daha ilk günden kararlı karşıyız. Bu aydınlatıcı etkinliklerimizde meclisin gerçek işlevlerine işaret ederken, zorunlu hale gelen T.C. Anayasası’nın mutlaka yenilenmesini vurguluyoruz. T.C. hala 1982 Anayasayı ilr idare ediliyor ki, bu bir askeri darbe anayasası olarak tarihe girip, artık tamamen unutulmalıdır, çünkü devir değişti.

Biz, bir sivil toplum örgütü olan BULTÜRK derneği olarak 7 Haziran seçimlerini ajitasyon propaganda faaliyetleri örgütleme dönemi olarak da görüyoruz. Paneller düzenliyor, aydın ve iş adamlarımızla görüşüyor, basın mensuplarıyla daha yakın temas halindeyiz. Somut durumu her gün tahlil ederek, örneğin daha çoğu Bulgaristanlı göçmen olan Bursa RENO ve TOFAŞ fabrikalarında son günlerde gelişen grev direnişlerinde emekçilerimizin yanında olduğunu duyurduk.

2011 seçimleriyle kıyaslandığında biz 7 Haziran seçimine daha zor ve kaotik bir ortamda girildiğini gözlerken şu sonuçları çıkardık: Daha güçlü ve daha güvenli, uluslararası otoritesi daha saygın bir Türkiye istiyorsak oylarımızı AK Partiye vermek zorundayız. İşsizlik büyüyor, iflas yon artıyor, bazı sektörler çöküyor gibi sloganlarla meydan dolduranlara cevabımız, çökeni de iflas edeni de yaratan AK Parti iktidarının son 12 yıllık emin ve istikrarlı yürüyüşüdür. Başkasının mezarında ağlamaya gerek yoktur. Duble yolları, iki – üç katlı Boğaz Geçitlerini o açtı, en geniş köprüleri kuran da o, hızlı trene bindik, Avrupa ile Yakın Doğu ve Orta Asya arasındaki Büyük Köprü Ankara oldu. Sıçramalı büyümemizin yeni hedeflerinde yakın ve uzak devletlerin hayal edemediği ufuklar var. Türkiye ilk kez olmak üzere AK Parti yıllarında Türkiye’den taştı, bir Türk Dili, İslam, ekonomi ve ulaşım olarak Balkanları fed etti, kültürümüz bütün bölgeye yerleşiyor. Balkanlar, Yakın Doğu, Rusya ve Avrupa Birliği artık Türkiyesiz olamıyor. Bunları görmeden ilerleyemeyiz, CHP emekliye bayram ikramiyesi verebilir, ama Türkiye’yi büyütemez, dünyaya taşıramaz, uluslararası politikada sonuç belirleyen güçlü bir etken durumuna gelemez. Bu seçimlerde AK Partiden başka hiçbir politik kuruluş yarın vizyonu açıklayamadı, ufukta ne gördüğünü anlatamadı.

Biz Bulgaristanlı seçmen kitlesi olarak 7 Haziran sabahı oyumuzu Ak Partiye vermeye hazırlanıyoruz. Türkiye’yi 2013’lere ve 2050’lere taşımaya hazırlanan AK Parti programına destek veriyoruz. Güçlü bir Türkiye bizim Bulgaristan’la olan ilişkilerimizin daha rahat bir duruma gelmesi, orada yitirdiklerimizi geri alma yolumuzun genişlemesi ve imkanlarımızın güçlenmesi anlamına gelecektir.

Reklamlar