nedim birinci Dr.Nedim BİRİNCİ

Konu:  Türklüğümüzden Yankılanan Başkan Adayı               

Seçimler yaklaştıkça memleketimizde yer-gök Türklük yankılanmaya can atıyor. Türkiye’mizdeki sivil toplum örgütleri, tüm dernekler, bilinen feylesof, saygın öğretmen, akil kardeşlerimizden biri olan Mehmet Hoca’nın Bulgaristan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı adayı gösterilmesi konusunda uyum sağlamış durumdadır.

Mehmet Hoca 1990’larda Türk kimliğimizin biçimlenmesinde, halktan kaynaklanan siyaset çizgisinin tutmasında, anane ve geleneklerimize bağlı halkta yaşayan ahlakımıza bağlı kalınmasında önemli rol oynadı. Okuldan, bilimden, kültürden kopmuş bir Türk kimliğinden “siyasi kölelik” doğacağını ve halkımızı uyaran o olmuştu.  “Bulgar Etnik Modeli” totaliter düzenin Türk kimliğini eritme ve asimile ederek yok etme tuzağı olduğuna işaret etti. Hak ve Özgürlük Hareketi Genel Başkan Yardımcısı görevinden istifa etmesine neden kültürümüze, dilimiz ve dinimize, yaşam tarzımıza saldırıların yeni zamanda yeni biçimde şiddetlenmesine tepki oldu. O günlerden uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, o canla başla çalıştığı davadan asla ödün vermedi. Bu yıllarda o bulunduğu her yerde Bulgaristanlı Türklerin ve tüm soydaşların öz davasından fikren ve ruhen bir an ayrılmadı. Azınlıklar için de, tüm doğal hakların, insan haklarının, kültürel hakların ve uygarlıkta yaşama hakkımızın tanınması davasında konumlarını şerefle korudu.

Ramazan ayında Sofya meclisinin Müslüman Türklere, onların hayat tarzına ve geleneklerine karşı üç kanun kabul etmesi, aydınların öncüsü Mehmet Hoca’nın şiddetli tepkisini uyandırdı. Biz anadilimizden vazgeçemeyiz. Biz dinimizden vazgeçemeyiz. Biz Türk kimliğimizden ödün veremeyiz. Feylesofun savunduğu temel görüşlerin özünde, düşmanlık besleyen bir toplumun demokrasileşemeyeceği de vardı.

Geçmişi hakkında, “soy kırım” suçları ile ilgili, insan haklarına saygısızlık konularında sorumluluk üslenmeyen bir toplumda toleranstan söz edilmesi yanlış olur. Doğuştan ve geleneklerinde hoşgörülü olan Türkler, hoşgörülü bir toplumun ancak karşılıklı tolerans ortamında oluşturulabileceğine inanır. Özgürlüklerin olmadığı yerde ne sorumluluk, ne tolerans ne de demokrasi hayat hakkı bulabilir. Köklerini faşist totaliter baskı ve terör düzeninden koparamayan bugünkü Bulgar toplumu 26 yıldan beri bir devrimsel dönüşüm yapamadığı gibi, yenileşme yolunma da açılamadı. HÖH, GERB, Ataka, sözüm ona “Yurtsever Cephe” vb siyasi partiler toplumu gemleme yolunda uygulamada birleştikleri için, Avrupa Birliği’nin en geri kalmış, en sefil, en umutsuz ve geleceği karanlık ülkesi olan Bulgaristan bugün artık ancak bağımsızlarla yol alabilir.

Dinmeyen bir boğuşma içinde 2016’da köle olmak istemeyenlerin zincirlerini kırdığını gören saygın düşünür, Özgürlük, Sorumluluk ve Hoşgörü için Demokrasi (DOST)  partinin inisiyatif toplantısında ve kurucu kurultayında olaylar üzerinde kendisi gibi düşünen, kafa yoranlarla siyaset sahnesine çıktı. Onun gibi yüreklenenler arasında Türklerle, Pomaklarla ve Çingenelerle birlikte Bulgarlar da vardı. Onlar da köklü dönüşüm ve gelişerek yükselme istiyordu.

Bu fikirleri çok etnikli, farklı dil ve dinli bir vatandaş ulusu olan Bulgaristan’a ekme zamanı gelmişti. O, Müslüman/Türker’in, dil, din ve özgün kültürlü etnik azınlıkların, ekmek parası için, terörden kaçarak vatan toprağını terk etmek zorunda kalmış, sayıları  yüz binler olan  – açların, işsizlerin, sefillerin ve özgürlük umuduyla yaşayanların ortak adayı olma önerisini seve seve kabul etti. Bizimle birlik olup davamızın ön sıralarında olmayı kabul ettiği için kendisini, ailesini ve tüm yol arkadaşlarını kutlar başarılar dileriz.

Bu haber memleketi dolaşıyor.

Coşan toplumda torun dedesine sormuş, “Ne olacak şimdi dede?

Bir tarafı Türklük ve ahlak abidesiyim diye bağırırken, diğer tarafı ihanetin ve şerefsizliğin kitabını yazanların sayfası kapanacak oğlum. Olacak olan budur cevabını veren büyükbaba torununa şu öyküyü anlatmış:

Dede – torun bir gün dağ yolunca geziye çıkmışlar.

Bir taşın kenarına basan torun ayağı kayınca düşmüş ve  “Dedeciiiiğim!” diye bağırmış. Dağdan taştan dereden tepeden “Dedeciiiğim!” sesi gelmiş.

Dedesinin bacağına tutunarak kalkmaya çalışan torun gelen sesi işitince şaşakalmış ve “Kimsin sen!” demiş.

Dağ taş dere tepe “Kimsin sen!” demiş.

Torun dedesine “Dedeciğim ne oluyor? Birisi mi var?” diye sormuş.

Dağ taş dere tepe de “Dede ne oluyor? Birisi mi var?” diye sormuş.

Dede gülümseyerek torununa “Sana her şeyimi devrediyorum. Sen şampiyonsun!” demiş.

Dağ taş dere tepe hep bir ağızdan “Sana her şeyimi devrediyorum. Sen şampiyonsun!” diye tekrarlamış.

Torun hala şaşkın! Dede, evladım insanlar buna yankı der ama adı hayattır. Şimdi dinle diyerek, daha yüksek bir sesle:

Ben ve torunum Bulgaristanlı Müslüman/Türk’üz!” der.

Dağ taş dere tepe bir ağızdan “Ben ve torunum Bulgaristanlı Müslüman/Türk’üz!” der.

Bugünümüz geçmişimizden bir parçadır. Yankılanan özümüzdür. Değişmeyenimizdir. Bizim Türklüğümüz yok edilmek istendi. Bugün bütün tarihsel muhteşemliğiyle yeniden yankılanıyor. Mehmet Hoca’nın misyonu bu yankının sesine ses katmaktır.

İnsanın yaptığı bütün iyilikler ve kötülükler geçmişten gelen seslerde yankılanır. Tarihimiz hafızamızdadır. Baskılarla yok edilemez. Zamanı geldiğinde canlanır, yankılanır ve yaşam hakkına kavuşur. Dağ taş dere tepe de verdiği aksi sedayla bizim sesimizde ifade bulan iç dünyamızı yansıtır.  Hayat insana hak ettikleri gün gelir mutlaka verir. Biz Türk kimliğimizi koruyabilmek için çok mücadele verdik.

İşte şimdi hayat bize bu seçimlerde Türklük sevdasıyla yanan bir lider sunuyor, ödüllendiriliyoruz. Bu bir tesadüf (rastlantı) değildir, hayatın yansımasıdır.

Bu sözleri torununa aktaran dede, torununun başını hep sıvazlıyordu.

***

Siyasi yorum:

Her bir siyasi parti ve hareket Cumhurbaşkanı adayı çıkaramaz. Her ulus demokratik devlet kuramaz. Bütün geçmişi yalana, sahtekarlığa ve dolandırıcılığa dayanan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) 1990’dan sonra 4 defa Cumhurbaşkanı seçimi yapılsa da bir defa bile aday çıkaramadı. Bunun nedeni ise, partiyi yönetenlerin çift karakterli olmasında, sağ ve sol cepheden adaylara “koltuk değnekliği” yapmakta, daha fazla kişisel yarar aramış  olmalarında gizlidir.

HÖH lideri Ahmet Doğan, ülkemizde kurulan birinci demokratik kitle örgüt olan ve her zaman haklarımızın ve özgürlüklerimizin tanınmasından yana çıkan – Demokratik Güçler Birliği (CDC) Başkanı J. Jelev ile son Türkün de Bulgaristan’dan kovmak amacıyla kurulan “Vatan için Emek Partisi” lideri G. Parvanov arasındaki farkı seçmenlere doğru dürüst anlatmaya yanaşmadı, seçmeni aldattı. Her seçimde vatandaki kardeşlerimizi ve soydaşlarımızı yanlış kişiye oy vermeye kandırdı. Çifte karakterli siyasi yaklaşımla seçmenimiz gözü kör “siyasi köle” durumuna getirilmek istendi.

Özellikle son iki yılda Bulgar milliyetçilerin nankörlüğü çok ileri gitti.

Bu kör döngüye düşen Ermeni asıllı Bulgar gazeteci Kivork Kivorkyan savcılığa çağrıldı. Bilinen gazeteci Çingeneler hakkında “Bokluk”; “Levski, Yoto ve Çingeneler” ve “Çingene Yüzsüzlüğü”başlıklı üç yazı yazdı. Bu yazılarında Kivorkyan kamuoyunun etkisi altında kalmış olacak Romanlar için “Çingene hayvan” demiş. Ataka partisi lideri Volen Siderov “Çingeneler sabuna”, “Vatan için Emek partisi” ise 1990’da “Türkler savuna” demişti. Burada Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı devamlı tırmanan bir saldırı izliyoruz. Bağımsız bir hareketlenmede bu güçlerin hepsinin çekici aynı noktaya vurması ve seçilecek Cumhurbaşkanı seçimlerinde çekici aynı örse vurmalıdır.

Biz Müslüman-Türklerin haklarını savunmayan, korumayan Bulgar milli çıkarlarını bayrak yaparak halkın gözüne kül serpiştiren HÖH Genel Başkanı Mustafa Karadayı bu konulara değinmiyor. Bulgar basınının yarısı HÖH milletvekili D. Peevski’nin olsa da bu konuları işlemiyor. Gizli polis ve KGB ajanlığına sorunmuş HÖH tırmanan faşizmi gizlemek için basına sahip çıktı. Seçmeni bilgisiz bırakarak aldatma, oyalama, uyutma ve yanlış kişiye oy verdirmeye zorlama siyaseti izleniyor.

Birkaç gün önce Tırgovişte ilinin “Kondu Nine” bereket beraberliğinde konuşan Karadayı, HÖH partisinin yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimlerinde yine aday göstermeyeceğini, siyasi platform ve istek listesi açıklamayacağını duyurdu. Bu durumda, HÖH partisinin işaret ettiği adaya oy vermek anlamsızdır. Zaten Cumhurbaşkanı seçimleri majoriter sisteme göre yapılır. Hangi aday daha fazla oy alırsa o kazanır. Herkes istediği adaya oy verme hakkını serbestçe kullanabilir.

Türk düşmanlığından yakınan Karadayı, Müslüman/Türklere karşı en fazla hakaret eden “ATAKA” partisinin HÖH lideri Ahmet Doğan’ın verdiği parayla kurulduğunu, Ahmet Doğanla  komple merkezi “sarayda” planlanan tuzakları koordine ettiklerini  söylemedi. Soydaşların seçime katılma haklarını kısıtlamayı hedefleyen ırkçı-faşist yasaları meclise taşıyan sözde “Yurtsever Cephe” (PF) adlı Türk ve İslam düşmanı partinin yeşerip dirilmesine seyirci kalındığını da hatırlatmadı. Hakim kesin kanıya göre, HÖH partisinin siyaset alanından çekilmesi Bulgaristan’da ırkçı milliyetçiliğin de sonu alacaktır.

Geleneksel buluşmalarımızı fırsat bilerek bir açık hava ortamında ilk halka açık konuşmasını yapan Karadayı, Türkçe tek söz söylemedi. HÖH yönetiminin ırkçılık, aşırı sol ve sağ milliyetçilik ve faşizan uzantılarla mücadele için taktik ve strateji geliştirmen niyetinde olmadığını da söylemedi. O, Bulgaristan’da totaliter komünist rejimin yıkılması için Mayıs 1989 ‘da başkaldıran Türkleri, Ahmet Doğan’ın hapisten yönettiğini iddia edince köylüler “ne oluyor bu” anlamında bakıştılar. O, böylece 26 yıldan beri tekrarlanan bu büyük yalanı bir daha tekrarlamış oldu. Toplantıdan sonra, “Söyleyin şunlara yalanları Sofya’da bırakıp da gelsinler” diyenler oldu. Herkes, HÖH yönetiminin “milli çıkarlar ambalajına sarmalayıp” Moskofçu, Türk düşmanı olan milliyetçi bir adaya oy verdirmeye hazırlık gördüğünü fark etmeyen kalmadı.

***

Sofya Mahkemesi’nde alınan siyasi kararla, Özgürlük, Sorumluluk ve Tolerans için Demokrasi (DOST) partisinin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday yükseltme yolunun şimdilik kesilmiş olmasına rağmen, Bulgaristanlı Müslüman-Türklerin, Türkiye’deki soydaşlarımızın ve Batı Avrupa ülkelerindeki işçilerimizin partili ya da bağımsız ama Türk kimliğimizi koruyup geliştirme davasına bağlı bir aday yükseltme kararı gizlidir.

Herkesin bildiği üzere, İstanbul merkezli Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK 2011 seçimlerinde ilk kez bağımsız bir aday göstererek bu yolu açmış oldu o dönem de büyük bir adım atmış oldu. Çok büyük başarı elde edildi. Karma bölgelerde, köy ve kentlerimizde “İlk kez bir Türk Cumhurbaşkanı adayı kapımızı çaldı!” coşkusu yaşandı.

Yaz sıcaklarına karşın, memleket sokaklarında gölgeden gölgeye atlarken karşılaştığımız arkadaşlarla dertleşirken, “Böyle kader olmaz olsun!” diyenlerin yeni bir giriş kapısı aradıkları kendini belli etti. “Biz, istemek istediklerimizi isteyemedik, istesek de duyan olmadı” homurdanmaları artıyor.

28 Aralık 1989’da BKP Merkez Komitesi kararını açıklayanlar, “İsimlerinizi geri alabilirsiniz!” demekle bizi uyuttular. İsimlerimiz ve dinimiz taleplerimizin kutsal ama küçük bir parçasıdır.

Bulgaristan Türkleri 1950 yıllarının ilk arasında elde ettiğimiz haklarının bütünüyle ve tamamen geri verilmesi için ayaklandık, mücadele ettik, kurbanlar verdik.

HÖH yönetiminin bizden olduğunu sanmakla çok yanıldık.

HÖH lideri olarak boynuna kravat bağlayan Mustafa Karadayı evde hanesiyle, çocuklarıyla Bulgarca konuştuğu yetmezmiş gibi, Tırgovişte köylüleriyle de Bulgar dilinde konuşması sert tepki aldı. Böyle bir kişiden Türk kimliği için mücadele vermesini beklemek enayilik olur. Yeter artık uyanalım derin uykudan kalkalım artık.

Türklerin, Pomakların, Çingenelerin, tüm açların, işsizlerin, evsizlerin, sefillerin, yoksulların, cebinde beş para olmayanların, okumak isteyip de okuyamayanların çıkarları bağımsız adayların Cumhurbaşkanı adayımızın  programında toplanıyor ve ufuk arıyor. Zafer bizim olsun! Zafer HAKKIN YANINDA OLSUN.

 

Reklamlar