Şeytan, gölgesini satamayacağı ağıcı, mutlaka keser.

Çok kritik bir dönemdeyiz. Bugüne kadar bizim gücümüz çok bilinçli olmamızda değil, birbirine sarılıp bir yumak oluşturmuş ve parçalanmadan, yorulmadan yuvarlanmamızda, yuvarlandıkça canlı ve devinim halinde olmamızda olduğumuzu gösterebilmemizdeydi.

Bulgar totaliter kalıntıları, komünist iradesizler ve kökleri faşizmden su alan milliyetçi ırkçılar bizi, Müslüman Türk yumağını sökerek küçültemeyince yolumuzu daraltmayı seçtiler. Bu siyaset kısa adı GERB, günümüz iktidar partisinin, Başbakan Boyko Borisov’un gölgesinde sivrilen, toparlanan ve ense yapmaya başlayan güya “Yurtsever Cephe” ve onun lideri Valeri Simyonoıv tarafından kurulan bir oyundur. Bu ırkçı milliyetçi hem iktidara katılmıyor, hem iktidarı destekliyor, hem de iktidara ne isterse onu yaptırabiliyor. GERB partisinin Sofya meclisindeki potansiyelinden gizli ve sinsi planları için istediği gibi faydalanıyor.

Biliyorsunuz, 37 yıllık totaliter Todor Jivkov döneminde, Bulgaristan Halk Cumhuriyetinde resmen kurulmuş faşist parti yoktu. Sol uçta Rusofil, Türk ve İslam düşmanı “Ataka”, aşırı sağda aşırı milliyetçi ve ırkçı güya “Yurtsever Cephe” ve Makedon komitalarının VMRO partisi yoktu. O zaman bütün devlet baskı ve terörle, demokratik düşünce sahiplerine ve etnik ve dini azınlıklara karşı bir kart kaktüs gibi bütün dikenleriyle saldırdığı için düşman bildikleri biz Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı tüm Bulgarlar aynı totaliter özde birleşmiş ve kenetleşmişlerdi. Arkada kalan 26 sözde demokratikleşme ve özgürleşme yılları halkımızı uyandıramadı. Hatta sosyalist kılıflı komünist dönemde şuur yitirmiş olan kardeşlerimiz, özellikle Türkiye’ye göç edip yerleşen ve bir kulağı hep “Skat” TV programı gibi yıllardan beri enkübasyon (kuluçka) devri propagandası yaparken, tavuğun altındaki yumurtaların yılan yumurtası olduğunu anlatmayan, yurttaşları uyarmayan düşman propaganda merkezlerinin başarılı olduğunu yazabilirim. Düşüne biliyor musunuz, Türk ve Müslüman düşmanlığıyla ünlü, meydan mitinglerinde Çingenelere hitaben yaptığı konuşmalarda “hepinizden sabun yapacağız” diye barım barım bağıran Volen Siderov’un “Ataka” partisine Bursa seçim sandıklarından 500 oy çıktı. Aklım kesmiyor. Yine son erken genel seçimde bugün Türkiye sınırına 2 kat 3 metre yüksek dikenli tel gerdiren, analarımızın ve eşlerimizin başörtüsü ile dolaşmasını yasaklayan bir kanunu çıkaran, minarelerimizden ezan sesi işitilmesini yasaklayan bir başka kanunu meclise sunan, Türkçe konuşmayı yasaklayabildik, çocuklarını okul dışı bıraktık diye bayram eden ve şimdi de oğullarımızı ayda 1.5 levaya, yalnız domuz eti suyuyla besleyerek 6 ay çalıştırmak için yasa tasarısı hazırlayan sözde “yurtsever cephe” partisine de 25 oy çıktı. Kardeşlerim uyanın lütfen. Siz kime kötülük etmek istiyorsunuz? Biz düşman bahçesini sulayamayız. Türkiye, “ben istediğimi yaparım, benim işime kimse karışamaz” ülkesi değildir. Ona buna zıt giderken biz kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz, kendi kuyumuzu kazıyoruz, Bulgaristan’da yaşayan kardeşlerimize kötülük yapmış oluyoruz.

Şeytan, gölgesini satamayacağı ağıcı, mutlaka keser. Bu atasözünde şeytan onlardır. 138 yıldan beri kesilen ağaç biziz. Kıyım kıyım kıyılıyoruz. Ve bugün en acı olan gerçek, son 2 ayda Türkiye’de göçmen semtlerinde, belediyelerde hatta bazı bakanların huzurunda çay kahve içen ama h,iç bir konuda asla akıl almadan, boş gidip boş gelen DOST üçlü dörtlü lider takımının açıkladığı karara şaştım kaldım. GERB partisi Cumhurbaşkanı adayı Tsetska Tsaçeva’yı destekleme kararı almışlar. Çıktılar, Lütfi Mestan karar açıkladı. “GERB bizden oy istemese de biz oyumuzu GERB’e vermeye karar aldık” dedi.

Lütfü Mestan’ın ve etrafındaki kravatlı çantalı kör lamba şişesi takımının hasıraltından su yürüttüğü, Kırcaali’de L. Mestan ile B. Borisov arasında içilen Türk kahvesinden sonra, ıktidara omuz veren ırkçı “yurtseverler” ve VMRO komitaları saflarında yer aldığı gün gibi ortaya çıktı.

Boyko Borisov, dede ve ninelerimizin mezar taşlarını söküp atan ve bizi 600 yıllık vatanımızdan tekmeleyerek kovan Todor Jivkov’un yakın yetiştirdiği bir kadrodur. GERB partisi totaliter komünist sistemin polis, milis, gizli polis, ordulu subay, baret, jandarma, itfaiyeci, gardiyan, koruyucu sopacı, eli coplu, beli tabancalı ve kelepçeler kemerinde kadroların ve onların evlatlarının ve yakınlarının partisidir. Bu partinin yönetimi Türklere ve Müslümanlara karşı kurulmuş olduğunu çok iyi bildiğinden, “biz saflarımızda Türk falan istemiyoruz. Türklerle işimiz olmaz!” sözlerini defalarca yazdı, çizdi. “En iyi Türk ölü Türk!” deyen onlardır.  TV yayınlarında açıkladı. Herkese duyurdu. Böyle bir ortamda Lütfi Mestan’ın insanlarımızı, seçmen kardeşlerimizi bu kadar yanlış bir yola götürmesi, “gönüllü kurban etmesi” akıl fikir alacak gibi değildir. Biz Bulgaristan’da komünizm ocaklarının söndürelim derken, Mestan gidip insanlarımızı kuru odun gibi totaliter-komünist ateşe atıyor.

Mestan ve arkadaşlarının siyasetten anlamadığını, NATO ve Atlan tizim gargarası ardından bir şeyler çevirdiğini, el uzattığı makamlara bir de avuç açtığını biliyorduk. Fakat bu işlerin bu kadar ayağa düşeceğini derine ineceğini sanki düşünememiştik. Her gün demeç veren bu çevreler bir süre 2 mevlit katıldı ve 5 vakit namazda saf tutular. Sonca camide para olmadığını anlayıp hemen vazgeçtiler.

Arkadaşlar bizim izleyeceğimiz siyaset anti-komünist özlü olmalıdır. Çünkü günümüz Bulgar BSP ve GERB ruhunda komünist olmayan bir tek renk yoktur. Biz bu partilere oy veremeyiz. Vatan bildiğimiz, göbek bağımızın ve çekilen dişlerimizin çürüdüğü bu memlekette kökleri faşizme uzanan komünist insan düşmanı sapıklık sökülmeden ve yok edilmeden bir adım ileri atamayız. Mestan’ın pusulası olmayan GERP-çi siyaseti faşist yönelimlidir. “Türkleri devlet görevlerinden sökmeliyiz” siyaseti bugün Bulgaristan’da bir devlet siyasetidir ve biz buna karşı durmalıyız. Gönüllü olarak faşistlere metreslik yapmaya gerek yok. Halkımız böyle bir şey kabul edemez ve hiç birimiz GERB partisine oy veremeyiz. Bu partinin taşeronluğunu yapan ırkçı ruhlu ve siyasi uygulamalı “Ataka, “Yurtsever cephe” ve VMRO partileri bugün siyasi hayatın her dalında Türkiye düşmanlığın, Türk Müslüman düşmanlığı, Recep Tayip Erdoğan düşmanlığı sömürüyorlar ve bundan geçiniyorlar. 15 Temmuz 2016 gecesi 260 şehit verdik, 2700 kardeşimiz yaralandı, Türkiye parçalanmak ve coğrafyadan silinmek istendi, biz hepimiz dünya ejderhasına köle edilmek istendik hepsi sevindi. 2-3 gün kendilerine gelip “Aman ne oluyor? Geçmiş olsun komşu!” deyemediler. “Yeni Kapı” mitinginde doğan Yeni Türk Ruhunu görünce dillerini yuttular ve daha da saldırganlaştılar. Sığınmacılar konusunda sabahtan akşama Türkiye düşmanlığı yapıyorlar. Ellerinde olsa, FETÖ teröristlerinin hepsine sığınma hakkı tanıyacaklar, onları kutup silahlandırıp geri gönderecekler. Türkiye’nin büyümesi ötleği kopuyor, gecelerine kâbus oluyor. Bu siyasetlerinde Bulgar Milliyetçiler yılana sarıldığı için Lütfü Mestan’ı aralarına almalarına şaşmamak gerek.

Ne de olsa, Şeytan’ın dostluğu darağacına kadardır.

6 Kasım 2016 seçimlerine işte böyle son derece karışık, Bulgar milliyetçiliğinin NATO ve AB-cilik kispetinde son derece kabardığı, Türk ve Müslüman, insan hak ve özgürlüklerinden söz bile edilmeden kazan kaynıyor. Irkçılar bu defa seçme ve seçilme hakkımızı 35 sandığa tıktılar. Oysa seçime katılmak zorunludur. T.C.  620 bin kişi oy vermek istiyor. Yarın, onlar Bulgaristan’dan tamamen kopmuş, dilimizi bilmiyorlar, dinimizi kabul etmediler, kapayın kapıyı dediklerinde şaşmayalım. Faşizm iktidara tırmanıyor. Lütfü Mestan ve etrafındaki kör lamba şişeleri de faşizme ayak oluyor… Bursa’da yaşayıp Bulgaristan’da faşist partilere oy veren 525 “kardeşime” selam ediyorum. Utanın be… Ama şunu da unutmayın bu oylar verilirken Lütfü Mestan HÖH-DPS partisi Genel Başkanıydı. Bu yumurtalardan yalnız ve ancak yılan yavrusu çıkar. Uyanmak! Oyun kurmayı öğrenmek ve kendi yolumuzu seçmek zorundayız…    Devam edeceğiz.

Reklamlar