Rafet Ulutürk

Tarih: 12 Şubat 2017

Seçimlerin sonucunu kestirmek için erken

Bulgaristan yine erken seçime gidiyor.

Sosyolojiden ekmek yiyenler kafa kafaya vermiş, SUSUYORLAR.

Siyasetçiler veresiye defterlerini KAPATMIŞ. Yeni borç defteri açıyor.

Seçmeni’nin % 90’nı 70 yaşın üstünde olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) yerden göğe toz kaldırıp İKTİDAR OLACAĞIM diyor.

Toplantı salonlarında sıraların seyreldiğini gören Bulgaristan’ın Avrupa Geleceği için Vatandaşları (GERB) partisi Başkanı Borisov propagandanın yönünü değiştirdi. “Üç çocuk yapana” ve “evde torun bakan yaşlılara asgari ücret” vaat etti.

Korku basmış memleketimi. İnsanlar seyrelmiş. İnsan sıcaklığı olmayan yerde hayat yok. Bizim kimse hakkında öykü düzmemize gerek yok. Her şey ortada! Seçimde de başarılı olmak isteyenlerin gerçekçi ve risk alan kişiler olması gerekiyor. 2001’de Bulgaristan seçmen, Çar II. Semeyon Sofya’ya indiğinde ve “847 günde tüm sorunlarınız çözülecek ve mutlu yaşayacaksınız” dediğinde, risk aldı. Hayal kırıklığına uğradı. II. Simeyonu ikinci defa görevden indirdi ve “hadi yolcu yoluna” dedi.

Aynı sözler 1997’de Güçlü Bulgaristan lideri olarak tek başına iktidar olan Başbakan İvan Kostov’a da dendi.

Aynı sözler 27 Temmuz 2009’da Başbakan koltuğundan kaldırılan BSP lideri Sergey Stanışev’e de dendi. Bulgar halkının çoban sopası sanki kapı ardında! Koyunlarına çoban olarak seçtiğine çoban sopasını veriyor ve seyrediyor. Son dönem çok gergin geçti 2 yılda 3 meclis ve 5 hükümet değişti.  Ortalıkta iş yapacak adam kıtlığı var sanki!

Çoban sopasını 2 defa yağmurluğunu altına gizleyen Boyko Borisov 2014’te Başbakan olduğunda hükümet işlerini kiraya verdi. Sağlık, eğitim, adalet, savunma bakanlıklarını Reformcu Blok siyasetçilerine vermişti. Hepsi biz bu boğayı yeneriz deyip boynuzlarına yapıştılar, 2 yıl sonra aralarında selam verecek adam kalmadı, şimdi hepsi pes etmiş aslan gibi ölümcül yaralarını yalıyorlar. Son dönemde GERB partisi kazanında kaynayan “Ataka” , VMRO ve sahte “Yurtsever Cephe” siyasetçileri Bulgaristan’ı baştan başa kokuttular. Düne kadar demokrasi bahçelerinin gül kokmasını beklediğimiz memleketimiz bir uçtan bir uca küflü ve ekşi milliyetçilik koktu.

Halkın davranışını kestirmek zor!

Geçen senenin son günlerinde Mleçino “Türkan Çeşme” şehitlerimizi anma töreninden dönen eli bastonlu Hafize nineyi durduran Bursa “Olay” TV muhabirinin “Bir gelişme var mı nine?” sorusuna, “Hayır be kızanım, tâ bi şe olmadı!” sözleri kulağımdadır.

Dün Kırcaali’deydim. Öğle yemeğine davet edildiğim dostumun annesi Ayşe teyze bize köy yemeklerimizin sofra zevkini yeniden yaşattıktan sonra teşekkür ederken, “Seçim olacakmış haberiniz oldu mu nenem? Ne dersin?” dediğimde şu cevabı aldım: “Tâ kaynamadığa be gülüm. Kaynadıktan sonra, tadına bakar söyleriz!” cevabını verdi.

Ayşe nine siyaset akademisi bitirmemiş. Gazete okumuyor. Politik olayları ev önündeki peykede bir şeylerle uğraşırken akranlarıyla kaynatıyor. Onlar pişmemiş aşın tadına tuzuna bakılmaz kuralından şaşmıyor. Siyaseti tencerede kaynayan aş, Bulgaristan’daki bugünkü seçim önü durumu henüz altı yanmamış ateş olarak görüyorlar. Onların kesin inancına göre bu seçimde tencereye giren malzeme eski seçimlerinkinden pek farklı olmadığından, dıştan müdahale edilse de edilmese de pişecek aşın tadı iki aşarı beş yukarı aynı olacaktır. Fakat toplum zehri dediğimiz ve milliyetçilikleri faşizme kokan  “Ataka” , VMRO ve sahte “Yurtsever Cephe” gibi düşmanlıkları ayarsız güçler, önümüzdeki iktidar devir töreninde siyaset sahnesinden düşmeleri iyi olurdu da, son haftalarda sesi biraz kısılmış olan Çingene, Türk, Müslüman, sığınmacı ve Türkiye düşmanı siyaset közleri  kamuoyunu ısıtmaya devam ediyor.

Bizdeki siyaset toplantıları sebze meyve pazarı gibi, almayanın kafasına varıyorlar, alacak olsan fiyat ateş pahası, yanına varılmıyor.  27 yıldan beri halkımızı Avrupa halkları arasında en sefil, en yoksul, en acınası, en sürünen ve en zifiri karanlıkta tutma yarışında olan siyasi partiler bugün eski yalanlara yeni cila veriyorlar. Çiçekli bir ortamda yapılan 49. kurultayında en çok tekrar edilen söz “zafer” olan BSP partisi, adına bakılırsa emekçi halkın yanında olması gerekirken, son çeyrek asında en fazla milyoner, en büyük rüşvetçi, en kaba dalavereci ve zorbacıları üretti.

Propagandalarını yapan “Duma” gazetesinde 26 Mart seçimleri için açıklanan liste başlarına bakıyorum. Ömründe yalan söylemekten başka bir iş yapmamış, halkı ve kamuoyunu yanlış bilgilendirme ustaları ön sıralarda. Moskova’da eğitim almış Eleba Yonçeva ve Toma Tomov gibi yalan fabrikaları sosyalistler korosunda baş solist. Onların verdiği kavga Müslüman Türkler de bu arada halkımızı daha öte soyma kavgasıdır.

O zamanlar geri gelmesin.

2001’den başlayıp 2009’a kadar,  Müslüman Türkleri güya temsil eden, HÖH partisinin de ortak olduğu II. Semeyon ve Sergey Stanişev başbakanlığındaki hükümetlerde ganimet dağıtımında büyük sorunlar yaşanmıştı. 1944’ten önce, İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarında dağa çıkıp partizan çeteleri kuran ve II. Simeyon’un babası III. Boris’e ve bizzat ona karşı silah elde savaşanların torunları bir bardak soğuk suyla verilen yeni hapı yutmak istemediler. “Küstahlar” adı altında değişik gruplarda örgütlendi. “Öyle olmazsa böyle olur” deyip insan öldürmeye, yargısız infaza, adam kaçırmaya, fidye istemeye başladılar. İstedikleri yeni biçimlenen iktidardan payıydı. 76 bilinen, sözü geçen, banka müdürü, iş adamı, inşaat mühendisi vb. öldürdüler. Toplum sindirildi. Toplum korku devri yaşadı. Kısacası, ekmek az, huzur yok, çocuklar günler yaşandı. Sözünü ettiğim 9 yılda HÖH, II. Semeyon ve BSP iktidardaydı. Kimse o günlerin geri gelmesini istemiyor.

Kepçeyi elinde tutan bizim tasımızı boş bıraktı.

O dönem kimin kimi tutması ya da ondan yüz çevirmesi gerektiği bilinmiyordu. O görülmez yerden iplerini çekenler Ahmet Doğan koruma altına alındı. Kapılar zırhlandı, “Jep” tank sava ve 400 kilo plastik zırhlıya dayanır duruma getirildi.

Yine seçim arifesiydi.

Doğan, Gotse Delçev (Nevrekop) köyü Kornitsa toplantısında “bu devlette pansiyonları dağıtan benim” dedi.  Porsiyon sözü, Bulgaristan’daki partilere, şirketlere ve hatta kişilere verilen payı dağıtan adam benim, anlamındaydı. Kulisin ona tanıdığı bu hak sert tepki getirdi. Bulgarlar bu defa “yine onların eline mi düştük” öfkesiyle patladı. 10 yıldan beri istenmeyen kişi ve siyaset simgesi olan Doğan bu öfkeden ders alıp siyasetten çekilmeliydi.  Yukarıda Mürve nine örneğindeki, pişmiş aş kepçesi Doğan’ın elinden alındı. Kime yağından, kime budundan, kimine suyundan dağıtılırken, bizim tas elimizde kaldı. İnce hesap yapanlar evdeki aştan da olduk.

2009’da yapılan genel seçim, Boyko Borisov’un halkı beladan kurtarmak için işbaşına gelen hükümeti, kepçeyi Ahmet Doğan’ın elinden aldı.

2013’te yapılan seçimlerden sonra Plamen Oreşarski hükümetinde ortaklık kuran HÖH ile BSP Doğan’a kepçeyi yeniden verdi. Dönem yalnız bir yıl sürdü. Sırt üstü düşmeyen Doğan, aklının kendine yetmediğini gizlemek için “ben yönetenleri yönetiyorum” dedi. Oligarşi koynunda kendine yer aradı. Bu yıllarda onun ülkemizdeki Rus çıkarlarını savunan bir ajan olduğu, 2004’te NATO ve 2007’de Avrupa Birliği üyeliğini istemesinin ise Bulgaristan’ı AB içine bir Truva Atı gibi sokmak olduğu ortaya çıktı.

Herkes “Bulgar Etnik Modeli Saçmalığı”nın da Türkleri entegre ederken gönüllü asimile edip eritmeyi, daha öte dilsiz ve dinsiz bırakmayı amaçladığı görmeyen kalmadı. Ne var ki plan, hayal ve tuzakların hepsine artık kırağı vurdu ve hepsini topluca çöpe atma zamanı geldi.

22 Mart 2017 seçimlerinde BSP-HÖH ikilisi yeniden mafya, oligarşi, hırsız çetesini iktidara getirmeye çalışıyorlar. BSP’nin verdiği vaatler de çok ilginç. 10 yıldan beri yüzükoyun yatan “Belene” AES ve “Karadeniz’de Burgaz limanından Egede Aleksondropolis limanına kadar Rus ham petrolü için boru hattı döşeyecekmiş. Açlıktan ağzı kokmuş yaşlıları düşünen yok.

Sağlık, eğitim ve sosyal sistem kokuşmuş, hiçbir sosyalistin umurunda değil. 49. kurultay’da 20 yıl mecliste oturanlara “yeter artık bu kadar, hiçbir iş yapmadan 5 süre aynı yerde otururken maaş almak fazla olmadı mı?” denince kıyamet koptu. Burun şişirenler, ters bakanlar, tekme atanlar bir sürü…

Reformcu Blok dağıldı. Yeni kurulan “Evet – Bulgaristan” partisinin istediği Adalet Reformunun satıhsal olduğu, ancak çift cinsiyetlilere evlenme ve çocuk sahibi olmayı hedeflediği ortaya çıkınca, seçmen  “selam sabahı kesti.

Yine bir iki hafta önce kurulan “Yeni Cumhuriyet” partisinin de sistem değişikliğini temel ödev olarak benimsemeyip sağ merkeze daha ayak basmadan orta direk havalarına girmesine de seçmenden “daha sade olun” selamı geldi.

Şu dönem, hele de Romanya’daki rüşvetçilere karşı halk hareketleri, Makedonya’da meclisin kilitlenmesi ve etnik konularda anlaşamadıklarından dolayı hükümet kurulamaması, teröre karşı silahlı savaşta Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin sınır dışına çıkması ve başarıları 27 yıldan beri totaliter komünist özden kurtulmak istemeyen Bulgaristan’da son derece güçlü etkide bulundu. Sesini yükseltmeden halk oylamasına katılan 2.5 milyon seçmenin seçim sistemi hemen değiştirilsin iradesi akan suları durdurdu. Bu kararlılık siyasette nesil değiştirme, zihniyet yenileme zamanı geldiğine işaret oldu. Değişiklik ve yenilenme isteyenlerin mevcut durumun korunmasından yana olanlardan çok daha fazla genç olduğu göründü. Bu yeni kalabalığın içinde Müslüman Türklerin yer almasından Büyük Millet Meclisi ve Anayasa değişikliği istekleri yükseldi. Bu toplumsal değişiklerin temelinde Mayıs 1989 Ayaklanmamız vardır. Onun özünde ise, memleketimizin tek uluslu sistemden çok etnikli, çok kültürlü halklar kardeşliği uygarlığında buluşma arzusu ve atılımları olduğu her geçen gün daha güçlü hissediliyor.

Bu programsal yüklenme, bugün toplumumuzun büyük bir kısmını kucaklamış bulunuyor. Bu gerçek, 14 Balkan ülkesinin yarıdan fazlasında artık bir gerçektir. Balkanlarda yaşayan toplam 10 milyondan fazla Müslüman siyasi terazinin diline yön veriyor.

Bu konuya birkaç hafta sonra yeniden dönüp Ayşe ninenin bir daha elini öpüp “seçim önü siyaset çorbası kaynatabildiyse, kokusunu yorumlatmak istiyorum.” İş Allah demokrasi, özgürlük, huzur ve mutluluk kokar…

Bugüne kadar yazdığım bütün yazılarımda, en sıkı kördüğümlerin de bilgilenmeyle, bilinçle, zekâ birikimiyle çözülebileceğine dikkatinizi çekmeye çalıştım. Her oyun çok büyük değeri olduğunu yazdım.

Kırcaali’de Ayşe nineye uğramamın nedeni de buydu.

Bu işler bizden önce de böyleymiş. İşte ispatı:

Sen hem cennetten hem de dünyadan daha değerlisin:

Sen kendi değerini bilmeyi bilmiyorsan elimden ne gelir ki?”

(Sanai)

Lütfen kendinizi ucuza satmayın,

Çünkü sizin Allah’ın gözündeki değerleriniz gerçekten de çok büyük.”

(Mevlâna)

Reklamlar