Konu: Politik Yorum

 Rafet ULUTÜRK

Denizlerin dalgasıyım

Ben halkımın kavgacısıyım

Yarınların sevdalısıyım

Yenilmeyeceğim ki!

Bu şarkıyı söyleyen Türkiye’mizin en güzel seslerinden Seldan Bağcan, BİZDEN BİRİDİR. Soyu Makedonyalı Manastır göçmenidir. Yakınlarını Çanakkale’de kaybetmiş soydaşlarımızdan birinin kızıdır. Ve bugün Türkiye’mizi toprak gibi yeşermeye, dev gibi devrilmeye davet eden o yürek yeni kavgalarımızda bizimdir.

Balkanların en büyük ülkesi Bulgaristan, bizim memleketimizdir.

Doğduğumuz toprakların yeşermesi, insanlarının iyi komşuluk, dostane yardımlaşma ve karşılıklı güven ve saygı ortamında yaşaması için döktüğümüz ter bir gün bir yerde toplanabilse DENİZ OLUR, DENİZ.

Bazen doğaya kulak veriyorum da kulağıma usulca “dön gel sevgilim” diyor için için. Öksüz kalmış gibi bir hali var. Sanki çilesini yenemiyor ve duvar dibine çömelmiş beni seni bizi beklemeye devam ediyor.

Ana vatanımızın iki komşusunda kara delik oluştu.

Birisi Suriye’de ötekisi de memleketimiz Bulgaristan’da. Bütün Balkanlar’da diyebiliriz.  Kara delik ya insanı içine içine çeker, ya da içinde ne varsa dışarı saçar ve arınır. Atmosferde meydana geldiğinde kara deliğin adı HORTUM. Önüne çıkanı kırıp geçmesi özelliğidir. Yaratan ona bu hususiyeti verirken sanki dünya üzerine hiçbir şey yapılamayacak, ileri giderseniz hemen yıkarım ihtarında bulunmuştur.

Siyasetteki kara delik de doğaldır ve bir burgaç sonucu meydana gelir. Bu bir geri dönüştür. Geri takla atıştır.

İleriye gidişin geri dönüşüdür. Toplumda şuna buna yaranmak için yapılan bir hareket değil, ileri gidişin tıkanması sonucu deniz dalgası gibi geri dökülmek-tir. İyi okunması gerekir.

Şu anda Bulgaristan vatandaşları Avrupa’nın en yoksul insanlarıdır. Ama yoksulluk ayıp değildir deyip olayı geçiştiremeyiz, çünkü daha fazla yoksullaşamayacağımız için, dönüşmemiz, ayaklanmamız, gerekirse devrim yapmamız doğaldır. Yani fakırlığın daha ilerisi ve aç mezarı olmadığı için olmadığı için geri dönüp “ötesi yok, bizi nereye itiyorsunuz?” sorusu sorulmalıdır.

Geri dönüş budur. Bulgaristan’daki durum şudur:

Bankalarda 44 milyar leva birikmiş para var, bir de vatandaşların % 90’nın bankalarda hesabı yok.

Devlet rüşvetle çalışıyor.

Yolsuzlukla veya emeksiz kazanç arkasında koşanların başında Hak ve Özgürlük Hareketi liderleri bulunuyor. 1990 yılından beri HÖH partisinde çalışan, üç defa milletvekili seçilen, biyoloji öğretmeni son dönemde HÖH partisi ile Türkiye Cumhuriyetindeki soydaş derneklerinden sorumlu olan Ahmet Hüseyin  “NOVA TV” ekranından “HÖH liderlerinin Bulgaristan rüşvet şampiyonudur.”dedi. Bu tespit, yıllardan beri anlatmaya çalıştığımız daha iyi yaşama yollarının tamamen tıkanmasından meydana gelen ters akımın yarattığı samimi bir halk adamının tepkisidir. Bu bunalımın iki başka rengi de, doğumdan dünyada 162. yerde, ölüm oranı bakımından ise 5. yerde olmamızdır. Bu rakamlar, bir bitişin, bir sönüşün, cansızların arasında kaybolunduğuna ve aynı zamanda bu gidişe takla attırıp yeni yol aramanın simgesidir.

İki kanatlı Bulgaristan aynası:

Günümüz politik ortamında bu olayı en kolay anlatabilmek iki kanatlı ayna örneğiyle oluyor:

İki kanatlı ayna kanatlarının birinde Rusya uşaklığı yapan HÖH-cüleri, oligarşi temsilcileri HÖH milletvekili Delyan Peevski’yi, kapanan BTK Bankası sahibi (şu anda Belgrat’ta sığınmacı) Tsvetan Vasilev’i, siyasi rüşvet mekanizmasının lokomotifçisi HÖH sahibi Ahmet Doğan ve arkadaşlarını – totaliter siyaset kalıntısı eski siyasetçi ve generaller görüyoruz.

Diğer kanatta ise Başbakan Boyko Borisov’u ve dirilmeye çalışan devletin ve demokratik kamuoyunun ve sivil kamu örgütlerinin sis ardından belirmeye çalışan siluetidir.

Kapalı bir tünel önündeyiz:

Halk arasında dilden dile dolaşan kara delik, insanların hayalinde tren yolundaki tünel deliğidir. Anlatılan fıkrada Bulgaristan toplumu üçe ayrılmışız:

Tarafsızlar, iyimserler ve kötümserler. Üçü de tünele bakıyor.

Önce tarafsıza sormuşlar.

Ne görüyorsun?

Kara bir delik. Cevabını vermiş.

İyimsere sormuşlar.

Tünelin ucunda sanki bir ışıkçık var. Demiş.

Kötümserin cevabı:

Tren geliyor. Bizi ezecek, acele edin, rayların üzerinden çekilelin.

Son ay içinde Bulgaristan siyasetinde kötümser adam rolü oynayan kahraman Boyko Borisov oldu. Normal gidişin yol alamadığını ve geri teptiğini gördü. Bir buçuk milyar leva tutarında devlet bütçesinden ödenecek kamu ihalelerini (otoyol, arıtma tesisi, onarım vb işler) durdurdu.

Rus oligarşisinin ülkemizde en fazla palazlanan temsilcilerinden Moskova bağlantılı Delyan Peevski ve Valentin Zlatev’in yolunu kesti. Hatta Ahmet Doğan adına Bulgar devleti ile yeni zenginler ve mafya arasında aracılık yapan Peevski’ye devletle temas yolunu kesti.

Devlet eliyle tüm hareketlerini kontrol altına aldı.

Öte yandan 3 yıldan beri Doğan’ın da sıkı kontrol altında ve Sofya varoşunda bir evde 24 saat sıkı denetim ve gardiyan gözetimi altında tutulduğu ve dış temaslarının kısıtlandığı herkesçe biliniyor. Olay şöyle ki, halk tünelin önünden ve rayların üzerinden kenara çekilirken, mafya ve oligarşi sıkı denetim altına alınmaya çalışılıyor.

Beklide yeni bir başlangıçta bulunuyoruz.

Hatırlayacaksınız öyle bir fıkra vardı.

Adama cennete şurada demişler, kazmış kazmış dibi yok.

Yorulan toplum deforme oldu. İnsanlar birbirini yemeye başladı.

Geçen sene vatandaşlar birbirlerine karşı bizde 800 bin şikayet yazmış, dava açmak istemiş.

Mahkemeler bu kadar büyük sayıda adaletsizliğe davaya açamadı ve beyaz bayrak kaldırdı. Adalet sisteminde REFORM dendi. Reformculara mecliste engel olanlar çoğunluktu. Adalet sistemi dipsiz bir kara delik. İçine düşen çıkamıyor. Kara deliğin içinde yargısız infaz almış yürümüş. Naumov ailesi 30 yaşlarında sabah arabayla işe giderken Sofya çevre yolunda klakson çaldı diye kalın enseliler tarafından çamaşır sopasıyla dövüldü, kolu kırıldı, 3 dişi düştü. Yine kalın enselilerin infazına uğrayan Vratsa şehrinde bir lise öğrencisi hayat gözlerini yumdu. 2009’da birinci başbakanlığı döneminde Borisov çamaşır sopası ile insan dövmeyi yasaklamıştı.

Ne var ki, olay fıkra olmaktan çıktı.

Bununla birlikte bir devletin gerilemeye başladığını da gözlüyoruz. Mesela, Varna, Pazarcık ve Sofya kadın koğuşlarında durum o kadar kötü ki, mahkumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtıkları davalardan hepsini kazanıyorlar. Geçen sene devlet 500 bin leva ceza geldi. Devlet boşluğuna kaba kuvvet ve uluslararası hukukla gelen adalet doluyor.

Toplumun tıkandığını görenler feryat ediyor.

Şu dönem alçak uçmaya zorlanıyorlar.

Ama değişikliklerin yapılabilmesi için kellerin kayması zorunlu oldu. Lütfi Mestan ve arkadaşları kurban olurken, Delyan Peevski, Valentin Zahariev ve daha vb. bi oligarşi uzantısı da sıkıştırıldı. Yeni döneme ad vermemiz gerekirse, uçak olsa alçalmak zorunda bırakıldı, deriz.

Kendi kabuklarında büzülmeye zorlandılar.

Bu sözler Ahmet Doğan için de geçerlidir. Totalitarizm yıllarında “DS” 6. şube şefi Dimitır İvanov ile temas altında olduğu artık açıklandı ki, 17 Aralık 2015 HÖH ininde gerçekleştirilen Rusçu iç darbe ile boyası yüzüne vuran Doğan’ın D. İvanov tarafından  “Stefan Stambolov” nişanı ile ödüllendirilerek yüreklendirilmesi birçok gerçeği bir daha ipe serdi.

Bugün D. İvanov Türklere, Pomaklara ve Roman Müslümanlara karşı kullanılan gizli ajan eğitme merkezlerinden biri olan “Kütüphaneci Enstitüsü”nü yönetiyor. Doğan’ın yeni rollerinden biri de öksüz, yoksul, imkansız Müslüman çocukların arasından çocuk seçip onları İslam’a ve Türk kimliğine düşman eğitime vermektir. Bu gerçek içine düştüğümüz kara deliğin merkezindeki ejderhanın ta kendisidir. Halkı sindirmek için kullandıkları son yalan da “Bulgar milli çıkarları”dır. Gerçekleri öğrenmek bile çok zor olsa da, bizim toplumdan totalitarizm sökülmeden hiç birimiz kara delikten çıkamayız. Kara tünelden gelen kara tren hepimizi ezip geçecektir.

Bu oyunun yeni perdesinde Rus ayısı da Tünelden çıkabilir.

Putin’in yönettiği Rusya devletinin ülkemize karşı siber saldırılarını Cumhurbaşkanımız Rosen Plevneliev’in kınamasından ve Rusya’nın Bulgaristan’ın iç işlerine karışmasını inceleyecek bir meclis komisyonu kurulmasından sonra, Rusya Dış İşleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova Bulgaristan’a şiddetle saldırdı. Rus ordularının 72 yıl önce faşizmden ve 138 yıl önce de Osmanlıdan olmak üzere, Bulgaristan’ı silah elde 2 defa kurtardığını hatırlatırken, “kendinize gelin” dedi. Bu sert uyarı 17 Aralık 2015’te Ahmet Doğan’ın NATO ve Avrupa Birliği ve Birleşik Amerika’ya sitem ederek “yerimiz Rusya ile beraber olmaktır” demesinden sonra gelen ikinci uyarıdır. Tünel başında trenden korunmaya çalışırken bir de ininden çıkan Rus ayısını unutmamamız iyi olur. Bu konuda da parlamento ikiye bölündü.

Bu arada HÖH içinde sen Rusçu ve Türkiyeciyim kavgası başladı. Bu arada 26 yıldan beri ajanlık yapan HÖH-DPS-cilerin siyasi polisten koparılması ülkenin, halkın ve devletin en önemli sorunlarından biri oldu. Bu ameliyat yapılmadan adalete ve özgürlükçü demokrasiye doğru bir adım ileri atılamaz. Polis ajanlarının yeni parti kurması hiçbir soruna çözüm değildir ve olamaz.

Rüşvet çarkı devleti de ezebilir.

Osmanlıyı bile içinden kemirip çürüten rüşvet olmuştu.

2016 yılında açılan yeni sayfada “Başbakan Borisov’un ve bir yere kadar hükümetin rüşvetle geçinen dalaverecilerden uzaklaşmayı seçtiğini görüyoruz.

Halen Yugoslavya’da bulunan ve 7,2 milyar leva ile Bulgaristan Kooperatif Ticaret Bankası’nın (BTK) iflas ettiğini beyan edip ülkeden kaçan, Başsavcılığımızın Sırbistan’ın başkenti Belgrat’tan iade edilmesini istediği Tsvetan Vasilev’ın aslında bir mali piramit yönettiği kanıtlandı. BTK’nın çökertilmesinde başrol oynayanların başında bulunan kişinin ise Ahmet Doğan-Delyan Peevski ikilisi (Hak ve Özgürlük Parti’nin bugünkü kodamanları olduğu artık gün ışığına çıktı. Bu hayırlı içte Türkiye Cumhuriyetinin yardımları büyük oldu. Bu ikilinin PKK’ya sigara kaçakçılığı ile yardım ettiği meydanda, gazetelere düştü. Sayın Recep Tayip Erdoğan Bulgar Başsavcısı Tsatsarov’la Ankara’da 2 defa görüştü. Halkımızı soyan ve devleti içten kemiren oligarşi ipinin çekilmesi Türkiye’nin ve yerli Türklerimizin tepkisi sonucu güç aldı. Böylece Bulgaristanlı Müslümanlar devletin yanında yer alırken, adil düzen istediklerini bir daha duyurmuş oldular.

İkiyüzlüler bugün de aramızdadır.

1990 sonrası Bulgaristan toplumuna gerçekçi bakabilmemiz için dikkat edilmesi gerek şöyle bir açı daha var.

Son yıllarda siyasi yorumcu olarak geçinen falcı-muskacı Osman Oktay acısıdır bu. Totalitarizmin omurga kemiği olan komünistlerle işbirliği yapan emniyet amiri birinci ve ikinci şube generallerin Türk yamakları, hafiyeleri vardı. Onlardan biri olan ve 2000 yılına kadar HÖH Başkan Yardımcısı, Örgüt İşleri Sekreteri görevi yapan Oktay, bugün Bulgar radyo ve TV yayınlarında siyaset bakımcılığına soyundu. İsteseler de istemeseler de Bulgar kara deliğine düşmüş tarafsız, iyimser ve kötümserlere ekranda fal açarken, “HÖH partisi dağılacak ve kapanacak” diyor.

HÖH kapanırsa kurban keseriz havası oluşuyor. Benden söylemesi, günah benden gitti havalarına giren 1990 öncesi köy sağlık ocağı pansumancılığı yapan bu şahsa bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum.

Hainlerin hainleri komünist partili değildi.

4 Ocak 1990’da Varna’da bir gizli Bulgar ve Rus polis projesi olarak HÖH partisinin kurulmasından birkaç gün sonra Sofya’da İç İşleri Bakanlığı’nda Bulgar istihbarat ve aksi istihbarat generalleriyle birlikte, Ahmet Doğan’la beraber çektirdiği bir resimdir anımsatalım. Daha sonra bu resim, totalitarizm simgesi olup komünist partisi ile gizli istihbarın kaynaştığı kara delik olan yani totalitarizmin özü olanDSAltıncı Şube’nin amiri D. İvanov’un  “Altuncu Şube” kitabında yayınlandı.

Son 26 yılda Bulgaristan’ın geçmişini, bugününü ve geleceğini anlatan bu kadar önemli bir resim yoktur. Şu iyi bilinmelidir. Gerekli nitelikleri olmadığı için Doğan, Oktay ve Mestan’ın siyasi polisin Müslüman Türklere karşı çalışan amirliklerine yamak olması BKP dışında dolaysız gerçekleşmiştir.  Bu kalpazanların BKP üyeliği olsaydı, ajan olabilmelerine BKP Merkez Komitesi Sekreterliğimden özel izin alınması gerekirdi ki, kural buydu ve bu olmamıştır. Bunlar hainlerin haini olarak yetişen yamak sürüngenlerin sürüsündendirler. Bugünkü Oktay’ın falcı-muskacılığı bu iğrençliğin devamıdır ve hepimizi kara deliğin dibine çekmektedir..

Şu unutulmamalıdır ki, Oktay HÖH partisi’nden sözde 400 bin US Dolar aşırıp ayrıldıktan sonra kendisine iş alanı gösterilmiş, değirmeni bugün de dönüyor. Suyunun nereden geldiği bilinen bu değirmenin “keseriz ha” dendiğinde, oldukça gergin olarak değerlendirilen şu dönem Türkiye Bulgaristan ilişkileri ve HÖH içi durumda “ateşe sen de birkaç onun atayım” falı açtı. Seyrediyoruz.

Kara deliği açan totalitarizmdir.

Şimdi, Bulgaristan’ın içine düştüğü bu kuyuyu Türkiye’nin açtığı, içine itildiğimiz, burgacıdan çıkmakta zorlandığımız saçmalanıyor. Yalan değirmeni ince öğütüyor. Parmaktan emen bu siyasi falcı, istasyon şefleri, mecliste sönmüş lamba şişesi gibi oturanlar körelmiş akıllarıyla karanlık içindedir. Türkiye Cumhuriyetinin atılımlı büyümesi karşısında bodur kalmış olmalarının derdindedir.

Gerçek durumu görmekte zorlanıyorlar. Kıdemli HÖH milletvekillerinden Ahmet Hüseyin’in son TV demecine göre, Bulgar meclisindeki HÖH milletvekillerinden 5-6’sı dışında hiç birinin kafası çalış…yor. Bu gerçeğin tersini, Kırcaali belediye meclisi başkanı seçiminde HÖH’lü vekillerin serbest davranmalarında görebildik. “Saraydan” gelen emirlere uymadılar. HÖH yönetimi bütün başarısızlıklarını, sökülüp dağılmasını Türkiye’ye yüklemeyi alışkanlık haline getirdi. Türkiye’den gelen oylarla hep Bulgarların meclise taşındığı asla unutulmamalıdır.

Onlar hep suyun üzerinde mi kalacak?

Türkiye Burgas konsolosluğu görevlilerinden diplomat Uğur Emiroğulu’nun bizdeki görevine son verilmesiyle ilgili olarak ise, anlatılanın Arap saçı gibi karma karışık olduğundan olaydan herkes hayret etti. Osman Oktay bu konuda diplomatı kovanlardan yana oldu. Onları haklı gördü ve örneklerken şöyle dedi:

İstanbul ziyaretimizde Atatürk’ün “Yeşil Yurt” konağında kaldık. Görüşmelerimizden sonra Bulgaristan’da yaşayan Türklerle Türkiye’deki göçmenlerin aynı soydan, kökten, boydan, anadan babadan olduğunu kabul etmeye zorlandık. Benim için bunlar farklı etniklerdendir.”

Oktay Bulgar medyasında abuk sabuk konuşuyor. İki oğlunun ikisini de Adapazarı Üniversitesinde Türkiye Cumhuriyeti “Şeker Bank” AŞ bursuyla okuttuğunu unuttu!

Türk değilsen evlatlarını neden Türklük ortamında eğitin? Biz bu soruyu yakına kadar sıkı arkadaşın olan Doğan’a sormuyoruz. O kendini Türk hissetmediğini gizlemiyor. Bu nedenle oğlu Erol’u yine devlet parasıyla Yunanistan’da okuttu. Söyleyecek sözümüz yok. Rahmetli baban Osman Beyin Türkçemizden başka dil bilmediğini unuttun.

Aslında hiçbir şey unutulmamış ve unutulmayacaktır. Şimdi bunalım treni henüz kara tünelden çıkamamış ama herkes biliyor ki tünelin ucu görünmeyince almış başını geri dönüyor. Bu işte bu defa falcılıkla, muskacılıkla, rayların üzerinden çekilip tarafsızlar ve iyimserlik arasına karışarak kaybolmak yok.

Kara delik, Rusya tehlikesi ve milli menfaatler konusunda Doğan konuşuyor diye sen de hemen kurbağa gibi hareket ettin. Bilirsiniz, at ayağını kaldırmış, nallamaya başlamışlar. Bunu göre kurbağa da ayağını kaldırmış. Osman’ı eski dostlarına yaranma yarışında gördük.

Bir tünelin önünde veya bir kara delik içindeyiz.

Çıkış yolunu biz kendimiz bulmak zorundayız. Bunu başkalarından beklememeliyiz. Saygılarımızla,

Reklamlar