Musa VATANSEVER

 

Hıristiyanlık mucizelere dayanır ve inanır. Meryem Ana’nın hamile kalması, İsa Peygamberin doğması, iki üfürük ve bir dokunma ile kanayan yaraları, sıtmalı çocukları, derdi dulluk olan kadınları tedavi etmesi efsaneleşmiştir ve anlatılarda bugün de yaşar.

 

Bulgaristan’da binlerce kişi yıllarca “Vanga Nine” yi ziyaret ederek derdine derman aradı. Gözleri görmeyen, okuması olmayan bu bayanın yanına girmek kolay değildi. Makedon ve Yunan sınırlarının kesişme nokrasındaki Bulgar Petriç Belediyesi sıra numarası satıyordu. Aylarca bekleniyordu. Yanına girip çıkanlardan her biri tek katlı evin kapısını çekerken  “BİLDİ” diyordu. İnsanların uyanan yeni umuda hemen sarılmaları ne güzeldi. Türklerden ve Pomaklardan da gidenler vardı. Hepsine “çileniz bitecek” dediğini işitmişim.

 

“Vanga Nine” Allah’ın rahmetine kavuştuktan sonra, doğup büyüdüğü “Rupite” köyüne kilise yapıldı. Avlusunda akan çeşmeden şifa niyetiyle su içiliyor. Bugün de derman için dua edenler çoktur. İnsanlar kişisel ve aile sırlarını paylaşmayı sevmeseler de Vanga Nine’nin vefatından sonra birçok kitapta neler neler anlatıldı. Bu eserler Bulgaristan’dan fazla Rusça olarak Rusya’da, İngilizce olar aksa Amerika ve Kanada’da satıldı, okundu.

 

Ben o karışık yıllarda Bulgaristan’daydım. İsmim 1984’te değiştirildi. 1985’te büyük şairin dediği gibi hava “kurşun gibi ağır”, etraf silahlı polis kaynıyor ve Türkler birer ikişer tutuklanıp kayıplara karışıyordu. Yolda, işte, çarşı pazarda tutuklanıp alıp götürülürsem boş bulunmayalım diye 3 atleti, 3–4 donu ve birkaç gömleği üst üste giyip dolaşıyorduk. Ceketimin omuz kıvrımına bir ampul zehir iliştirdiğimi hiç unutmam. İçimden geçen işkencelere dayanamazsam, son çareydi.

 

Herkesin bakışarak, öksürerek ve selamlaşırken el işaretiyle anlaşmaya çalıştığı o yıllarda Burgaz – Sofya treninde, Plovdiv (Filibe) tren istasyonunda, Sliven’de bir kahvede ve Varna uçak alnı oto parkında art arda bombalar patlamıştı. Gel gör sen ana baba gününü, dünyanın birbirine nasıl karıştığını, kızılcık sopalarının Türk ökçesini nasıl patlattığını… Gece gündüz iz süren Bulgar polisinin tüm ekipleri bir tek Türklerden şüpheleniyordu. Yüksek rütbeli polisler Vanga Nineyi her gün ziyaret ediyor “katilleri” ya da kendi değimleriyle “terörist Türkleri” yakalamak için bir ihtimal, bir alamet, bir ipucu, bir isim ve ya herhangi bir yer adı için yalvarırken kör kadının bohçasına daha sonra bir kilise kurmaya yetecek para akıtmıştı.

Her şeyi bilen Vanga Nine’nın iki dudağının arasından gelişi güzel kayan sözler esas alınarak kaç defa tren durduruldu, kaç otel boşaldı, uçak seferleri kaç kez iptal edildi, yol kesildi vs. bir bilseniz…

 

Özetle çok sıkı önlemler alınmıştı. Bulgaristan birinci, ikinci ve üçüncü sınır bölgesi olmak üzere 3 bölgeye bölündü. Bir köyden bir köye, bir tarladan ötekine geçmek yazılı izine bağlanmıştı.  Cumalar, pazarlar, panayırlar, güreşler, at yarışları, mevlitler ve hatta kalabalık cenaze törenleri yasaklanmıştı. Doğumdan ölüme her saat her şey sıkı kontrol altındaydı. O zaman insanlarımız “dünya kapkara” türküsünü sessizce söylüyor ve bulutların dağılmasını bekliyordu. İnsanımız sabırlı ve dayanıklıdır. İntihar eden olmadı. Derin dondurucuya konanlar bile can vermedi. Kimse kendini yakmadı. Şerife merdiveni dikenli telle tıkanmış minarelerde ara sıra ay yıldızlı bayrak dalgalanınca, polisler bir o kadar kuduruyordu.

 

Başka durumlarda bin bir düğümü çözüp sis aralayan ve “gerçeği” görebilen  “Vanga Nine” Bulgaristan Türklerinin direnişleri alabildiğine şiddetlendiğinde BKP Merkez Komitesi Genel Sekreteri Todor Jivkov’un  4 Kasım 1988’de  ilk kez tüm görevlerinden istifa dilekçesi sunacağını görebildi. 1989 Mayısındaki Ulusal Türk Ayaklanmasını öngöremedi. Bulgar devletini kökünden sarsacak politik depremi önceden söyledi. Yine 1989’un Ağustos ayında 500 bin Türk ve Müslümancın tabandan hareketlenerek Türkiye sınırını aşacağını da söyleyemedi. Bir de Bulgaristan devletinin daha sonraki 25 yılda saramayacağı çok derin yaralar aldığını da neden göremedi dersiniz!? İsimlerimiz değiştirilirken Vanga Nineye “Türkler Ayaklanır mı?” diye sorduklarında: “Şimdilik sövene dilsiz, dövene elsiz!” davranacaklar, demişti.

 

Vanga Nine 29 Aralık 1989’da Müslümanların Sofya Parlamentosunu kuşatacağını ve isimleri  ile dini haklarını geri almayı başaracaklarını ve hafızanın geri gelmeye başlayacağını öngörmüştü.

 

Soruların yanıtı değişik de olabilir: O zamanlar bizde kuş uçmazdı. Devlet herkesin başına çullanmıştı. Vanga Nene bir sır çözücü değildi. O bir kâhindi.  Her sırın sırrını söyleyebilmesi mümkün olamazdı! Şöyle bir hassasiyet de var. O kâhinliği olumsuzluk üzerine yapsa kendi kellesi uçardı. 1984–1990 arasında zaten her şey ters dönmüştü. Olumsuzluk dalgasının çok yükseleceğini söyleseler kâhinlerin kellesi de kayabilirdi. Şu hususiyeti unutmayalım. Parti ve devlet hep iyi haberler bekler. Vanga Nine okuryazar olmadığından, yazılı not tutamadı. Hatıra kalem defteri de yoktur. Söyleyemediklerini kimseye özel olarak kaydettirmediğinden “terör olayları ve Türk isyanlarıyla ilgili” ek bilgiler aramak boş olur. Fakat biz kendisine 1985–1986 patlama olayları ilgili defalarca gidildiğini,  aranan Türklerin isimlerinin istendiğini biliyoruz. Gabrovo, Loveç, Burgas illerinde her Türkün adresi ve iş adresi, hangi gün nerede olduğu defalarca sorulup sorgu edilmişti.

 

Sonra Vanga Nine’nin sosyal, ekonomik ve jeopolitik birikiminin kitle hareketleri ve devlet bunalımları üstüne kesin kâhinde bulunabilmesine yeterli olabilir miydi. Kendisi bir Makedon yöresinde yaşadığından Türklere saldırıdan haberi var mıydı, olsa da ne yapabilirdi?

 

Bakımcıların, yıldız falcılarının söylediklerine göre, sıkı rejimle idare edilen ülkelerde parti yönetimi, polisin ve devlet büyüklerinin akıl aradığı, yardımlarına başvurduğu gizemli kişiler çoktur. Totaliter düzende onlardan kimileri halkla temas halinde, diğerlerinin de gizli çalışmıştır. Bu gerçekler yıllar sonra birer ikişer gün ışığına çıktı.

 

Şimdi size ancak ve yalnız devlet için çalışan bir başka kâhinden söz edeceğim:

Maaşla ve devlet memurları için, halk içinse kapalı kapılar ardında çalışan kâhin Bayan Slava Sevrükova 1902’de Nova Zagora şehrinde doğdu ve Çar III. Boris zamanında Sofya’da kâhinlik yaptı. Onun hakkında yazılanlara baktığımızda nefesi Vanga Nine’den çok daha kuvvetli gibi. Vanga Nine Bayan Slava adında bir başka kâhin olduğunu biliyordu, ama görüşmemişlerdir.

 

Sofya gazetelerinden “Galerya” bu hafta 5 -11 2014 (sayı 53)

DAHİ KÂHİN BAYAN SAVA SEVRÜKOVA:

“TÜRKİYE BULGARİSTAN’DAN TOPRAK KOPARACAK!” başlıyla çıktı.

“Bulgar gizli polisinin Sevrükova’yı “İsimlerin değiştirildiği yıllarda örgütlenen ve kanlı terör eylemleri düzenleyen Türk terörist grupları açıklamaya çalışırken kullandı ama sonuç alamadı” diye yazdı.

 

Gagarin’den önce 11 Rus kozmonot uçtu ama geri dönmedi.

Bir Beyaz Rus subayı ile evli olan Bayan Süvrükova gizli servis KGB ile temas halinde bulundu. Bir görüşmede, KGB yetkilinin yüzüne “1961’de Sovyetler Birliği’nin ilk uzay adamı Yuri Gagarin uçmazdan önce 11 başarısız uçuş denemesi yapıldığını ve 11 uzay adamının öldüğünü söyledi. Bu bilgi Moskova ajanına şok yaşatmıştı. Bu arada bu 11 uzay adamının isimlerini ve onlardan biri olan Pyotır İlüşin’in uzaya başarılı uçuş yaptığını, kapsülün Çin topraklarına düştüğünü, Pekin tarafından bir Rus casusu olarak yakalandığı için isminin açıklanmadığını, ana dili gibi konuştuğu Rusça anlatınca, olay başka boyutlar aldı.

 

Bulgaristan’da yeni felaket olacak.

Bulgaristan’ın geleceği üstüne kâinlik yapan S. Süvrükova sağlığında XXI. yüzyıl başlarında Bulgaristan’ın üçüncü ulusal felaket yaşayacağını sıkça gündem etti. 800 yıl önce Bogomiller’in yaşadığı takibat ve zulmün günahlarının kefareti ödendikten ve Osmanlı dönemi günahlarından arındıktan sonra, aklanması gereken daha birçok günah olduğuna işaret eden bayan kâhin, Bulgaristan’ın yaşayacağı yeni bunalımların öncelikle Güney Batısındaki Türk devletiyle bağlantılı olacağını söyledi. Sevrüküva Bulgar topraklarından berilli bir bölümü tüfek patlatmadan ele geçirmeyi başaracak olan ülkenin Türkiye olacağına işaret etti.

 

Not: XXI. yüzyıl başında hatta bu yıl tüfek patlamadan, sözde bir halk oylamasıyla, Ukrayna’dan koparılan Kırım Yarımadası Rusya Federasyonuna eklendi.

 

Kâhin Bayan Süvrikova olayında şöyle bir özellik daha var: Olabilir ya totaliter rejimin insanlara zulüm ettiğini görebilen, toplama kamplarını ve hapishaneleri, isim değiştirme sırasında yaşanan acı çileyi, birçok kişinin halk önünde yargısız sorgusuz kurşunlanmasını göz önüne getirip yaşayan Bayan S. Süvrükova, bazı gerçekleri açık konuşmaktan korkmuş da olabilir. Baskı rejiminin yalnız olumlu kâhinliği ödüllendirdiğini bildiği için, olumsuz olanı duyulmasa da söylememiş olabilir. Böyle düşünmemizin bir başka nedeni de onun ardında kalan not defterleridir. Ölümünden sonra onun evi arandı. Not defterlerine el kondu. Bayan kâhinin defterinden şu el yazısı okundu:

 

Kuzey Doğu ve Güney Doğu Bulgaristan topraklarından bir kısmının tüfek patlamadan başka bir devletin eline geçme tehlikesini görebiliyorum. Bunu görüyorum. Bulgaristan Avrupa’ya bağlandığında olacaktır bu. O zaman Bulgar’a yardım elini ilk uzatan Sırplar olacak, Avrupa ise şaşırmış bakacak. O zaman Bulgar halkı isyan edecek ve yıllar yılı halkın ve devletin enerjisini boşa harcatan idareciler yargılanacak.

Bayan S.Severükova bu kâhinliği 1980’li yıllarda yaptı. Onun notlarında “hapishanelerin hain politikacılarla dolacağı, hesaplaşmanın çok acımasız olacağı tümceleri var. Dip tabaka uyanıp kükreyecek ve Bulgaristan’ın yeniden uyanışı başlayacaktır kaydında bulunmuş ve altını çizmiştir.

 

Sevrükova’ya defalarca sormalarına rağmen, Bulgaristan Türk direnişçilerden kimsenin ismini vermemiştir.

 

 

 

Sevrüküva’nın bulunduğu kâhinlikler:

 

  • Batı tip bir toplumsal yapıya ve yaşam tarzına geçiş zor olacak ve uzun sürecek.
  • Daha 1970’li yıllarda Osama Bin Laden’in politik sahneye çıkacağını ve Amerikada ikiz kulelerin yıkılacağını söylemiştir.
  • 10 Kasım 1989’dan bir hafta önce Todor Jivjov’un görevlerinden indirileceğini yazmıştır.
  • Sovyet uzay adamlarından Komarov, Volkov ve Pasaev’in ölü olduğunu ve uzay kapsülün düştüğü yeri söylerken, kapsül kapağının Amerika’dan gönderilen çok güçlü bir lazer ışınıyla tahrip edildiğine işaret etmiş ve yapılan yoklamada doğru olduğu saptanmıştır. Bu örnek Soğuk Savaş dönemindendir.

 

 

Kuşkusuz Bulgar basınında benzer yazıların çıkması, Mason Lojası parasıyla Ahmet Doğan hakkında yeni bir övgü kitabı uydurulup basılması, Kültür Bakanlığı fonlarından alınan paralarla yine Ahmet Doğan hakkında çevrilen bir övgü filminin seyircilere bedava gösterilmesi, “KİM” başlıklı başka bir kitapta milletvekili ve oligarşi uşağı Delyan Peevski’nin dillendirilmesi okurlarda eleştiri ve tepki uyandırmaya başladı. Olaya vakıf olanlar “dolandırıcı ve yalancılar övülüyor, sahte liderler dayatılıyor” burası Amerika mı?, diyor. İma edilen nedir? Bulgaristanlı Türk Müslüman ve Rom seçmenin Hak ve Özgürlük Partisi HÖH-DPS’ye “politik sahayı terk et!” demesi pansuman mı ediliyor!

 

Rus kaynaklarından alınan paralarla Bulgar-Türk geçimsizliği ateşine odun taşınıyor. “Ataka” milliyetçiliğinin tay durduğu, artık iktidar merdivenlerinde yükselen “Ulusal Cephe” ırkçılığının hortladığı, düşmanlık kusan TV  “Skat” hep Burgaz’da gösterdiler başlarını yılan deliğinden. Yeni dönemde Burgaz’ın Bulgaristan’dan kendiliğinden kopacağı ve yeniden “Türk esaretine düşeceği” kâhinliğiyle hedeflenen nedir?

 

Kâhinlerin değişik sırları olabilir, birçok şeyi yazmış ya da yazmamış da olabilirler, fakat hoşgörülü davranarak barış anlaşma ve huzur arayan insanları birbirlerine düşürmeyi amaçladıklarına inanmak istemiyorum.

Reklamlar